Bugun...



Dua ve Ziyaretlerde İmam Mehdi (a.f)

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 02-06-2023 15:07

Dua ve Ziyaretlerde İmam Mehdi (a.f)

Ferec Duası

اَللٕهُمَّ كُنْ لِوَلِيِّكَ الْحُجَّةِ بْنِ الْحَسَن صَلَواتُكَ عَلَيْهِ وَعَلٰي آبَائِهِ فِي هَذِهِ السَّاعَةِ وَفِي كُلِّ سَاعَةٍ وَلِيًّا وَحَافِظًا وَقَائِدًا وَنَاصِرًا وَدَلِيلًا وَعَيْنًا حَتَّي تُسْكِنَهُ أَرْضَكَ طَوْعًا وَتُمَتِّعَهُ فِيهَا طَوِيلًا.

Allah'ım! Senin hüccetin ve velin olan Hasan Askerî'nin oğlu Mehdi'ye (a.s) şu anda ve bütün zamanlarda veli, koruyucu, yardımcı, kılavuz ve gözetleyici ol; ta ki, onu yeryüzüne egemen kıl ve uzun süre yeryüzünde yaşat. [1]

İftitah Duasından

…Allah'ım! Arzu edilen Kaim ve beklenilen adalet veliyy-i emrine salat gönder. Onu dergâhına yakın olan meleklerle kuşat, Ruhu'l-Kudüs'le teyit et! Ey âlemlerin Rabbi olan Allah!

Allah'ım! Onu kitabına davetçi, dinini ayakta tutan, ondan öncekileri halife kıldığın gibi yeryüzünde halifen kıl; onun için razı olduğun dinini (korumayı) ona mümkün kıl, korkusunu güvene dönüştür; ta ki sana ibadet etsin, hiçbir şeyi sana şirk koşmasın.

Allah'ım! Onu aziz kıl, onunla bizi izzetlendir, ona yardım et ve onun vesilesiyle bize yardımda bulun; ona izzetli bir zafer bağışla ve kolay bir genişlik ona aç, kendi katından ona bir güç ve kudret ver.

Allah'ım! Onun vesilesiyle dinini ve Peygamberinin sünnetini aşikâr et; öyle ki hak ve hakikatten hiçbir şey, yaratıkların korkusundan dolayı insanlara gizli kalmasın.

Allah'ım! Biz senden İslam ve ehline izzet bağışlayacağın, nifak ve ehlini zelil edeceğin onurlu bir devletin tahakkuk bulmasını istiyoruz. Öyle bir devlet ki, bizi o devlette, itaatine davet edenlerden ve hidayet yolunun öncülerinden kılasın, onun vesilesiyle dünya ve ahiret kerametini bize ihsan edesin.

Allah'ım! Haktan bize tanıttığın şeyi taşımaya muvaffak et bizi; eksiğimiz olan (tanımadığımız) şeye de bize ulaştır (bizi ondan haberdar kıl).

Allah'ım! Onun vesilesiyle dağınıklığımızı topla, ayrılığımızı birleştir, açığımızı kapat, azlığımızı çoğalt, zilletimizi izzete dönüştür, ailemizi müstağni kıl, borcumuzu eda et, fakirlik ve ihtiyacımızı gider, zorluğumuzu kolaylaştır, yüzlerimizi ak et, esirlerimizi esaret zincirinden kurtar, isteklerimizi karşıla, (zuhuru için) bize verdiğin sözü yerine getir, dualarımızı kabul eyle, istediğimiz şeyleri ver, bizi dünya ve ahiret arzularımıza ulaştır ve isteğimizden daha fazla bize bağışta bulun.

Ey istenilen ve bağışta bulunanların en hayırlısı! Onun vesilesiyle göğüslerimize şifa ver, kalplerimizin öfkesini gider, bütün ihtilaflara rağmen bizi hakka hidayet et. Şüphesiz sen istediğini doğru yola hidayet edersin. Yine onun vesilesiyle düşmanına ve düşmanımıza karşı bize yardımda bulun; ey hak olan Allah! İlahî âmin.

Allah'ım! Peygamberimizin -senin salatın ona ve Ehlibeytine olsun- yanımızda olmamasından, İmamımızın gaybetinden, düşmanımızın çok ve sayımızın azlığından, fitnelerin bize şiddetinden ve zamanın bizi güçsüz düşürmesinden sana şikâyet ediyoruz. Muhammed ve Ehlibeyt'ine salat gönder; katından olan acil bir zaferle, zorlukları gidermenle, güçlü bir yardımınla, aşikâr kıldığın hak bir saltanatla, bizleri kapsayan geniş bir rahmetinle, bizleri örten bir afiyetle bize yardımda bulun; kendi rahmetin hürmetine ey rahmet edenlerin en merhametlisi! [2]

Şaban Ayının Ortasında Gece Okunan Dua

 

(İmam Mehdi'den (a.f) Nakledilen Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeytine (a.s) Salavat Zikri)

Allah'ım! Muhammed ve Ehlibeyt'ine temiz, ebedî, çok, sürekli ve güzel salat eyle. O salatı senden başkası kuşatamasın, ilminden başkası kapsayamasın ve senden başkası sayamasın.

Allah'ım! Sünnetini ihya eden, emrine kıyam eden, sana davet edip yönlendiren, yarattıklarına hüccetlik eden, yeryüzünde halifen olan ve kullarına şahitlik eden veline salat eyle.

Allah'ım! Yardımını ona bol ve ömrünü uzun eyle, onu uzun müddet baki ederek yeryüzünü süsle.

Allah'ım! Hasetçilerin zulmünden onu kolla, hilekârların şerrinden onu koru, zalimlerin isteklerini ondan uzaklaştır ve zorbaların elinden onu kurtar.

Allah'ım! Ona; nefsi, soyu, Şiası, halkı, havassı (seçkinleri), avamı (alt tabakaları), düşmanı ve dünya ehlinin tamamı içerisinde gözlerini aydın edecek ve sevindirecek şeyler ver. Dünya ve ahirette onu, umut ettikleri en faziletli şeylere ulaştır. Kuşkusuz, senin her şeye gücün yeter.

Allah'ım! Onunla (onun eliyle) dininden yok edileni canlandır, Kitabın'dan değiştirilenleri ihya et, hükümlerinden değişime uğrayanı zahir et ki, dinin böylece onun elleriyle yeniden hayat bulup halis olsun; onda (dininde) şüphe, beraberinde bir kuşku, yanında bir batıl ve bidat kalmasın.

Allah'ım! Onun nuruyla bütün karanlıkları aydınlat, desteğiyle her bidati yık, her sapkınlığı yok et, her diktatörü helak et, kılıcıyla her ateşi söndür, adaletiyle her zalimin zulmünü mahvet, hükmünü her hükmün üzerinde tutup icra et ve saltanatıyla her sultanı zelil et.

Allah'ım! Ona zarar vermek isteyen herkesi zelil eyle, ona hile yapanın hilesini kendine döndür; bilerek onun hakkını inkâr edenin, işini küçümseyenin, nurunu söndürmek isteyenin ve zikrini önlemek isteyenin kökünü kazı. [3]

Nudbe Duası

“Nudbe duası” olarak meşhur olan bu dua, içeriğinden de anlaşılacağı üzere, Allah-u Teâlâ'nın son hüccet ve temsilcisi olan zamanımızın efendisi Hz. Mehdi (a.s) için okunan bir duadır. Bu duanın Ramazan, Kurban ve Gadir-i Hum bayramlarıyla Cuma günleri okunması özellikle tavsiye olunmuştur. İmam Mehdi'nin (a.f) ziyaretnamesi okunduktan sonra bu duayla da Allah-u Teâlâ'ya, o Hazretin zuhurunun bir an önce gerçekleşmesini sağlaması için dua edilir. Bu dua aynı zamanda Ehlibeyt Mektebi itikadını ve imamet anlayışını da en güzel veçhiyle ortaya koymaktadır. Bu dua şöyledir:

 

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Allah'ın salâtı ve kâmil selâmı, O'nun peygamberi efendimiz Muhammed'e (s.a.a) ve onun pak soyuna olsun.

Ey Allah'ım! Kendin ve dinin için, seçkin ve hâlis kıldığın dostların hakkında uyguladığın takdirin hususunda sana hamdolsun! Sen kendi katında olan zevalsiz, kalıcı nimetlerini onlara ayırdın (lâyık gördün). Ama bu nimetleri vermenin karşılığında, alçak dünyanın rütbe ve makamlarına, yaldız ve süslerine aldırış etmeyip, züht edecekleri hususunda onlardan söz aldın. Onlar da bu hususta sana söz verdiler ve sen onların vefalı olacaklarını bildiğin için onları kabul ettin, kendine yaklaştırdın, önceden onların yüce anılarını ve açık övgülerini yaydın, meleklerini onlara indirdin, vahyinle onlara ikramda bulundun, ilminle onları üstün kıldın ve onları kendine ulaşmanın ve rızanı kazanmanın vesilesi kıldın.

Bazılarını (Hz. Âdem'i) çıkarıncaya dek cennetine yerleştirdin. Bazısını (Hz. Nuh'u) gemide taşıdın ve kendi rahmetinle onu ve onunla beraber iman edenleri helâk olmaktan kurtardın.

Bazısını da (Hz. İbrahim'i) kendin için dost edindin, o da sonrakiler arasında bir lisan-ı sıdk istedi ve sen icabet ederek onu yüce kıldın. Bazılarıyla da (Hz. Musa) bir ağaç vasıtasıyla konuştun, kardeşini ona destek ve yardımcı kıldın. Bazılarını da (Hz. İsa) babasız dünyaya getirdin, ona apaçık nişanelerini verdin ve Ruhu'l-Kudüs ile destekledin. Bunlardan her birine bir şeriat ve bir açık yol koydun. Her biri için vasiler seçtin.

Bir koruyucudan sonra başka bir koruyucuyu, bir süreden başka bir süreye kadar dinini ayakta tutmak ve kullarına hüccet olmak üzere görevlendirdin ki, hak asıl konumundan sarsılmasın ve batıl hak ehline galip gelmesin ve kimse, "Niye bize korkutucu bir resul göndermedin? Ve hidayet edici bir nişane dikmedin de biz yolumuzu şaşırıp zillet ve bedbahtlığa duçar olmadan senin nişanelerine tâbi olaydık!" demesin.

Ta ki, sıra senin seçkin kıldığın Habib'in Muhammed'e (s.a.a) geldi. O, senin beğenmiş olduğun gibi yaratıklarının efendisi, seçkin kıldığın kullarının en üstünü, beğendiklerinin en faziletlisi ve güvendiklerinin en kerametlisi idi. Bu yüzden onu tüm peygamberlerinden öne geçirdin. Onu cin ve insanların bütününe mebus kıldın. Doğusuyla, batısıyla her yeri onun ayakları altında kıldın. Burak'ı (gök âleminde seyretmek vesilesini) onun emrine verdin. Ruhunu göklere çıkardın. Olmuşların ve olacakların, yaratışının sonuna kadar olan ilmini ona verdin. Sonra da ona düşmanlık edenlerin kalbine korku salarak, ona yardım eyledin. Cebrail, Mikail ve yüce makamlı olan meleklerinle onu muhafaza ettin. Müşrikler istemese de, dinini bütün dinlerden üstün kılacağını vaat ettin. Bunu ona, ailesinin de bulunduğu doğruluk yuvasına (Mekke'ye) yerleştirdiğinde bildirdin. Mekke şehrindeki insanların ibadeti için yapılmış ilk evi, onun için ve ailesi için, âlemlere hidayet vesilesi ve mübarek kıldın. O evde apaçık nişaneler ve İbrahim'in makamı vardır. Kim o eve girerse emniyette ve güvende olur. Ve buyurdun ki:

"Elbette ki Allah siz Ehlibeyt'ten her kötülüğü gidermek ve sizleri tertemiz kılmak ister." [4] Yine Muhammed'in (s.a.a) peygamberliğinin mükâfatının "Ehlibeyt'i sevmek" olduğunu Kur'an'da açıkladın ve buyurdun ki:

"De ki, ey Resul, ben sizden, yakınlarımı (akrabalarımı) sevmekten başka bir mükâfat istemiyorum."

Ve yine buyurdun ki:

"De ki, benim sizden, peygamberliğimin mükâfatı olarak istediğim şey, sizler içindir (kendi yararınızadır)." [5] (Yâni "Ehlibeyt'i sevmek, onları saadete kavuşturur" diye söylemesini emrettin.) Ve buyurdun ki:

"De ki, peygamberliğime karşı sizden bir karşılık istemiyorum. Meğer ki dileyen bir kimse Rabbine bir yol bula." [6]

Demek ki onlar (Ehlibeyt), sana ulaşan yol ve rızana vardıran vesile idiler. Onun (Peygamber'in) ömrünün günleri sona erince de velisi Ali bin Ebu Tâlib'i (a.s) hidayetçi olarak tayin etti. Çünkü o korkutucu idi; her kavmin bir de hidayetçisi vardır. Böylece o (Peygamber), büyük bir halk kitlesinin de önünde olduğu halde buyurdu ki: "Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır. Allah'ım! Onunla dost olanla dost ol, ona düşman olana düşman ol! Ona yardım edene yardım et, onu yalnız bırakanı yalnız bırak!"

Yine buyurdu ki: "Ben kimin peygamberi isem, Ali de onun emîri (önderi)dir."

Ve yine buyurdu ki: "Ben ve Ali, bir ağaçtanız; ama diğer insanlar ayrı ayrı ağaçtandırlar." Ve yine onu (Ali'yi) kendine nispetle Harun'un Musa'ya (a.s) olan mevkiinde karar vererek buyurdu ki: "Senin bana olan mevkiin, Harun'un, Musa'ya olan mevkii gibidir; sadece benden sonra peygamber yoktur."

Yine âlemlerin kadınlarının hanımefendisi olan kendi kızıyla onu evlendirdi; kendine mescidinde helâl olan her şeyi ona da helâl eyledi ve onun kapısından başka, mescide açılan bütün kapıları kapattı. Sonra ilmini ve hikmetini ona tevdi ederek buyurdu ki: "Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır. Kim hikmet şehrine gelmek isterse o kapıdan gelsin."

Sonra buyurdu ki: "Sen (ey Ali), benim kardeşim, vasim, vârisimsin. Senin etin, benim etimdir; senin kanın, benim kanımdır; senin barışın, benim barışımdır; senin harbin, benim harbimdir. Benim etimle kanım imanla yoğrulduğu gibi, senin etin kanın da imanla yoğrulmuştur. Yarın mahşerde Kevser havuzunun başında sen benim halifemsin. Sen, benim borçlarımı ödeyeceksin. Sen, benim vaatlerimi gerçekleştirensin. Senin Şiîlerin nurdan minberler üzerinde yerleşmiş (oturmuş) yüzleri ak olarak cennette benimle yan yana yer alacak; onlar benim komşularım olacak. Ey Ali! Eğer sen olmasaydın, benden sonra müminlerin kimler olduğu belli olmazdı."

Böylece o (Ali), ondan (Resulullah'tan) sonra dalâletten kurtaran hidayetçi, körlüğü önleyen nur, Allah'ın sapasağlam ipi ve dosdoğru yolu (sırat-ı müstakim) idi. Kimse ne Peygamber'e akrabalığı açısından ve ne de dinde önceliği yönünden, ondan öne geçemez; hiçbir fazilet menkıbesinde de kimse ona ulaşamaz.

O, Peygamber'in (s.a.a) adımının yerine adım atar; (Kur'an'ın) tevili üzerine (münafıklarla) savaşır; Allah'ın dinini himaye etmek hususunda, hiçbir kınayıcının kınamasına aldırış etmezdi. Allah yolunda Arap büyüklerinin kanını döktü, kahramanlarını yere serdi, azgınlarına boyun eğdirdi.

Onların yüreğine Bedir, Hayber, Huneyn ve diğer savaşların kinini koydu. Böylece ona düşman kesildiler, ona hamle ettiler. Öyle ki onu, Nâkisin (ahitlerini çiğneyenler), Kasitin (zâlimler) ve Mârikinle (dinden çıkanlarla) savaşmak zorunda bıraktılar.

Ancak azgınların en azgını ve ilk azgının (Hz. Salih'in mucize olarak kayadan çıkardığı devesini katleden zalimin) takipçisi olanın (İbn Mülcem) onu katletmesi sonucu o dünyadan göçünce de Allah Resulü'nün, birbiri ardınca gelen Hidayet İmamları hususundaki emrine itaat etmediler. Ümmet, onların (Ehlibeyt'in) hakkına riayet etme hususunda vefalı davranan az bir grubun haricinde, onun (Allah Resulü'nün) düşmanlığında ısrarlıydı, yakınlarının hakkını çiğnemek ve evlatlarını uzaklaştırmak hususunda birleşmişlerdi. Sonuçta onlardan (Ehlibeyt'ten) niceleri (erkekleri) öldürüldü; niceleri (çocukları ve hanımları) esir alındı ve niceleri (yurdundan, yuvasından) uzaklaştırıldı. Böylece Allah'ın onlar (Ehlibeyt) hakkındaki kaza ve kaderi, onları güzel mükâfata lâyık kılacak şekilde cari olup gitti. Zira:

"Yeryüzü Allah'ındır, onu kullarından dilediğine miras bırakır; son zafer ise takvalılara aittir." [7]

"Rabbimiz her eksiklikten uzaktır ve O'nun vaadi (hiç şüphesiz) gerçekleşecektir." [8]

Allah asla vaadinden dönmez; O, izzet ve hikmet sahibidir. Öyleyse ağlayanlar (Ehlibeyt'in Şîaları) Muhammed ve Ali'nin (Allah'ın salât ve selâmı onlara ve soylarına olsun) pâk soyunun mazlumlarına ağlasın; ağıt yakanlar, onlar için ağıt yaksın; gözyaşı dökenler, o büyük insanlar için gözyaşı döksünler; ah u figan edenler, onlar için ah u figan etsinler. (Yürekten feryat ederek desinler ki:) "Nerededir Hasan, nerededir Hüseyin? Nerededir Hüseyin'in oğulları? Nerededir o birbiri ardına gelen salihler? Nerededir o birbiri ardına gelen doğrular?

Nerededir o birbirini takip eden kurtuluş yolları? Nerededir o sırayla gelip giden seçkinler? Nerededir o ışık saçan güneşler? Nerededir o nur yayan aylar? Nerededir o parlak yıldızlar?

Nerededir o din bayrakları ve ilim payeleri? Nerededir o hidayet ve İtret ailesinin dışında olmayan Bakiyyetullah? Nerededir o zâlimlerin kökünü kazımak için (Allah tarafından) hazırlanan kimse? Nerededir o sapıklık ve eğrilikleri düzeltmek için beklenilen önder? Nerededir o zulüm ve tecavüzü yok etmek için umut edilen rehber? Nerededir o farzları ve sünnetleri yeniden hayata geçirmek için saklatılan lider? Ne rededir o dini ve şeriatı geri getirmek için seçilen? Nerededir o Kitabı (Kur’an’ı) ve kanunlarını ihya etmesi ümit edilen? Nerededir o din öğretilerini ve din ehlini diriltecek olan? Nerededir o saldırganların şevketini kıracak olan? Nerededir o şirk ve nifak binalarını (nizamını) yıkacak olan? Nerededir o fâsık, isyankâr ve tâğutları yok edecek olan? Nerededir batılın ve bölücülüğün dallarını kesecek olan? Nerededir o eğrilik ve heva heveslerin eserlerini mahvedecek olan? Nerededir o yalan ve iftira ağlarını koparacak olan? Nerededir o azgınları silecek olan? Nerededir o inat, sapıklık ve ilhad/küfür ehlinin kökünü kazıyacak olan? Nerededir o dostlara izzet verip, düşmanları zelil edecek olan? Nerededir o sözleri takva üzerine birleştirecek olan? Nerededir o Allah'a doğru açılan tek kapı? Nerededir o Allah dostlarının (evliyanın) yöneldiği Allah'ın yüzü? Nerededir o yer ve göğü birbirine bağlayan vesile? Nerededir o fetih gününün sâhibi ve hidayet bayrağını göklere çekecek olan? Nerededir o ıslâh ve hoşnutluğu bir araya toplayacak olan? Nerededir o peygamberlerin ve peygamber evlatlarının kanlarının hesabını soracak olan? Nerededir o Kerbela Şehidi'nin kanını alacak olan? Nerededir o kendine zulüm ve iftira edenlere karşı zafer kazanacak olan? Nerededir o dua ettiğinde, duası kabul olan çaresiz? Nerededir o yaratıklardan ihsan ve takva sahiplerinin önderi olan? Nerededir o Mustafa Peygamber'in oğlu? Nerededir o Murtaza Ali'nin oğlu? Nerededir o üstün makam sahibi Hatice'nin oğlu? Nerededir o Fatımatü'z-Zehra'nın oğlu? Babam, annem ve ben sana feda olayım; canım sana yönelen belalara siper olsun.

Ey Allah'ın dergâhına yakın olan büyüklerin oğlu! Ey kerem sahibi soyluların oğlu! Ey hidayete kavuşmuş hidayetçilerin oğlu! Ey temiz seçkinlerin oğlu! Ey soylu civanmertlerin oğlu! Ey temiz kılınmış temizlerin oğlu! Ey seçilmiş cömertlerin oğlu! Ey ulu efendilerin oğlu! Ey aydınlatan dolunayların oğlu! Ey ışık saçan çırağların oğlu! Ey akan yıldızların oğlu! Ey parlak yıldızların oğlu! Ey apaçık yolların oğlu! Ey aşikâr nişanelerin oğlu! Ey kâmil ilimlerin oğlu! Ey cari sünnetlerin oğlu! Ey menkul öğretilerin oğlu! Ey mevcut mucizelerin oğlu! Ey görünen delillerin oğlu! Ey Dosdoğru Yol'un (Hz. Ali'nin) oğlu! Ey Büyük Haber'in (Hz. Ali'nin) oğlu! Ey Allah katında Ümmü'l-Kitap'ta (asıl kitap) ismi yüce ve hakîm olanın oğlu! Ey ayetlerin ve açık hüccetlerin oğlu! Ey apaçık, nurlu burhanların oğlu! Ey yeterli hüccetlerin oğlu! Ey bol nimetlerin oğlu! Ey "Taha" ve "Muhkemat"ın oğlu! Ey "Yasin" ve "Zâriyat"ın oğlu! Ey "Tur" ve "Âdiyat"ın oğlu! Ey Aliyyü'l-Â'la'ya (her şeyden yüce olan yüce Allah), aralarında iki yaydan belki daha az bir mesafe kalacak kadar yaklaşanın oğlu! Keşke bilseydim, uzaklığın seni nereye çektiğini veya hangi yerin ya da hangi toprağın seni üzerinde taşıdığını. Acaba Razva Dağı'nda mısın? Yoksa başka bir yerde misin? Yahut Zi-Tuva Dağı'nda mısın? Halkı görmem, ama seni görmekten mahrum olmam, senin en hafif bir ses ve konuşmanı duymamam bana çok ağır geliyor.

Zorluk ve belanın beni değil de hep seni çevrelemiş olması, benim bir feryat ve şikâyet sesimin bile sana ulaşmaması bana çok ağır geliyor. Canım feda olsun sana, ey gaip olan, ama bizleri bırakıp gitmeyen! Canım feda olsun sana, ey bizden ayrı düşen, ama gönlü bizimle olan! Canım feda olsun sana, ey iştiyak sahibinin gönlündeki arzu, hatırlayıp da gönülden ah çeken erkek ve kadın müminlerin dileği! Canım feda olsun sana, ey benzeri olmayan izzet komutanı! Canım sana feda olsun, ey varılamayan şevket ve şerefin kurucusu! Canım sana feda olsun, ey yüceliğine ulaşılamayan nimet kaynağı! Canım sana feda olsun ey dengi olmayan şeref sahibi!

Ne zamana kadar senin için böyle şaşkın kalacağım, ne zamana kadar? Hangi vasıflarla seni vasıflandırayım, hangi dille seninle raz u niyaz edeyim? Senden başkasından cevap almak, başkalarıyla konuşmak, ama senden bir şey duymamak bana çok ağır geliyor. Ben sana ağlarken, halkın sana sahip çıkmaması, bela ve üzüntülerin başkalarının başına değil de senin başına gelmesi bana çok ağır geliyor. Acaba bir yardım eden var mı ki, onunla oturup senin için ağlayıp feryat edelim? Acaba senin için sızlayan biri var mı ki, o sustuğunda ben ah u figan edeyim? Acaba sana ağlamaktan ağrıyan bir göz var mı da onun yerine ben ağlayayım?

Ey Ahmed'in oğlu! Acaba senin mülâkatına nail olabilmenin bir yolu var mı? Acaba bizim bu günümüz, senin yarınına kavuşacak mı ki, biz de hoşnut olalım? Ne zaman senin o doyurucu çeşmelerinin başına gelip de kana kana içmek bize nasip olacak? Ne zaman senin o tatlı suyundan kanasıya içeceğiz? Gerçekten susuzluk süresi çok uzadı! Ne zaman senin huzurunda bulunup her sabah ve akşam senin ziyaretinle gözlerimiz aydınlanacak? Ne zaman sen bizi, biz de seni zafer bayrağını dalgalandırdığın halde göreceğiz? Acaba senin halkın önderliğini üstlenerek yeryüzünü adaletle doldurduğunu, düşmanlarına zillet ve azabı tattırdığını, azgınları ve hakkı inkâr edenleri yok ettiğini, mütekebbirleri dağıttığını, zalimlerin kökünü kazıdığını görüp de senin çevreni sararak, "Hamd, âlemlerin Rabbine mahsustur!" demek bize ne zaman nasip olacak?

Allah'ım! Sen kalplerden gam ve üzüntüleri giderensin, şikâyetim sanadır; çözüm senin katındadır. Bu sıkıntılar girdabındaki hakir kulunun feryadına yetiş, ey imdat isteyenlerin imdadına yetişen! Efendisini ona göster de bununla üzüntü ve perişanlığını gider ey müthiş kuvvetler sahibi! Kalbindeki yangını söndür! Ey Arş'a istiva eden, dönüş ve sonuç kendisine olan Allah!

Allah'ım! Bizler, seni ve Peygamberi'ni hatırlatan Velinin zuhuruna müştak olan hakir kullarınız. Onu, bizler için korunak ve sığınak olarak yarattın; onu, bize dayanak ve barınak yaptın; onu, bizlerden mümin olanlara imam kıldın. Bizden taraf ona esenlik ve selâm ulaştır; bununla bize ikramını çoğalt. Onun karar bulduğu yerde bizi de yerleştir. Onu bizim önümüze salmakla bize verdiğin nimetini tamamla. Ta ki bizi kendi cennetlerine dâhil edesin ve hâlis kullarından olan şahitlerle arkadaş olmaya muvaffak edesin.

Allah'ım! Muhammed ve soyuna salât eyle ve onun ceddi ve senin elçin olan Seyyidü'l-Ekber Muhammed'e ve Seyyidü'l-Asgar babasına ve büyük annesi Sıddıka-i Kübra Muhammed'in kızı Fatıma'ya ve seçtiğin ihsankâr babalarına, seçkin velilerin ve beğenilmiş yaratıklarından birine gönderdiğin salatların en üstününü, en kâmilini, en bolunu gönder. Salat eyle ona öyle bir salâtla ki, onun sayısının nihayeti olmasın, devamının bitişi olmasın ve süresinin sonu olmasın.

Allah'ım! Onunla hakkı berkarar kıl, batılı yok eyle. Dostlarına yol göster; düşmanlarını zelil eyle. Bizimle onun arasında öylesine bir bağ oluştur ki, onun atalarıyla birlikteliğimizi sağlasın. Bizleri onların eteklerine sarılanlardan ve onların gölgesinde yaşayanlardan kıl. Bizi, onun boynumuzdaki haklarını teslim etmeye, itaatinde ciddi olarak çalışmaya ve emrinden çıkmamaya muvaffak eyle. Onun hoşnutluğunu bize ihsan eyle. Onun şefkat, rahmet ve hayır duasını bize lütuf buyur ki, bizler bu vesileyle senin geniş rahmetine ve katından olan saadete kavuşalım!

Onun sayesinde namazımızı kabul eyle, günahlarımızı bağışla, dualarımızı müstecap eyle, rızklarımızı bol eyle, dertlerimizi bertaraf eyle ve hacetlerimizi reva buyur.

Keremli yüzünle bize yönel, sana olan takarrubumuzu kabul eyle. Bize rahmet güzüyle nazar eyle. Öyle bir rahmet ki, onun sayesinde indindeki keramete kâmil olarak kavuşalım.

Sonra o nazarını öz cömertliğinle bizden çevirme ve bize onun ceddinin havuzundan onun kadehi ve onun eliyle öylesine âfiyetle kana kana içir ki, artık ondan sonra hiçbir zaman susamak söz konusu olmasın, ey şefkatlilerin en şefkatlisi!

 

Bu dua ve ziyaretler, Ehlibeyt âşıklarının, İmam Mehdi'ye (a.f) olan edep, saygı, sevgi ve özlemlerinden örneklerdir.

 

-----------

[1]- İbn Tâvûs, Felâhu's-Sâil ve Necâhu'l-Mesâil, s. 46, Bustân-ı Kitap, 1. baskı, Kum, 1406 hk; Burucerdî, Câmiu Ehâdisi'ş-Şia, c. 31, s. 778, İntişârât-i Ferheng-i Sebz, Tahran, 1. baskı, 1386 hş.

[2]- Kef'amî, el-Misbâh, s. 581-582, Kum, el-Hadi Neşri, 2.baskı, 1405 hk.; İbn Tâvûs, el-İkbâl bi'l-A'mâli'l-Hasene, c. 1, s. 141-143, Kum, Defter-i Tebligat-i İslamî, 1. baskı, 1376 hş.

[3]- Kummî, Mefâtîhu'l-Cinân, s. 52-53, İntişarat-i Usve; Kef'amî, el-Misbâh, s. 547-548, Kum, el-Hâdî Neşri, 2.baskı, 1405 hk.; İbn Tâvûs, Cemâlu'l-Usbû' bi-Kemâli'l-Ameli'l-Meşrû', s. 503, Dâru'r-Riza, 1.baskı, Kum, 1330 hş.

[4]- Ahzap, 33.

[5]- Sebe, 47.

[6]- Furkan, 57.

[7]- A'raf, 128.

[8]- Isra, 108.




Bu haber 1275 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MEHDEVİYET Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI