Bugun...



İnsanın, Allah İle İlişkisi

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 18-08-2022 12:20

İnsanın, Allah İle İlişkisi

Allah İle İlişkinin Gerekliliği

İnsan, ihtiyaçlarının giderilmesi için ilişki kurar ve kurulan ilişkilerin dayanağı budur. Eğer ihtiyacın gerekliliği yoksa ilişki de kurulmayacaktır. Bu aynen, tam anlamıyla sağlıklı olan bir insanın doktora görünmeyeceğine veya ilaç kullanmayacağına benzer. O hâlde ilaca ihtiyacın olmaması, doktorla ilişkinin kurulmamasına neden olacaktır. Bunun aksi de geçerlidir.

İnsan, yaratılış tarihi boyunca yüce ve ezelî Allah ile ilişki kurmaya her zaman önem vermiş ve kendini sınırsız bir gücün egemenliği altında görmüştür. Bu tapınmaya, kulluğa ve kutsallıktan huzur bulmaya eğilim, tarih boyunca bütün insanların varlığında hep var olagelen bir eğilimdir. Bu ihtiyaç, farklı dönemlerde ve farklı topluluklar arasında kendini göstermiştir. Bazen putlara, bazen tanrılara, bazen tek Allah'a tapmakla sonuçlanmıştır. Ancak bütün bu belirti ve görüntülerin ana kaynağı, ilâhî buyruktan kazanılabilecek kutsallık hissidir. Bu, insanın huzur ve güvence bulmasına neden olur.

İnsanın ruh ve gerçeği, madde ve cismiyle asla uyuşmayan bazı ihtiyaçlarla karşı karşıyadır. Bu ihtiyaçlar manevî olgular kısmından olup, insanda gerçekçilik, araştırma, neden arayışı, erdem isteği, ülkü taleplik ve Allah'a bağlılık gibi manevî eğilimleri ortaya koyar.

Bu eğilimlere dikkat edildiğinde, bu ruhsal ve manevî eğilimlerin asla maddî imkânlarla ve dünyevi ziynetlerle temin edilemeyeceği ve bunlarla insana huzur verilemeyeceği anlaşılacaktır. Çünkü bu eğilimler, insanın maddî boyutuyla ilintili olan maddî ihtiyaçlarla mahiyet bakımından tamamen farklıdır. Bu gereksinimler, ancak kendine mahsus özel programlarla temin edilebilir.

İnsanın hakikatiyle bağlantılı olan en güzel eğilimlerden biri yetkinlik arayışı ve mutlak kemale yakınlaşma isteğidir. İnsan bu yeteneğinin filizlenmesiyle düşünsel, etik ve pratik güvenceye ulaşacaktır. Hakikatin izini süren insan, mutlak anlamıyla kâmil olan varlığın yüce Allah'ıyla ilişki kurmaya muhtaçtır. Mutlak kemale yakın olmakla ruhunu dindirebilmek ve canına huzur katabilmek için sürekli devinim ve aksiyon hâlindedir.

Akıl, fıtrat ve Kur'an açısından insanın nihaî amacı mutlak kemale yakın olabilmektir. Kur’an-ı Kerim bu bağlamda şöyle buyurmaktadır:

Ey insan! Şüphe yok ki sen, Rabbine kulluk yolunda meşakkatler içinde didinir durursun da sonunda O'na kavuşursun”.[1]

Bu amaca ulaşmak için insan, öncelikle orta vadeli amaçları geride bırakmalıdır ki nihaî amaç ve mutlak kemal yolunda adım atabilsin. Bireysel kapasite oranında yüce Allah'ı tanımak için gayret etmek, yüce Allah'a ihlas ve içtenlikle ibadet etmek, ilâhî imtihan aşamalarını kat etmek orta vadeli amaçlardandır.

İnsanın Yüce Allah İle İlişkisinin Türü

Yukarıdaki açıklama, her ne kadar varlık bilgisi bakımından insan ile Allah ilişkisine yaklaşım ise de, bu ilişkinin başka yönü de vardır. Dinî öğretilere bakıldığında, insan ile Allah ilişkisinin iman boyutu olduğu da anlaşılacaktır.

Bunun açılımı şöyledir: İnsan, evreni yöneten mutlak güç olan tek Allah'ın varlığına yakin ederek kendini ona teslim eder; yüce Allah'ın vaatlerini bütün varlığıyla kabul eder ve dinin buyruklarına boyun eğer. Bütün bunlar, insanın yüce Allah'a imanından kaynaklanır. İnsanın Allah ile ilişkisi, yüce Allah'a iman temeline dayalıdır ve insan, bu imanı sayesinde yüce Allah ile kalbî ve derin bir ilişki kurar ve sözü edilen bu ilişki insanın her zerresini etkiler. İman, farklı aşama ve dereceleri olan bir olgudur. Kur’an-ı Kerim bu gerçeğe yönelik şöyle buyurmaktadır:

İnananlar, ancak onlardır ki Allah anılınca yürekleri titrer; onlara ayetleri okununca da inançlarını arttırır ve Rablerine dayanırlar.”[2]

İmanın en yüce aşaması kalbin tam anlamıyla yakin ve itminan etmesidir. İşte bu, Hz. İbrahim'in (a.s), ölülerin nasıl diriltildiğini görmekle ulaşmak istediği şeydir.

An o zamanı da, hani İbrahim, “Rabbim! Ölüyü nasıl diriltirsin?” demişti. Allah, “İnanmıyor musun?” demişti de İbrahim, “evet, inanıyorum ama kalbim tam yatışsın, mutmain olsun” demişti”.[3]

Kalbin itminan kazanması çok yüce bir mertebedir. Bundan dolayı da Hz. İbrahim (a.s), Allah katında yüce bir makama sahip olduğu hâlde kalbi itminan mertebesine ulaşma peşindedir. İnsan, imanının gerçekleşmesi ve olgunlaşması için marifete muhtaçtır. Yüce Allah'ı tanımak, imanın gerçekleşme şartı ve olmazsa olmazlarındandır. Bu marifet iki yoldan elde edilebilir: Husulî marifet ve huzurî marifet.

Husulî marifet, ilâhî ilimler edinme yoluyla ve yüce Allah'ı tanıtan kanıtlarda inceleme yapma yardımıyla kazanılır. Bu bilgi ve marifet, kavramlardan yararlanmak, zinhî analizlerde bulunmak, aklî kanıtlamalar yapmak sonucunda elde edilir. Bu marifetin bir diğer özelliği, bir vasıta yardımıyla edinilebilir türden oluşudur. Yani ilâhiyatın öğrenilmesi, bu marifetin araç ve vesilesidir.

Huzurî marifet ise, ancak manevî makamlarda sülûk ve nefsi tezkiye yoluyla kazanılır. İnsan, tam anlamıyla nefsin eylemsellik hâline ulaşmasıyla ilâhî ilimler feyzini almaya hazır hâle gelir. Her hangi bir aracı olmaksızın öğretiler insanın gönül ve ruhuyla bağlantı kurar ve insan, kabiliyeti oranında bu marifetten nasiplenir.

Biz, gerçek ve şüphesiz bilgiye sahip olması için İbrahim'e, göklerdeki ve yeryüzündeki kudret ve saltanatı, tasarruf ve hikmeti böylece göstermedeydik”.[4]

Allah İle İlişkinin En Önemli Eseri

Evrenin yaratıcısı ve bütün feyizlerin var edicisi Allah ile ilişki ve bağın sayısız bereket ve eserleri vardır. Bu ilişkiye sahip olan insan, her zaman bunun bereketlerinden faydalanır. Bu ilişkinin en önemli eseri, insanın ilâhî huzurda olduğunu algılaması ve böylece de huzurda bulunuşun adap ve gereklerine uymasıdır. Böyle bir insan yüce Allah'a yakın olduğunu hisseder. Bundan dolayı da huzurda oluşun kurallarını uygulamaya çalışır; bütün amellerini kontrol eder; yüce Allah'ın adıyla, sözüyle, hüküm ve buyruklarıyla karşılaştığında huşu eder ve gönülden saygı duyar; düşünce, ahlâk ve davranışlarını en güzel şekilde düzenler.

Sınırsız güç, hikmet ve sevgi kaynağıyla bağlantı, insana öyle bir zenginlik verecektir ki artık yüce Allah'tan başka her şey gözünde küçülecek ve değersizleşecektir. Böyle biri ilâhî teyitle desteklenir ve onun velayeti altında olduğunu görür. Bu nedenle de hiç bir şeyden korkmaz; çünkü Allah'ın gücü karşısında hiçbir gücün olmadığına inanır. İnsan, yüce Allah'ın istek ve iradesini bütün iradelerin ve hatta kendi iradesinin üstünde tuttuğunda artık kınamalardan, muhalefetlerden ve yenilmelerden korkmayacaktır; çünkü bu insan, yüce Allah'tan başka her şeyi küçük görmektedir.

Bu ilişkiden yoksun olan insan ise, dünyayı büyük görecek, kalbi dünyalıklara kanacak ve dünyevi sevgilerle dolacaktır. Muhalefetlerden ve kınamalardan korkacak, topluluğa aykırı hareket edemeyecektir; çünkü böyle bir gücü kendinde göremeyecektir. Kısacası bu ilişkiden mahrum olan herkes zayıf ve güçsüzdür.

 

 

---------------

[1]- İnşikâk, 6.

[2]- Enfal, 2.

[3]- Bakara, 260.

[4]- En'âm, 75.




Bu haber 509 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MANEVİYAT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI