Bugun...


Metin Atam

facebook-paylas
DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
Tarih: 01-10-2021 14:18:00 Güncelleme: 01-10-2021 14:18:00


Emevî ve Abbasî hükümetleri, kendi bünyelerindeki âlimlere maaş verir, hayatlarını garanti altına alır ve onları insanların içine salarlardı. Böylece onlar insanlara hadis anlatır, nasihat eder, yol gösterirlerdi. İçlerinden öyle âlimler çıkmıştı ki bugün birçokları onların kitaplarını okuyor, onların düşüncelerini baz alıyor, onların anlattıklarına inanıyor. Yani inançlarını şekillendiren şey, Emevî ve Abbasî süzgecinden geçmiş!

Bunlardan bazıları gerçekten de züht ehli kimselerdi. Öyle ki halifeler bile onlara saygı duyardı. Kimi zaman nasihatlerini dinleyip ağladıkları da olurdu. Yani bu zahitler, anlattıkları menkıbeler ve dile getirdikleri nasihatlerle sultanları bile ağlatırlar, onları ve halkı sözüm ona ilahî yönde motive ederlerdi. Tıpkı bu zamanda olduğu gibi...

Televizyonlarda görüyorsunuzdur. Ramazanlarda, kandillerde veya çeşitli dinî günlerde ekranların karşısına geçer, sizlere öyle şeyler anlatırlar ki belki de çoğunuz etkilenir, ağlarsınız. Sizce bugün, İslam dünyasındaki televizyonlarda durum bundan farksız mı?

Bu insanlardan Ehlibeyt İmamlarının (a.s) döneminde de çok vardı. Asla devlet işlerine karışmaz, yaptıkları hiçbir icraatı eleştirmez, her yaptıklarına bir tür kılıf bulur ve onu doğru gibi gösterirlerdi. Ancak bu şekilde gündemde kalır ve bu şekilde hem halkın hem de devletin desteğini alırlardı. Tabii bu da devletin (Emevî-Abbasî sultanlarının) işine gelirdi.

Oysaki İmamlar (a.s) asla böyle bir boyunduruğu kabul etmediler. Hem zorba hakimlerin hem de onların yandaşı saray mollalarının karşısında oldular. O yüzden de daima "gayri resmî din adamları" olarak kenara itildiler. Bugün Ehlibeyt takipçilerinin azınlıkta olmasının en önemli nedeni budur. Çünkü tarih boyunca onlar için tek otorite, Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt'i (a.s) olmuştur.

İmamlar, zorba yöneticilere karşı, (sahip oldukları özelliklerine göre) "zalim, gaddar, cabbar, katil, şeytan, haramzade ve ayyaş" gibi tabirler kullanmışlar, bunların bir kısmını yüzlerine karşı, bir kısmını onların ordularına karşı, bir kısmını da halka hitaben yaptıkları konuşmalarda dile getirmişlerdir.

Oysaki dileselerdi bizim "takiye" olarak bildiğimiz şeyi yapabilir, eğer bir icraatta bulunacaklarsa, bunu takiye üzerinden yürütebilirlerdi. Mesela şunu herkes bilir: Şûra heyeti, II. Halife Ömer b. Hattab'ın öldürülmesinin ardından İmam Ali'ye (a.s) gelerek "Peygamber'in ve daha önceki iki şeyhin sünneti ile hükümet edeceksen, halife sen ol!" demiş, İmam (a.s) ise "Eğer kabul ediyorsanız, Peygamber'in sünneti ve ondan anladığım kendi görüşlerime göre hareket edeceğim" diyerek bu teklifi reddetmişti. Halbuki bizim anladığımız şekilde "takiye" edebilir, işin başına geçince de bildiğini okuyabilirdi. Ama o, bunu yapmadı. Yani bizim bildiğimiz "takiyeyi" uygulamadı. Neden acaba?

Belki de o gün İmam Ali (a.s) "bizim bildiğimiz şekilde" takiye etseydi, tarihin seyri değişir, yaşanan birçok tatsız olay yaşanmaz, Ali oğullarının hükümeti günümüze kadar gelebilirdi! Ne Kerbela vakası yaşanır ne de Hz. Mehdi gaybete çekilirdi. Bizler de çeşitli mezheplere ve çeşitli fırkalara ayrılmazdık. Gerçekten de böyle mi olurdu?

Şu bir gerçek ki "İlim Şehrinin Kapısı" Ali (a.s) eğer uygun görmemişse, böyle olmazdı. Çünkü bunun gerçekleşmesi için İmam Ali'nin (a.s) önce yalan konuşması, sonra da "ahdine vefa etmemesi" gerekiyordu. Yani iki büyük günahı işlemesi gerekiyordu. Eğer İmam Ali (a.s) o iki büyük günahı gerçekleştirseydi, sizce İmam Ali (a.s) ile sıradan yöneticilerin farkı olur muydu? Sebep-sonuç ilkesine göre her bir günah bir başkasını tetiklediği için emin olun İmam Ali, İmam Ali olmazdı. Öyle olsaydı biz bugün İmam Ali hükümetini hâşâ I. Ali İmparatorluğu olarak okurduk ve hiçbir bağlayıcılığı da kalmazdı.

Aynı İmam (a.s), Sıffın Savaşı'nda eğer çırılçıplak soyunan Amr b. As'ı öldürseydi, daha sonra yaşanan "Kur'an'ın mızrak ucuna geçirilmesi olayı" ile "hâkemlik olayı" gerçekleşmez, böylece Muaviye ve Amr ikilisinin gelecekteki planları altüst olur, Yezid de hükümeti babasından devralamazdı. Ama İmam Ali (a.s) bunu yapmadı. Neden acaba?

Çünkü İmam Ali (a.s) masum idi ve bir masum, harama bakamazdı. Ne olurdu yani bir kerecik baksaydı da İslam daha sonra rahat etseydi!

Hayır, Ehlibeyt İmamları (a.s) eğer İmam iseler, onlar ne yalan söyleyebilirler ne ahitlerinden dönebilirler ne de başka günahlar işleyebilirler. Takiye, öyle bizim bildiğimiz manada bir şey değil. İslam, öyle haram temeller üzerine atılacak bir din ve bir bina değil.

Biz gerçekten hem İmamları (a.s) hem de onların öğretilerini doğru bir şekilde bilmek zorundayız. Yoksa neyin ne olduğu konusunda şaşırır, bocalarız. Kişileri, âlimleri, zahitleri vs. birbirine karıştırır, temelimizi yanlış inşa eder ve bunun farkında bile olmayız. Bir insanın doğru bildiği birçok şeyin öldükten sonra yanlış olduğunu öğrenmesi ne kadar kötü!



Bu yazı 2574 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI