Bugun...



Meleklere Selam - 3

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Güncelleme: 20-03-2023 12:35:38 Tarih: 16-01-2023 16:31

Meleklere Selam - 3

“Salat ve selamın kirpik kırpmadan Senin izninin ve emrinin gelmesini bekleyen, (emrin gelince de) Sur'a üfleyerek kabir rehinleri baygınları ayıltacak olan Sur sahibi İsrafil'e;”

“İl” İbranice Allah anlamındadır. “İsraf” “İl” kelimesine izafet olan bir kelimedir ve İmam Zeynelabidin’den (a.s) aktarılan bir rivayete göre buna izafet olan her şey Abdullah (Allah’ın kulu) anlamındadır. [1] Dolayısıyla, İsrafil “Allah’ın kulu” anlamını vermektedir. Ve biz meleklerle ilgili yukarıdaki ayetlerde meleklerin Allah’a yakın kullar olduklarını okumuştuk. [2]

Dünyevî anlamı borazan olan Sur, Kur’an-ı Mecid’de yaklaşık on defa geçen bir hakikattir [3] “Ve Sur'a üfürülür, böylece onların tümünü bir araya toplarız.” [4]

Büyük bir ses olan feryat Allah’ın izni ile âlemdekiler için İsrafil tarafından Sur’a üfürülecek. Öyle ki, Kur’an-ı Kerim’den ve özellikle de Zumer Suresinin 68. ayetinden anlaşıldığı üzere bu iş iki defa yapılacaktır. Bir defa ölüm feryadı; bu durumda Allah’ın istedikleri hariç yeryüzünde ve göklerde kim varsa ölecek. İkinci defada hayat feryadı üfürülecek ve böylece göktekiler ve yerdekiler dirilerek mahşerin büyük sahrasında toplanacaklar. Kıyametle ilgili feryat (ses), Kur’an-ı Kerim’de dört yerde geçmiştir: [5]

O gün o sesi hak olarak duyarlar. İşte o gün (kabirlerden) çıkış günüdür.” [6]

Ses, bir kere ölüm sesi ve bir kere de diriliş sesidir. “Nasıl olur da bir hakikat iki zıt şeyi gerçekleştirir?” diye sorulacak olursa, bunun birçok cevabı vardır. Bunlardan biri, Muhyiddin Arabi’nin Fütuhatu’l-Mekkiye’nin birinci cildinde, sayfa 313’te, 64. babında verdiği şu cevaptır: “Üfürme iki türlüdür: Bir üfürme vardır ki ateşi söndürür, bir üfürme de vardır ki ateşi alevlendirir.” Fakat her iki üfürme bir insan tarafından ve bir ağızdan ateşe uygulanmaktadır. Dolayısıyla, İsrafil’in Sur’a ilk üfürüşle tüm hayat sahiplerinin hayat alevini sündürmesi ve ikinci üfürüşle de dirilmeye hazır olan tüm varlıkların hayat alevini yakması arasında hiçbir çelişki yoktur.

Günümüzde füzeler, bombalar ve diğer ses silahlarını, hatta sadece ölüme sebep olan ve başka bir şeye zarar vermeyen dalgaları oluşturulmasını göz önünde bulundurduğumuzda, Ses’in ölüme neden olduğunda hiçbir şüphe kalmıyor. Kıyamet gününün sabahında meydana gelecek olan ses bütün ses dalgalarından daha süratli, bütün feryatlardan daha büyüktür; onun ışınları Allah’ın arşının bir parçası olan bütün varlıkları ve Allah’ın dilediği kimseleri kapsar. Bu ses bir aşamada öldürücü ve diğer bir aşamada ise, dirilticidir.

Allah Resulü’ne (s.a.a), Sur’un ne olduğunu sorduklarında, “İsrafil’in ağzındaki nurdan bir boynuzdur.” [7] buyurdu.

Müfessir ve muhaddislerden bir grubu [bu gibi] rivayetleri kinaye, teşbih ve istiare babından kabul etmiş ve buyurmuşlardır ki: Bunların tümü konuyu zihne yaklaştırmak içindir ve bu rivayetlerden kastedilen şey, Allah-u Teâlâ’nın izniyle İsrafil’in işareti ve onun aracılığı ile yapılacak olan ölümden sonra diriliş, mahşere çıkış, ölüm ve yaşamdır.

İrfanî konularda şöyle geçmiştir: İsrafil, Allah’ın mukarrep meleklerindendir ve Allah’ın diriltme ve öldürme görevlisidir; onun varlığı hayata ihtiyacı olan imkân âlemlerini kapsamıştır. Onun borazanı gücüdür, onun Sur’u ise melekutî ve manevi kanatlarıdır.

Onun borazanı Allah-u Teâlâ’nın kendisine vermiş olduğu ve onu bu özel teçhizatla donattığı, ona diriltme ve hayat verme imkânını bağışladığı yetenek ve istidattır.

“-Salât eyle- indinde şan-şeref sahibi olan, sana itaatten dolayı yüce bir makamı olan Mikail'e; vahyinin emini, göklerin ehlinin tarafından itaat edilen, yanında saygın ve katında mukarreb (yakınlaştırılmış) olan Cibril'e; perdeler meleklerine müvekkel olan Ruh'a ve senin emrinden olan Ruh'a. Salât eyle onlara ve onlardan alttaki, göklerinin sakinleri, elçiliğin hususunda güvenilir olan meleklere,”

Mikail ve Cebrail’in Makamı

Kur’an-ı Kerim, Bakara Suresinin 98. ayetinde Mikail ve Cebrail’den bahsetmiş ve onlara yapılan düşmanlığı Allah, melekler ve peygamberlere düşmanlık saymış ve onların düşmanlarını kâfirlikle suçlamıştır.

Kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikail'e düşman olursa, [kâfirdir ve bilsin ki] Allah da inkâr edenlerin düşmanıdır.” [8]

Hz. Emiru’l Müminin Ali’den (a.s) aktarılan bir rivayette şöyle geçmektedir: “Cebrail” gökyüzü ehlinin müezzini, “Mikail” ise onların imamıdır ve imamet ise, ancak makamı daha yüksek olan ve kendisinde daha fazla şartları bulunduran kimseye layıktır.

Kur’an-ı Kerim Cebrail’den “Ruhu’l-Emin”, “Resul-i Kerim”, “kuvvet sahibi”, “itaat edilen” ve “emin” diye söz etmiştir. [9]

Resul-i Kerim: Onun değerli varlığına, yüce makamına, zatının ululuğuna ve kadrinin büyüklüğüne işarettir.

Kuvvet sahibi oluşu, Kur’an’ı almak ve tebliğ etmek için büyük bir güce gerek olduğu ve Cebrail’in ise Hak Teâlâ tarafından böyle bir güce sahip olması sebebiyledir.

Mekin, yani seçkin padişah. Kinaye olarak, “Arş sahibinin yanında” ifadesi, Cebrail’in manevi bir yaklaşımla Hak Teâlâ’ya yakın oluşunu vurgulamaktadır.

Muta: Cebrail’in meleklerin komutanı ve emiri olduğunu göstermektedir.

Emin: Risaleti tebliğ etme konusunda onun son derece emin ve güvenilir olduğuna işarettir.

Bu (Kur'an), pek değerli, çok güçlü, Arş'ın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerin arasında) sözü dinlenilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail'in) sözüdür. Arkadaşınız da (uzun süre bir arada bulunup iyice tanıdığınız Muhammed de) deli değildir. Gerçekten onu (Cebrail'i) apaçık bir ufukta gördü.” [10]

Hicap (Örtü) Melekleri

Şeyh Saduk, “Tevhid” adlı kitabında ve yine “Hisal” adlı eserinde kendi senedi ile Zeyn b. Veheb’den şöyle rivayet etmektedir: Emiru’l Müminin Ali’den (a.s) perdelerin ne olduğu sorulunca şöyle buyurdu: Örtülerin ilki yedi perdedir. O perdelerin her birinin kalınlığı beş yüz sene yoldur ve bunların her biri arasında da beş yüz senelik yol vardır. İkinci örtü, yetmiş perdedir. Onların ikisinin arası beş yüz sene yoldur ve her örtünün kapıcıları, her birinin gücü sıkleyn/sekaleyn gücünde olan yetmiş bin melektir. Sonra yetmiş tane celal örtüsüdür, o örtülerin her birinde yetmiş bin melek vardır ve iki perde arasındaki mesafe beş yüz bin yıllık yoldur. Sonra izzet perdesidir; sonra kibriya perdesi, sonra azamet ve yücelik perdesidir. Ondan sonra da kudüs yer alır. Onun peşinden ceberut, sonra iftihar, sonra beyaz nur, sonra yetmiş bin yol olan vahdet ve birlik perdesi ve sonra a’la perdesidir.

Bilge Muhaddis Allame Meclisî diyor ki: Gerçek şudur ki, bu rivayetlerin bir zahiri, bir de batını vardır ve her ikisi de doğrudur. Bunların zahiri anlamı, Allah arş ve kürsüye ihtiyacı olmadığı halde onları yarattığı gibi meleklerin ve bazı nebilerin gözünde ve diğerlerinin kulağında kendi feyz ve rahmetinin genişliği, heybeti, azamet ve yüceliğinin mazharı olsunlar diye onların karşısında da bir takım örtü ve perdeler yaratmış ve yaratışının gayp nurlarından onların içerisini doldurmuştur. Batıni anlamı ise şudur: Hakka ulaşmaya engel olan bir çok perdeler vardır; bunların bazıları insanın yeterli güç ve idrake sahip olmamasından kaynaklanıyor; bunlar zulmet perdeleridirler. Diğer bazıları ise, nur perdeleri olan Allah’ın azamet ve yüceliğinden, kutsallığından, soyutluluğu ve nuraniyetinden kaynaklanmaktadır. Bu iki perdenin kaldırılması ve böylece Hak Teâlâ’nın zatından başka bir şeyin kalmaması imkânsızdır.  

Evet, şehevî sıfatlardan ve hayvani ahlaktan arınma ve ibadet, riyazet, mücadele ve hak bilimleri inceleyerek rabbani ahlaka sahip olma sonucu bu perdelerin belli bir oranda kaldırılması ve insanın kalbi “keşf ve şühud” makamına ulaşması mümkündür.

Bu durumda Allah’ın celalinin nurları kulun üzerine ışıldar, onun benliğini, irade ve şehvetini yakar, böylece yakin gözüyle Allah’ın kemalini ve bekasını seyre dalarlar; hatta kendisine verilen varlığını onun varlığı karşısında yok sayarlar ve onun kâmil güç ve kudreti karşısında naçiz güçlerini bir hiç sayarlar. Hatta kendi irade, güç ve bilgilerinden arınırlar ve onlarda Allah’ın iradesi, güç ve ilmi işlemeye başlar. Bu durumda Allah’ın isteğinden başka bir şey istemezler ve nesnelerin tasarrufunda Allah’ın gücünü kullanır, ölüyü diriltir, güneşi geri çevirir ve ayı ikiye bölerler.

Nitekim Emiru’l Müminin Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben Hayber kalesinin kapısın cismi ve maddi güç ve kuvvetimle değil, aksine ilahî güçle yerinden söktüm.” İşte Allah’ta fani olma ve Allah’ın vesilesiyle kalmanın anlamı da budur; bunu anlamak mümkündür.

Başka bir ifadeyle; kulun Allah’a ulaşmasına ve mümkün bir varlığın O’nu tanımasına engel olan nur perdeleri, riya, gösteriş, kibir ve cedelleşme gibi ibadetlerin sebep olduğu engellerdir. Zulmet perdeleri bütün günahlardır ve bu perdeler kaldırılacak olursa, Allah kulun kalbine tecelli eder ve O’nun dışındaki her şeyin sevgisini kendisine ulaşıncaya kadar yakıp kül eder. Elbette her mertebenin daha yüksek mertebeye ulaşması için bir engel ve perde vardır ve o mertebeye ulaşınca bir perdeyi kaldırır ve değerli, üstün ve ferah olan daha yüksek bir varlığa ulaşır. Madde âleminin bütün kayıt ve bağlarını kenara itip soyut makama ulaşırsa bütün zulmet perdelerinden geçip, bütün günahlardan temizlenir, başını dünya sevgisi çeken bütün çirkin sıfatları kendisinden uzaklaştırır ve varlığın sonsuz mertebeleri olan, daha latif ve daha dakik nur perdelerinin karşısında yer alır; onlardan geçmek için üstün bir zekâya ihtiyaç vardır. Sülûk eden kişi nice zamanlar alt mertebede kalır ve onu yolculuğunun sonu sanır. Tâ ki Allah kimi layık görürse, kendi lütüyle onu bu menzillerden alıp yukarı götürür. Bu durumda, “Yar kimi ister ve kime meylederse” demek lazım. Böylece Hakk’ın nuru ona ışıldar ve Allah sonsuz cilvelerinden onun bir perdesini alır ve bu zorlu yolun katedebilmesi için onu ayakta tutar.

“Allah’ım! -Kulluk yolunda- çalışıp çaba harcamaktan bıkmayan; zor işlerden yorulup yılmayan, nefsani istekleri seni tespih etmekten alıkoymayan, gafletlerden kaynaklanan unutkanlık ile seni ululamaktan geri kalmayan, gözlerini kapayıp sana doğru bakmayı kastetmeyen, senin azamet ve yüceliğin karşısında mütevazı olan, senin lütuflarına büyük rağbet duyan, paha biçilmez nimetlerini anmaya gayet düşkün olan, azametin ve yüceliğinin büyüklüğü karşısında alçalan (meleklerine de salât eyle).”

Yanlış İstekler Kemale Ulaşmaya Engeldir

Allah’ın melekleri ibadet, itaat ve kulluktan usanıp yorulmuyorlarsa, rahatsız olmuyor, çaresiz kalmıyorlarsa, zayıf düşmüyor ve hiçbir zaman kulluk dairesinden çıkmıyorlarsa varlıklarında şehvetten bir eser olmadığı, varlıkları salt nur olduğu ve melekutî bir hakikatle sahip oldukları içindir. Fakat insanın varlığında, sırf yaratılışını gerektirmesi ve bir süre dünyada kalması gerektiği için çeşitli eğilim, şehvet ve içgüdülere sahiptir; insan bunlardan akıl, din ve takva esası üzerine yararlanacak olursa meleklerden daha üstün olur ve eğer hayatının yularını şehvet ve içgüdülerine teslim edecek olursa Allah’a ibadet ve kulluk etmekten yorulur ve zamanla bütün hayvanlardan daha aşağılık olur. Fesat, alçaklık, bedbahtlık, kendinden geçmişlik ve insanın hayatında karşılaştığı her türlü ıstırap, bela, sıkıntılar sınırsız şehvet ve şeytani eğilim ve güdüleri izlemenin ürünüdür. Allah-u Teâlâ Yüce Kitabında bir milletin azaba uğrayıp helak olmasından söz etmişse, onların suçlarını da açıklamış, böylece insanın şehvetlerine uymasın ürünü olan çirkin amelleri nedeniyle dünya ve ahiretinin zayi olacağının bilinmesini dilemiştir. Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

Onlardan her birini günahı sebebiyle yakaladık. Kimine taş yağdıran bir fırtına gönderdik, kimini öldürücü ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah, onlara zulmedecek değildi; fakat onlar, kendilerine zulmediyorlardı.” [11]

Hakka kulluk ile şehvete kulluk arasındaki fark, nur ile zifiri karanlık, hak ile batıl, dünya ile ahiret, ölüm ile hayat arasındaki fark gibidir ve bu arada seçkin özgür insanlar insanlığın tüm makamlarına ulaşmışlardır. Kuşun uçuşunu görmüşsündür; o halde sen de, Şehvet bağlarından kurtul ki insanlığın uçuşunu göresin. Her ne kadar haram, ahlaki güzellikler, dini mevzu ve öğretiler insanı sınırlandırıyorlarsa da, ancak bu sınırlandırmaya karşılık dünya ve ahiret selametliği ve Hak Teâlâ’nın cenneti ve rıdvanı vardır. O halde bu sınırlandırmanın çok yüce bir değeri vardır; çünkü melekutî hakikatlere ve ahireti abat eden ilahî feyizlere bu sınırlandırmalar sonucu ulaşılmaktadır. Fakat serbest bir şekilde şehvet gütmek, laubalilik, şehvetlerde ve meyillerde serbestlik toplumun hayat alanlarında her yönden fesattan ve Hak Teâlâ’nın lütuflarından mahrum olmaktan başka bir sonucu yoktur.

O Allah’ın, bu ise şeytanın yoludur; akıl nuru ve vicdan sahibi olan sizler, bunlar arasında istediğinizi seçmek konusunda serbestsiniz:

Gerçekten olgunluk, eğrilikten -peygamberler ve semavî kitaplar vesilesi ile- ayrılmış, belli olmuştur.” [12]

“(Allah’ım!) Günah ehline karşı cehennemin uğultusunu görünce: "Her türlü eksiklikten münezzehsin sen, sana hakkıyla ibadet etmedik" söyleyen meleklerine de (salât eyle). O halde onlara, rahmet meleklerine, katında yakınlık sahibi olanlara, gaybı peygamberlerine taşıyanlara, vahyinin eminleri olanlara, kendi ibadetin için ayırdığın, kutsamanla kendilerini yiyip içmekten müstağni kıldığın ve gök tabakalarına yerleştirdiğin melekler gruplarına, göklerin uçlarında vaadinin sona ermesiyle emrinin (kıyametin) gerçekleşmesini bekleyen meleklere salat eyle.”

Emiru’l Müminin Ali’den (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: “Yedinci gökte “Huzeyretu’l- Kudüs” adında bir yer var. Orada “Revhaniyyun” ismi verilen melekler vardır. Kadir gecesi olunca bu melekler yeryüzüne inmek için Allah Teâlâ’dan izin isterler. Allah-u Teâlâ onlara izin verir. Bunun üzerine onlar geçtikleri her camide namaz kılarlar, yolda karşılaştıkları herkese dua ederler ve onlardan o kimseye hayır ve bereket ulaşır.” [13]

“(Allah’ım!) yağmur hazinelerinin bekçilerine; bulutları hareket ettirenlere, hareket ettirerek yıldırım seslerinin duyulup şimşeklerin çıkmasına vesile olanlara; kar ve doluyu uğurlayanlara; yağmur damlalarıyla birlikte inenlere; rüzgârların hazineleriyle ilgilenenlere; yerinden oynamasın diye dağları tutmakla görevli olanlara; suların ölçüleri, şiddetli ve sağanak yağmurların ölçeğiyle tanıştırdığın (meleklere salat eyle).”

Yağmur, Bulut, Dolu, Yıldırım, Rüzgâr, Dağ

Yağmur, bulut, yıldırım, kar, dolu ve rüzgâr birbirleriyle ilişki içerisindedirler. Yumuşaklık, tatlılık ve faydalarında hiçbir tartışma olmayan yağmur bulutlardan iner. Bulut buharın, buhar da güneşin denizlere ışıldamasının ürünüdür. Bunların tümü melekler aracılığı ile gerçekleşmektedir; melekler ise bunları âlemlerin Rabbinin izniyle yapmaktadırlar. Gökyüzünde dolu şu şekilde oluşmaktadır: Yağmur taneleri bulutlardan ayrılır ve gökyüzünün üst tarafında soğuk bir tabakadan geçerek buzlaşır. Sonra sert bir rüzgâr bu taneleri yeniden yukarı çıkararak bulutların içine götürür ve onun üzerine diğer bir katman gelir; bu konu birkaç defa tekrarlanır. Nihayet tufan yukarı fırlatamayacak kadar büyür. Bu duruma gelince yere inmeye başlar. Ya da tufan diner ve hiçbir engel olmaksızın kendiliğinden yere doğru hareket eder.

Korku veya arzuya sebep olan yıldırımın (şimşek sesi, ondan kaynaklanan yangın korkusu ve genellikle yıldırımlar çakınca peşinden susuz çölleri berrak suya doyurması yönündeki ümit ve arzu) bilimsel olarak meydana gelişi şöyledir: Farklı (pozitif ve negatif) elektriselere sahip olan iki bulut parçası birbirine yaklaşırlar ve birbirine yaklaşınca kıvılcım çıkaran iki kablonun baş tarafı gibi onlar da büyük bir kıvılcım çıkarırlar ve böylece elektrik boşalımı gerçekleşir ve gökyüzündeki bu kıvılcım yıldırım ışığını oluşturur. Bulut parçasında pozitif elektirik varsa sürekli negatif elektiriğe sahip olan yeryüzüne yaklaşınca, yer ile bulut arasında bir kıvılcım oluşur; bu kıvılcıma “saika” (yıldırım) deniyor. Bunun fayda ve bereketlerinden bazıları şunlardır:

1- Sulama: Elektrik hararet oluşturur ve bu hararet çevredeki havayı yakar. Böylece hava basıncı azalır ve az basınçta ise bulutlar yağmur yağdırır.

2- İlaçlama: Elektrik ile hararet meydana gelince yağmur taneleri bir miktar fazla oksijen ile bileşir ve böylece oksijenli su meydana gelir. Bu suyun özelliklerinden biri de mikropları öldürmektir.

3- Besin ve gübre ulaştırma: Yağmur taneleri ışık, şiddetli ısı ve bileşim sonucu bir nevi karbon asit hali alır ve yere serpilip onunla birleşince bir tür faydalı gübre oluşturur.

Gök gürültüsü yıldırım ile birlikte olunca ikisi bir arada bir hedefe hizmet eder, değerli bir hizmet sunarlar ve pratikte Allah’ı tesbih ederler. Başka bir ifadeyle gök gürültüsü yaratılış sistemi ve Yaratıcının yüceliğini anlatan yıldırımın dilidir.

Kur’an-ı Kerim rüzgârı bulutun merkebi, bitkilerin döllenme ve meyve verme sebebi ve bazen de günahkâr ve suçluların suçunun cezası ve Allah’ın azabı bilmektedir ve ondan denizlerde gemileri hareket ettiren etken olarak söz etmekte ve insanlardan Allah’ın bu yüceliği karşısında O’na şükretmelerini istemektedir. Rüzgârın faydaların bunlardan çok daha fazladır.

Dağlar da, merkezi alev alev ateşlerle dolan ve bazen içindeki erimiş lavlarından az bir miktarı yanar dağların tepesinden dışarı fışkıran yeryüzünün farklı parçaları için dayanak olmazlarsa, patlayıcı maddenin basıncı sonucu yeryüzü içten kaynayıp hareketlenir, yıkıcı olur ve sürekli depremler çıkar. O halde dağların sağlam çivileri yeryüzü çadırını sakin ve hareketsiz tutuyorlar. Ve yine meteoroloji bilimi hakkında biraz haberdar olan kimseler bilirler ki, rüzgârların şiddet ve sertliği yeryüzüne ulaşınca dağlar aracılığı ile kırılır. Aksi durumda şiddetli rüzgârlar sürekli büyük tufanlar oluşturur ve yeryüzünde yaşayan canlıların huzurunu kaçırır, çok büyük ağaçları kökünden söker atar, canlıları sağa sola savurur, yaşamı canlılara zorlaştırır ve hatta imkânsızlaştırır. [14]

Fakat bütün bunlara rağmen ve varlık âleminde Allah’ın yüceliğinin nişanelerini görüp olaylar karşısında insanın zayıflığı ve güçsüzlüğüne şahit olmamıza rağmen, yine de bazı kendini bilmez kişiler Allah ile savaşmaya kalkışıyorlar. Oysaki Allah sonsuz güce, elim ve çetin azaba sahiptir. “Oysa O'nun yakalaması pek çetindir.” [15] (Ra’d, 13)

“(Allah’ım!) İstenmeyen belalarla veya sevilen bollukla yeryüzüne gönderdiğin meleklerine; çok kıymetli, iyilik sever elçilerine; çok değerli, (amel) yazıcıları koruyuculara; ölüm meleği ve yardımcılarına; (kabir sorgulayıcıları) Münker ve Nekir'e; kabir ehlini sınava tabi tutan Ruman'a; Beyt-i Ma'mur etrafında tavaf edenlere; Malik'e ve (cehennem) bekçilerine; Rızvan'a ve cennetlerin hizmetçilerine (salat eyle).”

Meleklerin Grupları

1- Bela ve Azap Melekleri:

Mübarek Ankebut Suresinde Lut kavmine inen azap meleklerinden söz edilmiştir:

Elçilerimiz İbrahim'e müjdeyi getirdiklerinde, "Biz şu şehrin halkını helak edeceğiz. Kuşkusuz, oranın halkı zalim kimselerdir." dediler.” [16]

2- Rahmet Melekleri:

Mübarek Hicr Suresinde Hz. İbrahim’e (a.s) gönderilen rahmet meleklerinden söz edilmiştir:

Onlara, İbrahim'in misafirlerinden de haber ver. Hani onlar, İbrahim'in huzuruna gelip selam verdiler.” [17]

Ayet ve hadislerden, melekler Allah’ın rahmet ve lütfüyle insanları korumayacak olurlarsa onların ıstırap ve emniyetsizlikten güvende olmayacağı anlaşılmaktadır.

3- Elçi Melekler:

Abese Suresinde, Kur’an-ı Kerim ile ilgili olarak saygı değer ve iyi elçi meleklerinden söz edilmektedir:

(Bu ayetler) saygıdeğer ve iyi elçilerin elinde olan değerli, yüce ve tertemiz sahifelerdedir.” [18]

Onların yüce makama sahip olmalarının nedeni, sırf bir nur ve akıl olmaları, iyi olmalarının sebebi, insanların onların hayır ve bereketlerinden yararlanmalarıdır.

4- Bekçi, Amelleri Yazan Melekler ve Ölüm Melekleri:

İnfitar Suresinde bekçi ve amelleri yazan meleklerden söz edilmektedir: “Şüphesiz, sizinle görevli bekçiler vardır. Onlar, değerli yazıcılardır; yaptıklarınızı bilirler.” [19]

Şüphesiz Yüce Allah insanın amellerini herkesten önce ve herkesten daha iyi bilir ve görür; fakat daha fazla vurgu yapmak ve insanın daha fazla sorumluluk hissetmesi ve üstlenmesi için onun üzerine daha fazla bekçiler görevlendirmiştir; onlardan bir grubu bu sıraladığımız meleklerdir. Bazı ayetlerde de “canları alma”yı elçi meleklere mal etmiştir. Elbette bunların tümü bir şeye dönüyor; bütün fiil ve eylemler Allah’tandır. Buna rağmen fiil ve eylemlerin bir takım mertebeleri vardır; her mertebeyi varlıklarının mertebelerine göre bir grup varlıklar uygularlar. Yine Allah-u Teâlâ ölüm meleği Azrail için yardımcı melekler yaratmıştır ve Azrail kendisinin canlarını aldıkları dışında, yardımcı meleklerin aldıkları canları alır ve Allah da onları ölüm meleği Azrail’den alır. [20]

Münker ve Nekir, Ruman'a, cehennem bekçileri ve cennet hizmetçisi olan meleklerin görevleri hakkında bilgi almak için çok değerli “el-Kâfi” kitabının “Kabirde Soru-Cevap” bölümüne [21], Biharu’l-Envar’ın “Berzah ve Kabir” bölümüne [22], Feyz Kaşanî’nin çok değerli “İlmu’l-Yakin” kitabına [23]  müracaat ediniz.

“(Allah’ım!) Kendilerine emir verildiği konuda Allah'a isyan etmeyen ve emredildikleri şeyi yapan meleklere; (cennet ehline:) Selam size, sabrettiğiniz için; (dünya) yurdun(un) sonu ne güzel! diyenlere; kendilerine: "Tutun onu, derhal bağlayın onu; sonra cehenneme atın onu." dendiği zaman hiç bekletmeden emri hemen yerine getiren zebanilere; anmadığımız, katındaki yerini, ne işle memur kıldığını bilmediğimiz diğerlerine (salat eyle).”

Allah'a isyan etmeyen…” ifadesi Tarhim Suresinin 6. ayetine işrettir: “Allah'ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen, kendilerine emredileni yapan, haşin ve sert melekler, o ateşle görevlidirler.

Selam size diyenlere” ifadesi, Ra’d Suresinin meleklerin iman edip salih amel yapanlara selamlarını içeren 20-24. ayetlerine işarettir: “(İbadet, günah ve müsibetler karşısında) sabrınız karşılığında size selam olsun!” ve “Tutun onu, derhal bağlayın onu” ifadesi, azap meleklerine suçlu ve günahkâr kimseyi tutarak cehennem azabına atmaları için kesin emri içeren Mübarek Hakka Suresinin 30-34. ayetlerine işarettir: “(Emir gelir:) "Onu yakalayın, derhal bağlayın. Sonra cehenneme yerleştirin."

“(Allah’ım!) havadakilere, yerdekilere, sudaki(melek)lere ve yaratıklar üzerindeki denetleyicilere, bütün bunlara her nefsin bir sürücü (melek) ve bir tanık (melek) eşliğinde geleceği gün salât eyle.”

Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle geçmiştir: “Herkes, yanında bir sürücü (melek) ve bir tanık (melek) ile beraber gelir.” [24] 

Ve şereflerine şeref katacak, temizliklerini artıracak bir salâtla onlara salat eyle.

Melekler kusursuz bir saygınlık ve temizliği sahiptirler; ancak Allah Teâlâ’nın lütfünün sonsuz olduğunu da unutmamak gerekir. Dolayısıyla, her ne kadar da Allah’ın lütuf ve rahmeti içinde gark olsalar bile Allah Teâlâ’dan herkes için lütuf ve rahmet istenebilir.

“Allah'ım! Meleklerine ve elçilerine salât ettiğin, bizim salâtımızı da onlara ilettiğin zaman, senden gelen başarıyla onları güzellikle anmamızdan dolayı bize de salât eyle. Hiç kuşkusuz, sen çok cömertsin, üstün kerem sahibisin.”

 

---------------

[1]- Riyazu’s-Salikin, s.77.

[2]- Enbiya, 26.

[3]- En’am, 73; Kehf, 99; Tâhâ, 102; Müminun, 101; Neml, 78; Yâsîn, 51; Zumer, 20; Neb’e, 18; Hakka, 13.

[4]- Kehf, 99.

[5]- Yâsîn, 29 ve 53; Sâd, 15; Kaf, 42.

[6]- Kaf, 42.

[7]- Feyz-i Kaşanî, İlmu’l-Yakin, s.892.

[8]- Bakara, 98.

[9]- Bakara, 97; Şuara, 192-194; Tekvir, 19-21.

[10]- Tekvir, 19-21.

[11]- Ankebut, 40.

[12]- Bakara, 256.

[13]- Riyazu’s-Salikin, s.80.

[14]- Tefsir-i Nevir, s.10.

[15]- Ra’d, 13.

[16]- Ankebut, 31.

[17]- Hicr, 51-52.

[18]- Abese, 16.

[19]- İnfitar, 10-12.

[20]- Hayat-i Pes Ez Merg, s.17.

[21]- Kâfi, c.3, s.139.

[22]- Biharu’l-Envar, c.6.

[23]- İlmu’l-Yakin, c.2, s.879.

[24]- Kâf, 21.




Bu haber 724 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER NURANİ SÖZLER Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI