Bugun...



Mucize

“Peygamberlik” konusunun temel noktası, gerçek peygamberlerin hakkaniyeti ve sahtekârların iddialarının yalan olduğunun açıklanıp ispatlanabileceğidir.

facebook-paylas
Tarih: 22-06-2023 17:57

Mucize

Bismillahirrahmanirrahim

Peygamberliği İspat Etmenin Yolları

“Peygamberlik” konusunun temel noktası, gerçek peygamberlerin hakkaniyeti ve sahtekârların iddialarının yalan olduğunun nasıl açıklanıp ispatlanabileceğidir?

Akıl ve mantığın, kötülüğünü idrak edebileceği günahlar işleyen bir kişi elbette güvenilir olmayacak, peygamberler ismete sahip bulundukları için de böylesi sahtekâr insanların yalan ve hileleri kolaylıkla ispatlanabilecektir. Özellikle insan doğasına ve mantığa aykırı şeylere davet etmesi veya sözlerinde çelişkiler bulunması hâlinde bu daha da kolay olacaktır.

Diğer taraftan bir insanın temiz bir geçmişi varsa, garaz sahibi olmayan dürüst insanlar ona güven duyacaktır. Özellikle onun çağrısı akla ve mantığa da uygunsa, bu güven ve itimat artacaktır. Dahası bir peygamberin gelişi, başka bir peygamber tarafından önceden müjdelenerek haber verilip ispatlanmış da olabilir. Bu durumda da hakkı arayanlar için hiçbir şüpheye yer kalmayacaktır.

Ne var ki elinde hiçbir belge ve güven verecek karineler olmayan bir topluma, önceki peygamberler tarafından da bir haber ve müjde ulaşmış değilse, gelen bir peygamberin peygamberliğini ispatlayabilmek için bir başka yola gerek olacaktır. Yüce Allah, büyük hikmetiyle bu yolu insanlara açmış; peygamberlerinin sözlerinin doğruluğuna delil olması için onlara mucizeler bağışlamış ve bu özelliği nedeniyle de bu mucizelere "nişaneler" anlamına gelen "ayetler" adını vermiştir. [1]

Özetlemek gerekirse, hak peygamberlerin davetlerinin doğruluğu üç yolla ispatlanabilir:

1- Güven verici bulgu ve karinelerle: Mesela peygamber olan şahsın doğruluğu, dürüstlüğü, hak ve adalet yolundan asla sapmaması bu karinelerdendir. Ama bu yol, ancak yıllarca halkının arasında onlarla birlikte yaşamış ve bu özellikleri herkesçe anlaşılıp tanınabilmiş peygamberler için geçerlidir. Bu sebeple çok genç yaşta, karakter ve kişisel özellikleri toplum tarafından henüz tanınmadan peygamberlikle görevlendirilen birinin davetinin doğruluğunu bu yolla kavrayabilmek mümkün değildir.

2- Bir diğer yol da önceki veya kendisiyle çağdaş bir peygamberin onu insanlara tanıtması ve peygamberliğini tasdik etmesidir. Bu yol da daha önce bir peygamberi tanıma ve onun verdiği haber ve müjdeye şahit olma şansına sahip toplumlar için geçerlidir. Dolayısıyla ilk peygamber için hala sorun söz konusudur.

3- Çok geniş çaplı ve toplumun bütün kesimlerine yönelik bir etki ve kullanıma sahip mucize de peygamberleri tanımanın yollarından biridir. Şimdi bu yolu yani mucizeyi açıklıyoruz.

Mucizenin Tarifi

Yüce Allah'ın izni ve iradesiyle, peygamberin gösterdiği olağanüstü işe “mucize” denir ve o, peygamberin hakkaniyetine delil teşkil eder.

Görüldüğü gibi mucizenin tarifinde üç önemli nokta vardır:

a) Normal yol ve imkânlarla vukuu imkânsız olan olağanüstü ve harikulade olaylar vardır.

b) Bu olağanüstü olaylardan bir kısmı, Allah'ın izniyle ve O'nun iradesiyle peygamberlerin eliyle gerçekleşir.

c) Bu olağanüstü iş ve olaylar, bir peygamberin hakkaniyetinin ispatı için onun tarafından vuku bulduğunda "mucize" olarak adlandırılmaktadır.

Bu tarifte olan üç noktayı şöyle açıklıyoruz:  

Olağanüstülük

Bu dünyada vuku bulan alışılageldik normal olaylar, türlü gereç ve yollarla tahlile tâbi tutulduğunda anlaşılması mümkün hadiselerdir; fizik, kimya, biyoloji ve psikoloji gibi pozitif bilimlerle ilgili hadiselerin tamamına yakını bu türdendir. Ama çok nadir durumlarda bu olayların bir kısmı daha farklı bir şekilde gerçekleşebilmektedir ve ilgili nedenler ve gereklerini hissî deneylerle kavrayabilmek mümkün değildir. Belge ve bulgular, bu tür olaylarda değişik türden bazı faktörlerin etkin olduğunu göstermektedir. Mesela Hint fakirlerinin yaptığı bazı şaşırtıcı işleri inceleyen çeşitli bilim dallarının uzmanları, bu işlerin bilinen madde ve fizik kurallarıyla gerçekleşmediğini vurgulamaktadırlar. Bu tür işler "olağanüstü" veya "harikulade" terimleriyle tanımlanmaktadır.

İlâhî Olağanüstülükler

Olağanüstü işler de iki kısma ayrılır. Biri, insanoğlunun becerebildiği işlerdir. Bunlar her ne kadar normal faktörler ve gereçlerle gerçekleşmese de normal ötesi gereç ve faktörleri bir ölçüye kadar insanoğlunun emrine verilmiş durumdadır. Özel eğitim ve yöntemlerle insan bunları elde edebilir; mesela Hint fakirlerinin yaptığı normal ötesi işler bu türdendir. Olağanüstü işlerin bir kısmı ise, ancak Yüce Allah'ın özel izniyle mümkün olabilecek türdendir. Bu tür işleri gerçekleştirme imkânı, Yüce Allah'la irtibatı bulunmayan kimselere verilmez. Bu nedenle de iki önemli özellikleri vardır: Evvela bu işler eğitim ve çabayla olmaz; bu yollarla öğrenilemez ve öğretilemez.

İkincisi, daha etkili bir gücün kontrolüne girmez ve hiçbir güce yenilmez. Bu tür olağanüstülükler, Yüce Allah'ın seçkin özel kullarına mahsus olup sapmışlarla nefsine düşkün olanların eline asla geçmez. Ayrıca sadece peygamberlere mahsus olmayıp, kimi zaman büyük velilerden de sâdır olabilmektedir. Bazılarının terim ve kelam itibariyle bu tür vukuatın hepsine "mucize" dememesi de bundandır. Bu tür hadiseleri peygamberler dışında biri (bir evliya) gerçekleştirdiğinde "keramet" olarak adlandırılmaktadır. Nitekim olağanüstü ilâhî ilimler de "nübüvvet vahyi"ne münhasır değildir. Bu tür ilimler peygamberlerden başkasına (ör. evliya) verildiğinde "ilham", "tahdis" vb. isimlerle adlandırılmaktadır.

Bu açıklamayla "ilâhî ve "gayri ilahî" olağanüstülükleri birbirinden ayırabilmenin yolu da anlaşılmış oluyor. Yani öğrenilen ve öğretilebilen veya başkalarınca vukuu veya devamı önlenebilen ya da etkisizleştirilebilen olağanüstülükler "ilâhî olağanüstülük" değildir. Nitekim bir şahsın ahlâk, inanç ve eylem bakımından kötü biri olması, onun Yüce Allah'la ilgi ve irtibatının bulunmadığını; eylemlerinin şeytanî ve nefsanî olduğunu göstermeye yetmektedir.

Burada bir noktanın daha altını çizelim: İlâhî olağanüstülüklerin failinin Yüce Allah olduğu söylenebilir. Bütün mahlûkatın ve normal olayların faili olduğu gibi, olağanüstü mahlûkat ve olayların faili de yine O'dur. Çünkü bunların tahakkuku ancak O'nun özel izniyle mümkün olabilmektedir. [2] Aynı şekilde bunları peygamberlerle melekler gibi vasıtalara mal etmek de yanlış değildir; çünkü onlar bu olayların vukuunda ya vasıta ya da faile yakın faildirler. Nitekim Kur’an-ı Kerim, Hz. İsa'nın (Allah'ın izniyle) ölüleri dirilttiğini, hastaları iyileştirdiğini ve kuş yarattığını buyurur ve Hz. İsa'dan (a.s) “bu fiilleri yapan” olarak söz eder. [3] Bu fiilleri hem Allah'a ve hem de O'nun evliya kullarına mal etmek bir çelişki değildir; zira burada ilâhî faillik, kulların failliğinin uzantısında cereyan etmektedir.

Peygamberlerin Mucizelerinin Özelliği

Mucizenin tarifinde değindiğimiz üçüncü özellik, peygamberlerin mucizelerinin, onların hakkaniyetinin delili olduğuydu. Bu sebeple bugün kelamî tabiriyle "mucize" denilen bir olağanüstülük vuku bulduğunda, “Allah'ın izniyle gerçekleşmiş olmanın yanı sıra, bir peygamberin peygamberliğinin ispatı için de vuku buluyor” demektir. Bu kavram biraz şumullendirilecek olursa, imametin ispatı için gerçekleşen olağanüstülükleri de kapsamına aldığı görülecektir. Bu durumda "keramet", Allah'ın velilerinden sâdır olan diğer olağanüstülüklerin adı olup “sihir”, “kehanet”, “Hint fakirlerinin yaptıkları” gibi nefsanî ve şeytani güçlerden kaynaklanan işler ve vukuatın tam karşı noktasında yer almaktadır. Zira şeytanî ve nefsanî güçlere dayalı beşerî fevkalâdelikler hem öğrenilip öğretilebilir ve hem de daha etkili bir gücün etkisiyle "mağlup edilebilir"dirler. Bunların ilâhî olmadığını, sahiplerinin ahlâksız, kötü ve bozuk inançlı kimseler olmasından anlamak da mümkündür.

Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta şudur: Peygamberlerin mucizelerinin doğrudan doğruya ispatladığı şey, onların peygamberlikleridir. Ama risaletlerinin muhtevası ve iblağ ettikleri emirlere itaatin lüzumu, dolaylı olarak ve vasıta yoluyla ispatlanabilirdir. Başka bir deyişle peygamberlerin nübüvveti aklî delille ve getirdikleri mesajın muhtevasının itibarı ise, taabbüdî delille ispatlanabilir.

Muhammed Taki MİSBAH

 

-----------------

[1]- Bir Kur’an terimi olan "ayet" başka anlamlarda da kullanılmıştır. Bunlardan biri de Yüce Allah'ın normal veya olağanüstü bütün varlık âlemi ve olaylardaki ilim, kudret ve hikmetinin nişane, işaret ve belirtileridir.

[2]- Ra'd, 37; Mümin, 78.

[3]- Âl-i İmrân, 49; Mâide, 110.




Bu haber 311 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER AKAİT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI