Bugun...



Nefsi Yetiştirme ve Mükemmelleştirme

Nefsi temizleme ve ıslahtan sonra sıra nefsi yetiştirmeye ve eğitmeye gelir. Pozitif ilimlerde, insanın nefsinin devamlı hareket ve değişim hâlinde olduğu ispatlanmıştır.

facebook-paylas
Güncelleme: 10-08-2023 12:14:53 Tarih: 10-08-2023 12:09

Nefsi Yetiştirme ve Mükemmelleştirme

Bismillahirrahmanirrahim

İnsanın eylemi yetenek ve istidatla karışık olup derece derece istidatlarını eyleme (fiiliyata) dönüştürür. Başlangıçta yetkin ve mükemmel değildir; zamanla kendini mükemmelleştirir ve zatının mücevherini yetiştiriverir.

Doğru yolda hareket edecek olursa, nihaî mükemmelliğe ulaşıncaya dek tedricen daha bir mükemmelleşir; doğru yoldan saparak dalalet yoluna ayak basacak olursa, yavaş yavaş insanlığın nihaî mükemmelliğinden uzaklaşıp hayvanîliğin korkunç uçurumuna düşüverir.

Allah'a Yakınlık (Kurb)

Şunu hatırlatalım ki, insanın hareketi itibarî değil, gerçek bir harekettir; hareket de onun cismiyle ve bedeniyle değil, soyut ruhuyla ilgilidir. Keza bu hareket zatidir ve sonradan kazanılmış değildir. Bu harekette, insanın zatının cevheri hareket eder ve değişiverir. Bundan dolayı insanın hareket doğrultusu da gerçek bir yol olup, itibarî ve mecazî değildir. Ancak hareket doğrultusu hareket edenin zatının dışında ve ondan ayrı ikinci bir şey değildir; aksine hareket eden, zatın bâtınında hareket edip, hareket doğrultusunu da kendisiyle birlikte götürmektedir.

Burada şu soruyla karşılaşıyoruz: Her hareketin bir maksadı ve bitiş noktası vardır. O hâlde insanın zatî hareketinin hedefi nedir? İnsanlar bu dünyada hangi hedefe doğru hareket etmektedir ve bu hareketin sonuçları ne olacaktır?

Ayet ve hadislerden anlaşılıyor ki, insanların hareketi için takdir olunan hedef, Allah'a yakınlıktır. Ancak bütün insanlar doğru yolda hareket etmediklerinden, Allah'a yakınlık makamına ulaşamamaktadırlar. Kur’an-ı Kerim, insanları "Ashab-ı Meymene" (Sağ taraf ehli), "Ashab-ı Meş'eme" (sol taraf ehli) ve "Sâbigun" (İleri geçenler) olmak üzere üç kısma ayırır. Üçüncü grupta yer alanları “Mukarrabin” (Allah'a yakın olanlar) olarak nitelendirir.

Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:

Ve sizler üç sınıf olduğunuz zaman; işte o "Ashab-ı Meymene" (sağ taraf ehli) olanlar, ne (kutlu) "Ashab-ı Meymene"dir. "Ashab-ı Meş'eme" (sol taraf ehli) olanlar da, ne (mutsuz ve uğursuz) "Ashab-ı Meş'eme"dir. "Sâbigun" (imanda öne geçenler) de, (Allah'ın rahmetine kavuşmakta) öne geçmiş öncülerdir. İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır. Nimetlerle donatılmış cennetler içinde.  [1]   

“Ashab-ı Meymene” saadete erenlerdir; “Ashab-ı Meş'eme” her çeşit kötülük içinde bulunan şekavet ehli ve bedbaht olanlardır; “Sâbigun” ise, Sırat-ı Müstakim'i izlemekte diğerlerinden öne geçip, Allah'a yakınlık makamına erişen kimselerdir. Bu ayetten insanların eylemlerinin amacının Allah'a yaklaşmak olması gerektiği anlaşılıyor.

Başka bir ayette ise, şöyle buyurmaktadır:

Eğer o (ölecek kişi), yakın kılınan (mukarreb olan)lardan ise, bu durumda rahatlık, güzel rızık ve nimetlerle donatılmış cennet (onundur). Ve eğer "Ashab-ı Yemin"den ise, artık Ashab-ı Yemin'den selâm sana. Ve eğer o, yalanlayan sapıklardan ise, artık (onun için de) olabildiğince kaynar sudan bir şölen vardır. Ve çılgınca yanan ateşe bir atılma da.  [2]   

Diğer bir ayette ise, şöyle buyuruyor:

Hayır, (kâfirlerin sandığı gibi değil;) ebrar (iyiler) olanların kitabı, "İlliyyin"dedir. "İlliyyin"in ne olduğunu sana öğreten nedir? Yalnız bir kitaptır. Ona, yakınlaştırılmış olanlar şahit olurlar. [3]  

Bu tür ayetlerden anlaşılıyor ki, Allah'a yakınlık makamı nihaî mükemmelliğin ve insanların hareketinin, seyrinin hedefidir. İnsaniyetin doğru yolunda hareket eden Allah'ın seçkin kulları o makama ulaşacaktır. Bundan dolayı mukarrebler, saadet ehlinden olan seçkin bir gruptur. Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:

Hani melekler dedi ki: "Meryem, doğrusu Allah, kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada da, ahirette de seçkin, onurlu, saygın ve (Allah'a) yakın (mukarreb) kılınanlardandır." [4]   

Ayet ve hadislerden şunu anlıyoruz ki, iman, yakin ve iyi amel açısından başkalarından öne geçen Allah'ın seçkin ve liyakatli kulları, kıyamet günü “Kurb” makamı ve bazı ayetlerin tabirince "oldukça kudretli, mülkünün sonu olmayanın (Allah) yanında" şeklinde ifade edilen pek yüksek bir makamda ikamet ederler. Şehitler de böyle bir makamdadırlar.

Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:

Allah yolunda öldürülenleri sakın "ölüler" sanmayın. Hayır, onlar Rablerinin katında diridirler ve rızıklanmaktadırlar. [5]   

Kısacası insanın ulaşabileceği nihaî mükemmellik ve saliklerin son menzili, Allah'a yakınlıktır.

Allah'a Yakın Olmanın Anlamı Nedir?

Allah'a yakınlıktan maksat nedir? İnsanın Allah'a yakın olması nasıl tasavvur edilebilir? Yakınlık tabiri üç yerde kullanılır:

1- Mekân yakınlığı: Mekân açısından birbirine yakın olan iki varlığa “birbirine yakındır” denir. 2- Zaman Yakınlığı: Zaman açısından birbirlerine yakın olan iki şeye “bu ikisi birbirlerine yakındır” denir. Kulların Allah'a yakınlığı bu iki türden biri değildir. Zira Allah-u Teâlâ, zaman ve mekân zarflarında vaki olmamıştır. Dolayısıyla hiçbir şeyin O'na zaman veya mekân yakınlığı söz konusu olamaz; bilakis, Allah-u Teâlâ zaman ve mekânın yaratıcısı olup, her ikisini kapsar.

3- Mecazî Yakınlık: Bazen "Falan adam falanca adama yakındır" der. Bundan ona saygı ve ilgi duyduğunu, onun isteklerini yerine getirdiğini kastederiz. Bu türden olan yakınlık mecazî, itibarî ve göreceli yakınlık olup, hakikî yakınlık değildir. İnsanın Allah'a yakınlığı da bu türden olabilir mi? Allah'ın, liyakatli kullarına ilgi duyduğu ve onlara istediklerini verdiği doğrudur. Ancak insanın Allah'a yakınlığını bu türden sayamayız. Zira insanın zatî fiilinin, onun yönünün ve doğru yolunun hakikî olduğu, itibarî ve göreceli şeyler olmadığı aklî ilimlerle ispatlanmıştır. Buna ayet ve hadisler de delalet etmektedir. Allah'a dönüş de ayet ve hadislerde geçer ve bu da itibarî olamaz.

İşte birkaç örnek: Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:

Ey iyiden iyiye inanmış, şüpheden kurtulmuş can! Dön Rabbine, O'ndan razı olarak ve rızasını kazanmış olarak. [6]   

Ayrıca şöyle buyuruyor:

Kim salih bir amelde bulunursa, kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa, artık o da kendi aleyhinedir. Sonra siz Rabbinize döndürüleceksiniz. [7]   

Başka bir yerde de şöyle buyurmaktadır:

Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz." [8]   

Her halükârda Allah'a dönüş, sırat-ı müstakim, Allah'ın yolu ve nefsin mükemmelleşmesi, hakikî şeyler olup, itibarî ve mecazî değildirler. İnsanın Allah'a doğru hareketi, sonucu ölümden sonra aşikâr olacak bilinçli ve iradî bir harekettir. Varlığın başlangıcından itibaren bu hareket başlar ve ölünceye kadar da devam eder. Bundan dolayı Allah'a yakınlık da gerçeği olan bir şeydir. Allah'ın liyakatli kulları, Allah'a gerçekten yaklaşır; salih olmayan günahkâr kullar da Allah'tan gerçekten uzaklaşırlar. Dolayısıyla, Allah'a yakınlığın ne demek olduğuna bakmalıyız.

“Allah'a yakınlık”, halk arasında bilinen yakınlıklardan farklıdır. Bu, onlardan farklı bir yakınlıktır. Buna “Kemali yakınlık ve varlıksal bir derece” de denilebilir. Bu konunun açıklığa kavuşması için bir noktaya işaret etmemiz gerekiyor: İslâmî hikmet ve felsefe kitaplarında varlığın, değişik derece ve mertebeleri olan bir hakikat olduğu ispatlanmıştır. Varlık, zaaf ve kuvvet derecesi olan bir ışık gibidir. Nurun en zayıf derecesi de (mesela bir voltluk bir ışık gibi), en kuvvetli dereceleri de ışıktır. Işığın en zayıf derecesiyle en kuvvetli derecesi arasında, zaaf ve kuvveti değişen nur (ışık) mertebeleri vardır; bunların hepsi de nurdur. Keza varlığın da şiddet ve zaafa göre değişen çeşitli mertebeleri vardır. Varlığın en düşük mertebesi, tabiat ve maddenin varlığıdır; en yüksek mertebesi ise, kemal açısından sonsuz ve sınırsız olan Allah-u Teâlâ'nın mukaddes zatıdır. Bu iki mertebe arasında, varlığın şiddet ve zaafı değişen çeşitli mertebeleri, muhtelif dereceleri vardır.

Buradan anlaşılıyor ki, varlık ne kadar kuvvetli olur, derece ve mertebesi ne kadar yüksek ve daha mükemmel olursa, Allah-u Teâlâ'nın mukaddes ve nihayeti olmayan zatına bir o kadar yakın olur. Aksine ne kadar zayıf ve düşük olursa, “Vacibu'l Vücud'un” (Allah'ın) zatından da bir o kadar uzak olur.

Yukarıdaki açıklamaya dikkat ederek, insanın Allah'a yakınlığını ve ondan uzaklığını tasavvur edebiliriz. İnsan fiil açısından maddeye bağlı olan bir varlık ve ruhî açıdan ise, soyut bir gerçektir. Dolayısıyla hareket edebilir ve varlığının nihaî mertebesine ulaşıncaya dek tedricen mükemmelleşebilir. Hareketinin başlangıcından hedefe ulaşıncaya kadar hakikatten başka bir şey değildir. Ancak mükemmelleşir ve varlığın mertebelerinde seyredip yükselirse, varlığın kaynağına, yani Allah-u Teâlâ'nın sonsuz ve mukaddes varlığına bir o kadar yaklaşmış olur. İnsan, iman ve salih amel vasıtasıyla varlığını tedricen mükemmelleştirerek, Allah'a yakınlık makamına ulaşabilir. Varlığın madeninden, kemal ve cemalin kaynağından daha fazla feyizler alarak, kendisi daha fazla eserlerin kaynağı olabilir.

Bu açıklamayla insanın nihayeti olmayan bir hedefe doğru hareket ve yükselişinin devam ettiği ve herkesin kendi çabası miktarınca Allah'a yakınlığın bir mertebesine ulaştığı; bir başka deyişle yakınlık makamının tek bir nokta olmayıp, derece ve mertebeleri olan bir hakikat olduğu; bu yakınlığın nispî bir şey olup, insanın ne kadar çaba harcarsa bir o kadar yüksek makama yükseleceği ve daha fazla feyze sahip olacağı ortadadır.

İman, Nefsî Kemallerin Temelidir

İman ve marifet, nefsî kemallere ulaşmanın ve Allah'a yakınlığa doğru hareket etmenin temelidir. Allah'a doğru yönelen kimse hareket etmeden önce hareketinin maksat ve bitiş noktasını belirtmeli, nereye gittiğini ve hangi yoldan gitmesi gerektiğini bilmelidir. Aksi takdirde hedefe ve maksada ulaşamayacaktır. Allah'a iman, insanın hareket ve çabasına yön verir ve maksadını açıklığa kavuşturur. İmanı olmayan kimseler, tekâmülün doğru yolunda ilerlemekten acizdirler.

Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:

Ancak (Allah'a ve) ahirete inanmayanlar, şüphesiz yoldan sapmakta olanlardır. [9]   

Keza şöyle buyuruyor:

Hayır; ahirete inanmayanlar, azapta ve uzak bir sapıklık içindedirler. [10]   

Allah'a ve ahirete inanmayan kâfir bir kişi, kemal âleminden kopmuş ve dosdoğru maddeye, maddiyata ve hayvanî istekleri temin etmeye yönelmiştir. Dolayısıyla onun maksadı ve hareketinin hedefi de madde âlemini elde etmekten başka bir şey olmayacaktır. O, kemal doğrultusunda olmadığı için Allah'a yakın olması imkânsızdır. Onun hareket doğrultusu dünya olup, devamlı insaniyetin doğru yolundan uzaklaşmaktadır.

Kâfir, iyi amel yapsa da bu onun nefsi mükemmelliğine ve Allah'a yakınlığına vesile olmaz. Çünkü bu işi Allah için ve kurbet (âlemlerin rabbine yakınlık) kastıyla yapmamıştır. Dolayısıyla bu amelin ona faydası olmaz. Bilakis bunu dünya için yapmıştır ve neticesini de dünyada görecektir; artık onun ahireti için bir etkisi yoktur.

Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:

Rablerini inkâr edenlerin durumu şudur: Onların yaptıkları, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu bir kül gibidir. Kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremezler. İşte uzak bir sapıklık (içinde olmak) budur. [11]   

Her hâlükârda iman, amellerin temeli olup, onlara değer kazandırmaktadır. Müminin ruhu iman ve tevhitle karışırsa, nurlu olur ve Allah'a doğru yükselir; iyi amel de ona yardım eder ve destek olur.

Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:

Kim izzeti istiyorsa, (bilsin ki) artık bütün izzet Allah'ındır. Güzel söz O'na yükselir, salih amel de onu yükseltir. [12]   

Salih amel, insanın ruhunu yükseltir; Allah'a yakınlık makamına ulaştırır ve insan için iyi ve güzel bir hayat hazırlar. Ancak bütün bunlar için iman şarttır. İmansız ruh karanlık olup, onun Allah'a yakınlığa ve güzel hayata liyakati yoktur.

Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:

Erkek olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız. [13]   

Kısacası sülûk eden bir insan, her şeyden önce imanını güçlendirmek için çalışmalıdır. Zira imanı ne kadar fazla ve güçlü olursa, kemalin daha yüce mertebelerine yükselir.

Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:

Allah sizden iman etmekte olanları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltir. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdar olandır. [14]   

Allah'a Yakınlaşma ve Tekâmül Vesileleri

Nefsi kemale ulaştırmak ve Allah'a yaklaşmak için, muhtelif vesilelerden yararlanabiliriz. Biz burada onların en önemlilerinden birkaçına değineceğiz:

1- Allah'ı zikretmek.

2- Ahlâkî fazilet ve değerleri eğitmek.

3- Salih amel.

4- Cihat ve şahadet.

5- Allah'ın mahlûkatına hizmette ve bağışta bulunmak.

6- Dua.

7- Oruç.

 

Ayetullah İbrahim EMİNÎ

 

 

----------

[1]- Vâkıa, 7-12.

[2]- Vakia, 88-94.

[3]- Mutaffifin, 18-21.

[4]- Âl-i İmrân, 45.

[5]- Al-i İmrân, 169.

[6]- Fecr, 28.

[7]- Câsiye, 15.

[8]- Bakara, 156.

[9]- Mü'minûn, 74.

[10]- Sebe', 8.

[11]- İbrahim, 18.

[12]- Fâtır, 10.

[13]- Nahl, 97.

[14]- Mücâdele, 11.




Bu haber 814 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MANEVİYAT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI