Bugun...



Dua ve Yakarışın Anlamı

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 14-10-2021 16:16

Dua ve Yakarışın Anlamı

Soru: Dua ve yakarışın anlamı nedir?

Cevap: Duanın ruh ve hakikatini ve onun psikolojik eğitim etkilerini tanımayan kimselerin dua konusunda çeşitli eleştirici yaklaşım ve itirazları vardır.

Bazen şöyle demektedirler: Dua uyutan ve uyuşturan bir etkendir; zira insanları faaliyet, telaş ve teknolojik aletlerden alıkoyarak, onların işsiz olmalarına sebep olur!

Bazen de şöyle demektedirler: Aslında dua etmek Allah’ın işine karışmak değil midir? Allah neyi uygun görürse, onu yapar. O’nun bize muhabbeti vardır ve bizim iyiliğimizi bizden daha iyi bilir. O halde neden sürekli kendi dileklerimizin yerine getirilmesini istemekteyiz?

Veya şöyle demektedirler: Bütün bunlar bir yana, acaba duanın Allah’ın karşısında rıza ve teslim makamıyla bir aykırılığı yok mudur?

Bu şekilde yaklaşım ve itirazlarda bulunan kimseler, duanın psikolojik, toplumsal, eğitimsel ve manevi etkilerinden gafil değiller midir?

Dua ve yakarışı unutan bir toplum, istenmeyen toplumsal ve ruhsal tepkilerle yüz yüze kalacaktır.

Meşhur bir psikologun deyimiyle: “Bir milletin duasız olması, o milletin düşüş ve alçalmasına eş değerdir! Kendi bünyesinde dua ve yakarışı öldüren bir toplum, genellikle yok olmaktan ve fesattan korunamayacaktır. Elbette şu konuyu da unutmamak gerekir ki yalnızca sabah dua edip, günün kalan saatlerinde vahşice yaşamanın bir anlamı yoktur. İnsanın, duanın kendinde yarattığı derin etkileri dikkate alarak her durumda ve sürekli O’na yönelmesi gerekmektedir.” [1]

Duanın uyutucu ve uyuşturucu etkisinin olduğuna inanan kimseler, duanın manasını anlamamışlardır; zira duanın manası, vesilelerden ve doğal sebeplerden el çekip, bunların yerine duaya başvurmak değildir. Tam tersine dua, var olan bütün vesilelerden istifade etmek için azami ölçüde gayret gösterip, elimizin yetişmediği ve çıkmaza düştüğümüz durumlarda müracaat ettiğimiz bir dayanaktır. Böylelikle Allah’a yönelip dayanarak, ümit ruhunu ve hareketliliğini kendimizde icat ederek, o bitmek bilmeyen büyük kaynaktan yardım talebinde bulunuruz.

Sonuç itibariyle dua, doğal etkenlerin yerindeki unsurlar için değil, çıkmaza düşülen ve ulaşılmasında güçlük çekilen yerlere mahsustur.

“Dua ve yakarış bu şekliyle dinginlik icat eder, bir çeşit hayret uyandıran deruni (batıni) bütünlük (besatet) arz eden insan beyninin faaliyetlerini ve bazen kahramanlık ruhiyesini harekete geçirerek, yalnızca kendine has olan son derece belirgin alametleriyle kendini gösterir. Safalı bakış, metin davranış, içsel ve bütünlük arz eden bir mutluluk, yakin dolu bir görünüm, hidayete ulaşma kabiliyeti ve aynı şekilde hadiselerle yüz yüze gelme, bunların hepsi, bizim ruhumuzun derinliklerindeki saklı bir hazinenin varlığından haber vermektedir. Bu kudretlerin gölgesinde geri kalmış ve az kabiliyetli bir toplum bile akli ve ahlaki gücünü çok daha iyi kullanarak, bu güçlerden daha fazla istifade edebilir. Ancak müteessifane dünyamızda duanın gerçek yüzünü tanıyan kimseler son derece azdır.” [2]

Buraya kadar söylediklerimiz “Dua, rıza ve teslimin karşısındadır” diyenlerin şüphe ve sorularının cevabıdır ki açıklığa kavuşmuş oldu; zira dua yukarıda açıklandığı üzere bir çeşit bitmek ve tükenmek bilmeyen Allah-u Teâlâ’nın feyzini daha çok elde etme kabiliyetidir.

Başka bir ifadeyle insan dua vesilesiyle Allah’ın feyzini daha çok derk etme liyakatini kendinde bulur. Açıktır ki tekâmül için çabalamak ve daha çok layık olmayı elde etmek yaratılış kanunları karşısında muhalefet değil, belki teslim olmanın kendisidir.

Bütün bunlar bir kenara, “Dua” bir çeşit ibadet, huzu ve kulluktur ve insan, duanın vesilesiyle Allah’a yepyeni bir eğilim kazanır ve bütün ibadetlerin insanın terbiyesinde bir etkisi olduğu gibi duanın da böyle bir etkisi vardır.

“Dua, Allah’ın işine karışmaktır! Allah neyi faydalı görürse, onu yapar” diyenlerin sözüne gelince, bu kimseler İlahi bahşişin tıpkı layık olma ve kabiliyetlere göre taksim edildiğine teveccühleri yoktur; kabiliyet ve liyakatin çokluğu oranında insan ilahi bağışla nasiplenir.

Bunun için İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu görmekteyiz: “Allah-u Teâlâ’nın nezdinde öyle makamlar vardır ki dua olmaksızın o makama kimse ulaşamaz” [3]

Bilim adamlarından biri şöyle demektedir: “Dua ettiğimiz zaman kendimizi bütün kâinatı birbirine kenetleyen, bitmek tükenmek bilmeyen güçle birleştirmekteyiz.” [4]

Ve başka bir yerde şöyle demektedir: “Niçin günümüzün en yeni ilimi yani psikoloji, peygamberlerin öğretilerini öğütlemektedir? Çünkü psikologlar duanın, namaz ve dine sağlam bir imanın, rahatsızlıklarımızın yarısının oluşmasına sebep olan korku ve heyecanı ortadan kaldırdığını keşfetmişlerdir.” [5]

 

-----------------

[1]- Niyayeş, ünlü psikolog ve doktor “Alexis Carel”ın yazısı.

[2]- Niyayeş, Alexis Carel.

[3]- Kâfi, c. 2, s. 338, Bab-ı Fezail-i Dua, 3. hadis.

[4]- Ain-i Zindigi, s. 156.

[5]- Ain-i Zindigi, s. 152; Tefsir-i Numune, 639/1.




Bu haber 826 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SORU-CEVAP Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI