Bugun...



İnsanı Hayrete Düşüren Kitap - 1

Asırların eskitmeye güç yetiremediği, zaman akışı, ortaya çıkan daha yeni ve daha aydın düşüncelerin sürekli değerini yücelttiği elimizde bulunan “Nehcü’l-Belâğa” adındaki bu güzel ve nefis eser, Emirü’l-Müminin Hz. Ali'nin (a.s), bundan yaklaşık bin yıl önce rahmetli Seyyid Razî (r.a) tarafından toplanan "hutbeleri", "duaları", "vasiyetleri", "mektupları" ve "veciz sözleri"nden seçmelerdir.

facebook-paylas
Tarih: 15-05-2023 12:04

İnsanı Hayrete Düşüren Kitap - 1

Bismillahirrahmanirrahim

Bu Nefis Eser…

Şüphesiz söz ustası olan Hz. Ali (a.s) birçok hutbeler söylemiş, yine çeşitli münasebetlerde birçok hikmetli veciz sözler buyurmuştur. Ayrıca özellikle kendi hilafeti döneminde birçok mektuplar yazmış, Müslüman halk da onları kaydedip ezberlemeye özel bir özen göstermiştir.

Seyyid Razî’den yaklaşık yüz yıl önce yaşayan (hicrî üçüncü yüzyılının sonları ve dördüncü yüzyılının başları) Mes'udî "Murucu’z-Zeheb" adlı eserinin ikinci cildinde, "Hz. Ali’nin (a.s) Sözleri, Rivayetleri ve Takvasından Kesintiler" başlığı altında şöyle diyor: "Halkın çeşitli yerlerde Hz. Ali’den (a.s) hıfzettikleri [1] hutbelerin sayısı dört yüz seksen kusura ulaşmaktadır. Hz. Ali (a.s) bu hutbeleri daha önceden hazırlık yapmaksızın, bir şeyin üzerine kaydetmeksizin buyurur, insanlar da hem onları alır ve hem de bilfiil ondan yararlanırlardı."

Mes'udî gibi aydın ve araştırmacı bir bilginin tanıklığı Hz. Ali'nin (a.s) hutbelerinin ne kadar çok olduğunu göstermektedir. Nehcü’l-Belâğa’da sadece 239 hutbe vardır. Oysa Mes'udî dört yüz seksen küsür hutbeden bahsederken, çeşitli tabakaların o hazretin buyruklarını kaydetme ve ezberlemeye gösterdikleri olağanüstü önemi belirtmektedir.

 

Seyyid Razî ve Nehcü’l-Belâğa

 

Seyyid Razî (r.a) şahsen Hz. Ali'nin (a.s) buyruklarının hayranlarındandı. Seyyid Razî edebiyatçı, şair ve söz ustası bir kişiydi. Onunla aynı dönemde yaşayan Sealibî, hakkında şöyle der: "O bugün asrın en gözdesi, Irak'ın en şerefli seyitlerindendir. Soy ve boy asaletiyle birlikte güzel edep ve üstün fazilet sahibidir… Ebu Talipoğulları arasında o kadar seçkin şair olmasına rağmen o, Ebu Taliboğulları şairlerinin en üstünüdür. ‘Bütün Kureyş'te ona ulaşabilecek bir şair yoktur’ dersem abartmış olmam." [2]

Seyyid Razî edebiyata ve özellikle Hz. Ali'nin (a.s) sözlerine hayranlığından olacak ki, Hz. Ali'nin (a.s) sözlerine daha çok fesahat, belâgat ve edebiyat açısından bakmaktaydı. Dolayısıyla o hazretin sözlerinin seçiminde bu özelliği göz önünde bulundurmuştur. Yani belâgat açısından özel bir belirginliğe sahip olan sözler dikkatini daha çok çekmiştir.

Dolayısıyla Hz. Ali'den (a.s) seçip derlediği bu eserin ismini "Nehcü’l-Belâğa" koymuştur. İşte yine bu açıdan bunların senet ve kaynaklarına değinmeye önem vermemiş; sadece özel bir münasebetten dolayı ilgili hutbe veya mektubun kaydedildiği kitabın ismine değinmiştir.

Bir tarih veya hadis mecmuasında, ilk olarak o mecmuanın senet ve kaynağının bilinmesi gerekir; aksi durumda itibarını kaybeder. Fakat bir edebiyat eserinin değeri onun incelik, güzellik, fesahat ve belagatındadır. Buna rağmen yine de Seyyid Razî'nin bu paha biçilmez eserin tarihî ve diğer değerlerinden gafil olduğu ve sadece onun edebî değerine dikkat ettiği de söylenemez.

        Seyyid Razî'den sonraki dönemlerde başkalarının Nehcü’l-Belâğa'nın senet ve kaynaklarını toplamaya girişmeleri çok sevindirici bir olaydır. "Nehcü’s-Seade fî Müstedrek-i Nehci’l-Belâğa" kitabının bu alanda yazılan kitapların en kapsamlısı ve en genişi olduğu söylenebilir. Bu kitap, “Muhammed Bakır Mahmudi” adında Iraklı araştırmacı ve değerli Şiî bilginlerinden biri tarafından hazırlanmaktadır.

       Bu değerli kitapta Hz. Ali'nin (a.s) hutbeleri, emirleri, yazı ve mektupları, vasiyetleri, duaları ve veciz sözleri toplanmıştır. Bu kitap elimizdeki Nehcü’l-Belâğa'ya ilaveten Seyyid Razî'nin seçmediği veya elde edemediği bölümleri de içermektedir. Bildiğim kadarıyla sadece veciz sözlerin bir bölümü dışında hepsinin senet ve kaynaklarını toplamıştır. Şimdiye kadar bu kitabın dört cildi basılarak yayınlanmıştır.

Şunu da unutmamak gerekir ki Seyyid Razî, Hz. Ali'nin (a.s) sözlerini toplamaya girişen tek kişi değildir. Başkaları da bu alanda farklı isimlerde kitaplar yazmışlardır. Bunlardan en meşhuru Muhakkik Cemaleddin Hansarî'nin Farsça'ya şerhettiği ve son zamanlarda değerli araştırmacı bilgin Mir Celaleddin Muhaddis Urumavî'nin çabasıyla Tahran Üniversitesi tarafından basılan Amidî'nin "el-Gurer ve'd-Durer" adlı kitabıdır. Kahire Üniversitesinde, Ulum Fakültesinin müdürü olan Ali el-Cundi, "Ali b. Ebutalib, Şiir ve Hikmetleri" adlı kitabının mukaddimesinde bu mecmualardan birkaçının ismini zikretmektedir. Bunlardan bazıları öylece el yazısı hâlinde kalmış ve şimdiye kadar basılmamıştır. Bu kitaplardan bazıları şunlardan ibarettir:

1- "el-Hutet" kitabının yazarı Kuzaî'nin topladığı "Dusturu Mealimi’l-Hikem".

2- "Nesru’l-Lealî". Bu kitap, Rusyalı müsteşrik tarafından kalın bir ciltte tercüme edilip yayınlanmıştır.

3- "Hikemu Seyyidina Ali". Bu kitabın el yazısı nüshası Daru’l-Kutubi’l-Mısriyye'de mevcuttur.

 

İki İmtiyaz

Emirü’l-Müminin Hz. Ali'nin (a.s) sözleri öteden beri iki özelliğe sahip olup bu ikisiyle tanınmıştır. Bu özelliklerden biri fesahat ve belâgatı, ötekisi ise bu sözlerin çok yönlü oluşları ve bu günkü tabirle çok boyutlu oluşlarıdır. Bu özelliklerden her biri tek başına Hz. Ali'nin (a.s) buyruklarına olağanüstü bir değer vermek için yeterlidir.

Fakat bu iki özelliğin iç içe olması, yani bir sözün farklı ve hatta bazen zıt doğrultularda hareket edip aynı zamanda fesahat ve belâgatını koruması o hazretin sözlerini mucize haddine yaklaştırmıştır.

Ve işte bu yüzden, Hz. Ali'nin (a.s) sözleri yaratılmışların sözleriyle yaratının sözü arasında yer almış ve hakkında; "Yaratılmışların sözlerinden yüce ve yaratının sözünden aşağıdır!" söylenmiştir.

 

Güzellik

Nehcü’l-Belâğa'nın bu özelliğini, söz ustası ve sözün güzelliğini anlayan bir kimseye tavsif ve açıklamaya gerek yoktur. Esasen güzellik anlatılması değil, idrak edilmesi gereken bir olgudur.

Nehcü’l-Belâğa, o devrin insanlarına olduğu gibi, yaklaşık on dört asır sonra günümüz okuyucusu için de aynı incelik, cezzabiyet ve tatlılığa sahiptir.

       Biz burada bu konuyu ispatlamak niyetinde değiliz; ancak bahsimizdeki münasebetinden dolayı, Hz. Ali'nin (a.s) sözlerinin kalplere nüfuzla etkisi, insan düşünce ve zevklerinde görülen bunca değişimlere rağmen o hazretin insanları asırlarca hayrete düşürmesi üzerinde bir azıcık durmak istiyoruz. O nedenle o hazretin kendi zamanından başlayalım.

Hz. Ali'nin (a.s) dostları, özellikle de hitabet alanında ilerlemiş olanlar, onun sözlerine hayranlardı. İbn-i Abbas bunlardan biridir. Cahiz'in "el-Beyan ve't-Tebyin"de kitabında naklettiğine göre İbn-i Abbas kendisi çok güçlü bir hatipti. [3]

İbn-i Abbas, Hz. Ali'nin (a.s) hutbe ve konuşmalarına olan derin şevk ve isteğini, o hazretin olağanüstü sözlerinden zevk alışını gizlememektedir. Nitekim Hz. Ali (a.s) meşhur "Şıkşıkıyye" hutbesini irad ederken, İbn-i Abbas da dinleyiciler arasındaydı. Bir ara Kufe'nin “Sevad” ahalisinden bir adamın, birtakım meseleleri içeren bir mektubu o hazrete uzatmasıyla hutbesini kesti. Hz. Ali (a.s) mektubu okuduktan sonra İbn-i Abbas'ın, hutbesine devam etmesini rica etmesine rağmen artık devam etmedi.

Bunun üzerine İbn-i Abbas, "Hayatımın hiçbir döneminde bu sözlerin kesilmesine üzüldüğüm kadar hiçbir söze üzülmedim" dedi.

İbn-i Abbas, Hz. Ali'nin (a.s) kendisine yazmış olduğu kısa bir mektup hakkında; "Resulullah'ın sözlerinden sonra hiçbir sözden bu kadar yararlanmadım" demiştir. [4]

Hz. Ali'nin (a.s) en azılı düşmanlarından olan Muaviye b. Ebu Süfyan, o hazretin sözlerinin güzelliğini ve olağanüstü fesahatini itiraf etmiştir.

Muhken b. Ebu Muhken, Hz. Ali'ye (a.s) sırt çevirerek Muaviye'ye yöneliyor ve Hz. Ali'ye (a.s) beslediği kinden dolayı yanıp yakılan Muaviye'ye yaranmak için; "İnsanların en dilsizinin yanından sana geldim" diyor.

Bu dalkavukluk o kadar tiksindiriciydi ki, Muaviye şahsen onu kınayarak dedi ki: "Yazıklar olsun sana! Ali mi insanların en dilsizidir?! Kureyş, Ali'den önce fesahatten habersizdi. Ali, Kureyş'e fesahat dersi verdi."

 

Etki ve Nüfuz

Hz. Ali'nin (a.s) sözlerini dinleyenler onlardan çok etkilenirlerdi. O hazretin vaazları kalpleri titretir ve gözlerden yaş akıtırdı. Günümüzde bile hazretin vaaz ve hutbelerini okuyup veya dinleyip de titremeyen kalp var mıdır ki? Seyyid Razî, meşhur "el-Garra Hutbesi"ni [5] naklettikten sonra şöyle diyor: "Hz. Ali (a.s) bu hutbeyi okuyunca bedenler titredi; gözlerden yaşlar akmaya başladı ve kalpler titremeye, hızla çarpmaya başladı!"

Hammam b. Şüreyh, İmam Ali'nin (a.s) ashabından biridir. Allah aşkıyla dolup taşan bir kalbe ve manevî ateşle yanıp yakılan bir ruha sahipti. Hammam, Hz. Ali'den (a.s) takvalıların ve Allah'tan çekinenlerin simasını gözleri önünde canlandırmasını ve onları tavsif etmesini ısrarla ister. Hz. Ali (a.s) bir yandan onu ümitsizliğe düşürmek istemeyişinden ve diğer taraftan Hammam'ın duymaya güç yetirememesinden çekindiğinden, sorusunu birkaç kısa cümleyle cevaplayıp geçiyor.

Fakat Hammam o kadarıyla yetinmez ve dinlemeye, duymaya olan iştiyak ateşi daha da fazlalaşır. Dolayısıyla daha çok ısrar ederek hazrete devam etmesi için yemin ettirir. Bunun üzerine Hz. Ali (a.s) konuşmaya başlar ve takva ehlinin, -saymakta yanılmadıysam- tam 105 özelliğini saymışken yine de devam eder.

Ancak Hz. Ali'nin (a.s) sözü devam ettikçe, Hammam'ın kalp atışları da arttıkça artıyor, dalgalı ruhunun dalgaları daha bir kükrüyor ve kafese kapatılmış bir kuş gibi göğüs kafesini kırıp uçmak istiyordu. Ansızın korkunç bir feryat meclistekilerin dikkatini üzerine topladı. Feryat eden Hammam'dan başkası değildi. Başının üzerine koştuklarında artık ruhunu Allah'a teslim etmişti.

Bunun üzerine Hz. Ali (a.s) "İşte ben de bundan korkuyordum. Hayret! Beliğ vaazlar hazırlığı olan kalplere neler yapıyormuş meğer?!" buyurdu.

İmam Ali'nin (a.s) döneminde yaşayanların, o hazretin sözleri karşısındaki tepkileri işte böyleydi.

 

 

-------------

[1]- Ben, Mes'udi'nin bu tabirle, onların kaydedilerek kitaplar hâline getirildiğini mi, yoksa insanların ezberlediklerini mi veyahut her ikisini mi kastettiğini anlamış değilim.

[2]- Abduh'un Nehc'ül-Belâğa şerhine önsözü, s.9.

[3]- el-Beyan ve't-Tebyin c.1, s.230.

[4]- Nehc'ül-Belâğa, Mektuplar bölümü, no: 22.

[5]- Nehc'ül-Belâğa, Hutbe: 81.




Bu haber 437 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER NURANİ SÖZLER Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI