Bugun...



Peygamberlere İman Edenler- 3

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 22-05-2023 12:10

Peygamberlere İman Edenler- 3

“Allah'ım! Onları (gerçek ashâbı) güzellikle izleyip (Senin rahmet pazarına iman ve itaat metasını getirerek), "Rabbimiz bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi bağışla." (Haşr /10) diyen; Hz. Muhammed’in (s.a.a) gerçek sahabesinin yolunda yürüyen, onların yöneldiği yöne yönelen; onların mizaç ve meşreplerine göre hareket eden, hiçbir şüphe kendilerini onların basiretlerinden (inançlarından) geri çeviremeyen; onların izinde yürümekte, hidayet meşalelerine uymakta kuşkuya düşmeyen; onlara yardım eden; dinlerini din edinen; hidayetleriyle hidayet bulan; iman, ahlak ve amelde sahabeyle bir olan; onları (Peygamber'den) kendilerine ilettiklerinde itham etmeyen (aksine, ashabı Allah Resulü’nün (s.a.a) programlarını intikal etme hususunda sadık bilen, onların dürüstlük ve doğruluklarında şüphe etmeyen) tâbiin'e de en hayırlı mükafat ver.”

Duanın bu bölümünde, başlarında Emiru’l-Müminin Ali (a.s) bulunan Hz. Resul-i Ekrem’in (s.a.a) gerçek sahabesinin hakiki tabiin’inden söz edilmiş ve İmam Zeynelabidin (a.s) tarafından onların özellikleri beyan edilmiştir.

“Allah'ım! Günümüzden kıyamet gününe kadar gelip geçecek olan tabiin'e, onların eşlerine ve soylarına, içlerinden sana itaat edenlere salât eyle. Öyle bir salât ki, onunla onları sana karşı gelmekten koruyasın; cennet bahçelerinde yerlerini genişletesin; onların şeytanın tuzağına düşmelerine engel olasın; senden medet umdukları iyi işlerde kendilerine yardımcı olasın; onları, ansızın gelen hayırlı hadiseler dışında, gece-gündüz demeyip beklenmedik bir zamanda baskın yapan felâketlerden koruyasın; onları rahmetine ümitvar olmaya, katındakini arzu etmeye, kulların elindeki şeyler konusunda kötü yargılı olmamaya sürükleyesin.”

Evet, kalp Allah’a ve kıyamet gününe iman yeri, ilahi lütuf ve nurların merkezi olunca ve nefis güzel ahlak ile ahlaklanınca, merhamet sahibi Allah’ın özel rahmeti insanı kuşatır ve onu Yüce sevgilinin lütfunun sağlam kalesine yerleştirir. O zaman iç ve dış şeytanın hilesinden güvende olur. Ve bütün hayır işlerde Allah’ın yardımına mazhar olur; tehlikeli olaylardan korunur; Allah’ın lütfuna karşı güzel ümit besler; O’nun rızasını kazanmaya ve rahmetine büyük bir eğilim gösterir ve Hak Teâlâ’yı kullarına rızık bölüştürmede adalete aykırı bir bölüştürme yapmakla suçlamaktan sakınır. Çünkü iman, rıza, teslim, tevekkül, aşk ve muhabbet menzilindedir ve dünyayı düzenli bir harita ve sağlam bir bina olarak görür ve içinden, her şeyi kendi yerinde doğru olduğunu geçirir.

“Böylece de onları (salatının bereketiyle) sana rağbet etmeye ve kalplerini senin (azamet ve yüceliğin)den korkmaya yöneltesin; aldatıcı dünya hayatının aldatıcı genişlik ve rahatlığına aldırışsız kılasın; onlara ahiret için çalışmayı, ölümden sonrası için hazırlanmayı sevdiresin; canların bedenlerden çıkacağı gün karşılaşacakları her zorluğu onlara kolaylaştırasın; onları korkunç sınavların meydana getireceği durumlardan, cehennemin kavurucu ateşinden, orada sürekli kalmaktan kurtarasın; onları takva ehlinin güvenli dinlenme yerlerine (cennete) yerleştiresin!”

İmam (a.s) duanın bu bölümünde kıyamet gününe kadar peygamberlerin takipçileri için şu gerçekleri talep etmektedir:

1- Hak Teâlâ’ya rağbet; 2- Allah-u Teâlâ’nın yüceliğinden korkmak; 3- Dünyada sakınmak; 4- Ahiret yurdu için istidat; 5- Ölüm belasının kolay olması; 6- Zor imtihanlardan selametle çıkmak; 7- Cehennemden kurtulmak ve amberle yoğrulan cennetine gitmek.

1- Hak Teâlâ’ya Rağbet:

Hak Teâlâ’ya rağbet veya yâre iştiyak, O’nu tanıyanlara ait bir olaydır. O’nu tanımanın yollarından biri de yine O’nun isim ve sıfatlarını tanıyıp bilmek ve onların mefhumlarının derinliklerini kavramaktır. Bu sıfatları tanımak yakıcı bir aşkın ürünüdür. İnsan bu aşkın harareti ile yüce kulluk eylemleri yapar ve rüşt ve kemale ulaşır; sevgilinin gönül çelen cemalinde fani olur ve Allah’ta bâki kalmaya (beka-i billah) erişir. İnsanın elinden geldiği ve gücü yettiği kadar kendini bu isimlerin anlamlarıyla süslemesi Hz. Resul-i Ekrem’in (s.a.a) şu buyruğunun gerçekleşmesidir: “Allah’ın ahlakıyla ahlaklanın.”

Sevgiliye gönül veren ve hal ehlinin bu isimlerden nasibi üç mertebedir:

1- Mükaşefe ve şuhud yolu ile bu anlamları tanımak; bu da ilim, ibadet ve takva sonucu kazanılan batın sefası ile olur.

2- Celal sıfatlarının yüceliğini kavramak; öyle ki isim ve sıfatların yüceliğine dikkat ederek kalplerinde akıl almaz bir şevk ve aşk oluşur. Bu aşk ve iştiyak onları bu sıfatlarla sıfatlanmaya iter. Böylece manevî kurb makamının zirvesine ulaşır ve Hak Teâlâ’nın mukarrep meleklerine benzerler.

3- Sıfatların taşıdığı anlamların derinliklerine sahip olmak ve sevgilinin isimlerinin güzellikleriyle süslenmek; öyle ki rabbanî kul ve ilahî insan olma sıfatını kazanmak, arkadaşı, yoldaşı ve meleklerin sırdaşı olmak ve ebedi olarak Yüce Sevgilinin “kurb” makamında kalmak. Üçüncü menzil olan bu menzil, sıfatların yüceliğini kavramak, aşk ve iştiyakı harekete geçirmekten ibaret olan ikinci mertebenin ürünüdür.

İlahî İsimler:

Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teâlâ’nın doksan dokuz ismi vardır; kim bu isimleri sayarsa cennete girer. Bu isimler şunlardan ibarettir: Allah, el-Vahid…” [3] Burada saymaktan maksat, insanın gücü yettiği kadar kendisini bu sıfatlarla süslemesidir. Yoksa sadece saymanın insana hiçbir faydası olmaz. Anlamlara dikkat etmek ve bilmek insanın beyninde, kalbinde ve ruhunda etki bırakır ve insanın yaşamının tüm boyutlarına yön verir.

Çok değerli Feyz-i Kaşanî şöyle nakleder: [4] Bu sözcükleri duymak, onların sözlük anlamını anlamak ve bu isim ve anlamların Allah-u Teâlâ’ya has olduğunu ikrar ve itiraf etmek dışında nasibi olmayan bir kimse, çok az ve naçiz bir nasibi olduğunu bilmelidir; çünkü sözcükleri duymak için sağlam ve sağlıklı bir işitme organına sahip olmaktan başka bir şeye ihtiyaç yoktur ve bu, bütün dört ayaklı hayvanların sahip olduğu bir özelliktir.

Kelimelerin sözlük anlamını anlamak için Arapçayı bilmekten başka bir şeye gerek yoktur. Fakat insanın içinde bu gerçeklere mükaşefe ve şuhud oluşmadan Hak Teala’da bu anlamların olduğuna inanmak, sözcüklerin anlamını bilip onları onaylamaktan başka bir şeye gerek yoktur; genel olarak insanlar ve hatta çocuklar bile bu merhalelerde sülûk etmekten aciz değillerdir; çünkü bir sözcüğü anlamıyla birlikte halka veya çocuklara sunduklarında hem anlarlar ve hem de anlamı örnek için doğrularlar.

Kul, kulluk makamına ulaşmak, rüşt ve kemale ermek, dünya ve ahiret saadetine ulaşmak ve hepsinden önemlisi Hak Teâlâ’nın rıza ve hoşnutluğunu kazanmak için bu isimlerin gerçek anlamlarını anlamak, nefsini ve kalbini bu gerçeklerden korumaktan başka çaresi yoktur.

Elbette şuna dikkat etmek gerekir ki, Allah Teala’nın sıfatları sayılmayacak kadar çoktur. Varlık aleminin Rabbine iştiyak ve rağbet edenler bu isimlerin anlamını idrak etmeli ve zamanla bu sıfatların anlamlarını kendilerinde gerçekleştirmelidirler. Böylece aşk ve rağbet insanı Rabbinde fani edecek ve O’nun bekası ile beka kazanacak seviyede kalbinin zatında tecelli etmeli ve maşuka karşı ebedi olarak aşıkın kalbini sıcak tutmalıdır.

2- Allah’ın Azametinden Korkmak:

Kul, marifet meydanına ulaşıp takva ve salih amellerle süslenince Hak Teâlâ’nın lütfuyla kalbinde O’nun azameti tecelli eder. Bu durumda O’ndan başkasını zelil ve hiç görür; kendini o sonsuz azamet ve yücelik karşısında naçiz görür ve kalbinin Yüce Sevgilinin yüceliği ile dolduğunu hisseder. Bunun sonucu da aşıkane ibadet ve itaat, heva ve hevesleri kontrol etmek, zahirî ve batınî şeytanın burnunu yere sürmektir. Azaptan ve ibadetlerde kusur etmiş olmaktan korkmak da bu korkunun sonucudur.

3- Dünyada Züht:

Dünya, Kur’an ve hadislerin ifadesiyle rüşt yeri, marifet edinme merkezi, ibadet ve kullara hizmet mekanıdır. Dünyada Allah’ın bağış ve nimetlerinden ihtiyaç miktarında yararlanmak, servet toplamak, zulüm, sitem ve gafletten uzak durmak gerekir. Dünyada züht ve zahitlik günaha, kötü ve çirkin şeylere, harama meyilsizlik, hırs, cimrilik ve diğer ahlaki çirkinliklerden uzak durmak anlamındadır. Züht yememek, içmemek, bir şeye sahip olmamak, evlenmemek ve Allah kullarıyla ilişki kurmamak anlamında değildir. Züht, haramdan uzaklık, helali ve Allah’ın farzlarını kaybetmemek anlamındadır.

Vahiy kuralları ve peygamberlerin kültürüne aykırı olarak dünyadarlığa karşı, insanı rüşt, kemal ve faziletten alıkoyan, kardeşleriyle, milletler ve salih insanlarla savaşa sürükleyen, tefrika ve kavga çıkaran dünyaya karşı tamamen meyilsiz olmalı, ondan uzak durup çekingen davranmalıdır.

4- Ahiret Yurdu İçin İstidat:

Kur’an ayetlerine dikkat edecek olursak iman, salih amel, güzel ahlak ve diğer ilahî ve insanî mevzulardan söz edilince, gerçekte ahiret yolculuğu için istidatları açığa çıkarma, ahiret yurdunda saadete kavuşmak için dünyadan azık alma ve Allah’ın rıdvanından bahsedildiğini görürüz. Ahiret hayatını bayındırlaştırmak bu dünyada tertemiz bir hayat yaşamaya bağlıdır; tertemiz hayat ise iman ve salih amelin ürünüdür. Kur’an ayetleri, peygamberler ve Ehl-i Beyt İmamlarının (a.s) buyruklarını dikkate alarak ölüm için hazırlanan kazanan bir kimse, dördüncü duanın sonunda değindiğimiz diğer üç hakikate, yani kolay ölüm, imtihanlardan başarıyla çıkmak, azaptan kurtularak cennete girmeye ulaşır.

Gerçek Ashap ve Tabiinin Özellikleri

Her durumda sahabe ve tabiin olmak basit bir şey değildir. Sahabe, tabiin ve gerçek takipçi Allah katında kabul edilecek bir iman, salih amel ve güzel ahlaka sahip olmalı, ister dünyada olsun ister ahirette Allah huzurunda zulüm, fısk-u fücur, ihanet timsali olmamalı, cahillerle düşüp kalkmamalı, dinden çıkan, ahidini bozan, azgınlık çıkaran, münafık ve tövbesini bozan biri sayılmamalıdır; o tehlikelerin saldırısından sadece ölünceye kadar yüce sırat-i müstakim yolunda hareket edip Allah’ın rızasını kazananlar güvende kalmışlardır. Fakat biatlerini bozup sahabe, tabiin ve takipçi unvanından çıkanlar Kur’an ayetlerinin buyruğuna göre Allah’ın azabına uğramışlardır.

Şia ve Ehl-i Sünnet kaynaklarındaki sayısız belgelere göre, Hz. Resul-i Ekrem’den (s.a.a) sonra itaati farz olan önder Hz. Ali’dir (a.s). Aziz İslam Peygamberi (s.a.a) Zilhicce ayının on sekizinde Gadir-i Hum’da Hak Teâlâ’nın emriyle onu ümmetin önderi ve rehberi                                                                        olarak tanıttı. O gün orada bulunan bütün insanlar ve özellikle Ebubekir ve Ömer ona Hz. Resul-i Ekrem’den (s.a.a) sonraki halife ve müminlerin velisi olarak biat ettiler. Hayatlarının sonuna kadar yapmış oldukları bu biate bağlı kalanlar Hz. Resul-i Ekrem’in (s.a.a) gerçek sahabesi ve takipçisidirler. Akıl, sünnet ve özellikle Kur’an ayetlerine aykırı davranarak Hz. Ali’ye (a.s) karşı gelenler nasıl Allah ve Resulü’nü (s.a.a) izleyip onlara tabi olduklarını iddia edebilir ve Hak Teâlâ’nın rızasını kazandıklarını söyleyebilirler? Oysa ki Allah’ın rızası Kur’an-ı Kerim ve Hz. Resul-i Ekrem’in (s.a.a) emirlerine tam anlamıyla tabi olmak ve onları izlemektedir.

 

 

------------

[1]- Ahzab, 30.

[2]- el-Menar Tefsiri, c.7, s.2. Maide Suresinin 58. ayetinin altında.

[3]- Tevhid-i Saduk, s.149; İlmu’l-Yakin, s.99.

[4]- Kitab-i Maksad-i Esna, s. 21, bab:4.




Bu haber 412 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER NURANİ SÖZLER Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI