Bugun...


Musa Aydın

facebook-paylas
Din-Bilim İlişkisi - 2
Tarih: 07-08-2023 14:53:00 Güncelleme: 07-08-2023 14:53:00


Bismillahirrahmanirrahim

 

 

Musa AYDIN

……..

 

5- Din yüzünden tarih boyu savaşlar çıkmıştır. Herkes kendi düşüncelerini savaşla yaymıştır. Oysa ben "Hayır Bigbang teorisi doğru seni gerizekalı ölmeyi hakediyorsun bilime karşı çıktın" deyip adam öldüren bilim adamı görmedim.

 

Cevap: İslam’ın savaşla dayatıldığı görüşü de yine bilgisizlik veya art niyetin ürünü olan iftiradan başka bir şey değildir. Önce bir noktanın altını çizip daha sonra cevaba geçelim. Bizim savunduğumuz İslam, arı duru Muhammedi İslam’dır. Ama Resulullah’tan sonra çeşitli entrikalarla Müslümanların hakimiyetini eline geçiren zalim sultanların, halifelerin, kralların yaptığı asla gerçek Muhammedi İslam’a mal edilemez. O zalimler, Resulullah’ın kendi evlatları ve torunlarına bile acımayıp hunharca hepsini şehid ettiler. Bunun en çarpıcı örneği herkesin bildiği Kerbela olayıdır.

Resulullah’ın yaptığı savaşlara gelince bunların hepsi istisnasız savunma amaçlı yapılan veya seçme hakkı ve özgürlüğü elinden alınmış mazlum ve müstazaf insanları bu haklarına kavuşturmak için yapılan savaşlardır.

Başına kılıç dayayıp da illa Müslüman olacaksın denilen bir kişi dahi tarihte gösterilemez. Eğer öyle olsaydı, herkesten önce, Medine’de Müslümanlarla birlikte yaşayan Yahudi ve Hristiyanlara bu baskı uygulanır ve kendi hallerine bırakılmazdı veya Müslüman olmaları sağlanır ya da öldürülürlerdi; oysa öyle yapılmamıştır. Evet, Yahudilerle bazı savaşlar yapılmıştır ama bunlar onların hainlikleri ve Müslümanlarla aralarında yapılan anlaşmalara sadık kalmayıp İslam’ı ve Müslümanları yok etmeye azmetmiş azgın Mekke müşrikleriyle önce gizli ve daha sonra açıktan işbirliği yapmalarından dolayıydı, durup dururken onları İslam’ı kabullenmeye zorlamak için değil.

İslam fıkhından haberdar olan herkes İslam topraklarında ve İslami hakimiyet sınırlarında yaşayan Yahudi, Hıristiyan veya diğer dinlere mensup kimselerin özgürce dinlerini yaşama hakkına sahip olduklarını ve kimsenin onları zorla müslümanlaştırma hakkına sahip olmadığını pekâlâ bilir.

Ayrıca inanmak kalple alakalı bir şeydir ve insanın kalbinden geçeni Allah’tan gayrı kimse bilemez. Farzedelim ki bir müddet birileri baskı altında iman etmiş olsun. Ama kalpte olan şey er geç serbest bir ortam oluştuğunda kendini gösterecektir. Bazen kendini Müslüman gibi gösterip zahirde Müslümanlık taslayan münafıklar elbette olmuştur. Ama bu onlara yapılan baskıdan dolayı değil, Müslümanların elde ettikleri avantajlardan nemalanmak ve fırsat buldukça Müslümanlar arasına fitne sokmak ve tabiri caizse onları arkadan hançerlemek içindi. Zaten belli bir müddet sonra ya Resulullah’ın zamanında ya da daha sonraları bu niyetlerini açığa çıkarmışlardır. Ne ilginçtir ki Resulullah zamanında bu münafıklarla bile (kim oldukları tahmin edildiği halde), fiili bir karşı koyma eylemine girişmedikleri müddetçe müdara edilmiş ve müeyyide uygulanmamıştır.

 Acaba Resulullah’ın zamanında iman etmiş herkes kılıç zoruyla mı Müslüman olmuştu? Acaba onca zorluğa katlanan ve İslam’ı savunmak için her şeylerini, hatta canlarını bile ortaya koyan binlerce Müslüman için “Zorla ve baskıyla İslam’ı kabul etmişlerdi.” demek akla ziyan bir iddiadan başka bir şey değildir.

Sonra insanları zorla Müslüman yapmak isteyen bir dinin kitabında “DİNDE ZORLAMA YOKTUR!” (Bakara, 256) ayeti ve açıklaması yer alır mı?

Peygamberine “Artık hatırlat ve öğüt ver; çünkü sen ancak hatırlatıcı ve öğüt verensin * Onlara egemen bir zorba değilsin!” (Ğaşiye, 21-22) ayetine yer verir miydi?

Yine bu dinin kitabında şu ayete yer verilir miydi?:

“Allah'a itaat edin, peygambere itaat edin" de. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki ona yüklenen sorumluluğu ancak ona ait; size yüklenen görevin sorumluluğu da yalnızca size aittir. Eğer ona itaat ederseniz doğru yola erersiniz. Peygambere düşen ancak apaçık bir tebliğdir.” (Nur, 54)

Veya şu ayete:

“... Senin görevin sadece tebliğ etmektir. Hesap görmek ise bize aittir.” (R’ad, 40)

Hatta bir zamanlar zorla, baskı ve zulümle terk etmeye zorlandığı kendi ana vatanı Mekke’ye fatih bir komutan olarak girdiğinde dahi Mekkelileri cezalandırmadığı gibi, “Bugün merhamet günüdür; gidin hepiniz serbestsiniz!” diyerek salıverdi ve hiçbirisini İslam’ı kabullenmeye zorlamadı.

Burada hemen “Mürtetlik” meselesine yapışacaklarını biliyoruz. Bu konuyu başka bir yazıda cevaplandırdığımız için burada tekrarlamıyor ve linkini veriyorum. İsteyen açıp okur:

http://kevser.com.tr/irtidad-ve-din-degistirmek/1671/

 

 

6- Din hayalgücünü kısıtlayıp belli olaylarda kilitlenmeyi sağlar, bilimse hayalgücünün anahtarıdır

 

Cevap: Afaki ve ezbere konuşmak hüner değildir. Rastgele herkes herkese, istediği yaftayı yapıştırabilir. Önemli olan söylediğine açık ve net örnekler,  sağlam deliller sunabilmektir. Bunu söylemeye cüret eden bir kimse, din “abc”sinin “a”sını bile bilmiyor demektir ya da bilinçli olarak saptırmakta ve yanlış algı oluşturmaktadır. Bu yüzden cevap vermeye bile gerek görmüyorum.  Yukarıdaki açıklamalarımız bu eleştirinin tutarsızlığını ortaya koymaya da yeterlidir. Ayrıca bir sonraki eleştiriye vereceğimiz cevap bu eleştirinin cevabını bulmasına da yardımcı olacaktır.

 

7- Dindeki en büyük ve neredeyse tek amaç ibadet etmektir bilimdeyse düşünmek.

 

Cevap: Yine bilgisizce veya kasıtlı hedef şaşırtması! Kur’an ve hadislerde düşünme, akletme ile ilgili yığınla ayet ve hadisi nasıl bilmezler, nasıl görmezler?! Anlamak mümkün değil.

Yukarıda buna bazı örnekler vermiştik. Birkaç örneği de burada ilave edelim:

“…Allah size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz.” (Bakara, 219)

 

“…De ki: "Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?" (Enâm, 50)

 

“Onlar, kendilerinin (yaratılış incelikleri) hakkında hiç düşünmediler mi?...” (Rum, 8)

 

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır. * Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. "Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın…” (Âl-i İmran, 190-191)

 

“Şüphesiz, yeryüzünde yürüyen canlıların Allah katında en kötüsü, akıllarını kullanmayan sağırlar, dilsizlerdir.” (Enfal, 22)

 

“İşte biz bu örnekleri insanlara açıklıyoruz; ne var ki bunları ancak bilginler akleder!” (Ankebut, 43)

 

Bunlara benzer düşünmeye, aklı kullanmaya emreden, teşvik eden, tefekkür ve düşünceyi öven onlarca ayet görebilirsiniz Kur’an’da.

Görüldüğü gibi bu ayetler ısrarla insanları düşünmeye, akıllarını kullanmaya emrediyor, teşvik ediyor. Özellikle son ayette akletmeyi teşvikin yanı sıra, aklı kullanma eylemini de yine en iyi bilginlerin gerçekleştirebileceği vurgulanmıştır. Peki, bir din ve onun anayasası konumunda olan kitabı, insanları düşünmeye, akıllarını kullanmaya bundan daha iyi nasıl teşvik edebilir?

Birkaç örnek de hadislerden ilave edelim:

Resulullah (s.a.a): “Bir saat tefekkür etmek-düşünmek, altmış yılın ibadetinden daha üstündür.” (Biharü’l-Envâr, c.66, s.294)

 

Hz. Ali (a.s): “Hiçbir ilim düşünmek gibi değildir.” (Nehcü’l-Belağa, 113. Hikmet)

 

Hz. Ali (a.s): “Tefekkür etmek, basiretli insanın kalbinin hayatıdır.” (Biharü’l-Envâr, c.78, s.115)

 

Bir saat düşünmeyi altmış yıllık ibadetten daha üstün bilen bir din hakkında “Dindeki en büyük ve neredeyse tek amaç ibadet etmektir bilimdeyse düşünmek.” gibi bir yargıda bulunmak ne kadar da komik, hatta trajikomiktir!

Evet, İslam’da ibadete çok önem verilmiştir ve yaratılışın amacı olarak belirtilmiştir. Ancak ibadet denildiğinde bunların aklına maalesef sadece namaz gibi eylemler gelmektedir. Oysa İslam’da ibadet çok geniş bir yelpazeye sahiptir ki onlardan bir tanesi sadece namazdır. Bunların dillerinden düşmeyen ilim-bilim uğraşısının bizzat kendisi bile İslam açısından en üstün ibadetlerden sayılmıştır. İşte bunlardan birkaç örnek:

 

* Resulullah (s.a.a): “En üstün ibadet ilim öğrenmektir.” (Meheccetü’l-Beyza, c.1, s.159)

Resulullah (s.a.a): “İlim ile birlikte uyumak, cahillikle birlikte (uyanık kalıp) namaz kılmaktan daha hayırlıdır.” (Münyetü’l-Mürid, s.104)

 

Resulullah (s.a.a): “Adaletle yöneten bir yöneticinin bir saat yöneticiliği bir abidin (ibadet edicinin) yetmiş yıl ibadetinden daha üstündür!” (El-Kâfi, c.7, s.174)

 

Resulullah (s.a.a): “İbadet on kısımdır ki onun dokuz kısmı helal rızık peşinde olmaktadır.” (Biharü’l-Envâr, c.103, s.18)

 

Hz. Cebrail (a.s) Resulullah’a (s.a.a) hitaben şöyle demiştir: “Ey Muhammed! Eğer bizim ibadetimiz yeryüzünde olsaydı, ibadet olarak üç şeyi yapardık: “İnsanların su ihtiyacını karşılamak, (geçimini sağlamakta zorlanan) kalabalık ailelere yardım etmek ve (insanların) günahlarını örtüp (açığa çıkarmamak).” (Tenbihü’l-Havâtir, c.1, s.39)

 

Hz. Ali (a.s): “Güzel-yumuşak konuşmak ve her kese selam vermek ibadet sayılır.” (Ğurerü’l-Hikem Hadis: 3421)

 

Hz. Ali (a.s): “Alçak gönüllü ol; zira bu en büyük ibadetlerdendir.” (Biharü’l-Envâr, c.72, s.119)

 

İmam Cafer Sâdık (a.s): “Bir Müslümanın diğer bir Müslümanın ihtiyacını gidermek için hareket etmesi, Kabe etrafında yapılan yetmiş tavaftan daha hayırlıdır!“ (El-İhtisâs, s.21)

 

Resulullah (s.a.a): “Alime-bilgine bakmak ibadettir; adaletli bir yöneticiye bakmak ibadettir; anne-babaya sevgi, şefkat ve merhametle bakmak ibadettir; Allah için sevdiğin bir kardeşinin yüzüne bakmak ibadettir.” (El-Emâli –Tusî-, 454)

 

Hz. Ali (a.s): “(Kötü) alışkanlığı yenmek, en güzel ibadetlerdendir.” (Ğurerü’l-Hikem Hadis: 2873)

 

Esasen İslam açısından yaratılış hedefine uygun yaşamak, yaratıcının o hedefe doğru açtığı yoldan yürümek, insanın kendisinin ve başkalarının ebedi saadetine yardımcı olacak her söylem ve eylemi bir ibadet olarak algılanmıştır. Bu yüzden akıllı bir insan isterse ve ilahi plan çerçevesinde bir hayat yaşamaya azmederse 24 saatini ve dolayısıyla bütün hayatını ibadete dönüştürebilir! Yani yemesi, içmesi, uyuması bile onun için ibadete dönüşür.

Ayrıca bunlar hiç mi Kur’an’ı okumamışlar? Kur’an sadece ibadetten mi bahsetmektedir? Kur’an bir hayat kitabıdır ve hayatın her alanıyla ilgili öğretilere, direktiflere sahiptir. Kur’an’ın sosyal ve siyasal konularla ilgili direktifleri ibadet konularından az değildir. Demek ki insan birileri tarafından şartlandı mı en bariz şeyleri dahi görmekten aciz kalıyor. Düşünmeyi kendileri için en büyük meziyet olarak görenler, bu kadar açık şeyleri dahi düşünüp algılamaktan aciz kalıyorlar. Ne diyelim Allah akıl, fikir, gerçek anlamda düşünme kabiliyeti, insaf ve izan versin herkese.

 

 

8- Dinde genellikle karşıt görüşlerin sonucunda savaş çıkar; bilimde tezler sunularak en geçerli sonuç kabul edilir.

 

Cevap: Kur’an hiçbir zaman karşıt görüşlerin ortaya konmasına engel olmamış, tam tersine daima yüksek sesle muhaliflerine “Deki eğer doğru diyorsanız, kanıtlarınızı getirin.” (Bakara, 111) diye haykırmıştır.

Yukarıda da verdiğimiz şu ayet de bu iddianın tutarsızlığının bir başka delilidir:

“... O halde kullarımı müjdele! * (Onlar ki) Sözü dinleyip de onun en güzeline uyarlar; işte onlar Allah'ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar halis akıl sahiplerinin ta kendileridir.” (Zümer-17-18)

Açık bir şekilde sözleri, “İddiaları dinle ve akıl mantık kıstasıyla onların içinden en güzel olanı seç ve ona uy.” diyor. Allah aşkına onların iddia ettikleri ile bu Kur’anî düsturun yakından uzaktan bir benzerliği var mı?

Peki, İslam tarihinde hiç savaş çıkmamış mı? Elbette çıkmıştır. Ama bunun sebebi kesinlikle onların iddia ettiği gibi değil, başka şeylerdi ki bunlardan bir kısmına yukarıda kısaca değinmiştik.

Sonra dünya tarihinde hem geçmişte hem de günümüzde sayısız savaşlar yaşanmaktadır. Peki, bunların hepsi dindarlar tarafından mı çıkarılmıştır?

Bu savaşların kahir çoğunluğu, özellikle günümüz dünyasında güya bilimin ve medeniyetin beşiği olarak gördükleri batı tarafından ve dinle de hiçbir alakası olmayan, hatta tamamen dinden kendilerini soyutlamış ve bilimden, teknolojiden, bilim adamlarından beslenen kesimler, devletler ve güçler tarafından çıkarılmaktadır. Onlara bu imkanları sağlayan ve gün geçtikçe geliştirdikleri silahları icat edip hizmetlerine sunanlar cahil cühela takımı veya dindarlar mı, yoksa şöyle veya böyle bahsettiğiniz bilimin mürekkebini yalamış insanlar, bilim adamları ve bilim merkezleri mi?

 

9- Din insanları her zaman geriye itmiştir. Bilimse ileriye atılan adımlar bütünüdür.

 

Cevap: Din derken, ortaçağ Hıristiyanlığını kastediyorsa veya din adına ortaya atılan sahtekârları ve sahtekârlıkları kastediyorsa buna elbette bir diyeceğimiz yoktur. Ama o zaman da bunu genelleştirip adı din olan her şeyi buna dahil etmeleri doğru olmaz. Her halükârda başta da söylediğimiz gibi biz öz Muhammedi İslam’ı ve onun Ehlibeyt’inin temsil ettiği İslam’ı savunmaktayız. Dolayısıyla bu noktadan hareketle ve yukarıdaki açıklamaları da dikkate alarak bu iddiayı bağnazca, bilgisizce veya kasıtlı ve delilsiz bir algı yaratma çabası olarak görüyor ve cevap vermeye gereği duymuyoruz.

 

10- Dinde mantık aranmaz (ararsan dinden çıkarsın); bilimse mantığın dışında olan bir şeyi kabul etmez...

 

Cevap: Bir başka temelsiz iddia daha. Allah-u Teala’nın sıfatlarından birisinin HEKİM olduğuna inanan dindar bir kimse, O’nun yaptığı her işin, verdiği her emir veya sakındırdığı her yasağın, kısacası her türlü tasarrufunun mutlaka hikmet ve mantığa dayalı gerekçesi veya gerekçeleri olduğuna inanır. Bu gerekçelerin bazıları bize açıklanmış, bazısının ise bizim bizzat kendimizin kafamızı yorarak onları keşfetmemiz istenmiştir. Bazıları zamana yayılarak insanların düşünce, akletme sürecinde, ilim, tecrübe ve keşiflerin ilerlemesiyle tedrici olarak ortaya çıkması amaçlanmıştır. Bir tane ayet veya hadis gösterin ki orada dinde mantık aranmaz desin. Mantık arayan dinden çıkar desin. Öyle olsaydı yukarıda örneklerini verdiğimiz onlarca ayette düşünmeye, akletmeye davet eder miydi?

Elbette biz kendimizden bir mantık ve gerekçe türetir ve ona dayalı bir ön yargıyla dini öğretilere yaklaşır ve bizim indi mantığımıza ters düşeni külliyen mantıksız addedersek, bunun kendisi mantıksız bir davranış olur. Zira birçok konuda birileri bir şeyi tamamen mantıklı bulurken, diğer birileri onu mantıksız olarak görüyor. Bunu günlük hayatımızda sık sık yaşamakta ve görmekteyiz. Bu yüzden bütün akıllı insanların istisnasız mantıklı bulduğu bir şeye ters düşeni ancak mantıksız olarak addetmek mantıklı olur. Örneğin anormal olmayan bütün insanlar adaleti iyi, zulmü ise kötü olarak addetmektedirler. Dolayısıyla bir şey adalet ilkesine uygun olursa iyi ve mantıklı, uymazsa kötü ve mantıksızdır denilebilir.

Bazen de bir söylem ve eylemin arka planını bilmeyen, onun bütün yönlerinden ve gerekçelerinden haberdar olmayan bir kimse de ilk bakışta onu mantıksız bulabilir. Ama bunlardan haberdar olan birisi onu gayet mantıklı görebilir. Örneğin bir kimse birisinin ayağının kangren olduğundan haberdar değilse, doktorun onun ayağını kesmeye yeltenmesini mantıksız ve zulüm olarak görür. Ama bundan haberdar olan ve ne kadar tehlikeli olduğunu bilen birisi, tam tersini zulüm olarak addeder.

Son not: Elbette bu iddiaların her birisine daha geniş ve daha derin cevaplar vermek mümkündür. Fakat “Akıllıya bir işaret yeter.” babından şimdilik bu kadarla yetiniyoruz.



Bu yazı 1682 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI