Bugun...



Zer Âlemi

Soru: Zer âlemi diye bir âlem var mıdır? Varsa keyfiyeti nasıldır? Yoksa "Elestu bi rabbikum" ayeti neyi beyan ediyor?

facebook-paylas
Güncelleme: 15-06-2020 14:30:41 Tarih: 05-12-2019 15:46

Zer Âlemi

Bismillahirrahmanirrahim

 

Cevap: Merhum Allame Meclisi (r.a) Bihârü'l Envâr kitabının 3. cildinde tiynet, zer âlemi ve misak olayıyla ilgili birçok hadis nakletmiştir ki özetle o hadislerden anlaşılan şudur ki: Allah Tebareke ve Teâla beşeriyetin babası olan Hz. Âdem’i yarattıktan sonra onun kıyamet gününe kadar gelecek olan zürriyetini zer şeklinde dışarı çıkarmıştır. Yani onlar küçüklük bakımından karınca gibi idiler. Daha sonra onların ruhlarını bu bedenlere yerleştirdi. O zaman akıl, şuur, irade ve ihtiyara sahiptiler. Ondan sonra onlarla kendi vahdaniyetine, peygamberlerinin risaletine ve yol gösterici imamların velayetine yönelik onlardan misak (söz) aldı ve şöyle buyurdu: “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” O anda yemin ashabından (sağ taraf ehli) olan bir grup gönüllü ve rağbetli olarak itaat edip "evet" dediler ve Hak Teâlâ’yı ikrar ve tastik ettiler. Bunların dışında kalan ve şimal (sol) ashabı olarak adlandırılan grup ise meyilsiz ve istemeyerek "evet” dediler. Daha sonra Hak Teâlâ bir ateş yarattı ve onların ateşe girmelerini emrederek onları imtihana tabi tuttu. Yemin ashabı Hak Teâlâ’nın emrine uyarak ateşe girdiler. O vakit ateş soğuyarak onlara zarar vermedi. Diğer grup ise Hak Teâlâ’nın emrine uymayarak ateşe girmedi. Bu imtihan bu şekilde üç defa tekrarlandı.

Tiynet, Zer âlemi ve misak alma ile ilgili hadislerin açıklaması ve murad edilen manaların beyanında âlimler arasında üç ayrı görüş hâkimdir:

1- Ahbariler (Hadisçiler) gurubu: Bunlara göre bu hadisler müteşabihtir.. Onların anlaşılması ve onlar hakkında araştırma yapılması bizim akıl ve anlama kapasitemizin çok üstündedir. O yüzden genel iman yeterlidir ve onlarla ilgili ilmi ise mutlaka Ehl-i Beyt’e (a.s) bırakmamız gerekir.

2- Şeyh Müfid, Seyit Murtaza, Mecmeü'l Beyan kitabının sahibi Tebersi ve Tefsirciler ve onları izleyenlerin görüşü: Onlar tiynet ve misak (söz) alınmasıyla ilgili ayet ve hadislerdeki tabirleri birer kinaye, mecaz ve istiare olarak değerlendirmişlerdir ki bunların detayları Bihârü’l Envâr ve Usul-i Kafi’nin şerhinde yazılıdır. Özellikler Zer âlemi hakkında Merhum Şeyh Mufid şöyle diyor: "Bu anlatılan hadislerin ve rivayetlerin doğrusu şu şekildedir: Allah-u Teâlâ da buyurduğu üzere Hz. Âdem’in arkasından onun zürriyetini zerreler şeklinde çıkarıp ufuğu onlarla doldurdu ve onları üçe ayırdı.

Bazıları karanlıksız nurdu. Onlar Âdem’in çocuklarından seçilmiş ve günahtan pak ve temiz olanlar idi. Bazıları hiç nuru olmayan halis karanlıkta olanlardı. O gurubu itaat etmeyen kâfirler oluşturuyorlardı. Bazıları ise nur ve karanlığın birlikte olduğu gruptu. Bunu da hem itaati hem de günahı bulunan müminler oluşturuyordu.

Âdem’in zürriyetinin bu şekilde dışarıya çıkarılmasından maksat şuydu ki, Allah-u Teâlâ bu şekilde Âdem’e onun neslinin çokluğunu, ona tanıtmak ve kendi Kudret ve saltanatını ve yaratılışının acayipliklerini ve sonradan olacakları ona düşündürmek istemiştir.

"Ben sizin rabbiniz değil miyim?" ayetinin tefsirinde nakledilen hadisler ise, ehad rivayetlerdir ve herhangi bir itibara sahip değillerdir. Hatta uydurma rivayetler olduğu bile söylenebilir.

Daha sonra Şeyh Müfid A’râf Suresinin 172. ayetinde belirtilen söz alma ile ilgili olarak şöyle diyor: Hz. Âdem’in zürriyetinden tevhit ve rububiyetine yönelik alınan bu ahit ve onların "evet" diyerek kabulleri lafzi ve sözlü bir ahit değildi. Yine sadece Hz. Âdem’in zamanında değildi; bu tekvini bir ahittir ki herkesin yaratılış ve fıtratında konulmuştur. Yani yaratıcı Allah'ı arama hissi ve tevhid gerçeğini kabul etme kabiliyeti her insanın zatına ve fıtratına yerleştirilmiştir. Binaen aleyh bütün insanlar tevhit ruhuna sahiptirler. Onlara sorulan bu soru, tekvin ve yaratılış diliyle sorulan bir sorudur ve verilen cevapta fıtridir. Yani Allah-u Teâlâ insanları öyle bir şekilde yaratmıştır ki, eğer onların bozulmamış fıtratına “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorulursa herkes lisanı hal ve fıtrat diliyle “Evet.” Cevabını verir. Şimdi de içine müracaat eden her kes bilinçaltında bunun eserlerini görebilir.

Hatta psikologların son zamanlarda yaptıkları araştırmalara göre, dini ve manevi duygular, insandaki köklü ve bilinçaltına yerleşmiş olan önemli hislerdendir. Bu his insanoğlunu tarih boyunca sürekli Allah’ı tanımaya itmiştir. Eğer akıl ve vicdan sahibi her insan kendisine müracaat ederse, kendisi için bir yaratanın ve eğitenin olduğunu anlayacak ve onun kendisinin ve yaratılış âleminin rabbi olduğunu kabul edecektir. Örneğin, üç-dört yaşlarındaki bir çocuğun önüne, o anlamadan bir şey koyduğumuz taktirde, o çocuk o şeye el sürmeden önce, onu getiren kimseyi arayacaktır. O çocuk fıtri olarak, her olayın bir meydana getiricisinin olduğunu bildiğinden dolayı böyle davranmaktadır.

3- Geçmiş ve şimdiki âlimlerin birçoğunun görüşü:  Bu gruba göre tiynet ve yaratılış, zer âlemi ve Hak Teâlâ’nın ruhlardan söz almasıyla ilgili bizlere ulaşan haberlerin hepsi sahihtir ve olayın zahiren anlatıldığı şekliyle de doğru olduğuna inanıyorlar. Onlara göre bu tür bir inancın hiçbir şekilde dinin usulüyle ve aklı kaidelerle bir çelişkisi de yoktur.

Eğer bir kimse zer âleminde alınan bu sözün mecburi ve zorlama olduğu düşüncesine dayanarak bu şekilde bir inancın cebriye mezhebinin doğruluğunu teyit ettiği sonucuna varırsa, ona verilecek cevap şudur: Evvela, o âlemde her kes ne kabul ettiyse şuurlu bir şekilde bilerek ve kendi hür iradeleri ile kabul etmişlerdir. Hatta bazıları, insanların o âlemde sahip oldukları akıl ve şuurun bu dünyadakinden daha güçlü olduğunu söylemişlerdir.

Saniyen bizlere ulaşan hadislerin bir kısmından anlaşılan şudur ki, her kes zer âleminde verdiği her söze uymaya ve kabul ettikleri her ameli de yapmaya mecbur olmadıkları gibi hatta bu âleme geldiklerinde verdikleri sözleri unutup amellerini yerine getirmeme hürriyetine de sahiptirler. Bu konu hakkında Hz. Emirü'l Müminin Ali’den (a.s) nakledilen hadiste şu tabir geçmektedir: "VE ŞERATA Fİ ZALİKE El-BEDA FİHİM." (Allah-u Teâlâ ashabı şimal hakkında bedayı şart koşmuştur.) Yani zer âleminde kötü bir seçim yapan bu kimseler eğer bu âleme geldikten sonra tövbe eder ve Hak Teâlâ’ya dönüp peygamberlere uyarlarsa Allah-u Teâlâ onların durumunu değiştirir ve ashabı yeminin arasına katar. Nitekim ramazan ayının dualarında şöyle geçmektedir. "Allah'ım eğer ben şakilerden (bedbahtlardan) idiysem beni onların arasından silip, saadetlilerin arasına yaz. Hiç şüphesiz sen (Kur'an'da) buyurdun ve senin sözün haktır: "Allah istediğini siler ve istediğini sabit bırakır ve onun yanındadır Ümü'l Kitap."

"Eğer akıllı idiyseler nasıl oldu da kendi zararlarına olacak bir girişimde bulundular?" sorusuna gelince; bunun cevabı şudur ki: Buna şaşırmamak gerekir. Çünkü bu dünyada birçok akıllı kimsenin önce şuurlu olarak ve kendi hür iradelerine dayanarak zararlarına olan bir takım işlere bulaşıp daha sonra da bu yaptıkları işlerin farkına vararak yine şuurlu ve hür iradeleri ile pişman olup da tövbe ettikleri görmekteyiz. Ayrıca melun şeytanın şuurlu olarak ve kendi iradesi ile Allah'ın emrine uymayarak, secde etmekten kaçınması da buna bariz bir örnektir.[1]

 

 

[1]- Bu cevap Merhum Ayetullah Şehid Destgayb tarafından “82 Soru” isimli kitabında verilmiştir.




Bu haber 1509 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SORU-CEVAP Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI