Bugun...



İslami Gençlik ve Gençliğe Bakış

İslami Gençlik ve Gençliğe Bakış

facebook-paylas
Tarih: 04-02-2020 12:14

İslami Gençlik ve Gençliğe Bakış

Dr. Muhammed Ali Hajidehabadi

 

Giriş

Bizlerin, gençlere karşı takındığımız hal ve hareket, tavır ve davranışlarımız, onlara karşı olan hislerimizin tümü, onlara olan bakış açımızdan kaynaklanmaktadır. Bizlerde var olan bu bakış açısı ve tutum, birçok adet ve çeşitli kaynaklarla şekillenmiş olan ideoloji ve inançlar doğrultusunda ortaya çıkmıştır.

Yaşam okulu olan İslam dini bizlere bu âlemde var olanlara karşı oldukça zarif ve özel bir bakış açısı sunmaktadır. “Halifetullah” yani Allah’ın yeryüzündeki halifesi olma hasebiyle insan, diğer tüm canlılara nazaran üstün ve seçkin bir yere sahip olmuş ve hatta meleklerden de üstün olup, onların secde ettiği varlık olagelmiştir.

İslam dininin insana ve onun hayatına olan genel bakış ve nazarı, onun çocuğa, ergenlik çağında olana, gence veya yaşlıya olan bakışı ile aynıdır. Bizim, İslam dininin görüşlerine aşina olup, bu mektebin insan hakkında ortaya koyduğu öğreti ve ideolojileri, aynı zamanda insanın hayatındaki her evresinde ortaya koyduğu genel düşüncelerini bilmemiz, zamanımızın ciddi ve bir o kadar da zaruri meselelerinden biridir. Buna göre, insanın kendini manevi açıdan geliştirme yetisinin dışında, hangi yaş grubundan olursa olsun diğer insanlara karşı da birçok özel vazife ve sorumluluklara sahiptir. İşte insan, bu gibi vazife ve sorumlulukların üstesinden ancak İslam dininin bizlere sunduğu kanun ve kuralları öğrenip, bunları kendi hayatına yansıtarak gelebilir.

Bu makalede değinilecek konular ise; Masumların (a.s) yaşam ve sözleri ile İlahi ayetlerin çizdiği yol doğrultusunda İslam dininin çocuk ve gençlere bakış açısı ve tutumu incelenecektir. Bu makalede, tutum ve onun işlevleri hakkında kısa bir açıklamadan sonra ilk önce yine kısaca gençlere İslami çevrelerin dışında kalan kitlelerin bakış açısı ve bunun ardından gelecek iki konu ise; İslam’ın gençliğe bakışı konu edilecektir. Bu konulardan ilki çocukluk ve gençlik dönemlerinin İslam dini için ne denli değerli ve önemli olduğunu anlatırken, bir diğer konu ise bu iki dönemin kendine özgü özellik ve ayrıcalıklarını bizlere anlatacaktır.

Birinci Konu: Bakışın Anlamı, İşlev ve Önemi

1. Bakışın Anlamı

Konu “Tutum” hakkında olduğunda, belirli kişi, grup, fikir veya nesnelere karşı takınılan yahut bazı durumlarda gösterilen olumlu ya da olumsuz tepkilerin içerisinde bulunduğu eğilim akla gelmektedir. Ama yalnızca bunlarla da sınırlı değildir; duygu ve hislerin olumlu ya da olumsuz bir şekilde tepkide bulunma eğilimin de belirlenmesi konu edinilen şeydir tutum. Genellikle Sosyal psikolojinin merkezî kavramlarından biri sayılan tutum (attitude) kavramı, belirli bir sosyal obje konusunda bireylerde mevcut olan üç unsuru yani bilişsel, duygusal, davranışsal yanlar taşıyan eğilimleri ifade etmektedir[1].

Bu yüzden, bir şahsın ya da ideolojinin insana bakış açısı ve tutumu yalnızca o şahıs ve ideolojinin görüş ve öğretilerinin insanın mahiyet, hüviyet ve ne olduğuna değil; insana olan hissiyat, duygu ve ona olan yakınlık, samimiyeti ya da nefret ve soğukluğunu da yansıtır. Kısaca belirli bir objeye ilişkin olumlu veya olumsuz duyguların eşlik ettiği bilişlerin bellekteki temsilini kapsamaktadır.

Şüphesiz, yukarıda belirtilen bu üç unsur bizlerin tutumunu yani, ilişkin olduğumuz tüm obje ve durumlara karşı tepkilerimizi etkiler ve aynı zamanda bu tutum bizi o ideolojinin temel öğretileri içerisine de sokabilir.

Maalesef bugüne değin İslam açısından gençlik araştırmalarında bu mesele hakkıyla eda edilemedi ve hatta elimizde bulunan bu makalede anlatılacağı gibi şimdiye kadar bu konuya derinlemesine bakılmadığını iddia edersek abes kaçmaz, abartmış olmayız. Gençler üzerine yapılan araştırmaların geneli ya parça parça olmuştur ya da davranışları baz alınarak kaleme alınmıştır.

2. Bakışın İşlev ve Önemi

Bizim inancımıza göre, İslami değerler açısından özellikle de eğitim konularında oldukça önem arz eden bir konu, tutumun nasıl bir açıya sahip olduğudur. Buna göre, İslam’ın çocuk ve gençlerin mizacına ne denli uyum sağlayan eğitim konularından başka, bu eğitim unsurlarını açıklayabilir veya İslam toplumu içerisinde yaygın olarak tatbik edilen yanlış eğitim yöntemlerini eleştirebiliriz. Örneğin; İslam dini açısından evlat, cennet çiçeklerinden bir çiçek ve Yüce Yaratıcının güzel bir hediyesidir. O zaman kolaylıkla bu düzene ait diğer unsurları sıralaya biliriz; aynı, evlada karşı olan mahabbet ve sevgi, çocuğun halet-i ruhiyesine uygun olma koşuluyla bazı istisnai ve gerekli durumlar dışında onu incitecek hareket ve sertlikten uzak durma veya çocuklara kalan miras meseleleri gibi hukuki ve fıkhi konuları sayabiliriz.

Dikkatlice incelenecek olunursa; bilinçsiz bir şekilde zihinlere yerleşmiş olan, henüz buluğ çağına ermemiş bir çocuğun mirasta hakkı olamaz söylemi İslam’ın öngördüğü bu ilkeyi yok sayamaz. Çünkü onlar bu hükümden kendileri için herhangi bir pay ve menfaat çıkaramamaktadır. Müfessirler şöyle yazar; Miras taksimi olarak adlandırılan “Sehmülırs”[2] ayeti nazil olduğunda, bazı Araplar hiddetlenerek Allah Resulünün (s.a.a) yanına gelerek ve şöyle dediler:

“Ey Allah Resulü! Henüz aklı hiçbir şeye erişmeyen, baliğ olmamış çocukların mirastan hak alması mı gerekmekte?!” Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurdu:

Bu ilahi bir emirdir, başka bir şey değildir.[3]

İslam dininin yeni nesle verdiği değer ve önem tahlil edildiğinde, hiçbir zaman çocuk ve gençlerin üst yaş gruplarıyla eşit tutulmadığını ve bunları bir nevi ayrı tuttuğunu görebiliriz. Cezalandırma sistemi de bu şekildedir; örneğin küçük ve henüz ergen olmamış bir çocuğa, uygulanan ceza, aile içerisinde çocuğa uygulanan azarlama ve göz korkutmadan ibaretken, aklı başında bir yetişkin veya olgun bir şahsa uygulanan ceza daha farklı ve bedenine uygulanan kırbaç ve darbe olarak görülebilir. Ama yetişkin bir kişiye kıyasla aynı suçun cezası buluğ çağına ermemiş bir çocuğu azarlamak ve tembihten öte geçmez. Buluğ çağına erişmemiş bir birey, yaptıklarından ötürü cezaya tabi tutulmaz.[4]

Gençlere karşı İslam’ın öngördüğü yargı sistemi bir hayli kolay ve hafifletici yöndedir. Çünkü gençler, toplumun paha biçilmez sermayeleridir ve bu sermayenin korunması için de elden geldiği kadar onlara karşı yıpratıcı ve can yakıcı cezalardan kaçınılmalıdır. Nitekim amaç onları toplumdan dışlamak değil bilakis onları sosyal yaşam ile içtimai bir birey haline getirmektir.[5]

Tutumlar konusunun en önemli ve en can alıcı nokta ise; çocuk ve gençlerin halet-i ruhiye, duygu, yaklaşım ve hisleri konusunda İslam dininin en doğru tutumunun ne olduğunu ve onlara nasıl davranılması gerektiğini incelemektir. İşin özü, bizim burada yapmak istediğimiz şey de zaten bizlerin bu nesle nasıl bir tutum ve bakış içerisinde olduğumuzu, onların gelişmesi ve manevi boyutta ne denli yükselmesini sağladığımızı görmektir. Gençlerin toplum içerisindeki konum, görev ve etkilerini, bizlerin onlardan olan beklentilerimizin aydınlığa kavuşması; toplum, din, ahlaki değerler, aile vb. konularda alacağı görev ve sorumlulukların sınırlarının ne olacağını açığa çıkartmak, hayatın kaçınılmaz gerçeklerine karşı hazırlanması veyahut onları bu sorumluluklardan kaçıran ve nefret etmelerine sebep olan nedenleri bulmaktır. Kısaca; çocuk ve gençlerin nasıl bir hüviyete sahip olmaları ve detayları hakkındadır.

Bugün ve yarının dünyasını ve aynı zamanda toplum içinde vuku bulacak olayların belirleyicileri gençler olduğundan ötürü; yarınlarımızın yaşanabilir olması için onlara karşı tutumumuz oldukça önemlidir. Aynı şekilde bir gencin sosyallik, toplum içerisinde kendisine ait görevleri ifa etmesi, toplumsal yaşamda öngörülen kanun ve kurallara riayet etme, kültürün ve adetlerin yaşaması için çabalaması ve öngörülen yaşa geldiğinde dini sorumluluklarını yerine getirmesi toplumun ona bakış açısı ve tutumunun bir mahsulüdür. Ya da bunun tam aksi düşünüldüğünde mesela bir gencin asosyal olması, kendi toplumunu yerip, aşağılaması, toplumsal ödevlerinden uzaklaşıp, dini ve kutsal olduğu kabul görülen değerleri ayakları altına alması da yine toplumun ona karşı bakış açısı ve tutumunun bir getirisidir.

Elbette bu yukarıda anlatılanlar bir bireyin kendini yönetemeyeceği, ferdi olarak bir kemal ve olgunluğa erişemeyeceği manasını taşımamaktadır. İnsan illa da bir toplumla birlikte yaşamak zorunda değildir ama şu gerçeği de göz ardı etmemek gerekir ki; toplumun, bir birey üzerinde kimlik ve şahsiyetinin belirlenmesinde oldukça fazla bir payı vardır. Bunun yanı sıra onun istek ve iradesini dahi etkilemektedir ve zaten bu yüzdendir ki; toplum ve bireyi birbirinden ayırmak oldukça müşküldür.

Aslında, gençler kendilerini başkalarının onlara karşı gördüğü inanç, duygu ve davranış aynasında görmektedirler. Bir gencin hüviyetini kazanması ve kendine olan düşünceleri toplumun, özellikle de ana-babanın, kendi akranlarının, arkadaşları arasında olan samimi ilişkilerin, o gencin önüne serilen imkânlar ve omuzlarına yüklenen toplumsal sorumlulukların, onun diğerleriyle ortak hareket veya rekabet etme yetisine kavuşması ona karşı izlediği tutumla oldukça ilintilidir.[6]

Bir toplumun genelinin çocuk ve gençlere olan tutum ve bakışı o denli önemli ve tesirlidir ki; hatta o toplum içerisinden çıkan araştırmacı ve bilgili insanları dahi etkisi altına alabilmektedir. Elbette araştırma ve incelemede bugünün şartlarının o kadar ilerlemiş olmasına rağmen, gerçeğin peşinde olanlar dışında hemen hemen birçok araştırmacı kendi düşüncesini ispat peşine düşmektedir. Ancak işin özü şu olmalı; bir araştırmacı, bir muhakkik acaba ne derece kendisini bu araştırma yaptığı sürece, doğumundan bu yana içerisinde bulunduğu kendi toplumunun etkileri altında kalmadan, içine işleyen duygular ve kendisine öğretilen öğretilerden arı kalarak bir araştırma yapabilir ki?!

Hatta bundan daha da ötesi, günümüz araştırmacılarının rolü siyasi, eğitim, kültürel ve araştırma olarak toplumun genelinin gençlere karşı tutumunu etkileyecek ve değiştirecek bir konuma sahiptirler. Eğer bu tutumlar gerçekten de uygun ve doğru değillerse, çocuk ve gençlerle oldukça basit ve yapay bir bağ ortaya çıkacaktır. Hal böyle olunca da toplumun büyük bir yüzdesini teşkil eden bu gençlerle hem toplum hem de devlet arasında kopukluk olacak, belki de zıtlıklar, çatışmalar, kültürel yıpranmalar ve en sonunda da pesimist, kötümser bir camianın ortaya çıkmasına yardımcı olmuş olacaktır!

Bu elimizde bulunan araştırmada, kutlu İslam dininin gençler ve gençliğe olan tutumunun bir kez daha ve dikkatlice değerlendirilmesi yapılmakta, faydalı olması düşüncesiyle aynı zamanda diğer tutumlarla da bir nevi tatbik ve mukayese edilmektedir.

3. Gayr-i İslami Bakışta Gençlik

Çocuk ve gençler hakkında oldukça eski dönemlerden bu güne yapılan araştırmaların metinlerini incelediğimizde toplumun bu kitlesine karşı her daim önyargı ve kötü bir yaklaşım olduğu gerçeği karşımıza çıkmaktadır. Bu tutum doğrultusunda çocuk ve gençler tasvir edilirken karşımıza şöyle bir karakter çıkarmaktadır; faydasız, gelenekleri hiçe sayan, bozguncu, başına buyruk, asi, isyankâr ve kirlenmiş olarak veya elle tutulur bir tarafı olmayan bireyler olarak resmedilir. Şimdi burada gençlere karşı bu tutum ve bakış açısına birkaç örnek vereceğiz.

“Horace” lakabıyla anılan ve m.ö. 8. yılda yaşamış olan Sezar’ın evlatlık vârisi olan Augustus döneminin en önemli Romalı şair ve hatibi Quintus Horatius Flaccus şöyle der:

“Atalarımızın döneminden daha kötü bir dönemi babalarımız yaşamıştı. Biz de onların çocukları olduğumuza göre onlardan daha kötü ve bozguncu bir dönem yaşayacağız ve bizlerin dünyaya getireceği çocuklar da bizlerden daha bozguncu olacaklardır.”[7]

Amerikalı psikolog Carl Rogers ise 1939 yılında kaleme aldığı “Sorunlu Çocukların Psikolojisi” adlı eserinde şunları dile getirmekte:

“Sokrat, kendi zamanında yaşayan gençleri şöyle anlatmakta; onlar anne ve babalarına hizmet edeceklerine, aynı asi azgınlar gibi kendilerine nimet verenlere saygısızlık yapmaktalar. Ve başka bir yerde de şöyle der; Gençler düşünmekten yoksun varlıklardır. Bakın, hatta anne-babaları veyahut büyükleri odaya girdiğinde yerlerinden kalkmayı bile düşünemezler. Konuşma esnasında da muhataplarına edepsizce konuşur, sofradaki yiyecekleri sanki bir tek kendisi varmışçasınahırsla birbirinin elinden kaparlar. Ayaklarını birbiri üstüne atar ve öğretmenlerine karşı da oldukça acımasız olurlar.”[8]

Sümerlerin en önemli şehirlerinden biri sayılan ve Tevrat’ta da Hz. İbrahim’in (a.s) doğduğu yer olarak adlandırılan ve modern Irak’ın Basra eyaleti içerisinde bulunan Ur şehrinde i.ö. 3500 yıllarından kalma eski bir levhanın üzerine şu sözler kazınmıştır:

“Eğer kendi genç nesillerimize istedikleri gibi hareket etme yetkisi verirsek, o zaman kültür ve medeniyetimiz yok olmaya mahkûm olacaktır.”[9]

Cahiliye devri Araplarının da çocuk ve gençlere karşı tutumları da bir hayli yanlış ve zararlıydı. Allah Resulü (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’in (a.s) çabaları da; bu yanlış tutumu düzeltme ve ıslah etme yolundaydı.

İslam kaynaklarında bu konuyla ilgili birçok örnek olmasına rağmen bizler yalnızca bir tanesini dile getirip, yetineceğiz; İslam dininin ilk dönemlerinde yaşamış, Arap büyüklerinden Hasan-i Basri bir gün şöyle demişti:

“Çocuk ne de kötü bir şeydir! Yaşarsa eğer eziyet ve huzursuzluk kaynağı ve ölürse de; hayat bizleri yok olmakla tehdit eder.”[10]

Hasan-i Basri’nin bu sözleri İmam Zeynelabidin’in (a.s) kulağına gelir. İmam (a.s) şöyle buyurur:

“Vallahi bu ne büyük yalandır böyle! Çocuk ne de güzel bir şeydir! Yaşarsa eğer ana-baba için devamlı dua eden hazırda bekleyen bir duacı ve ölürse de; onlar için önceden yollanmış şefaatçidir.”[11]

Genellikle psikologların bu döneme verdikleri isimler de ileride değineceğimiz üzere bir hayli ilginç ve menfi isimlerdir. Zaten bir nevi İslam dini ile diğer ekollerin arasındaki farkı da bu isimlendirme konusunda rahatlıkla göreceğiz.

Ama maalesef Batı dünyasından alınıp, çevirisi yapılan eserlerin yanı sıra, kendine güvenini yitirmiş bir toplum olarak bizler, Garbın ilmini kendimizinkinden daha yüksek gördüğümüzden yakın dönemlere kadar psikolog ve gençler üzerinde çalışanlarımızın zihniyeti onlara karşı tam olarak menfi demesek bile müspet de değildi.[12]

Elbette Batı dünyasının çocuk ve gençler üzerine yaptığı araştırma ve kazandığı deneyimler bu konuda bizler için de yeni bir çığır açıp, onlara karşı farklı bir bakış açısına kavuşmamızı sağlamış ve bu eserlerin sayesinde de yeni bilgi ve faydalara ulaşmışızdır. Ama öncelikle; Batı’nın bu konuda vardığı sonuç ve ortaya koyduğu bilgilerin önemli bir kısmı İslam dininin çocuk ve gençler için öngördüğü psikolojik yaklaşımlarla uyuşmamakta ve ciddi sıkıntılara gebedir. İkinci olarak da; Batı’da yapılan çevirilerin hemen hemen hepsi, tahlil edilip, eleştirilmeden İslam dünyasına girmiştir.

Gençler ve çocuklar konusunda bizim araştırmacılarımızın da genel fikirsel yapısı, aynı Batılı meslektaşları gibi şekillenmiştir. Araştırmacı ve yazarların, İslam dininin o derin bakış açısına vakıf olamamaları ve dini konuları bir hayli hafife alıp, önemsememeleri, bunun yanı sıra, din ile iç içe olan toplum ve öğretim merkezlerinin bu konudaki vurdumduymazlıkları, konunun tam, derinlemesine ve kani edici bir şekilde anlatılamayıp, yalnızca yüzeysel bir İslam hukukuyla geçiştirilmesi yüzünden içinden çıkılamaz bir hal almıştır. Elbette burada genelden bahsettiğimizin bir kez daha altını çizmeliyiz çünkü hem ilim havzaları hem de üniversitelerde görevli bazı araştırmacı ve yazarların İslami bir yol üzere hareket edip, bu konuda oldukça güzel eserler bıraktıklarını inkâr edemeyiz.

İkinci Konu: Genç Kimdir?

Bilim adamları ve bilirkişiler “Genç kimdir?” ve “Gençlik, ömrün hangi evreleri ile sınırlıdır?” sorularına ortak bir cevap vermemişlerdir. Hatta bu belirsizlik uluslararası kanun ve yönetmeliklere dahi yansımıştır. Birleşmiş Milletler Teşkilatı, çocuk ve büyükleri mukayese edip, var olan toplumların milliyet ve kültür farklılıklarını da değerlendirerek gençlik yaş grubunu 15-24 olarak belirlemiştir.[13] Şu durumda dikkat edilmelidir ki; genç kimdir sorusunun cevabı toplumsal, kültürel, politik ve ekonomik değerler baz alındığında farklılık göstermekte ve gelişmekte olan ülkelerde ise bu yaş 24’ü de aşmaktadır.[14]

İslam dininde Kur’an dili olarak kabul görülen Arapçada, çocuk ve gençlere dair birçok tabir ve muadil kelime bulunmaktadır. Bunlardan bazıları; murahik, gulam, feta ve şabb kelimeleridir.

Murahik; Ergenlik çağı belirtileri kendisinde görünen veya ergen olan kişi.

Gulam;Muharikten daha kapsamlı bir tabir olan Gulam, ergen olan kişiye denildiği gibi küçük çocuğa da denilmektedir.

“Dedi ki: “Rabbim, benim nasıl çocuğum olur? İhtiyarlık tam bir biçimde üstüme binmiş, karım ise kısır!”[15]

Feta; bu kelime de ergenlik çağına erişip, onu geride bırakmış ve delikanlı olarak adlandırılan halk arasında ise bıyığı henüz bitmemiş gence denmektedir.[16]

“Şehirde bazı kadınlar şöyle konuştular: “Azîz’in karısı, genç uşağının nefsinden gönlünü eğlendirmek istemiş. Aşktan yüreğinin zarı delinmiş. Öyle anlıyoruz ki, kadın tam bir çılgınlığa düşmüş.”[17]

Şabb; Bu kelime ise güç ve kuvvetin dorukta olduğu 30 ve 40’lı yaşları kendi bünyesinde barındığı gibi bunun aksini söyletecek hem rivayetlerde hem de Arap edebiyatında birçok örnek de görülmektedir. Örnek olarak İmam Cafer Sadık’tan (a.s) nakledilen bir rivayette;

“Bir erkeğin yaşı otuzu aştığında, artık ona orta yaşlı denir.”[18]

Kısaca en iyisi gençlik evresini yaşıyla değil de, kendine özgü özelliklere göre tanımak daha yeğdir. Zaten şahsın fizyolojik ve psikolojik özellikleri ele alınıp, irdelendiğinde ömrünün hangi devresinde olduğu oldukça açık bir şekilde görülecektir. Aynı Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in insan hayatını şu üç önemli dönemle yani çocukluk, gençlik ve yaşlılıkla özetlediği gibi;

“Allah’tır ki sizi zayıflıktan yarattı. Sonra zayıflığın ardından (size) bir kuvvet verdi. Sonra kuvvetin ardından da zayıflık ve ihtiyarlık verdi. Allah, dilediğini yaratır, O, bilendir, gücü yetendir.”[19]

İslam literatüründe de gençliği iki şekilde inceleme imkânımız vardır; bunlardan ilki, ikincisine nazaran daha seri ve kısa bir dille gençlik devresinin önemi ve ona sahip olmanın değeri hakkındayken ikinci kısım ise; gençliği cismi, ruhi ve yaratılış konumuna göre değerlendiren ve bir nevi de oldukça önemli nasihatlerin yer aldığı rivayetler grubudur. Bu iki kısım rivayetler bizlerin İslami açıdan gençliği tanımamızda oldukça yardım edeceklerdir.

İslami metinler üzerinde yapılan araştırmalar gençlik döneminin, insan hayatına ait diğer evrelerle hatta mukayese edilemeyecek derecede önem ve farklılık arz ettiğini göstermektedir. Hatta öte yandan dini dokümanlar içerisinde insanın bu paha biçilmez dönemine dair değişik açılardan çeşitli boyutlardan oldukça fazla rivayetle mevzubahis edilmiş, bu dönem öylesine üzerine basa basa anlatılmış ve değerlendirilmiştir ki; insan hayatının diğer dönemleri neredeyse gölgesinde kalmıştır. Sonuç itibariyle, bizim İslami kaynaklarda yer alan rivayetler bu döneme nasıl önem vermemiz ve ne şekilde değerlendirmemiz gerektiğini öğretmektedir.

1. Allah’ın En Güzel Yarattığı Eseri, Gençlik

Maddi âleme dair yaratılmış ve vücuda gelmiş tüm varlıklar, Hekim ve Âlim olan Allah’ın birer eseridir. Bu varlıkların her birinde diğerlerinden farklı ince ve zarif özellikler olması akıl sahiplerinin hayranlık içerisinde bu varlıkları izlemesine ve derin bir tefekküre dalmalarına neden olmaktadır. Bu yol aslında onların yaratıcısı olan hikmet ve bilgi sahibi Allah’ı tanıma yollarından yalnızca birisidir. Varlık âlemindeki en küçük canlının bile oldukça karışık bir sisteme sahip olması ve bu denli küçük varlıkların böylesine mükemmel donatılmış olması ister istemez düşünen insanı şaşkına çevirmektedir.Bunun yanı sıra O’nun kendisi güzel olduğu için varlık âlemine dair ne varsa hepsi güzeldir ve bu insanın ruhuna yeniden hayat vermektedir. Çünkü var olan mevcudata bakıldığında ruha aykırı bir şeyin olmadığı ve ne varsa hepsinin insana hoş geldiğini görmekteyiz. Ehl-i Beyt kaynaklı bazı rivayetlere baktığımızda Allah’ın yarattığı en güzel varlığı “Genç Evlat” olarak görmekte ve en acı olayı da onun yitirilmesi ve hayatını kaybetmesi olarak okumaktayız.

İbn-i Ebi Leyli İmam Cafer-i Sadık’a (a.s) şöyle sormuştu; Allah’ın en çok sevdiği ve hoşlandığı varlık nedir? İmam da bunun üzerine; Genç evlattır. Cevabını verince İbn-i Ebi Leyli; Peki en acı olanı nedir? diye sordu ve İmam da ona; O genç evladı yitirmektir. diyebuyurdu.[20]

Belki buna güzel ve gönle yakın denmesinin bir başka nedeni de anne-babanın ellerinde bulunan o güzel, güçlü ve diri genç evladı, kendilerinin acizlik ve düşkünlük günlerinde ellerinden tutması ümidi olabilir. Zaten bu yüzden anne-baba evlatlarına karşı oldukça derin bir mahabbete sahiptirler. Genç evlat sahibi olmak ana ve baba için dünyanın en güzel şeyidir. Aynı şekilde o genç evladı kaybetmek de ana ve baba için dünyanın en acı şeyidir.

2. Bilinmeyen Değer, Gençlik

İslam kaynaklarında, gençlik yıllarının değerini anlatan birçok rivayetin yanı sıra o dönemin kıymetinin iyi bilinmesi ve bir ganimet olarak değerlendirilmesi yönünde de oldukça fazla tavsiye ve nasihate sahibiz. Elbette tüm bunların yanı sıra gençlik yıllarının insanlar tarafından derk edilemediğine dair birçok rivayette mevuttur. Emir’ul Mü’minin Ali (a.s) buyurur ki;

“İki şeyin elden gitmeden değerini anlamak zordur; biri sağlık bir diğeri de gençliktir.”[21]

Bu rivayet oldukça sarih bir şekilde gençlik döneminin değerine vurgu yapmaktadır. Bir şeyin değerli olması hiç şüphesiz kendisiyle alakalıdır ve gençlik, bizatihi değerlidir ama hayatın diğer evreleriyle yani çocukluk ve yaşlılık gibi dönemleriyle kıyaslandığında zaten bu değerini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu konuyu ilerleyen bölümlerde daha detaylı bir şekilde ele alacağız. Elbette özetlemek gerekirse şunu söyleyebiliriz; beden dinçliği, ruh sadeliği, düşünme yetisi olarak gençlik dönemi, en uygun ve en verimli evredir.

Öte yandan İmam Ali’nin (a.s) bu sözlerinden gençliğin “kadri bilinemeyen bir değer” olduğunu anlamaktayız. Başka bir tabirle, değer ve faziletler iki kısımdır; birincisi tanınmış ve bilinen değerler bir diğeri de bilinmeyen değerlerdir ki gençlik işte bu sınıfta kendine yer bulur. Elbette bu değeri bir türlü bilinemeyen dönem, gençler için geçerlidir çünkü hayatın bu evresini geride bırakmış olgun ve yaşlı insanlar, gençliğin değerini ve aslında nasıl da kıymetli bir sermaye olduğunu artık çok iyi bilmektedirler. Bu konuda eğitimcilere oldukça zor bir görev düşmekte ve gençlere bu dönemin kıymetini bilmeleri konusunda telakkide bulunmaları icap etmektedir. Çünkü bu evre gizli ve değeri bilinemeden kaldığı müddetçe hiçbir genç tarafından değerlendirilemeyecek, beyhude bir şekilde geçip gidecek veya gerçek manasıyla yaşanamayacaktır. Şüphesiz gençler, başıboş bırakılır ve bu paha biçilmez dönem hakkında aydınlatılmazsa, bu geri dönüşü olmayan fırsat elden kaçtıktan sonra nasıl bir hazineyi yitirdiklerinin farkına varacaklardır.

3. Gençlik Çağını Ganimet Bilmek

İslam kaynaklarında gençlik döneminin değerinin bilinmesi, bu bir daha ele geçmez fırsatın iyi değerlendirilmesi ve ömrün bu merhalesinin ganimet sayılması hakkında bir hayli tavsiye ve öğretiler göze çarpmaktadır. Kâh bu tavsiyeler İslam büyükleri tarafından seçkin ashabı için yol gösterici, öğüt verici bir kalıp içerisinde dile getirilmiş kâh da toplumun bütününe hitap edilmiştir. Her iki durumda da mukaddes İslam dini, insan ömrünün her devresinin sağlıklı ve doğru kullanılması yönünde oldukça ısrar eder ve boşa geçen her anı hiçbir surette caiz görmez. Ama gençlik evresi üzerinde daha bir farklı durur ve insanın o en verimli, en değerli döneminde ulaşabileceği manevi güçler ve beceriler konusunda tavsiyelerde bulunduğu gibi düşebileceği hata ve zahmetler hakkında da uyarıda bulunmayı ihmal etmez. Başka bir deyişle, gençlik evresi çok önemli olduğu gibi bir o kadar da tehlikelidir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in de değindiği gibi gençlik çağının en belirgin özelliği güç ve kuvvettir. Bunun hangi yönde kullanılacağı önemlidir. İyiye mi yoksa kötüye mi? İşte bu insanın yapıcı ya da yıkıcı olması anlamını taşımaktadır. Bu kudret ancak ve ancak insanın gençlik çağında zirveye ulaşmakta ve o dönemde bunu nasıl kullanacağı önem arz etmektedir. Zaten Allah Resulü (s.a.a) ve Ehl-i Beyt imamlarının (a.s) gençlik hakkında ashabına bulunduğu tavsiye ve uyarılar da bu yöndedir. Değerli İslam Peygamberi Muhammed Mustafa (s.a.a) vefalı dostu Ebuzer-i Gıffari’yeşöyle hitap etmektedir;

“Ey Ebazer! Şu beş şeyi diğer beş şey gelmeden önce ganimet bil; Gençliğini yaşlılıktan önce, sağlığını hastalığından önce, zenginliğini fakirlikten önce, boş vaktini meşguliyetinden önce ve hayatını ölümden önce…”‌[22]

Buna benzer başka rivayetler de İmamlardan (a.s) bizlere ulaşmıştır. Mesela Hz. Ali (a.s) buyurur ki;

“Gençlini yaşlanmadan önce, sıhhatini de hastalanmadan önce bul!”[23]

Öte yandan İmam Musa Kazım (a.s) da Allah kelamı olan Kur’an-ı Kerim’de geçen “Allah’ın sana verdikleri içinde âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma.”ayetinin tefsirinde şöyle buyurmakta:

“Unutma! Sağlığını, gücünü, fırsatlarını, gençliği, mutluluğunu ahiret için kullan.”[24]

4. Gençlik Döneminden Faydalanmak, Peygamberin (s.a.a) Duası

Birisi hakkında “Dua etmek”genel itibariyle birisinin yapmış olduğu iş ve eylemlerin cevabı niteliğindedir ve Arapçada bu kavram bedduayı da içerisine almaktadır. Ama örfi olarak dua etmek yapılacak hayırlı ve makbul işler için kullanılmaktadır. Rivayetlerde duanın edebi hakkında göze bir hayli fazla çarpan konu ise; kendine ve diğerlerine beraberce dua etmektir. Dini kaynaklarımızda duanın nasıl edileceğine dair oldukça değerli ipuçları verilmekte ve masum önderlerin (a.s) bazı sahabeleri hakkında dua ederken yüce Allah’tan onların gençlik dönemlerinden yeterince faydalanmaları ve bu nimetten nasipsiz kalmamaları için istekte bulunduğunu görmekteyiz. Buna örnek olarak da, Peygamber Efendimize (s.a.a) su getiren genç sahabesi Amr bin Huzai için ettiği; “Allah’ım! Onun gençliğinden yararlanmasını sağla”[25] diye dua etmesidir. Allah Resulünün (s.a.a) bu hayır duası nedeniyle Amr, seksen yaşına gelmesine rağmen hala gençlik enerjisi ve diriliğini kaybetmemişti. Amr bin Huzai Peygamber Efendimizden (s.a.a) sonra da ilk imamızın da en yakın sahabelerinden birisi olmuş ama maalesef Muaviye bin Ebu Süfyan’ın muhafızları tarafından başı kesilerek şehit edilmiş ve bir sini içerisinde Muaviye’ye sunulmuştur.

Hiç şüphesiz insan gençlik döneminde birçok kabiliyet, imkân ve güce sahiptir.Zaten bunun bilincinde olan Hz. Nebi de (s.a.a) Amr için böylesine güzel bir dua ediyor. Bunun mukabilinde ise gençliğin güzellik ve çekicilik gibi değerlerini bilememe durumunda insanlar için hiç de hoş olmayan olaylar vuku bulmaktadır. İslam Peygamber’i (s.a.a) şöyle buyurmaktadır;

“Kim Allah’ın dininden yeterince pay almayı başaramadıysa, Allah onu üç şeye giriftar eder; ya onun genç yaşta canını alır ya onu bir sultanın uşağı yapar ya da onu bir köyde yaşamaya mecbur kılar”[26]

5. Mütedeyyin Genç, Allah’ın İftihar ve Kıvanç Kaynağıdır

Allah’a ibadetle meşgul olan bunca insan arasından Allah Teâlâ, meleklerine ibadet eden genci göstererek onunla iftihar ettiğini söylüyor. Bu yalnızca bizlere ibadetin önemini göstermekle kalmıyor belki de bu gençlik çağında ibadet etmenin ne denli önemli olduğunu bizlere anlatıyor. Bu nedenle, gençlik yıllarını ibadete vermiş bir genç ile ihtiyarlık dönemini ibadete vermiş yaşlı birisi asla eşit görülmemektedir. Hatta bu mesele o kadar mühimdir ki, rivayetlerde dahi yer bulmuş ve gençken ibadet ehli olan ile ihtiyar halinde bu işe gönül veren arasında oldukça büyük dereceler konmuştur. Bir rivayette bu olay peygamberlerin avam halka üstünlüğü ne ise bu da odur şeklinde yorum bulmuştur. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurur;

“Henüz gençliğinin ilk evresinde Allah’a ibadet etmeye koyulmuş bir genç ile ilerlemiş yaşıyla beraber Allah’a yönelen yaşlı kimse arasındaki fark, peygamberlerin diğer insanlara üstünlüğü gibidir.”[27]

6. Gençlik, Sorumluluk ve Ödev Döneminin Başlamasıdır

İslami kaynaklardan elde edilen bilgi doğrultusunda şunu söylemek pek de yersiz olmayacaktır; gençlik çağına adım atmakla, insanın sorumluluk ve mesuliyetleri de başlamaktadır. Elbette bundan, yani ergenlik çağından önceki yıllarda da bazı fakihlere göre İlahi emirlerin uygulanması gerektiği yönünde fetvalar göze çarpmış ama bu ödevlerin yerine getirilmediği durumlarda da hiçbir cezaya uğramayacağı dile getirilmiştir. Aslına bakılacak olunursa bu konu gençlik çağında ciddiyet kazanmakta ve her türlü İlahi buyruğun sorumluluğu altına girmektedir. Artık Yüce Allah onu, salahiyet sahibi olarak görmekte ve kendi sözlerine muhatap almaktadır. Zaten bu yüzdenİlahi boyutta ondan “Mükellef” olarak bahsedilir. Aslında insan ömrünün en büyük dini olayı bu yaşlarda vuku bulmakta ve bu kutlu, iftihar dolu elbiseyi kendi teninde görmeye başlamaktadır.[28] İşte bu yüzden bu konuya ağırlık vermekte önem vardır.

Seyyidibn-i Tavus bu konuda oğluna şöyle yazmaktadır:

“Evladım, Muhammed! Yüce Yaradan seni akıl nimetiyle mükâfatlandırıp, kendi makam-ı âliyesindeseni muhatabı olarak kabul gördüğünde bu anı mutlaka not al ve kendin için en değerli bayram olarak bil. Bu yıldönümünü kutla, Allah Teâla’yı da sana verdiği bu akıl nimeti için çokça şükret.”[29]

Gencin ödev ve sorumluluk alma çağına gelmesi, onun ruhi, psikolojik, akli ve cismi olarak ömrünün diğer evrelerinden daha üstün ve önemlidir. Bir rivayette de bu ruhi ve cismi değişikliğe şu şekilde değinilmektedir. Hz. Ali (a.s) şöyle buyurur;

“Çocuklarda artık akıl yetisi kendini göstermeye başladığında namaz, bedene güç-kuvvet geldiğinde oruç ve cünüp olduklarında ise kurallar ve sınırlar ona vacip olur.”[30]

7. Kıyamet Gününde Gençlik Hakkında Hesaba Çekilme

Kıyamet gününde insana, ömrünü ve özellikle de gençliğini nerede harcadığı sorulacaktır. Bu konu hakkında bazı rivayetlerde iki şekilde soru sorulacağı görülmektedir; öncelikle insana maddi âlemde ömrünü nasıl harcadığı ve sonrasında ise gençliğini nasıl geçirdiği ve ne iş ile tükettiği sorulacaktır. Allah Resulü (s.a.a) buyuruyor;

“Kul, Kıyamet Günü henüz adım atamadan ona ömrünü nerede hiç ettiği ve gençliğini ne için harcadığı sorulacaktır.”


Bu haber 1044 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YAŞAM Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI