Bugun...



Hz. İsa'nın (a.s) Göğe Çıkarılışı

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 24-09-2021 16:49

Hz. İsa'nın (a.s) Göğe Çıkarılışı

Soru: Bazı radikal düşünceli insanlar ve Prof. Ethem Ruhi Fığlalı gibi yazarlar, Hz.İsa'nın (a.s) bedeni ve ruhuyla birlikte göğe çıkarıldığı görüşünü benimsemeyerek, bu mananın Kur'an ayetinin zorlanarak çıkarıldığını ve Hz. İsa'nın (a.s) beden ve ruhuyla değil, sadece ruhuyla göğe çıkarıldığı (yani öldükten sonra) görüşünü iddia etmekteler. Bu konuda doyurucu bir açıklama (özellikle mektebimiz açısından) yaparsanız, memnun oluruz.

Cevap: Bu konuda alim bir kardeşimizin geniş bir çalışmasını aynen size takdim ediyoruz. İnşaallah faydalı olur:

Müslümanların, Kur'an ayetleri, Hz. Resulullah (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmamlarından (a.s) rivayet edilen hadislere dayanarak, görüş birliği içerisinde olduğu meselelerden biri, Hz. İsa'nın (a.s) göğe çıkarıldığı ve bir gün yeryüzüne ineceği inancıdır. Bu inancın delillerine ileride değineceğiz. İslam'a göre Yahudiler Hz. İsa'yı öldürmemiş ve çarmıha germemişler. Aksine Allah-u Teâlâ onu ruh ve bedeniyle göğe çekmiş ve o, ahir zamanda gökten inerek, Hz. Mehdi'nin (a.f) yardımına koşacak; onun İmametinde namaz kılacaktır. Evet, sizin de söylediğiniz gibi ne yazık ki Fığlalı vb. sözde birçok yazar ve araştırmacılar tarafından bu İslamî inanca da İslam'ın "Mehdilik" inancı gibi şüphe karıştırılmak istenmiş, hatta bu inancın bir İslam inancı olduğu inkâr edilmiştir.

Biz bu konuyu incelemek ve yapılan eleştirileri cevaplamak için Fığlalı'nın "İtikadi İslam Mezhepleri" isimli kitabında yazdıklarını esas alacağız. Bu zat, söz konusu kitabında ilk önce ayetlerin açıkça Hz. İsa'nın (ruh ve bedeniyle) göğe çıkarılmasına delaletini inkâr ederek, kitabın 264. sayfasında şöyle diyor:

"Bir kere İsa b. Meryem'in bedeniyle ve canlı olarak semaya çekildiği" şeklinde bir açıklama bize bu konudaki ayetlerin sınırını oldukça zorlayan bir davranış gibi gözüküyor."

Buna dayanarak Hz. İsa’nın (a.s) öldüğünü (bedenen göğe çıkarılmadığını) dolayısıyla Hz. İsa’nın (a.s) gökte olduğuna ve kıyametten önce yere ineceğine delalet eden hadisler bu ayetlerle çeliştiğini ve bu konu, müfessirleri bu ayetleri te'vil etmeye mecbur ettiğini ileri sürmüş ve dolayısıyla şöyle demişlerdir:

"İsa b. Meryem'in ref'i ve vefatıyla ilgili deliller yalnızca bu ayetlerden ibaret olsaydı, bir bakıma “mesela yoktu” denebilirdi. Ama hadislerde söz konusu edilen İsa'nın kıyamet gününden önce döneceğine dair hükümlerin varlığı müfessirleri ayetlerde geçen kelimelerin bilinen açık anlamları dışında te'vil (yorum) yoluna gitmek ve ayetleri hadislerdeki görüşler istikametinde açıklamak zorunda bırakmıştır."

Hatta Fığlalı'ya göre Müslümanların Hz. İsa'nın (a.s) nüzul ve inişiyle ilgili inancı tamamen Yahudi ve Hristiyan inancıdır. Dolayısıyla “ref” (göğe çekilme) kelimesi geçen bir kaç ayeti naklettikten sonra şöyle diyor:

"Görüldüğü gibi ayetlerde “ref” kelimesi daha çok manevi yükseklik, üstünlük ve üstte oluş anlamlarına gelmektedir. Buna rağmen bir kısım müfessirler, Hz. İsa'nın geri gelişine (ric'at) dair haberlerin gerçekleştirmesini veya başka bir ifadeyle doğrulamasını sağlamak için... insanları beşikte iken de, yetişkin iken de iyilerden olarak konuşacaktır (Âl-i İmran/46, Mâide/110) ve o kıyametin kopacağını bildirir ve (Zuhruf/61) ayetlerinin de işaret olduğunu belirtmişlerdir."

Görüldüğü gibi burada Fığlalı, Hz. İsa’nın (a.s) inişine inanmayı ric'at bilmektedir. Başka bir yerde de ric'atle ilgili inancını şöyle açıklıyor: "Şüphe yok ki ric'at daha önce de ifade edildiği gibi tamamen bir Yahudi ve Hristiyan akidesidir."

Fığlalı, bu ifadesini tekrarlayarak, Kur'an'ın sarih nasslarına ters düşen konumda ayak diretmekte ve inat göstermektedir. Meseleyi tam tersine gösterip, ayetlerde Hz. İsa’nın (a.s) öldüğünü ve göğe çekilmediğini belirtildiğini iddia ettikten sonra, Fığlalı, Hz. İsa’nın (a.s) canlı olarak göğe çekildiğini gösteren yeryüzüne nüzul ve inişiyle ilgili hadisleri önemsiz göstermeye çalışmakta ve bu hadisleri “vahid haber” şeklinde takdim ederek, ilgili eserinin 253. sayfasında "Nitekim, Deccal'ın çıkışıyla ilgili olan ahad haberlerde İsa b. Meryem aleyha selâm'ın nüzulü açıkça belirtilmiştir" demektedir.

Fığlalı, aynı kitabın 265. sayfasında da bu hadisleri “ahad” olarak tanımlamakta... Fığlalı'nın, Hz. İsa’nın (a.s) canlı olarak göğe çıkarıldığı şeklindeki Kur'an ve İslam inancını çok açık olarak inkâr ettiğini ve şu görüşler üzerinde ısrarla durduğunu görmekteyiz:

a- Hz. İsa (a.s) ölmüştür.

b- Hz. İsa’nın (a.s) göğe yükseltilmesi olan "ref", onun canlı olarak, yani ruhu ve vücuduyla göğe yükselmesi değil, makam ve değer açısından yükseltilmesi demektir.

c- Hz. İsa’nın (a.s) tekrar yeryüzüne ineceğini bildiren rivayetler “ahad haberler” olup, anlamları da Kur'an'a uymamaktadır.

Evet, Fığlalı'nın mezkur konudaki görüşleri özetle böyle. Şimdi bunları Allah'ın kitabı ve O'nun Resulü'nün (s.a.a) sünnetiyle değerlendirelim:

a) Hz. İsa (a.s) Gerçekten Ölmüş müdür?

Hz. İsa’nın (a.s) öldüğüne dair Fığlalı'nın öne sürdüğü tek delili Âl-i İmran suresinin 55. ayet-i kerimesinde geçen ve "ruhun çıkarılması" anlamına gelen "teveffâ" kelimesidir. Bu ayette meâlen şöyle buyruluyor:

"Hani Allah, İsa'ya demişti ki: 'Ey İsa, doğrusu seni (ruhunu) alacak ve seni kendime yükselteceğim, seni küfredenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete değin, küfre sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde, aranızda ben hükmederim"

Aynı kökün kullanıldığı bir ayet de Maide, 117'de şöyle buyurulmaktadır:

"...Onların içinde kaldığım sürece ben onların üzerinde bir şahidim, beni (ruhumu) alınca, üzerlerindeki gözetleyici, Sendin, sen her şeyin üzerine şahid olansın"

Fığlalı'ya göre bu ayetlerde geçen Arapça "müteveffik" ve "teveffeytenî" terimleri açıkça Hz. İsa'nın (a.s) ölümüne delalette bulunduğu halde, müfessirler, Hz. İsa’nın (a.s) tekrar yeryüzüne ineceği yolundaki rivayetlere binaen Hz. İsa’nın (a.s) öldüğünü inkâr etmiş ve bu ayetleri tevilde bulunmuşlardır.

Halbuki Kur'an-ı Kerim'de "teveffâ" terimi sadece "ölüm" anlamında kullanılmış değildir. Aslında bu kelime "vefa" kökünden geliyor ve bir şeyi hakkıyla ve tamamıyla almak anlamındadır. Ölüm anında ruhun alınıp, bedenin bırakılmasına "teveffi" ve "vefat" söylenmesi de bir nevi kinayedir ve ruhunu almak insanı tamamıyla almak mesabesinde olduğunu gösterir. Buna göre yukarıdaki ayette geçen "müteveffike" seni "öldürecek" değil de "seni alacak" anlamındadır ve diğer ayette geçen "teveffeyteni" "beni öldürdüğünde" değil "beni alınca anlamındadır". Kur'an-ı Kerim'de de bu kelimenin kullanıldığı yerlere baktığımızda hem ölüm için ve hem de uyku için, yani bu kelimenin, ruhun bedenden her türlü alınışı için kullanıldığını görürüz; yani hem uyku ve hem ölüm için aynı kelime geçer Kur'an'da. Nitekim Zümer suresinin 42. ayetinde her iki anlamda da kullanılmıştır:

"Allah, ölümleri zamanında canları alır, ölmeyeni de uykusunda, Böylece kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanın ruhunu tutar, öbürünü ise, belirlenmiş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda; düşünen olan bir kavim için gerçekten ayetler vardır."

Ayetin Arapçısında da görüleceği üzere, "teveffâ" kelimesi tekrarlanmaksızın ilginç bir şekilde hem "ölüm" ve hem "uyku" halleri için kullanılmıştır. Bu da söz konusu terimin ölüm olduğu kadar uykuyu da ifade edebileceğini ortaya koymaktadır:

Binaenaleyh Hz. İsa’nın (a.s) göğe yükseltilmesiyle ilgili ayetlerde geçen "teveffâ" teriminin ölümü ifade ettiğini söylemek mesnetsiz bir iddiadan ibarettir.

"Teveffâ"nın sadece uyku için kullanıldığı ayet ise, En'am suresinin 60. Ayetidir; bu ayette şöyle buyurulur:

"Geceleyin sizin (ruhunuzu) alan ve gündüzün güç yetirip etkilemekte -yapıp kazanmakta- olduklarınızı bilen, sonra, adı konulmuş ecel doluncaya kadar onda sizi gönderen (yani uyandıran) da O'dur. Sonra en son dönüşünüz O'nadır. Sonra, yapmakta olduklarınızı size O haber verecektir."

Kaldı ki, Mâide, 117'de "Benim dünya hayatıma son verdiğinde" şeklinde meali tercüme edilmiş olan ayet-i kerimede, pekala Hz. İsa’nın (a.s) gökten inişinden sonra ve kıyametten önce öleceğine işaret ediliyor olabilir.

Görüldüğü gibi Fığlalı'nın Kur'an müfessirlerinin bir takım rivayetlerden etkilenerek mezkur ayetleri te'vil ettiği yolundaki iddiası gerçekle zerrece bağdaşmayan asılsız bir iddiadır; çünkü her şeyden önce bu ayetler Hz. İsa'nın (a.s) ölümüne delalette bulunmamaktadırlar. Dolayısıyla da Hz. İsa'nın (a.s)  halihazırda hayatta olduğu ve yeryüzüne ineceği yolundaki hadis ve rivayetlerle bağdaşmadığını söyleyebilmek mümkün değildir.

Ayrıca, Fığlalı'nın iddiası tamamen batıldır. Çünkü ayetin Arapçasında geçen "teveffeyteni" ve "meteveffik" cümlelerinin anlamı ister "ölüm" olsun, ister "almak", başka bir tabirle ister Hz. İsa (a.s) ölmüş olsun ve ister olmasın, kesinlikle Hz. İsa’nın (a.s) nüzul edeceğine delalet eden rivayetlerle çelişmemektedir. Çünkü bu rivayetler Hz. İsa'nın (a.s) hayattayken gökten ineceğini bildirmektedir. Ama onun daha önce ölüp ölmediği rivayetlerin delaletinin sınırını aşar ve anlamını değiştirmez. Evet, rivayetler zımni olarak Hz. İsa’nın (a.s) göğe bedenen yükselmiş olacağına, yani, Hz. İsa’nın (a.s) ahir zamanda yere nazil olması için daha önce göğe çekilmiş olması gerektiğine delalet eder.

Elbette “ref” ayetleri Hz. İsa'nın (a.s) göğe çekildiği konusuna iyice delalet eder ve gerçekte “ref” ayetleri Hz. İsa’nın (a.s) nüzul edeceğine delalet eden hadislerin doğru olduğuna diğer bir tanıktır. Sonraki bölümde “ref” ayetleri hakkında daha geniş bilgi vereceğiz.

b) Hz. İsa'nın (a.s) Göğe Yükselmesiyle İlgili Ayetlerin Fığlalı Tarafından Tevili

Kur'an ayetleri üzerinde dikkatli bir incelemeden sonra Hz. İsa’nın (a.s) diğer peygamberler arasında çok farklı bir konumu olduğu ve sadece ona özgü olan bu konumu kabul edebilmenin; ancak gaybe iman ve Allah-u Teâlâ'nın sonsuz kudret ve gücüne can-u gönülden inanmakla mümkün olabileceği görülür. Mesela Hz. Meryem (s.a) hiçbir erkeğin dokunmadığı halde Hz. İsa'yı (a.s) doğurmuş ve bugün bilinen tabiat kanunları ve pozitif bilimin sınırlarının ötesinde bir hadise vuku bulmuştur. Ama Fığlalı Bey ömrün süresinin uzun olmasını bile Allah'ın değişmez kanunlarına aykırı sayarak reddetmeğe kalkışıyor.[1] Oysaki, Allah'ın değişmez kanunları arasında yer alan her nefsin ölümü tadacağıdır. Ama Peygamberlerin ve bazı özel insanların Allah'ın iradesiyle ömrünün uzun oluşu hiç bir ilahi kanuna aykırı değildir. Hz. İsa’nın (a.s) henüz beşikteyken konuşması ve peygamber olduğunu ilan etmesi, Allah'ın izniyle ölüleri diriltmesi, çamurdan yaptığı kuş şekillerine üfleyince canlanıp uçması, hep Fığlalı'nın "değişmez kanunları"na aykırı hakikatlerdir.[2]

Allah-u Teâlâ'nın izniyle Hz. İsa’nın (a.s) gösterdiği bunca mucizeye inanan bir mümin; Allah-u Teâlâ'nın Hz. İsa’yı (a.s) düşmanlarının elinden mucizemsi bir şekilde kurtarabileceğine ve onu canlı olarak göğe çekebileceğine de elbette ki inanır ve iman eder.

Kur'an'da apaçık bir şekilde beyan edilen bu mucizelere hiçbir mümin şüpheyle bakmaz ve Rabb'ul Âleminin her şeye kadir olduğunu, O'nun izni sayesinde Hz. İsa’nın (a.s) hayatının bu tür mucizelerle dolu bulunduğunu bilir ve buna can-u gönülden inanır. Bütün bu sarih hakikatlere rağmen Fığlalı Hz. İsa’nın (a.s) canlı olarak göğe yükseldiğini inkar etmekte ve meseleyi manevî yücelme şeklinde tevil ederek "... bir kere; İsa b. Meryem'in, bedeniyle semaya çekildiği şeklinde bir açıklama, bizce bu konudaki ayetlerin sınırını oldukça zorlayan bir davranış gibi gözükmektedir" demekte ve ilahi mucizeleri pozitif bilim kurallarıyla açıklayamayınca bunları tevil yoluna giden seleflerinin yolunu izlemektedir. Nitekim 20'ye yakın ayeti örnek vererek bunlarda geçen "ref" kelimesinin sadece manevî anlamda bir "yükselme"yi ifade ettiğini iddia etmektedir.

Şimdi, Fığlalı'nın örnek olarak aktardığı ayetleri teker teker okuyalım ve bunların gerçekten sadece manevî bir yükselme anlamını taşıyıp taşımadıklarını hep birlikte görelim:

    1- "Sizden kesin söz almıştık, Tur Dağını üzerinize kaldırmıştık (tepenize yükseltmiştik)" (refa'na), [3]

    2- "İbrahim ve İsmail Ev'in (yani Ka'be'nin) temellerini yükseltiyordu" (yerfeu), [4]

    3- "Söz vermeleri için Tur'u üzerlerine kaldırdık" (refa'nâ), [5]

    4-    "Ana babasını tahtın üstüne çıkardı (oturttu)" (refa'a), [6]

    5- "Ey inananlar! Seslerinizi peygamberin sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin" (lâ terfa'û), [7]

    6- "O, göğü yükseltmiş" (refa'ahu), [8]

    7- "Ve yükseltilmiş (merfû'a) tahtlar üstündedirler", [9]

    8- "Tavanını yükseltti (refa'a) onu düzenledi... [10]

    9- "Orada yükseltilmiş (merfûâ) tahtlar vardır." [11]

    10- "Göğün nasıl yükseltildiğine (rufiât) bakmıyorlar mı?" [12]

    Buraya kadar sıralanan ayetlerde de görüldüğü gibi "yükseltme" anlamında geçen "ref'" fiilinin kökü bu on ayette hep maddî yükseltme, yukarı kaldırma, yukarı çekme, üzerine dikme ... vb. gibi anlamlarda kullanılmıştır.

    "Ref'" kökünün manevî anlamlarda kullanıldığı ayetler ise şunlardır:

    1- "Bu, İbrahim'e, milletine karşı verdiğimiz hüccetimizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz." (nerfâ'u) [13]

    2- "Verdikleriyle denemek için sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve kiminizi kiminize derecelerle üstün kılan (refa'a) O'dur..." [14]

    3- "... Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz" (nerfa'û) [15]

    4- "Allah'ın, yükseltilmesine (turfa'â) ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde insanlar sabah-akşam O'nu tesbih ederler", [16]

    5- "... Güzel sözler O'na çıkar, o sözleri de yararlı iş de yükseltir. (yerfa'uhu)..." [17]

    6- "... Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini kimine derecelerle üstün kıldık (refa'nâ)" [18]

    7- "Kıyamet koptuğunda kimini alçaltacak ve kimini yükseltecek (rafi'a) olan o hadisenin vukuunu yalanlayacak kimse çıkmaz..." [19]

    8- "...Allah, içinizden inanmış olanları ve kendilerine ilim verilenleri, derecelerle yükseltsin (yerfa'î)" [20]

Görüldüğü gibi bu 8 ayette de "ref'" kökü sadece manevî anlamda kullanılmıştır. Ama meselâ "refe'nâ mekânen aleyhâ" ayetinde geçen ref'in anlamı ne tam anlamıyla manevî, ne de salt maddi bir yükseliş olmadığından bu iki şıkkın hiçbirinde yer vermedik.

Her iki bölümde yer alan ayetleri incelendiğinde, "ref" kelimesi daha çok maddî anlamda bir yüceliş ve yükselmede, kullanılmış olduğu görülecektir. Bu nedenledir ki Fığlalı'nın "ayetlerde refe kelimesinin daha çok manevî üstünlük anlamında kullanıldığı" yolundaki iddiası sadece yanlış değil; aynı zamanda gerçeğin tam zıddı bir yorumdur.

Kur'an, Hz. İsa’nın (a.s) Ruhu ve Vücuduyla Göğe Yükseltildiğini Buyurmaktadır

Bu ayetlerde her ne kadar "ref" kökü daha ziyade maddî anlamda kullanılmışsa da, bu kökün Kur'an'da genellikle maddî manada kullanılması, Hz. İsa’nın (a.s) göğe yükselişinin de sadece maddî ve fizikî olduğu anlamını vermemektedir. Esasen "ref" veya Türkçesiyle "yükselme" kökü mutlak bir fiil olup salt maddî veya salt manevî bir anlamla yüklü değildir. Birlikte kullanıldığı isim veya sıfatın konumuna göre maddî veya manevî anlam ifade edebilir. Meselâ Kur'an'da Hz. Yusuf’un (a.s)  annesiyle babasını tahta çıkarıp oturttuğu buyurularken kullanılan "ref" fiilinin manası, Hz. Yusuf'un (a.s) onları manevî anlamda tahta çıkarttığı ve meselâ sosyal konum ve prestijlerini yücelttiği şeklinde değildir elbette; bilinen anlamda, fizikî olarak bir "tahta çıkma ve oturma"dır bu. Veya meselâ, Bakara 63'le, Nisa 154'te yine "ref" fiiliyle geçen "Tur Dağı'nın İsrailoğulları'nın üzerine yükseltildiği" buyruğunda manevî bir mana kastediliyor değildir; yani Allah-u Teâlâ İsrailoğulları'nın korkarak O'na teslim olması ve emirlerine uyması için Tur Dağı'nın manevi değer ve konumunu yücelttiğini buyurmuyor burada; bilakis, Allah'tan korkmaları için, bizzat Tur Dağı'nı fizikî olarak yükseltip onların üzerine çıkardığını, tepelerine diktiğini buyurmaktadır. Hz. İsa (a.s) ile ilgili ayetlerde kullanılan "ref" kelimesine gelince Hz. İsa’nın (a.s) manevî makamı için mi, yoksa bizzat kendisi için mi kullanıldığına bakmak gerekir; o zaman bu "yükselme"nin manevi mi, yoksa maddî mi, olduğu kolaylıkla anlaşılacaktır.

Söz konusu ayetlerde "ref" kelimesinin geçtiği ve Hz. İsa’nın (a.s) göğe çekilip yükseltildiği yerde onun manevî makam ve mevkisiyle ilgili bir ibare yer almıyor; bilakis, bizzat Hz. İsa'nın (a.s) kendisinin göğe çekilip yükseltildiği buyurulmaktadır. Evet, Yahudilerin öldürmek istediği, Hz. İsa'nın (a.s) kendisi olduğuna göre Allah-u Teâlâ'nın kudret ve mucizesiyle kurtarıp göğe çıkardığı da bizzat Hz. İsa’nın (a.s) şahsıdır. Nitekim Nisa suresi'nin 156. ayet-i Kerimesinde bu hakikat çok net bir şekilde anlatılmakta ve şöyle buyurulmaktadır:

"Oysa onu öldürmediler ve asmadılar ama onlara öyle göründü. Ayrılığa düştükleri şeyde doğrusu şüphededirler. Bu husustaki bilgileri ancak zanna uymaktan ibarettir. Kesinlikle onu öldürmediler, bilakis, Allah onu kendi katına yükseltti. Kitap ehlinden olup da, ölmeden önce İsa'ya inanmayacak kimse yoktur."

Görüldüğü gibi yukarıdaki ayet-i kerimede "onu öldürmediler" denilirken "o"ndan kastedilen Hz. İsa’nın (a.s) bizzat kendisidir, manevî makamı değil. Çünkü onu öldürmediler buyruğunda da "Manevî makamını veya ruhunu öldürmediler" gibi bir anlam kastedilmemektedir. Her iki cümlede de söz konusu edilen bizzat Hz. İsa’nın (a.s) kendisidir; yoksa, fiillerin zamir ekindeki 3. tekil şahıs zamirini bir "Hz. İsa'ya", bir de "onun manevi makamına veya ruhuna" şeklinde açıklamak gerekir ki böyle bir tabir dilbilgisi kurallarına tamamen aykırı ve böyle bir ibarenin Kur'an-ı Kerim'de yer alması düşünülemez.

Hz. İsa’nın (a.s) bu "göğe çekilme" olayında sadece ruhunun değil, vücudunun da çekilmiş olduğunun bir diğer delili de, sırf ruhun göğe yükselmesi olayının sadece Hz. İsa’ya (a.s) değil, bütün peygamberlere mahsus bir olay olmasıdır; bütün peygamberlerin ruhu, vefatlarından sonra göğe yükselir. Halbuki vefatlarında şüphe bulunmayan ve ruhu kesinlikle göğe yükselmiş olan diğer peygamberlerin vefatı için Kur'an-ı Kerim'de "refe'e" veya "refe'nâ" tabiri kesinlikle kullanılmamıştır, bu tabirin peygamberler içinde sadece Hz. İsa'ya (a.s) mahsus olması, onun "ref"i, yani "yükselmesi ve göğe çıkması"nın, bütün diğer peygamberlerin ruhunun göğe yükselmesinden farklı bir olay olduğunu gösterir ki, bu da onun ruhunun yanı sıra vücudunun da göğe yükselmiş olduğu manasına gelir. Aksi takdirde bütün peygamberlerin ruhu göğe yükseldiğine göre sadece Hz. İsa (a.s) için "göğe çekildiği" "semaya yükseltildiği" ve "yukarıya çıkarıldığı" tabirinin kullanılmış olmasının hiçbir ayrıcalığa delalet etmediğini söyleyebilmek elbette ki mümkün değildir.

c) Hz. İsa’nın (a.s) Nüzulüyle İlgili Hadislerin Tevatürü

Fığlalı, söz konusu eserinde Hz. İsa’nın (a.s) nüzulünün, Deccal'ın çıkışıyla ilgili hadislerde zımnen bildirildiğini ve bu hadislerin “haber-i vahid” olduğunu, anlamlarının da Kur'an ayetleriyle bağdaşmadığını iddia ediyor.

Fığlalı'nın bu iddiasının da tutarsız olduğunu ve hakikatle bağdaşır yanı bulunmadığını hemen belirtelim; zira Hz. İsa’nın (a.s) nüzuluna delalet eden hadisler Ehl-i Sünnet kaynaklarında tevatür derecesine varmaktadır. Nitekim Ehl-i Sünnet uleması da Hz. Mehdi (a.f) ile ilgili hadislerin tevatürlüğünü açıklarken veya meseleyi başlıca bir mevzu olarak ele alırken bu hususu özellikle vurgulamaktadırlar ki, biz burada söz konusu tanınmış alimlerden bazıları isimleri aktarmanın faydalı olacağı kanısındayız:

1- el-Hafız b. Muhammed b. el-Hüseyin el-Âbırî: Hz. Mehdi (a.f), Hz. İsa’nın (a.s) nüzulü ve Deccal'ın hurucu ile ilgili hadislerin tevatür derecesine vardığını tespit eden bu alimden daha önce de söz etmiştik.

2- Gazi Muhammed b. Ali el-Şevkânî: Bu Ehl-i Sünnet alimi de yukarıdaki üç mevzuu ele aldığı "Beklenen Mehdi (a.f), Deccal ve Hz. İsa (a.s) ile İlgili Hadislerin Mütevatir Oluşunu Açıklama" adlı eserinde aynı noktayı vurguluyor.

3- Ebu Abdullah Muhammed b. Cafer el-Ketânî el-Mâlikî.

4- Mümin b. Hasan Mü'min el-Şeblencî faydalar başlığı altında şöyle diyor:

a) Savaik'te şöyle demiştir: Doğru olan görüş Mehdi'nin (a.f) gelişinin İsa'nın (a.s) inişinden önce oluşudur. Bazıları ise sonra olduğunu söylerler.

b) Hadisler Peygamber'den tevatür haddine ulaşmıştır ki, Mehdi, Peygamber'in Ehl-i Beyt'indendir ve yeryüzünü adaletle dolduracaktır.

c) Hadislerde tevatür şeklinde yer aldığına göre Mehdi Şam'daki Filistin toprağında “Led” kapısında Deccal'ı öldürmek için İsa'ya yardım edecektir.

5- Keşmirî: "Hz. İsa'nın (a.s) Nüzulüyle İlgili Mütevatir Hadisler Üzerine" adlı eserinde.

Bütün bunlar bir tarafa, Ehl-i Sünnet nezdinde Hz. Mehdi’nin (a.f) zuhuruyla Deccal'ın çıkışına dair hadislerin konusunu pekiştiren önemli kaynak sahihlerdir; Sahih-i Müslim ile Sahih-i Buhari'de bu konuya dair nakledilen hadisler tevatür haddine varacak kadar çok ve nettir.

Hz. İsa’nın (a.s) nüzulüyle ilgili mütevatir hadislerin içeriğinin Kur'an'la bağdaşmadığı konusuna gelince; Fığlalı Bey'in diğer iddiaları gibi bu da boş ve kof bir iddia olup gerçeklere tamamen aykırıdır. Nitekim bahsimizin daha önceki bölümlerinde Nisa suresinin 158. ayetiyle Âl-i İmran 55'te Hz. İsa’nın (a.s) nüzulüyle ilgili ayetlerde, onun ruhu ve bedeniyle göğe çıkarılmış olduğunun belirtildiğini vurgulamıştık; bu incelemeden sonra söz konusu hadislerle ayetler arasında hiçbir uyumsuzluğun bulunmadığı kolaylıkla anlaşılmaktadır. Hz. İsa’nın (a.s) gökten nüzul edeceğine dair eldeki hadislerle Kur'an ayetleri arasında tam bir uyum olup her ikisi de birbirini pekiştirici niteliktedirler. Bu nedenledir ki Hz. İsa’nın (a.s) gökten ineceği yolundaki İslam inancı, aslında Ehl-i Sünnet akidesinin vazgeçilmez inançları arasındadır ve usulden sayılır. Şiada da aynı inanç, aynı hadde mevcuttur; ancak, Şia'da eksen konusu Hz. Mehdi’nin (a.f) zuhurudur ve Hz. İsa’nın (a.s) gökten iniş olayı, Hz. Mehdi’nin (a.f) zuhurunda vuku bulacak yan olaylardan biri durumundadır. Her halükarda Ehl-i Sünnet itikadına sahip bir Sünni ve Ehl-i Beyt itikadına sahip bir Şii için, Hz. İsa’nın (a.s) gökten ineceği gerçeğini de inkar edebilmek mümkün değildir.

 

 

------------------    

[1]- İtikadi İslam Mezhepleri, s. 270.

[2]- Elbette Hz. İsa (a.s) diri olarak göğe yükselişi ve sonra bu dünyaya inişi onun değişmez bir ilahi sünnet olan ölümden müstesna olacağı ve ölümü tatmayacağı anlamına gelmez. Hz. İsa (a.s) da diğer insanlar gibi gökten indikten ve bir süre yerde yaşadıktan sonra vefat edecektir. Nitekim hadislerde açıklandığı üzere Hz. Mehdi de (a.f) yeryüzünde İslam’ı hakim kıldıktan ve adaleti yerleştirdikten sonra şehit düşecek ve bu dünyadan ayrılacaktır.

[3]- Bakara, 63.

[4]- Bakara, 127.

[5]- Nisa, 154.

[6]- Yusuf, 100.

[7]- Hucurat, 2.

[8]- Rahman, 7.

[9]- Vâkıâ, 34.

[10]- Nâziât, 28.

[11]- Gâşiye, 13.

[12]- Gaşiye, 18.

[13]- En'am, 83.

[14]- En'am, 165.

[15]- Yusuf, 76.

[16]- Nur, 36.

[17]- Fâtır, 10.

[18]- Zuhruf, 32.

[19]- Vâkıa, 1-3.

[20]- Mücadele, 11.




Bu haber 1037 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SORU-CEVAP Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI