Bugun...



Tövbenin Hakikati

Tövbe batıldan hakka, itaatsizlikten itaate, uyumsuzluktan uyuma ve yanlıştan doğruya dönüştür.

facebook-paylas
Tarih: 20-10-2022 11:05

Tövbenin Hakikati

Bismillahirrahmanirrahim

Tövbe batıldan hakka, itaatsizlikten itaate, uyumsuzluktan uyuma ve yanlıştan doğruya dönüştür. Tövbe, yüce Allah'ın insan yüzüne açtığı dönüş kapısıdır. Böylece insan uyanma ve yöneliş hâlinde yüce Allah'tan yargılanma dileyerek, bir daha asla günah yönünde hareket etmeme sözü verir. Kur’an-ı Kerim, tövbe etmekten sakınanları zalim olarak niteleyerek şöyle buyurmaktadır:

Ve kim tövbe etmezse artık onlar, zulmedenlerin ta kendileridir”.[1]

Sülûk ve marifet ehline göre, gafletten uyanış sonrasında sülûkun ilk konağı tövbedir. Marifet ehli, tövbenin doğruluğunun günahı tanımaya bağlı olduğunu bildirmişlerdir.

İnsan, günah işlediğinde arınmışlık ve temizlik dairesinden çıktığını bilmelidir. Tövbenin şartları pişmanlık, sözlü olarak bağışlanma dilemek ve geçmişte yaptıklarından kalben nadim olmaktır.[2] Tövbenin hakikati ise işlenen suç ve günahı büyük bilmektir. Bunun olmaması durumunda pişman olmuş sayılmaz. Öyleyse tövbesini sorgulamalıdır. İnsan, diğer insanların kalbini kırdığından, onlara karşı saygısızlıkta bulunduğundan ve küstahlık ettiğinden dolayı özür dilemelidir.[3]

Yine arifler açısından tövbe hakikatinin bir batını vardır. O da, gerçek ve halis tövbeyi riya ve makam düşkünlüğünden ayırmak ve de tövbenin eksikliğinden ötürü sürekli tövbe etmektir.[4]

İmam Humeyni (r.a) tövbenin hakikati hakkında şöyle buyurmuştur: Bil ki tövbe, çok önemli ve çok zor menzillerden biri olup günah ve itaatsizlik sonucunda fıtratın nur ve ruhaniliğinin tabiat karanlığıyla engellenmesi sonrasında, tabiattan nefsin ruhaniliğine dönüşten ibarettir. Nefs, fıtratın başlangıç aşamasında kemal, cemal, nur ve manevî sürurun her türünden ve aynı zamanda bunların karşıtlarından da yoksundur. Adeta her tür nakş-u tasvirden boş bir sayfa gibidir; ne ruhanî kemallere ve ne de bunların karşıtlarına sahip değildir. Ancak her makamı edinme yetenek ve yeterlilik nuruna sahiptir; fıtratı sebat ile ve mayası zatî nurlarla yoğrulur. Günah işlediği zaman gönlünde karartı oluşur ve işlenen günahın çokluğuyla karanlık da çoğalır. Nitekim kalp tümüyle kararır, karanlığa gömülür; fıtrat nuru söner ve ebedi bahtsızlığa uğrar. İnsan, gönül sayfası boydan boya karanlık tarafından kuşatılmadan önce bu hâlinden, gaflet uykusundan uyanacak ve uyanış menzilinden sonra tövbe menziline girecek olsa, tabiî karartı ve karanlık hâllerinden asıl fıtrat nuruna ve zatî ruhaniyet hâline dönecektir. Bu durumda tekrar kemallerden ve karşıtlarından boş bir sayfa gibi olacaktır. Anlaşıldığı üzere tövbenin hakikati, tabiatın hüküm ve getirilerinden ruhanilik ve fıtrat hükümlerine dönüştür. İnabe’nin (tövbe) hakikati ise, fıtrat ve ruhaniyetten Allah'a dönüş, nefs evinden en yüce amaca hicrettir.

Tövbe, dile dökülmese bile bir tür özür ve yargılanma dilemektir. Çünkü insan yaptığından pişmandır ve dönüşüyle de pişmanlığını göstermiş, geçmişinden özür dilemiş olur.

Müfredat kitabının yazarı, özür dileme aşamasında insanları üçe ayırmıştır:

1- Falanca işi yapmadığını söyleyen insan

2- Şu nedenden ötürü filan işi yaptığını söyleyen insan

3- Falan işi yaptığını, ancak yapmaktan pişman olduğunu ve de yaptığı işin hata ve kötü olduğunu kabul edip dile getiren insan

Özür dilemenin üçüncü şıkkı tövbeden ibarettir... İslâm dininde tövbenin dört şartı vardır:

– Günahı terk etmek

– Pişman olmak

– Bir daha günaha dönmemeye kararlı olmak

– Telafi yolunda hareket etmek.

Hatırlatılması gerekir ki kapsamlı ve bütünleyici anlamıyla tövbe, dönüşten ibarettir. "Tövbe" kelimesi, sözlük ve ıstılah anlamları arasında kelime bakımından değil, anlam bakımından ortaktır. Yani birbiriyle çelişen anlamların bir tek kelime ile ifade edilişi türünden (müşterek-i lafzî) değil; farklı merhale ve türleri olan bir anlamın bir kelime ile ifade edilişi (müşterek-i manevî) kabilindendir. Bütün bunlar, o kapsamlı anlamın mısdak ve örnekleridir. Buna göre tövbe; bazen itaatsizlikten itaate, bazen aykırılıktan uyuma, bazen terk-i evladan evlaya, bazen de Allah'tan başkasından Allah'a dönüştür.

Allah'ın Tövbesi ve Kulun Tövbesi

Tövbe, ilâhî bir tevfik olup yolu içten ve dıştan kendi yüzüne tamamen kapatmayan kimselere nasip olur ancak. İnatlarından ötürü tövbenin yeterliliğini kendilerinden selbeden kimseler tövbe tevfikinden mahrum kalacaklardır.

İnsanın her tövbesi yüce Allah'ın iki tövbesi arasında yer alır. Birinci tövbe Allah katındandır. Yüce Allah özel rahmet ve şefkatiyle, yeterliliği olan günahkâr kullarına nazar ederek onlara tövbe tevfikini inayet buyurur.

Bunun ardından sıra kulun tövbesine gelir. Kul, yüce Allah katından kendisine verilen tevfik ile Hakk'a yönelerek tövbe eder, Allah'a dönüş ve yeniden ilişki kurma dileğinde bulunur.

Burada üçüncü bir tövbe yüce Allah katından gerçekleşir; yüce Allah, özür dileyen kulunun özrünü kabul eder, yeniden kendisiyle ilişki kurmasına izin verir. "Kulun tövbesi, yüce Allah'ın iki tövbesi ile örtülü ve kuşatılıdır." denildiğinde, anlam bakımından Allah'ın tövbesi kulun tövbesiyle farklıdır.

Kulun tövbesinden önce yüce Allah'ın tövbesi, Allah'ın rahmet nazarıyla kuluna bakması ve dönüş tevfiki inayet etmesi anlamınadır. Kulun tövbesi ise, nefsin ruhaniyetine dönüşü ve yüce Allah'tan özür dilemesi anlamı taşır. Kulun tövbesinden sonra yüce Allah'ın ikinci kez tövbesi, kulun dönüş ve tövbesini kabul etmekten ibarettir.

Bu anlam, Hz. Âdem’in (a.s) yeryüzüne indiriliş öyküsünü anlatan şu ayette de göze çarpmaktadır:

Âdem, Rabbinden bazı sözler belledi de Allah tövbesini kabul etti. Şüphe yok ki o, bütün tövbeleri kabul eder, rahimdir.”[5]

Bu anlam, Kur’an-ı Kerim’in şu ayetinden de anlaşılmaktadır:

Sonra tövbe etsinler diye Allah onlara rahmetiyle döndü.”[6]

Yüce Allah, günahkârların tövbesinden önce kendi dönüşüyle onların dönüş yolunu açar. Şimdi ayetin tamamını buraya aktarmak istiyorum:

Geri kalan üç kişiye, yeryüzü o kadar genişken daraldıkça daralmış, gönülleri sıkıldıkça sıkılmıştı da sonucu Allah'tan, gene ancak Allah'a kaçılabileceğini anlamışlardı. Sonra tövbe etsinler diye Allah onlara rahmetiyle döndü. Şüphe yok ki Allah bir mabuttur ki O'dur tövbeleri kabul eden rahim.”[7]

Bu ayet, “Mirar”, “Hilal” ve “Kaab” adındaki üç Müslüman hakkında inmiştir. Bunlar, tembelliklerinden ve iman zayıflığından dolayı cihada (Tebuk gazvesine) katılmayarak Allah Resulü'nün (s.a.a) buyruğuna aykırı davranmışlardı. Allah Resulü (s.a.a) Müslümanlarla birlikte cihat meydanından Medine'ye döndükten sonra bunlar, Allah Resulü'nün (s.a.a) huzuruna varmış ve özür dilemişlerdi. Allah Resulü (s.a.a) bunlarla hiç konuşmamış ve Müslümanlar da Allah Resulü'ne (s.a.a) uyarak onlardan uzak durmuşlardı. Onların kendi eşleri ve çocukları bile onlardan uzaklaşmışlardı.

Artık Medine şehri bu üç Müslümana dar gelmişti. Başlarını alıp çöllere, dağlara gitmek zorunda kalmışlardı. Tek ümit noktaları yüce Allah'ın merhametiydi. Bu aşamada yüce Allah, sonsuz ve sınırsız rahmetiyle onlara döndü ve rahmetiyle nazar etti. Onlar da yüce Allah'ın lütuf ve inayetiyle Allah'a dönüş yapıp tövbe ettiler. Bunun ardından yüce Allah, onların tövbesini, pişmanlığını ve özürlerini kabul etti; onları rahmet ve mağfiretiyle kuşattı; bu ayeti indirerek onların tövbesinin kabul edildiğini yüce Peygamberine (s.a.a) bildirdi.

 

 

-----------

[1]- Hucurât, 11.

[2]- Menazilu's-Sâirîn, s.61.

[3]- Menazilu's-Sâirîn, s.64.

[4]- Menazilu's-Sâirîn, s.64.

[5]- Bakara, 37.

[6]- Tevbe, 118.

[7]- Tevbe, 118.




Bu haber 198 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MANEVİYAT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI