Bugun...



Ehl-i Sünnet Kitaplarında Hz. Mehdi ile İlgili Hadisler - 1

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 03-11-2023 14:39

Ehl-i Sünnet Kitaplarında Hz. Mehdi ile İlgili Hadisler - 1

Bir bakışta ben bir Sünni olarak “Şia'ya ait hadis kaynaklarında yer alan bu mevzuyla ilgili hadislerde tereddüt ediyorum” diyebilir ve bu hadislerin “Şia'ya özgü olduğunu ve Ehl-i Sünnet'in muteber kaynaklarında yer almadığını” söyleyebilir. [1]

Böyle düşünen bir kardeşimize cevabımız şöyledir: "Gerçi Ümeyye oğullarıyla Abbasiler döneminin zor şartları, o dönemin siyasetçilerinin baskısı ve şiddetli mezhep taassupları velayet, imamet ve Ehli Beyt hakkındaki hadislerin müzakere edilmesine ve kitaplarda yazılmasına izin vermiyordu. Ama yine de Ehl-i Sünnetin hadis kitapları Hz. Mehdi (a.f) ile ilgili hadislerle doludur. Örneğin, Abdullah, Hz. Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Ehl-i Beyt’imden adı benim adım olan birisi Araplara hükümet etmedikçe dünya son bulmaz." [2]

Tirmizi, kendi Sahihinde bu hadisi nakletmiş ve "Bu hadis sahihtir" demiştir. Sonra Hz. Mehdi (a.f) hakkında Hz. Ali (a.s), Ebu Said, Ümm-ü Seleme ve Ebu Hüreyre’den birtakım hadisler nakledildiğini kaydetmiştir. [3]

Hz. Ali b. Ebu Talib (a.s), Hz. Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Eğer (dünyanın sonuna) bir gün kalsa bile, zulümle dolan dünyayı adaletle doldurması için benim Ehl-i Beyt’imden olan birisi mutlaka gönderilecektir." [4]

Ümm-ü Seleme de Hz. Peygamber’den (s.a.a) şu hadisi duyduğunu nakleder: "Va’dedilmiş Mehdi benim Ehl-i Beyt’imden ve Fatıma’nın (a.s) evlatlarındandır." [5]

Ebu Said, Hz. Peygamber’den (s.a.a) şöyle işittiğini nakleder: "Bizim Mehdi’miz çıkık alınlı ve ince burunludur. Yeryüzü zulümle dolduktan sonra, adalet ile dolduracaktır. O, yeryüzünde tam yedi yıl hükümet edecektir." [6]

Hz. Ali (a.s) da Hz. Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Va’dedilmiş Mehdi benim Ehl-i Beyt’imdendir. Allah-u Teâlâ onun için gerekli şartları bir gecede hazırlar." [7]

Ebu Said ise, Hz. Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Yeryüzü zulümle dolacaktır. Daha sonra Ehl-i Beyt’imden olan birisi zuhur edecek, yedi veya dokuz yıl hüküm sürecek ve yeryüzünü adaletle dolduracaktır." [8]

Ebu Said, Hz. Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: "Ahir zamanda sultan(lar) tarafından ümmetime şiddetli bir bela gelecektir. Öyle bir bela ki ondan daha şiddetlisi duyulmamıştır. Öyle ki geniş yeryüzü onlara daralacak ve zulümle dolacaktır. Müminler bu zulümden kurtulmak için bir sığınak ve bir kurtarıcı bulamayacaklardır. Daha sonra Allah-u Teala, Ehl-i Beyt’imden birini zulümle dolan yeryüzünü adaletle doldurması için gönderecektir. Gökyüzü ve yeryüzünün sakinleri ondan razı olacaklar. Yeryüzü bütün bitkilerini onlara yeşertecek ve gökyüzü sürekli onlara yağmur yağdıracaktır. Yedi veya dokuz yıl halk arasında yaşayacaktır ve Allah-u Teala’nın yeryüzüne indirdiği bunca hayır sebebiyle ölüler yeniden yaşamayı arzulayacaklardır." [9]

Böyle hadisler Ehl-i Sünnet kitaplarında oldukça çoktur. Ama bu birkaç hadis iddiamızın ispatı için yeterli olduğunu sanıyorum.

Bir Yazarın İtirazı

Mısırda basılmış olan “El-Mehdiyye Fil-İslam” adlı bir kitabın yazarı şöyle diyor: "Muhammed b. İsmail Buhari ve Müslim b. Haccac Nişaburi, Hz. Mehdi ile ilgili hadisleri mu’teber sihahtan sayılan ve rivayetleri dikkat ve ihtiyat ile yazılmış olan kitaplarında nakletmemişlerdir. O hadisler “Sünen-i Ebi Davud, İbn-i Mace, Tirmizi, Nesai, ve Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i” gibi nakillerinde dikkat edilmemiş olan kitaplarda mevcuttur. Hadis alimleri ve bu cümleden İbn-i Haldun o hadisleri zayıf saymış ve reddetmiştir." [10]

 

İbn-i Haldun ve Hz. Mehdi (a.f) ile İlgili Hadisler

Konunun açıklığa kavuşması için İbn-i Haldun’un sözlerini kısaca nakletmek istiyorum. Haldun, “Mukaddime” adlı kitabında şöyle yazmıştır: "Bütün Müslümanlar arasında meşhur olduğu üzere Ahir zamanda Hz. Peygamber’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’inden olan birisi zuhur edecek, dini güçlendirecek, adaleti yayacak ve tüm İslam ülkelerine hâkim olacaktır."

Bunların kaynak ve dayanağı ise “Tirmizi, Ebu Davud, İbn-i Mace, Hâkim, Taberani ve Musullu Ebu Ya’la” gibi bilginlerin kitaplarında yer alan birtakım hadislerdir. Ama Hz. Mehdi’yi (a.f) inkâr edenler bu hadisleri muhkem saymazlar. O halde biz Hz. Fatıma’nın (s.a) soyundan olan Hz. Mehdi (a.f) ile ilgili hadisleri ve inkâr edenlerin itirazını zikretmeliyiz ki hakikat açıklığa kavuşsun. Ama önceden şunu bildirmek gerekir ki o hadislerin ravilerinin adil ve güvenilir olmadıklarını söyleyenler olsa ve öte yandan onların adil ve güvenilir olduğunu söyleyenler de bulunsa, o hadisler itibardan düşer. Zira adil ve güvenilir olmadığı iddiası, adil ve güvenilir olduğu iddiasından daha önceliklidir.

Bazıları bizlere "Bu sakınca Sahih-i Müslim ve Buhari hadislerinin ravileri için de söz konusudur. Zira onların adil ve güvenilir olmadıklarını söyleyenler de vardır" derse, biz şöyle cevap veririz: "Bu iki kitaptaki hadislerle amel etmek, alimlerin üzerinde icma ve ittifak ettikleri bir şeydir. Bu makbuliyet ve ittifak onların zayıflığını telafi etmektedir. Lâkin diğer kitaplar o iki kitabın derece ve mesabesinde değildir." [11]

İbn-i Haldun’un sözlerinin özeti buydu. Daha sonra da o hadislerin ravilerinden bazısını ele almış ve haklarındaki "cerh" ve "ta'dil"leriyle ilgili iddiaları nakletmiştir.

Hadislerin Mütevatir Olması

Cevap olarak şöyle diyoruz: "Ehl-i Sünnet alimlerinden çoğu Hz. Mehdi (a.f) ile ilgili hadisleri mütevatir olarak kabul etmişler veya en azından mütevatir oluşunu tenkit konusu yapmadan başkalarından nakletmişlerdir. Örneğin İbn-i Hacer-i Haysemi "Es-Sevaikü’l Muhrika", Şeblenci "Nuru’l Ebsar", İbn-i Sabbağ "El-Fusulu’l Muhimme", Muhammed Es-Sabban "İs’afü’r-Rağibin", Genci-i Şafiî "El-Beyan", Şeyh Mansur Ali "Ğayetu’l Me’mul", Suveydi "Sebaiku’z-Zeheb" adlı kitapta Hz. Mehdi (a.f) ile ilgi hadislerin mütevatir olduğunu yazmışlardır. Tevatür ise, bazı hadislerde var olan senet zayıflığını telafi etmektedir.

Askalani şöyle yazar: "Mütevatir haberler yakin ifade eder; binaenaleyh onlarla amel etmek için tartışmaya gerek yoktur." [12]

Şafii müftüsü ve Şeyhü’l İslam Seyyid Ahmed şöyle diyor: "Mehdi (a.f) hakkındaki hadisler sayı yönünden çok ve mütevatir hadislerdir. Bu hadislerden bazısı sahih, bazısı hasen ve bazısı da zayıftır. Bu hadislerden birçoğu senet yönünden zayıftır; ama sayı yönünden çok olması ve ravi ve kaydedenlerinin fazla oluşu o hadislerin birbirini güçlendirmesine ve neticede yakin ifade etmesine yetmektedir." [13]

Velhasıl Hz. Resulullah’ın (s.a.a) ashabından olan çok sayıda kişi Hz. Mehdi (a.f) ile ilgili hadisleri rivayet etmişlerdir. Örneğin Abdurrahman b. Avf, Ebu Said El-Hudri, Kays b. Cabir, İbn-i Abbas, Cabir, İbn-i Mes’ud, Ali b. Ebu Talib (a.s), Ebu Hüreyre, Sevban, Selman-i Farisi, Ebu Emame, Hüzeyfe, Enes b. Malik, Ümm-ü Seleme …

Bu hadisleri Ehl-i Sünnet muhaddis ve alimleri kendi kitaplarında yazmışlardır. Örneğin, Ebu Davud, Ahmed, Tirmizi, İbn-i Mace, Hâkim, Nesai, Taberani, Ravyani, Ebu Nuaym-i İsfahanî, Deylemi, Beyhaki, Sa’lebi, Hameveyni, Menavi, İbn-i Meğazili, İbn-i Cevzi, Muhammedu’s-Sabban, Maverdi, Genci-i Şafii, Sem’âni, Harezmi, Şa’rani, Darakutni, İbn-i Sebbağ-i Maliki, Şeblenci, Muhibbuddin Taberi, İbn-i Hacer-i Haysemi, Şeyh Mansur Ali Nasıf, Muhammed b. Talha, Celaluddin Siyuti, Şeyh Süleyman-i Hanefi, Kurtubi, Bağavi vb…

Her Yerde Taz’if Öncelik Taşımaz

Hakkında cerh ve taz'if (ravinin güvenilir olmadığı iddiası) olan İbn-i Haldun’un da zikrettiği ravilerin birçoğunun tevsiki (güvenilir olduğu iddiası) de vardır. Nitekim İbn-i Haldun da bunlardan bazısını zikretmiştir. Her yerde ve mutlak cerh'in ta’dil ve tevsike nisbeten mukaddem ve öncelikli olduğu söylemek de doğru değildir. Zira belli bir sıfat taz’if ve cerh edenler nezdinde zaaf sebebi sayılsa bile, başkaları nezdinde zaaf sebebi olarak kabul görmeyebilir. O halde sadece cerh eden kimsenin, cerh sebebini beyan ettiği taktirde sözüne itina gösterilir.

Askalani "Lisanu’l Mizan" kitabının önsözünde şöyle yazar: "Sadece sebebi sabit ve tayin edildiği taktirde taz’if, ta’dil ve tevsike mukaddemdir. Aksi taktirde cerh edenin sözüne itibar edilmez."

Ebu Bekir Ahmed b. Ali b. Sabit-i Bağdadi şöyle demiştir: "Ravileri hakkında bir takım ta’n ve taz’iflerin vaki olduğu bazı hadislere Buhari, Müslim ve Ebu Davud temessük ve ihticac etmişlerdir. Bu da gösteriyor ki, onların nezdinde bu ta’n ve taz’ifin sebebi malum olmadığı için bunlara itina göstermemişlerdir." [14]

Hatib ise şöyle yazıyor: "Ta’dil ve taz’if eşit olurlarsa, taz’if mukaddem ve önceliklidir. Ama eğer taz’if, ta’dilden daha az olursa, bu hususta görüşler farklıdır. En iyi söz şudur ki, tafsile kail olup şöyle diyelim: Eğer taz’ifin sebebi zikredilmiş ve bize göre de yeterli sebepler ise, o zaman taz'if mukaddemdir. Ama eğer sebebi zikredilmemişse, ta’dil mukaddemdir." [15]

Velhasıl mutlak ve küllî olarak "Taz’if her yerde ta’dile öncelik taşır" demek doğru değildir. Eğer tüm taz’iflere itina edecek olursak, elimizde şüphe götürmez çok az hadis kalır. Bu hususta hak sınırını aşamamak açıklığa kavuşması için daha dikkatli olmak gerekir.

Şii Olmak Zaaf Sebebi Olabilir mi?

Zaaf sebeplerinden birinin de "Şii olmak" olduğunu söyleyenler oluyor. Örneğin İbn-i Haldun Hz. Mehdi (a.f) ile ilgili hadislerin ravilerinden biri olan Kutn b. Halife’yi sırf Şii olduğu hasebiyle reddetmiş ve hakkında şöyle yazmıştır: "Acelî, "hadis açısından Kutn’un iyi olduğunu ama biraz Şia’ya temayülü bulunduğunu" söylüyor.

Ahmed b. Abdullah b. Yunus ise, şöyle diyor: "Kutn ile karşılaşıyordum ama onu bir köpek gibi terk ediyordum." Ebu Bekr b. Ayyaş ise, şöyle diyor: Kutn b. Halife’nin hadislerini sırf Şii olduğu için terk ettim. Ama Ahmed, Yahya b. Kuttan, İbn-i Muin, Nesai ve diğerleri onu güvenilir bulmuş ve tevsik etmişlerdir." [16]

Hakeza İbn-i Haldun bu hadis ricallerinden biri olan Harun hakkında da şöyle yazmaktadır: "Harun, Şiilerin çocuklarındandır." [17]

Bazıları o hadislerin ricallerinden biri olan Yezid b. Ebi Ziyad’ı icmalen taz’if etmişlerdir. Ama bazıları taz’ifin sebebini de beyan etmişlerdir. Muhammed b. Fuzeyl, şöyle diyor: "Yezid b. Ebi Ziyad Şia’nın önde gelenlerinden idi." İbn-i Adiyy ise, şöyle diyor: "Yezid b. Ebi Ziyad Kufe’nin Şiilerindendi."[18]

İbn-i Haldun Ammar-ı Zehebi hakkında şöyle yazar: "Gerçi Ahmed, İbn-i Muin, Ebu Hatem, Nesai ve diğerleri Ammar’ı güvenilir olarak kabul etmişlerdir. Ama Bişr b. Mervan ona Şiilik nispetini vermekle şah damarını kesmiştir." [19]

İbn-i Haldun, Abdurrazzak b. Hemmam hakkında şöyle diyor: "Ehl-i Beyt’in faziletleri hakkında bazı hadisler nakletmiştir ve Şii olduğu meşhurdur." [20]

İnanç Ayrılığı

Bazen ravi için taz’if sebebi olarak görüş ve inanç ayrılığı öne sürülüyor. Bu sebeple güvenilir ve doğru konuşan insanlara iftira ediliyor ve naklettiği rivayetler reddediliyordu. Örneğin o zamanlar çok hassas olan konulardan biri Kur’an’ın mahluk olup olmadığı mevzusu idi. Bazıları Kur’an’ın mahluk olmadığını ve kadim; bazıları ise, Kur’an’ın mahluk ve hadis olduğunu söylüyorlardı. Bu iki grup arasında tartışmalar, sürtüşmeler ve hatta tekfirler vuku buldu. Ravilerden çoğu Kur’an’ın mahluk olduğuna inanıyor veya en azından bu hususta şüpheleri vardı. Bu yüzden bunları taz’if ve hatta tekfir ettiler.

"Ezva-un Ala-s Sünnet-il Muhammediye" kitabının yazarı şöyle diyor: "Alimler "Ebu Lehia" gibi bazı ravileri tekfir ettiler. Bunların tek suçu Kur’an’ın yaratılmış olduğuna inanmalarıydı. " Bundan da öte, rivayet edildiği üzere Muhasibi babasının mirasını reddederek şöyle demişti: "İki ayrı dinden olanlar birbirine varis olamayacakları için ben de babamın, mirasını istemiyorum." Bu zatın babası Vakıfi, yani Kur’an’ın mahluk olup olmadığı mevzuunda hiçbir görüş belirtemeyenlerdendi. [21]

Bu tür mezhebi bağnazlık ve körü körüne taassup bazılarının güvenilir olma ve sadakatinin tümüyle görmezlikten gelinmesine sebep oluyor; onun naklettiği rivayet ve hadisler tümüyle reddediliyordu. Öte yandan bu bağnazlık bazı insanların cinayet ve kötülüklerinin tümüyle unutulmasına ve dolayısıyla da tevsik ve ta’dil edilmelerine sebep oluyordu. Örneğin Aceli, Ömer b. Sa’d hakkında şöyle diyor: "Ömer b. Sa’d tabiinden güvenilir bir insan ve de kendisinden rivayet edilen bir ravidir."

Halbuki Ömer b. Sa’d, cennet ehlinin efendisi ve Hz. Resulullah’ın (s.a.a) ciğerparesi olan Hz. Hüseyin’i (a.s) öldüren bir cinayetkârdan başkası değildir. [22]

Keza Muaviye tarafından binlerce günahsız insanı öldürmekle görevlendirilen ve Hz. Peygamber’in (s.a.a) halifesi Hz. Ali b. Ebu Talib’e (a.s) açıkça söven Busr b. Artat’ı da mazur görmekte ve müçtehit saymaktadırlar." [23]

Yahya b. Muin, Utbe b. Said hakkında şöyle diyor: "O güvenilir bir insandır. Nesai, Ebu Davud ve Darekutni de onu tevsik etmişlerdir." Halbuki Utbe b. Said, bilindiği üzere, Haccac b. Yusuf’un yakın dostlarından idi.

 

Buhari de Mervan b. Hakem’in hadislerini kitaplarında yazmış ve onlara itimat etmiştir. Halbuki Cemel savaşının gerçek müsebbibi Mervan idi. Talha’yı Hz. Ali (a.s) ile savaşmaya teşvik ve tahrik ediyordu. Savaş esnasında da Talha’yı bu adam öldürmüştür!" [24]

Bu örneklerden raviler hakkında görüş belirtenlerin, hüküm verme tarzı ve sevgi, nefret, dostluk ve düşmanlığın nerelere kadar vardığı belli oluyor.

"Ezva" kitabının yazarı şöyle diyor: Bu alimlerin yaptıklarına dikkatlice bir bakın. Hz. Ali’nin (a.s) öldürülmesine razı olan, Talha’yı öldüren ve Hz. Hüseyin’i (a.s) şehit edenlerin elebaşı olan kimseleri nasıl da güvenilir kabul ettiklerini ve buna karşılık "Buhari ve Müslim" gibi kimselerin ümmetin alim ve hafızları olan Hammad b. Müslime’yle yine alim ve zahit olan Mekhul’un hadislerini nasıl da reddettiğini görünüz. [25]

Velhasıl eğer birisi Ehl-i Beyt ve Ali b. Ebi Talib’in (a.s) faziletlerini nakleder veya Şia akaidine uyan bazı hadisler rivayet ederse, Hülefa mektebine bağlı bazı kimseler bunu büyük bir suç sayar ve söz konusu Müslümanların naklettiği hadislerin sıhhatinden şüphelendiklerini söyler ya da resmen reddederlerdi! Hele bir de mezkûr Müslüman şahısın Şii olması kesinlik kazanmışsa, işte o zaman anlaşılması güç bir düşmanlık ve garazla, onun naklettiği hadisleri kesinlikle tard ederlerdi! Bazı meşhur kimselerin bu üzücü tavrı Cerir’in ifadelerinde açıkça bellidir. Cerir, şöyle diyor: "Cabir-i Cu’fi ile karşılaştım ama ondan hiçbir hadis yazmadım. Zira ric’ate inanıyordu." [26] 

Yersiz Bağnazlık

Bağnazlık, kin, dogmacılık ve düşmanlık, araştırma ve inceleme ruhuyla asla bağdaşmaz. Hakikatleri anlamak ve araştırma yapmak isteyen kimse, her şeyden önce yersiz bağnazlık, şartlandırıcı sevgi ve düşmanlıklardan uzak olmalı, daha sonra da tam bir tarafsızlıkla inceleme ve araştırmaya koyulmalıdır. Şahıs, eğer hadis yoluyla ispat edilecek olan bir mevzuyu araştırmak istiyorsa, önce o hadislerin ravilerinin güvenilir olup olmadığına bakmalı ve eğer güvenilir ise, rivayetlerine itimat etmelidir. Bu kimselerin Sünni veya Şii olması, araştırıcının tavrını etkilememelidir. Güvenilir ve emin insanların rivayetlerini sırf Şii olduğu iddiasıyla reddetmek, Müslüman bir araştırmacıya yakışmayan ve insafa aykırı düşen bir davranıştır. Nitekim Ehl-i Sünnet’ten insaf sahibi kimseler de buna teveccüh etmişlerdir.

Askalani şöyle yazıyor: "Taz’if edenin sözünün iyice incelenmesi ve üzerinde durulması gereken yerlerden biri de taz’if eden ile taz’if edilen kimsenin arasında inanç ayrılığı ve düşmanlığın olduğu durumlardır. Örneğin Ebu İshak-i Cevzecani, "Nasibi" (Ehl-i Beyt düşmanı ve onlara söven kimselerin) mezhebinden olduğu için Şii mezhebinden olan Kufe ehlini taz’if eder ve haklarında kötü laflar kullanarak onların güvenilir olmadığını iddia eder. Hatta bu adam "A’meş, Ebi Nuaym ve Abdullah b. Musa" gibi tanınmış hadis ravilerine bile dil uzatmış ve onların güvenilir olmadığını söylemiştir. Kuşeyri şöyle yazıyor: "İnsanların düşmanlıkları tıpkı ateşten çukurlardır. O halde bu gibi hususlarda bir ravi hakkında tevsik varit olmuşsa, taz’iften önceliklidir."[27]

Muhammed b. Osman-ı Zehebi, Eban b. Tağlib’in hal tercümesini yazdıktan ve açıkladıktan sonra şöyle diyor. "Eğer bizlere "Eban, bid’at ehlidir; niçin onu tevsik ediyorsunuz?" diye soracak olurlarsa, şöyle cevap veririz: "Bid’at iki çeşittir. Birincisi küçük bid’attır; Şiilikte aşırı gitmek veya sadece Şii olmak gibi. Elbette bu bid’at çeşidi tabiinde ve onlara tabi olanların çoğunda mevcuttu. Ama buna rağmen onlar din, takva ve doğruluk ehli idiler. Eğer böyle insanların hadisleri reddedilecek olursa, Nebevi hadislerin çoğu elden gider ve bu da büyük bir zarara yol açar. İkinci kısım bid’at ise, büyük bid’attır; tam rafiziliktir; rafizilikte aşırı gitmek gibi… Elbette ki bunların hadis ve sözleri bütünüyle reddedilmelidir. [28]

Velhasıl araştırarak hakikatleri anlamak isteyen bir insan bu gibi bağnazlıklara elbette ki itina etmemeli, ravilerin taz’if ve tevsik sebeplerini bulmak için mutlaka konuyu araştırmalıdır.

Ayetullah İbrahim EMİNİ

 

-----------

[1]- Sa'd Muhammed Hasan, El-Mehdiyye Fil İslam, s.69; Mukaddime-i İbn-i Haldun, s.311.

[2]- Sahih-i Tirmizi, c.9 s.74, Babu ma Cae fil Mehdi; Şeyh Süleyman, Yenabi-ul Mevedde, c.2, s.180.

[3]- Sahih-i Tirmizi, c.9, s.74, Babu ma Cae fil Mehdi; Şeyh Süleyman, Yenabi-ul Mevedde c.2, s.180; Muhammed b. Yusuf-i Şafii, El-Beyan fi Ahbar-i Sahib-iz Zaman, s.85; Nuru’l Ebsar, s.171; Mişkatü’l Mesabih, s.370.

[4]- Sahih-i Ebi Davud, Kitabu’l Mehdi, c.2, s.207; El-Beyan, s.59; Şeblenci, Nuru’l Ebsar, s.156; İbn-i Hacer, Es Sevaik-ül Muhrika, s.161; İbn-i Sebbağ, Fusulu’l Muhimme s.161; Muhammed Es-Sabban, Is'afü’r Rağibin.

[5]- Sahih-i Ebi Davud, c.2, s.207, Kitabu’l Mehdi, Ebu Davud bu bölümde 11 hadis nakletmiştir. Sahihi İbn-i Mace, c.2, s.207, Bab-u Huruci’l Mehdi; Sevaik, s.161; El-Beyan, s.64; Muhammed b. Abdillah Hatib, Mişkatu’l Mesabih, s.370.

[6]- Sahihi Ebi Davud, c.2, s.208, Kitabu’l Mehdi; Fusulu’l Muhimme, s.275; Nuru’l Ebsar, s.170; Yenabiu’l Mevedde, c.1, s.161.

[7]- Sahihi İbn-i Mace, c.2, s.519, Bab-u Huruci’l Mehdi. Bu babda 7 hadis zikredilmiştir; Es-Sevaiku’l Muhrika, s.161.

[8]- Müsned-i Ahmed, c.3, s.28, Musnedat-u Ebi Said-il Hudri babında Mehdi ile ilgili birtakım hadisler zikredilmiştir; Yenabiu’l Mevedde, c.2, s.228.

[9]- El-Beyan, s.72; Es-Sevaiku’l Muhrika, s.161; Yenabi, c.2, s.177.

[10]- Kitabu’l Mehdiyye Fil-İslam, s.69.

[11]- Mukaddeme-i İbn-i Haldun, s.311.

[12]- Ahmed b. Hacer-i Askalani, Kitab-u Nezhetü’n-Nazar, s.12.

[13]- Kitab-u Futuhati’l İslamiye, c.2, s.250.

[14]- Ahmed b. Ali b. Hacer-i Askalani, Lisanü’l Mizan, c.1, s.25.

[15]- Lisanü’l Mizan, c.1, s.15.

[16]- Mukaddime-i İbn-i Haldun, s.313.

[17]- Mukaddime-i İbn-i Haldun, s.314.

[18]- Mukaddime-i İbn-i Haldun, s.318.

[19]- Mukaddime-i İbn-i Haldun, s.319.

[20]- Mukaddime-i İbn-i Haldun, s.320.

[21]- Mahmud Eburiye, Kitab-u Ezva-un Ala-s Sünnet-il Muhammediyye, s.316.

[22]- Ezva, s.319.

[23]- Ezva, s.321.

[24]- Ezva, s.317.

[25]- Ezva, s.319.

[26]- Sahihi Müslim, c.1, s.191.

[27]- Lisanu’l Mizan, c.1, s.16.

[28]- Mizanu’l İ'tidal, c.1, s.5.




Bu haber 1052 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MEHDEVİYET Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI