Bugun...



Ulu’l Emr Ayetinin İncelenmesi – 2

Hz. Resulullah (s.a.a) ile Ulu’l Emr’in masum olması üzerine

facebook-paylas
Tarih: 10-12-2020 12:33

Ulu’l Emr Ayetinin İncelenmesi – 2

Şüphe edilmemesi gereken bir diğer husus da şudur: "Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan ulul emr’e de itaat edin" ayetinde emredilen itaat mutlak olup; hiçbir şarta bağlı olmamış, hiçbir kayıtla da sınırlandırılmamıştır. Bu da Peygamberimizin (s.a.a) gerçekte Allah'ın hükmüne ters düşen hiçbir şeyi emredip yasaklamayacağı gerçeğine delildir. Aksi hâlde yüce Allah'ın ona itaat etmeyi zorunlu kılması çelişki olurdu. Peygamberin hükmü ile Allah'ın hükmü arasındaki uyum ise, ancak Peygamberin (s.a.a) masumiyet (=korunmuşluk)[1] sıfatı sayesinde gerçekleşebilir.

Bu söz ulul emr hakkında da aynen geçerlidir. Yalnız şu var: Hz. Resulullah'ta (s.a.a) masumiyet (=yanılmazlık) gücünün var olduğunu kanıtlayan bu ayetin dışında birçok aklî ve naklî deliller vardır. Fakat ulul emr hakkında zahiren böyle bir vurgulama yoktur. Bu nedenle de bazıları buna bakarak ayette zikredilen ulul emrin masum olmasının gerekmediğini ve bu ayetin anlamının, ulul emrin masum olmaması hâlinde de doğru olacağını sanabilirler.

Bu görüşü şöyle açıklayabiliriz: "Bu ayetin belirlediği hüküm, ümmetin yararı için konmuştur. Bu hüküm, Müslümanlar toplumunu ihtilaftan, çatışmadan ve parçalanmadan koruyarak ayakta tutmayı amaçlar. Bunun da diğer milletlerde ve toplumlarda görülen yönetim mekanizmalarından farklı ve fazla bir fonksiyonu yoktur. Çünkü o toplumlarda toplumun fertleri, hükmünde kanunlara ters düşebileceğini, yanılabileceğini bildikleri hâlde, yine de içlerinden birisini yetkili kılarak ona itaat etme ve sözünü dinleme zorunluluğu tanırlar. Fakat hükümlerinde kanunlara ters düştüğü bilindiğinde kendisine itaat edilmez; ancak yanıldığında uyarılır. Hükmünde yanılgıya düşmüş olabileceği durumlarda da gerçekten yanılmış olsa bile hükmü yürütülür, yaptığı yanlışlık umursanmaz. Çünkü toplumun birliğini korumada ve her kafadan ayrı bir sesin çıkmasını önlemede yatan fayda, bu tür yanılgıları ve hataları telafi edecek bir faydadır."

"İşte bu ayette itaat edilmesinin zorunlu olduğu bildirilen ulul emrin durumu budur. Yüce Allah onlara itaat etmeyi müminlere zorunlu kılmıştır. Eğer Kur'an'a ve sünnete ters bir şey emrederlerse, müminlerin onlara itaat etmesi caiz olmaz ve verdikleri hüküm yürürlüğe konmaz. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: 'Yaratıcıya isyan konusunda yaratılmışa itaat edilmez.' Bu ilke hem Sünnî, hem de Şiî kaynaklarından rivayet edilmiştir ve bununla ayetin ulul emre itaat etme hakkındaki mutlak içeriği kayıtlandırılır."

"Hatalara ve yanlışlara gelince, eğer ulul emr konumundaki kişinin yanlış hüküm verdiği kesin olarak bilinirse, hakka yani Kur'an ve sünnetin hükmüne döndürülür. Ama eğer yanlışlık kesin değil de sadece muhtemel ise, hükmünün yanlış olmadığının bilindiği durumlarda olduğu gibi, hükmü geçerli sayılır. Böyle durumlarda yanlışı kabul edip ona zorunlu olarak itaat etme gereği ile de karşılaşılabilir. Ama olsun, bunun zararı yoktur. Çünkü ümmetin birliğinin korunması, şeref ve itibarının devam ettirilmesi, böylesine muhtemel yanlışlıkların zararını telafi eder. Dolayısıyla bunun konumu, fıkıh usûlünde açıklanan [ve haber-i vâhid gibi delil olması çoğu fakihlerce kabul edilen] kuralın konumu gibi olur. O kural ise şundan ibarettir: Gerçek hükümler yerinde kalmakla birlikte zahirî yolların delil olmaları geçerlidir. Zahirî yolların sonuçları gerçekle ters düşünce meydana gelen zarar, bu zahirî yolun izlenilmesinde yatan maslahat ile telafi edilir."

"Kısacası, masum olmasalar bile ulul emre itaat etmek zorunludur, farzdır. Bu kimselerin fasık olmaları ve hüküm vermede yanılmaları mümkündür. Eğer fasıklık yaparlarsa onlara itaat edilmez. Eğer yanlışlık yaparlarsa ve bu yanlışlıkları kesin olarak bilinirse, Kur'an'a ve sünnete döndürülürler. Eğer hata yaptıkları kesin olarak bilinmez ve sadece ihtimal verilirse, verdikleri hüküm yürütülür. Görünüşte Allah'ın hükmüne uyduğu hâlde aslında Allah'ın hükmüne ters düşen hükümlerinin uygulanması ise sakıncasızdır. Bundaki maksat İslâm'ın ve Müslümanların yararını gözetmek, toplumda sözbirliğini korumaktır."

Ancak okuyucu eğer bu ayetle ilgili yukarıdaki açıklamamız üzerinde iyi düşünürse, bu şüphenin ve bu vehmin kökten asılsız olduğunu kolayca anlar. Şöyle ki, fasıklık durumunda bu ayetin mutlaklığını Peygamberimizin (s.a.a), "Yaratıcıya isyan durumunda yaratılmışa itaat edilmez." şeklindeki buyruğu ile ve "Allah kötülüğü emretmez."[2] ayeti ve bu anlama gelen diğer ayetler ile kayıtlandırmak için, bu yaklaşımı dayanak olarak almak mümkündür.

Bunun gibi bazı durumlarda bu tür zahirî delillerin şer'î bir kural hâline gelmeleri de mümkün, hatta gerçekleşmiş bir uygulamadır. Hz. Peygamberin (s.a.a) tayin ettiği müfreze komutanlarına, Mekke ve Yemen gibi beldelere tayin ettiği genel valilere, sefere çıktığında Medine'de yerine bıraktığı vekillere itaat etmenin farz olması ve müçtehidin sözünün taklit edenleri için delil niteliği taşıması gibi. Bu konuda başka örnekler de sayılabilir. Fakat bunlar, bu ayetin kayıtlandırılmasını gerektirmez. Çünkü bir meselenin özünde doğru olması başka bir şeydir ve bir ayetin zahiri anlamı ile o meseleye delil sayılması daha başka bir şeydir.

Bu ayet, sözü edilen ululemre itaat etmeyi zorunlu kılmış ve bu itaati hiçbir kayda ve şarta bağlamamıştır. Kur'an ayetlerinde bu ayetin içeriğini kayıtlandıran (sınırlayan) ve "Peygambere ve sizden olan ululemre de itaat edin." ifadesinin anlamını, "Ulul emrin günah niteliğini taşımayan ve yanlış olduğunu tespit etmediğiniz emirlerine itaat edin. Eğer onlar size günah nitelikli bir emir verirlerse, onlara itaat etmeniz söz konusu değildir. Eğer yanıldıklarını tespit ederseniz onları Kur'an'a ve sünnete döndürün!" şekline çeviren hiçbir kayıt yoktur. "Peygambere ve sizden olan ulul emre de itaat edin." ifadesinin anlamı kesinlikle bu değildir.

Üstelik yüce Allah söz konusu kayıttan daha belirgin olduğu hâlde, bu farz itaatten daha az önemli bir konuda sınırlama getirerek şöyle buyurdu: "Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme." [3] Durum böyleyken yüce Allah nasıl olur da dinin temel taşını içeren ve insan mutluluğunun ana damarının kaynağı olan bu ayette söz konusu kayıtları açıkça belirtmez?

Ayrıca bu ayette Peygambere ve ulul emre itaat etmek birleştirilerek ve ikisi için bir tek itaatten söz edilerek şöyle buyrulmuştur: "Peygambere ve ulul emre de itaat edin." Resulullah'ın (s.a.a) günah nitelikli bir emir vermesi veya hükmünde yanılgıya düşmesi düşünülemez. Eğer ulul emr hakkında bu ihtimaller caiz görülse, o zaman onlara itaat etmenin kayıtları ve şartları mutlaka söylenirdi. O hâlde bu ayetin kayıtsız-şartsız, mutlak bir hüküm getirdiğini kabul etmek kaçınılmazdır. Bunun gerektirdiği kesin sonuç da Hz. Peygamber (s.a.a) hakkında geçerli olan masumluk sıfatının aynısının ulul emr hakkında da fark gözetilmeden geçerli sayılmasıdır.

Sonra, "ulul emr" terimindeki "emr" kelimesinden maksat, bu direktifin muhatabı olan müminlerin dinleri veya dünyaları ile ilgili bir iş, bir gelişmedir. Nitekim şu ayet bu anlamı teyit ediyor: "Emr, yani İş hakkında onlara danış." [4] Takva sahiplerini öven şu ayet de aynı niteliktedir: "Onların emri yani işi, aralarında danışmaktır." [5] Gerçi başka bir açıdan yorumlayarak bu kelimenin yasağın karşıtı olan 'emir' anlamına geldiğini düşünmek de caizdir; ama bu uzak bir ihtimaldir.

Bu ayette ulul emr terimi "minkum=sizden" kaydı ile kayıtlanmıştır. Anlaşıldığı kadarıyla bu kelime, zarf-ı mustakardır ve "sizlerin içinden olan ulul emr" anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu ayet, Hz. Peygamberle (s.a.a) ilgili şu ayetin bir benzeridir: "Ümmîlere içlerinden, kendilerine... bir peygamber gönderen O'dur." [6] Yine yüce Allah'ın Hz. İbrahim'in (a.s) duası olarak aktardığı, "Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden... bir peygamber gönder." [7] Ve Âdemoğullarına hitap ettiği "Size kendi içinizden ayetlerimi anlatacak peygamberler gelir." [8] ayetler de aynı anlamı taşıyorlar.

Böylece bu açıklamamızla, bazı müfessirlerin ayetle ilgili görüşünün asılsızlığı ortaya çıkıyor. Sözünü ettiğimiz tefsirciye göre ulul emrin "minkum=sizden" kelimesi ile kayıtlanmasının anlamı şudur: "Bu ulul emrin her ferdi, bizim gibi sıradan bir insandır. O, biz müminlerden biridir. İlâhî masumiyet ayrıcalığı ile donatılmış değildir. Dolayısıyla biz normal insanlar gibi ulul emr de günah işleyebilir, yanılabilir ve hataya düşebilir."

 

 

----------------

[1]- [Masumluk, insanı yanılma ve günahlara karşı koruyan bir özellik ve güçtür. Dolayısıyla masum olan insan ne yanılır, ne günah işler ve ne de hataya düşer. Peygamberlerin sahip olduğu masumluk niteliği ise üç kısma ayrılır: a) Vahyi alırken yanılmama. b) Tebliğ ve elçilik görevini yerine getirirken yanlış yapmama. c) Günah işlememe.

[2]- A'râf, 28

[3]- Ankebut, 8

[4]- Âl-i İmrân, 159

[5]- Şûrâ, 38

[6]- Cum'a, 2

[7]- Bakara, 129

[8]- A'râf, 35




Bu haber 1479 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER NURANİ SÖZLER Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI