Bugun...



Peygamberlerin Büyük Hedefi Nefsi Arındırmak

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 01-12-2022 11:28

Peygamberlerin Büyük Hedefi Nefsi Arındırmak

Peygamberlerin hedeflerinden biri, belki de en önemlisi, insanların nefislerini tezkiye ederek arındırmak ve onları en güzel şekilde yetiştirmektir.

Allah-u Teâlâ Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:

Andolsun ki Allah, müminlere, içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki o) onlara O'nun ayetlerini okur, onları arındırır, onlara kitabı ve hikmeti öğretir. Ondan önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler.”[1]

Allah-u Teâlâ, eğitim ve öğretime o kadar önem vermiş ki, bu iş için özellikle peygamberler göndererek kullarına lütufta bulunmuştur. İnsanın ferdî ve toplumsal kişiliği, dünyevî ve uhrevî saadet veya bedbahtlığı eğitim ve yaşam tarzına bağlı olduğundan, kendini yetiştirmek hayatî bir önem kazanmaktadır.

Peygamberler, kendini yetiştirmenin, nefisleri eğitmenin, mükemmelleştirmenin yollarını insanlara öğretmek; bu hayatî konuda önderlik edip, onların yardımına koşmak; insanların nefislerini rezaletten, kötülükten ve hayvanî sıfatlardan temizleyip arındırmak; ahlâkî fazilet ve değerleri güçlendirmek; çirkin ahlâkı tanıtmak; nefsanî arzu ve istekleri kontrol etmek hususunda onlara yardımcı olmak; sakındırma ve korkutma yoluyla nefisleri kötülük ve çirkinliklerden temizlemek için gelmişlerdir.

Peygamberler, ahlâkî fazilet ve değerler fidanını nefislerde yetiştirerek, önderlik ve teşvik etmek vasıtasıyla onlara yardımcı olmak için gelmişlerdir.

Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyuruyor: “Sizlere ahlâkî faziletleri tavsiye ediyorum ki Allah-u Teâlâ beni bunun için gönderdi.” [2]

Başka bir yerde şöyle buyurmaktadır: “Ben, nefislerde ahlâkî faziletleri tamamlamak için gönderildim.” [3]

İmam Caferi Sadık'tan (a.s) şöyle bir hadis naklediliyor: “Allah-u Teâlâ peygamberlerini ahlâkî değerler için seçmiştir. O hâlde, her kim kendi nefsinde ahlâkî değerleri bulursa, yüce Allah'a bu büyük nimetinden dolayı şükretsin ve her kim de ahlâkî değerleri kendi nefsinde bulamazsa, huzu (tam bir teslimiyet) ve huşu ile Allah'a yalvarıp yakararak, O'ndan ahlâkî değerleri kendisine vermesini istesin.” [4]

İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Cennetten ümidimiz kesilse ve cehennem ateşinden korkmasaydık, sevap ve azaba da inancımız olmasaydı, yine de aramamız ahlâkî değerler gerekirdi. Çünkü ahlâkî değerler bizi saadet ve kurtuluşa yöneltir.” [5]

İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilir: “Müminlerin iman açısından en mükemmel olanı, ahlâk açısından en güzel olanıdır.” [6]

Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyuruyor: “Kıyamet günü amel terazisine güzel ahlâktan daha üstün bir şey bırakılmaz.” [7]

Hz. Resulullah (s.a.a) başka bir yerde şöyle buyurmaktadır: “Ümmetimin cennete girmesine sebep olacak en önemli şey, ilâhî takva ve güzel ahlâktır.” [8]

Adamın biri Hz. Resulullah'ın (s.a.a) huzuruna vararak, "Ya Resulullah (s.a.a)! Din nedir?" diye sordu. Hz. Resulullah (s.a.a) "Güzel ahlâktır" buyurdu. Adam, Resulullah'ın (s.a.a) sağına geçip tekrar: "Din nedir?" diye sordu. Hz. Resulullah (s.a.a) yine: "Güzel ahlâktır" buyurdu. Adam, Peygamber'in (s.a.a) sol tarafına geçip aynı soruyu sordu. Hz. Resul-i Ekrem de: "Güzel ahlâktır" cevabını verdi. Adam bu defa Hz. Peygamber'in (s.a.a) arkasından: "Din nedir?" diye sorunca, Hz. Resulullah (s.a.a): "Anlamıyor musun? Din öfkelenmemekten ibarettir."[9] diye buyurdu.

İslâm, ahlâka özel bir önem vermiştir. Kur’an-ı Kerim'de ahlâk hakkındaki ayetlerin sayısının, ahkâmla ilgili ayetlerden daha çok olması, Kur’an’daki kıssa ve öykülerin bile genelde ahlâkî hedeflerinin olması, bunun önemini göstermektedir. Hadis kitaplarında da, ahlâk hakkında diğer konulardan hiç de az olmayan binlerce hadis bulabilirsiniz.

Güzel ahlâk için verilen vaat ve sevaplar, diğer ameller için zikredilen sevaplardan az olmadığı gibi, kötü ahlâk için beyan edilen sakındırma ve cezalar da diğer günahlardan az değildir.

İslâm'ın temelini oluşturan ahlâkî yapılanmanın, dinî hükümler açısından ikinci derecede yer aldığını, sırf dindarların süsü ve güzelliği için bir vesile olduğunu söyleyemeyiz. Ahkâmda emir ve yasaklar varsa, ahlâkta da emir ve yasaklar vardır. Ahkâmda teşvik, rağbet, sevap veya sakındırma, korkutma ve ceza varsa, ahlâkta da bütün bunlar vardır. Öyleyse saadet ve kemale erişmek istiyorsak, ahlâkî konulara karşı ilgisiz olamayız. Ahlâkî farzları, ahlâkî farzlar olmaları bahanesiyle görmezlikten gelemeyiz ve ahlâkî yasakları ahlâkî haramlar oldukları bahanesiyle küçümseyemeyiz. Namaz farzdır; onu terk etmek ise, haramdır ve cezası da vardır. Sözünde durmak farzdır; sözünde durmamak ise, haramdır ve cezası vardır. Ne fark eder?! Gerçek dindar ve saadete erişmiş kimse, hem fıkhî mükellefiyetlerine ve hem de ahlâkî kurallara bağlı olan kimsedir. Hatta ahlâk, maneviyat ve nefsi kemale ulaştırma yolunda çaba harcayarak, saadete kavuşmada daha fazla ehemmiyet taşımaktadır.

 

--------------

[1]- Âl-i İmran, 164.

[2]- Biharu'l-Envar, c.69, s.375.

[3]- Müstedreku'l-Vesail, c.2, s.282.

[4]- Müstedreku'l-Vesail, c.2, s.283.

[5]- Müstedreku'l-Vesail, c.2, s.282.

[6]- Usul-u Kâfi, c.2, s.99.

[7]- Usul-u Kâfi, c.2, s.99.

[8]- Usul-u Kâfi, c.2, s.100.

[9]- Muhaccetü'l-Beyza, c.5, s.89.




Bu haber 279 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MANEVİYAT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI