Bugun...



Kalbin Katılığı ve Tedavisi

İnsanın kalbi ilk başta sefaya, nuraniyete, şefkate ve belli bir merhamete sahiptir. Kendi türünden olan diğer insanların ve hatta hayvanların bile ıstırabından ve rahatsızlığından rahatsız olur.

facebook-paylas
Güncelleme: 20-03-2023 12:21:45 Tarih: 02-03-2023 12:55

Kalbin Katılığı ve Tedavisi

Bismillahirrahmanirrahim

İnsan, kendi türünden olan diğer insanların da mutlu ve rahat yaşamalarını ister ve diğerlerine bağışta bulunmaktan zevk alır. Kendi pak fıtratıyla Allah'a yönelir. İbadet ve duadan, Allah'la dertleşip hayır işler yapmaktan zevk alır ve günah işleyince çabucak pişman olur.

Eğer fıtratın davetini kabul eder de ona uygun bir şekilde davranacak olursa, günden güne daha sefalı, daha nurlu, daha şefkatli ve daha merhametli olur. İbadet ve dua vasıtasıyla günbegün ibadete, duaya ve Allah'a yakınlaşmaya daha fazla alaka duyar. Ancak eğer kendinin içten gelen duygularını görmezlikten gelir ve onların aksine hareket edecek olursa, bu duygular tedricen zayıflamaya başlar; yavaş yavaş tamamen sönüp mahvolabilir.

Eğer başkalarının karşılaştığı acı manzaraları ve onların başlarına gelen olayları görür de bir tepki göstermezse, tedricen bu hâle alışır ve onları görmekten zerrece etkilenmez; bilakis başkalarının fakirliğinden, açlığından, zaafa uğratılmasından ve hatta onların hapsedilip işkence görmesinden ve öldürülmesinden zevk alıp sevinecek kadar alçalabilir.

İnsan ilk başta günah işlemekten rahatsız ve pişman olur. Ancak eğer bir kere günah işleyecek olursa, ikinci defası için daha hazırlıklı olur ve günah işlemeye daha yatkın hâle gelir. Böylece ikinci günahtan sonra da üçüncü günah için... Günah işlemeye devam edecek olursa, günah işlemekten pişmanlık duymak bir yana, onu bir zafer sayıp sevinecek bir noktaya ulaşır.

Böyle kimselerin kalbi kararmış, değişmiş ve Kur’an-ı Kerim'in ve rivayetlerin de tabiriyle katılaşmıştır. Şeytan kalplerini işgal etmiş ve Allah'ın yakın meleklerini dışarı çıkarmıştır. Kurtuluş kapıları onların yüzüne kapanmıştır. Artık onların tövbe edip dönmelerine bir ümit kalmamıştır.

Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: “Onlara zorlu azabımız geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi? Fakat onların kalpleri katılaştı ve şeytan onlara yapmakta olduklarını çekici (süslü) gösterdi.” [1]

Başka bir yerde de şöyle buyuruyor: “Fakat Allah'ın zikrinden (yana) kalpleri katılaşmış olanların vay hâllerine! İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.” [2]

İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyuruyor: Her müminin kalbinde beyaz bir nokta vardır. Eğer günah işler ve o günahı ikinci kez tekrarlarsa, onda siyah bir nokta oluşur. Günah işlemeye öylece devam edecek olursa, o siyah nokta tedricen büyür ve kalbin beyazlığını tamamen örter. Bu durumda böyle bir kalbin sahibi asla Allah'a doğru yönelmez. Allah-u Teâlâ'nın Kur'ân-ı Kerim'de, "Asla, hayır! Onların kazanmakta oldukları, kalpleri üzerinde pas tutmuştur." buyruğundan maksadı budur. [3]

İmam Ali'den (a.s) şöyle naklediliyor: İnsanın gözyaşının kurumasının tek sebebi, kalbinin katılaşmasıdır. Kalbinin katılaşmasının tek sebebi ise, fazla günah işlemesidir. [4]

Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Dört şey insanın bedbahtlığının nişanelerindendir: Gözyaşının kuruması, kalbinin katılaşması, rızkını kazanmak için fazla hırslı olması ve günah işlemekte ısrar edip günah işlemeye devam etmesi. [5]

Dolayısıyla Ehlibeyt İmamları (onlara selâm olsun), dualarında kalbin katılaşmasından Allah'a sığınıyorlar. İmam Seccad (Zeynelabidin -a.s-) şöyle buyuruyor: Allah'ım! Katılaşmış kalbi sana şikâyet ediyorum; vesveseler vasıtasıyla devamlı değişmekte olan, günaha ve çirkin huya bürünen kalbi ve senin korkundan kuruyan (ağlamayan) ve kendisini sevindiren şeye tamah eden gözü sana şikâyet ediyorum. [6]

Bundan dolayı, kalbinin sağlığını ve kendi saadetini düşünen bir kimse, küçük bile olsa günah işlemekten ciddî bir şekilde kaçınmalı ve tedricen iyi işlere alışması, içindeki nur ve sefanın öylece devam edip mükemmelleşmesi ve kalbinin Allah'ın meleklerinin yeri olması için kendi nefsini devamlı ibadet, dua, Allah'a münacat etme, şefkatli ve merhametli olma, başkalarına ihsan ve yardım etme, mahrumları ve mazlumları savunma, iyilikseverlik, hayır işlerde yardımlaşma, adalet severlik ve adaleti yayma gibi iyi işlere zorlamalıdır.

Kalp Doktorları

Bilmemiz gereken husus, kalbin sağlık ve hastalığından haberdar olmak; onun hasta olduğunu anlayabilmek için hastalık belirtilerini tanıyarak hastalığı önlemek; ayrıca nefsanî sağlığa sahip olmak için çaba harcamak amacıyla bu hastalıkların sebeplerini tanımak ve "Acaba bu konuda bağımsız olabilir miyiz; yoksa peygamberlere mi ihtiyacımız var?" sorusunun cevabını vermektir.

Nefsin özel yaratılışı ve bu melekûtî varlıkta var olan esrar ve rumuzlar hakkında bizim yeteri kadar bilgimizin olmadığı konusunda hiç şüphe yoktur. Esasen nefsanî ve bâtınî hayatımızdan haberimiz yoktur. Nefsin hastalanmasına sebep olan etkenleri iyice tanımıyor ve hastalığın belirtilerini de iyi teşhis edemiyoruz. Nefis hastalıklarının çeşitli türleri ve onları tedavi etmenin yolları hakkında da yeteri kadar bilgiye sahip değiliz.

Dolayısıyla bize bu yolda kılavuzluk ve önderlik etmeleri için peygamberlerin olması gerekmektedir. Peygamberler, ilâhî feyiz ve teyitlerle nefislerin derdini ve dermanını iyi bilen, ruhların gerçek doktorları ve uzmanlarıdırlar. Vahiy mektebinde, insanın ve ruhun uzmanı olmuş, bu melekûtî varlığın sırlarına tamamen muttali olmuşlardır.

Tekâmülün ve Allah'a doğru seyredip yükselmenin doğru yolunu iyi tanıdıkları kadar, sapmanın sebeplerini de çok iyi bilmektedirler. Dolayısıyla onlar, insanlara bu zor yolu kat etmekte yardımcı olur, onları sapmaktan alıkoyabilirler.

Evet, peygamberler tarih boyunca insanlara, tıp doktorlarının hizmetlerinden çok daha fazla ve değerli yardımlarda bulunan ilâhî tabiplerdir. Ruhun melekûtî cevherini keşfederek insanlara tanıtan ve onların insanî şahsiyetlerini ihya eden peygamberlerdir. İnsanları ilimle, maneviyatla ve ahlâkî değerlerle tanıştıran, seyr-u sülûkun ve Allah'a yakınlaşmanın yolunu insanlara gösteren onlardır. İnsanları Allah ve gayb âlemi ile tanıştıran, nefisleri yetiştirmek, tezkiye ve ıslah etmek yolunda çaba harcayan onlardır. İnsanların arasında maneviyat, şefkat, muhabbet ve güzel özellikler bulunuyorsa, bu ilâhî tabiplerin ve bilhassa peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sürekli olan çaba ve gayretlerinin sonucudur. Eğer peygamberler olmasaydı, insanların durumu kesinlikle böyle olmazdı.

Evet, peygamberler beşeriyetin gerçek ve değerli tabipleridirler. Bu nedenle de hadislerde tabip olarak tanıtılmışlardır. İmam Ali (a.s), Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) hakkında şöyle buyuruyor: Muhammed (s.a.a) nefisleri tedavi etmek için sürekli çaba harcayan seyyar bir tabipti. (Yaraları, çıbanları tedavi etmek ve hastalıkları gidermek için) merhemleri ve ameliyat gereçlerini hazırlayıp uygun yerlerde kullanıyordu. Kör kalplere, sağır kulaklara ve lal dillere şifa veriyordu. O, ilaçlarını insanların gaflet edip şaşırdıkları yerlerde ve hikmet nurundan yararlanmamış, hakikati ve ilmi elde etmemiş olan, bu yüzden ot yiyen hayvanlar gibi olan ve yine sert taşlar gibi yaşayan kimseler için kullanıyordu. [7]

İmam Ali (a.s) başka bir sözünde de şöyle buyurur: İmam, ilacıyla hastalarını dolaşıp duran bir hekimdir. Yaralarına merhem sarar; gereken yaraları dağlayıp yakar; küçük yaraları onarır; hastalara ilaç sunar; kör gönülleri, sağır kulakları, lal dilleri iyileştirir ve sağlığa kavuşturur.

Hikmet ışıklarıyla ışıklanmayan, karanlıkları aydınlatan bilgi aleviyle tutuşup aydınlanmayan, otlayan dört ayaklı hayvanlara benzeyen, katı taşları, kayaları andıran, gaflete düşmüş, hayrete uğramış, ilimden uzak olan insanları ilacıyla iyileştirmek için arar, bulur. [8]

Kur’an-ı Kerim şifa verici bir ilaç olarak tanıtılmıştır. Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: “Rabbinizden size bir öğüt, sinelerde olana bir şifa geldi.” [9]

Başka bir yerde ise şöyle buyuruyor: “Kur’an’dan müminler için şifa ve rahmet olan şeyleri indirmekteyiz.” [10]

İmam Ali de (a.s) Kur’an-ı Kerim hakkında şöyle buyurmuştur: Kur’an’ı öğrenin. O, sözlerin en güzelidir. Hükümlerini belleyin; çünkü bu belleyiş gönüllerin ilkbaharıdır. Işığıyla şifa bulun; çünkü o, gönüllere şifadır. [11]

Başka bir yerde şöyle buyuruyor: Bilin ki şu Kur’an, öğüdünde aldatmayan, yol göstermede insanı azdırmayan, söyleyişte yalan söylemeyen bir öğütçüdür. Kur’an’la oturup kalkan, doğrulukta fazla bir şeye ulaşmayan, körlükte noksana erişmeden oturup kalkar. Bilin ki hiç kimseye Kur’an’dan sonra bir ihtiyaç, bir yoksulluk gelip çatmaz. Hiç kimseye ona uyduktan sonra başka bir zenginlik ulaşamaz. Dertlerinize ondan şifa dileyin; güçlüklerinize ondan yardım isteyin; çünkü o en büyük derde bile devadır ki, bu da küfür, nifak, azgınlık ve sapıklıktır. Allah'tan Kur’an’la dilediğinizi dileyin; onunla Allah'a yönelin; onu vesile ederek insanlardan bir şey isteyin; çünkü kullar, Allah'a, ona benzeyen, onun değerine denk değerli başka bir şeyle yönelemezler. [12]

Evet, Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) nefislerin en üstün tabibidir. Bizim derdimizi iyi tanımış, içimizdeki dertlerimize en iyi şifa olan Kur’an’ı getirmiş ve onu bize teslim etmiştir. Ayrıca her türlü nefsanî hastalıklar, o hastalıkları önleme ve tedavi etmenin yolları, Hz. Resul-i Ekrem'den (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamlarından (a.s) gelen hadislerde beyan edilmiştir.

Dolayısıyla, eğer biz kendi nefsimizin sağlığını ve saadetini düşünüyorsak, Kur’an’dan ve hadislerden yararlanmalı, ruhumuzun ve nefsimizin sağlığı için çaba harcamalıyız. Kur’an-ı Kerim'den, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamlarının (a.s) rehberliklerinden yararlanarak nefsanî hastalıklarımızı tanımalı ve onları tedavi edip gidermek için ciddi bir şekilde çaba harcamalıyız. Eğer bu hayatî konuda ihmalkâr davranacak olursak, büyük bir ziyan etmiş olur ve ahiret âleminde onun acı sonucuyla karşılaşırız.

 

Ayetullah İbrahim Emini

 

----------------

[1]- En'âm, 43.

[2]- Zümer, 22.

[3]- Biharu'l-Envar, c.73, s.361.

[4]- Biharu'l-Envar, c.73, s.354.

[5]- Biharu'l-Envar, c.73, s.349.

[6]- Mefatihu'l-Cenan, Münacatu's-Saniye.

[7]- Nehcü'l-Belâğa, Hutbe: 108.

[8]- Nehcü'l-Belâğa, 261.

[9]- Yûnus, 57.

[10]- İsrâ, 82.

[11]- Nehcü'l-Belâğa, Hutbe: 110.

[12]- Nehcü'l-Belâğa, Hutbe: 176.




Bu haber 697 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MANEVİYAT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI