Bugun...


Tevekkül Erol

facebook-paylas
Basiretsiz, Ferasetsiz, Tefekkür ve Düşüncesiz Bir İnsanın Akıbeti..!
Tarih: 07-07-2022 10:23:00 Güncelleme: 07-07-2022 10:23:00


Bismihi Teâlâ

Bir gün Hz. Resulüllah (s.a.a), İmam Ali (a.s) ve Zübeyir beraber oturuyorlardı. Zübeyir, muhabbet ve hasretle İmam Ali’ye (a.s) bakıyordu. Hz. Resulüllah (s.a.a) tebessümle buyurdu: “Zübeyir çok mu seviyorsun?” Zübeyir dedi: “Kimi, Ali’yi mi?” Hz. Resulüllah (s.a.a) buyurdu: “Evet”. Zübeyir dedi: “Evet, ya Resulüllah! Sevmez miyim; Ali benim canımdır ve hatta canımdan da ötedir”.

Zübeyir, Hz. Peygamber (s.a.a) ve İmam Ali’nin (a.s) halası oğludur.

Allah Resulü (s.a.a) buyurdu: “Zübeyir dikkat et. Bir gün kılıcını hakka karşı kullanmayasın; çünkü o günü görüyorum”. Zübeyir acayip bir şekilde dedi: “Ben!” Üç defa bu cümleyi kullandı “ben, ben, ben!” “Ben Ali’ye karşı kılıcımı kullanacağım? Ali’ye karşı duracağım; o günü Allah bana nasip etmesin.”

Medine’de biat almak için İmam Ali’yi (a.s) camiye götürdüklerinde, Zübeyir kılıcını çekti ve yüksek sesle şöyle dedi: Ey Muhammed (s.a.a) sofrasında karınlarını doyuran ve azat olmuş Medine halkı! Gayretiniz ve namusunuz nerededir? Ali sürüklenerek götürülüyor; bir kısmınız seyirci kalmış ve bir kısmınız onu çekiştirerek götürüyorsunuz. Bırakın Ali’yi.” Ama orada bulunanlar arkadan Zübeyir’in sırtına çok sert bir taş vurarak kılıcını elinden düşürdüler ve yakalayarak ellerini arkadan bağlayıp oradan uzaklaştırdılar.

Zübeyir on altı yaşında İslam’ı kabul etmiş ve İslam için savaşlarda ömrü İmam Ali’nin (a.s) yanında kılıç sallayarak geçmiştir. Öyle bir Al-i Resulüllah (s.a.a) aşığıydı ki bir an olsun İmam Ali’yi (a.s) yalnız bırakmamış ve İmam Ali’nin (a.s) sırdaşlarından biri olmuştu.

Hz. Fatıma’nın (s.a) şehadetinde o hazretin defin işlerine katılan altı şahsiyetten biriydi.

Hz. Resulüllah’ın (s.a.a) vefat ve Hz. Fatıma’nın (s.a) şehadetinden sonra, dünün sadık ve vefakâr imanlı şahsiyeti yavaş yavaş yakayı dünya sevdasının ve mal ve servetin hırsına kaptırarak, gittikçe çok sevdiği Ali’den (a.s) uzaklaşmış ve hatta Ali’yi (a.s) eleştiren bir ruh halini almıştı.

Üç halife döneminden sonra geldiler ve İmam Ali’ye (a.s) halifelik elbisesini zorla giydirdiler.

Gün geldi İmam Ali’ye (a.s) karşı, Aişe, Talha ve Zübeyr önderliğinde İmam Ali’nin (a.s) eski dostları “Cemel (deve)” adı verilen savaşı başlattılar. İki ordunun toplandığı alanda İmam Ali (a.s) kılıcını bırakarak, savaş meydanın ortasına geldi ve yüksek sesle “Zübeyir” diye seslendi. Zübeyir de kılıcını bırakarak meydana geldi.

İmam Ali (a.s) buyurdu: “Zübeyir! Hatırlıyor musun, otuz yıl önce sen bana bakıyordun. Hz. Resulüllah (s.a.a) “Ali’yi seviyor musun” diye sana sorduğunda, “evet, ya Resulüllah! Ali canımdır ve hatta canımdan ötedir” diye cevap verdiğinde, Allah Resulü (s.a.a) “Zübeyir! Dikkat et; bir gün gelecek kılıcını hakka karşı kullanmayasın?” Sen de üç defa “ben?” diye cevap vermiştin.

Zübeyir bilmelisin ki Hz. Resulüllah’ın (s.a.a) konuşması nefsiyle, heva ve hevesle değildir. O, vahiyle konuşur. Zübeyir! İşte o gün, bu gündür. Hakkın karşısında durmuş yıllarca batıla karşı çekilen kılıcın bugün hakka karşı çekilmiştir”.

İmam Ali’nin (a.s) bu sözleri karşısında dağılan Zübeyir, perişan bir halde ordusuna dönerken, oğlu Abdullah babasını böyle görünce dedi: “Ne oldu? Ali seni çiğnemiş, göndermiş. Korkudan titim titim titriyorsun”. Zübeyir kısık bir sesle dedi: “Hayır, otuz yıl önce Hz. Resulüllah (s.a.a) bana bir ihtarda bulunmuştu. Ali, onu bana hatırlattı ve ben çok büyük bir hata ve günah içindeyim”.

Zübeyir’in oğlu Abdullah çok çirkef ve Al-i Resulüllah’a (s.a.a) kin nefret duyan bir insandı. Babasının bu durumu karşısında babasına o kadar hakaret etti. Baba Zübeyir sözde hatasından dönmek için savaş alanını terk etti gitti.

İmam Ali’ye (a.s) Zübeyir’in ordudan ayrılıp gittiğini haber verince, İmam (a.s) buyurdu: “Kimse arkasından gitmesin.” Buna rağmen İmam’ın izni, müsaadesi ve rızası olmadan, bir asker Zübeyir’i pusuya düşürerek, öldürdü.

O asker İmam (a.s) tarafından cezalandırılıp, kısas edilmiştir.

Zübeyir’in hakkı savaşı terk edip, gitmek değildi. Belki tövbe ederek, hak cephesinde savaşmaktı. Konunun içeriğiyle ilgili bir şey söyleme gereği duymuyorum.

Yalnız bu ibretli olay bizlere büyük bir ders olmalıdır. İnsan “neyim” söylememeli ve “ne olacağım” diye düşünmelidir. Evet, hayatının başlangıcı iman ve takvayla dolu bir insanın akıbetinin nasıl olduğu açık ve bariz bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Eğer insan basiretsiz, ferasetsiz, şuursuz ve tefekkürsüz amel ederse ve yaptığı ibadete güvenirse, sonu bu tarihin şeffaf örneğindeki gibi olur.

Maddiyat, dünya sevgisi, şan ve şöhret uğruna hakkı tağut ve zalime kurban vermeye çalışan, akıbetinin hüsran olacağının farkında olmalıdır.

Müslüman bir insan, mümin ve Muvahhit olmak istiyorsa, zamanın İmamı Hz. İmam Mehdi’yi (a.f) ve Mehdeviyet mektebini doğru algılamalıdır.

Bununla bağlantılı bir konu çok dikkatimi çekti, onu belirteyim:

Son zamanlarda İran’da bestelenen “Selam Fermandeh” (selam komutan), bu komutandan maksat Hz. Mehdi’dir (a.f). Çünkü İmam Mehdi (a.f) Allah’ın yeryüzündeki erlerinin en büyük komutanıdır. Allah, onun komutanlığında yeryüzünü ıslah edecek ve evrensel İlahi adalet devletini hâkim kılacaktır.

İmam Mehdi’ye (a.f) hitaben bestelenen “selam Fermandeh” ilahisi Z kuşağı, yeni neslin zamanın imamı ve O’nun yeryüzündeki hak naibi Velayet-i Fakih ve Merceiyetle özdeşleşmesinin temelini oluşturmaktır. Gerçekten herkesin kıskanılacak bir şekilde Z kuşağının bunu kabullenmesi ve bu ilahinin İran dışına sıçradığı ve gittikçe kitlesel bir volkana dönüştüğünü görmekteyiz.

Yıllarca belki de asırlardır İmam Mehdi’yi (a.f) tanıtmak için verilen mücadele bu denli etkili olmamıştır. Özellikle Z kuşağı “zuhur nesli” gençliğin gerçekten içten ve samimi sahiplenmesi büyük bir yankı uyandırmaktadır.

Bestelenen “Selam Fermandeh” ilahisi artık kabuğunu kırmış, Asya, Afrika, Avrupa, Ortadoğu, uzak Doğu, Latin Amerika, Avusturalya ve Orta Amerika ülkelerinde evrenselleşmiş bir şekilde farklı dillerde ve farklı metotlarla ama hepsi aynı sentomla “Selam ya Mehdi, selam ya Mevla!” gibi ilk nakaratlarla dillerden gönüllere nakış gibi işlenen imam-ı zaman İmam Mehdi (a.f) sevgisi, sınır tanımadan yaygınlaşmaktadır. Buna karşı sosyal medyada Siyonist zihniyetli düşman ise, onu çirkin, baskıcı ve çıkışı belli olmayan gibi safsata sözlerle bu büyük kıyamın ayak seslerini sindirmeye çalışıyor.

İşte tam da burada bu görüntü İmam Mehdi’ye (a.f) ve imam zamanın hak naip makamı velayet-i Fakih ve merce’iyete bağlı olduğunun bir göstergesi olarak ortaya çıkmış oluyor.

Evet, eğer ibadetler ve bakış açısı basiretten, ferasetten, tefekkürden, şuurdan ve düşünceden yoksun olursa, bu ilahi sedaları duymamak için düşmanın değirmenine su taşımaya çalışılır. O zaman ne kadar ibadet edilse de ve “Ehl-i beyti seviyoruz” denilse de bu bilinmelidir ki akıbet hüsrandır.



Bu yazı 2446 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI