Bugun...



İmam Seccad’ın (a.s), Kendisi ve Velayetine İnananlara Duası - 2

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 07-08-2023 16:59

İmam Seccad’ın (a.s), Kendisi ve Velayetine İnananlara Duası - 2

“Allah'ım! Bağışınla, bizi bağışta bulunanların bağışlarından müstağni kıl; ilişkilerini keserek bizden uzaklaşanlardan korkmaktan bizi ihsan ve ikramınla koru ki, senin bağışınla başka hiçbir kimseye rağbet etmeyelim ve senin lütuf ve fazlınla hiç kimseden korkmayalım.

Allah'ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salât eyle ve bizim aleyhimize değil lehimize plan düzenle; zararımıza değil yararımıza tuzak kur; bizi muzaffer kıl, (kimseyi) bize karşı zafere ulaştırma.”

Allah’a İhtiyaç ve Diğerlerinden İhtiyaçsızlık

İnsanın toplumsal yaratıldığı, yaşamında başkalarının yardımına ihtiyacı olduğu ve türleriyle ilişkisi olmadan hayatını sürdürmesi imkânsız olduğu bir gerçektir; fakat bütün bunlar insanın hayatının tüm boyutlarında, hatta hal ve durumlarında diğerlerinin hadsiz, hesapsız ve sınırsız isteklerinin boyunduruğu altına girmesini; maddi şeylerden dolayı onları ilah edinmesini ve varlığını onların dilediği şeyde kullanmasını gerektirmez. Bu doğrultuda Ebuzervari davranmak gerekiyor.

Ebuzer, gerekince düşmanın, insanın din ve imanını yağmalamak için harcadığı bağışını büyük bir cesaretle reddetti; Rebeze çölüne sürgün edilme zahmetini kabul etti ve orada dinini koruyarak Hak Teala’nın lütfu altında can verip Allah yolundaki mücahitlere örnek oldu.

İnsanı köle etmek isteyen kimselerin uzak durmasından endişelenmemek gerekir. Hakikatle ilişkisi olmayan kimselerin insanı yalnız bırakmasından korkmamalıdır. İlahî takdir insanın lehine tamamlanacak şekilde Hak Teala’ya kulluk etmelidir. Günah pençesi hayatın tüm yönlerini kuşattıktan sonra ilahî tedbir insanı tüm yönlü cezalandırma yönünde taalluk etmemelidir.

Hak ve hakikatle öyle bir uyum içerisinde yaşamak gerekir ki, zorluklar kolaylaşmalı; kör düğümler çözülmeli; gerçeğin nuru kalbe ışımalı ve İmam Zeynelabidin’in (a.s) buyurduğu gibi, dostun hilesi insanın lehine olmalıdır. Hakikate aykırı davranıp zulüm, haksızlık ve tecavüzü sebebiyle, fark etmeden gittikçe sıkıntılara düşmemeli; düğümler oluşmamalı ve Hakk’ın hilesiyle helaket ve bedbahtlık kuyusuna düşmemelidir. Hak Teala ve kıyamet gününü anmaktan bir an olsun gaflet etmeyen, kardeşlerinin ve diğer insanların haklarını gözetenler her zaman ve her yerde düşmanlara galip gelir. Böyle oldukları müddetçe düşman onları alt edemez.

“Allah'ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salât eyle ve bizi senden (günahı terk etmeye, ibadet ve itaate yönelmeye, takva, fazilet ve hasenatla süslenmeye muvaffak kılarak dünyada rezil olmaya ve ahirette ise azaba uğramaya sebep olan gazap ve öfkenden) koru ve kendi korumanda tut.

Allah’ım! Bizi kendine doğru hidayet et (ki seni olduğun gibi tanıyalım ve gücümüz yettiği kadar sana kulluk edelim; emrine itaat edelim ve sırat-i müstakim dışında hareket etmeyelim.)

Allah’ım! Bizi senden, rahmetinden, lütfundan, muhabbet ve kerametinden uzaklaştırma. Günah, isyan ve çirkinlikten başka bir şey olmayan senden uzaklaşma yolunu yüzümüze kapat. Çünkü senden uzaklık belaların en kötüsü, hastalıkların en ağırı ve azapların en şiddetlisidir. Nitekim Hz. Ali, Kumeyl duasında şöyle değinmektedir:

“Allah’ım! Farzen, azabına tahammül etsem bile, senin ayrılığına nasıl dayanabilirim?!”

Allah’ım! Öfkenden koruduğun kimse, (dünya ve ahirette bütün kötü olaylardan daima) esenlik içinde olur; (lütufla) hidayet ettiğin kimse, (hakikati) bilir; bilinçlenir. Kendine yakınlaştırdığın kimse, ebedi bir kazanç elde eder.

Allah'ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salât eyle ve bizi (günahın ve günahkârların iman sahiplerine karşı cinayetlerinin ürünü olan) olayların zorluğundan, şeytanın tuzaklarının şerrinden ve zalim sultanın galebesinin acısından koru.

Allah'ım! Senin gücünün fazlıyla yetinenlerin senden başkasına ihtiyaçları olmaz. O halde Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salât eyle ve bize yet; bizi ihtiyaçsız kıl. Bağışta bulunanlar, senin bağışının fazlasıyla bağışta bulunurlar. (Çünkü onların kendilerinden bir şeyleri yoktur.) O halde Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salât eyle ve (sonsuz nimet sofrandan) bize bağışta bulun. Hidayet bulanlar, senin yüzünün nuruyla (peygamberler ve Ehl-i Beyt İmamlarıyla) hidayet bulurlar. O halde Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salât eyle ve bizi (dünya ve ahretimizin hayrı olan şeye) hidayet et.

Allah'ım! Sen kime yardım ettiysen, yardım etmeyenlerin yardım etmemesi ona bir zarar vermez. Sen kime verdiysen, engelleyenlerin engelleyip vermemesi ondan bir şey eksiltemez. Kimi doğru yola hidayet ettiysen, saptıranların saptırması onu saptıramaz. O halde Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salât eyle; güç ve izzetinle bizi kullarından (gelecek zararlardan) koru; yardımınla bizi senden başkasından müstağni kıl ve kendi hidayetinle bizi hak yola götür.

Allah'ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salât eyle ve kalplerimizin selâmetini, azametini anmakta; bedenlerimizin rahatını nimetlerine şükretmekte ve dillerimizin hareketini minnetlerini anlatmakta karar kıl.”

Allah’ın Nuru Sönmez

Asırlar boyu Hak ve hakikatten gafil olanlar nübüvvet ve imamet meşalesini söndürmek için ellerinden gelen hiçbir şeyi esirgememiştir. Buna rağmen bu konuda bir başarı elde edememiş, aksine Hak Teâlâ’nın lütuf ve inayeti ile peygamberler, İmamlar ve evliyanın nuru daha fazla aydınlık saçmıştır. Öyle ki, Kur’an-ı Kerim’in buyurduğu gibi, sonunda yeryüzünün tümünün kendi nüfuz ve kuşatması altına alacak, zulüm ve sitemin kökünü kazıyacaktır. [1]

Evet, Hak Teâlâ kimi zahir ve batın nimetiyle süsler de, ona bağış ve lütufta bulunursa, engelleyenlerin engellemesi ona bir eksiklik getirmez:

Alemin hançeri kalkarsa bir yerden

Kesmez damarı Allah istemedikçe

Hâkim Tus’un dediği gibi:

Allah gemiyi nereye dilerse götürür

Kaptan üstündeki elbiseleri parçalasa da

Hak Teâlâ’nın hidayet nuru bir kalbe ışır ve Yüce Sevgilinin itaatinin zinciri birinin boynuna düşer de gönül O’nun yüce cemalini görme saadetine erer ve cananın aşkının ateşi birinin içinde alevlenip yanmaya başlarsa, ona karşı hilecilerin hilesi ve sapmışların saptırması güneşi söndürmek isteyen bir sineğin nefesi gibidir!

“Allah'ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salât eyle ve bizi sana doğru çağıran davetçilerden, sana doğru kılavuzluk eden hidayetçilerden ve katında rahmetine yakın olan kullarından kıl. Ey merhametlilerin en merhametlisi!”

Hakk’a Davet

Bu alemde insanları Allah’a davet etmek kadar değerli ve faydalı bir şey yoktur. İnsanları Hak Teâlâ’ya davet etmek, peygamberlerin ve Yüce Sevgili yolunda canlarından geçen aşıkların işidir. Şeyh Saduk’un “Uyun-u Ahbar-i Rıza” kitabında naklettiği çeşitli rivayetlerde şöyle geçmiştir: İslam ve iman kalp ile inanma; uzuvlarla amel etme ve dil ile ikrardan ibarettir. İkrar, if’al babındandır. Yani tebliğ ve davet ile kalplerde ve hayatın bütün sahnelerinde dinin temelini sağlamlaştırmaktır. İnsan bu merhaleye, yani ikrar meselesine uymazsa, iman ve İslam’dan gereği gibi yararlanamaz. Allah’ı, hak dini, peygamberleri, imamları, melekleri, semavî kitapları ve kıyameti tanımak için Hakk’a davet meselesi o kadar önemlidir ki Resul-i Ekrem (s.a.a), Emirü’l Müminin Ali’ye (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Amel defterinde bir kişiyi hidayete erdirmenin sevabının kaydolması, güneşin ışıdığı şeylerden üstündür.”

Tebliğ ve Hak Teâlâ’ya davet meselesi o kadar önemlidir ki, rivayetlerde geçtiği üzere peygamberler ve Ehl-i Beyt İmamları (a.s) son nefeslerini insanları Allah’a davet etmek için harcamışlardır.

Seyyidü’ş-Şüheda İmam Hüseyin’in (a.s) ashabı ve ehlibeyti Aşura günü, şehadet şerefine ulaşmadan önce İblis ordusunu Allah’a davet ettiler.

Kur’an-ı Kerim, peygamberlerden “Allah’ın davetçileri, hidayet edici, korkutucu, müjdeleyici, Allah yolunun mücahitleri, Allah’ın risaletlerinin mübelliğleri ve…” diye söz etmektedir. “Allah’a davet” meselesi birinci derecede İmam Zeynelabidin’in (a.s) Allah-u Teâlâ’dan dilediği bir değer ve yüceliktir:

“Beni sana davet edenlerden ve sana yönlendiren hidayetçilerden kıl.”

Çünkü Allah’a davet eden ve insanları Yüce Sevgili’ye yönlendiren kişi, dünya ve ahirette Allah-u Teâlâ’nın özel kullarındandır. Onun marifetinin bereketinden biri, davetin hakikatlerine süslenmektir.

Kötü de olsak iyi de, karşında zeliliz, perişanız

Koyulmuşuz yoluna, yolunda toz-toprağıyız

Kapının tozu-toprağı olmak yüceliktir bizlere

Huzurunda zelil olmak elbet izzettir bizlere

Varsa huzurumuz, sensin bizim kalbimizin huzuru

Yok ise kalbimizin huzuru kararsızlığımız Sensin

Nereye sefer etsek, sana gider yolumuz

Hangi diyarda olsak, senin diyarında oluruz

İtaat ediyorsak biz sana, sanadır ihlaslımız

Bir günah işlersek, sanadır günahımız

Kalbimizden geçen her şeyi sen bilirsin

Gizli isek herkese, gizliyi sen bilirsin

Utanıyoruz, yaptığımız kötülükler titretiyor arşı

Affın ile örtüver, mahcubuz sana karşı

Duydum bir münadi yüksek sesle söylüyor:

Üzülme; üzüntünü giderecek yaverin biziz senin.

 

----------

[1]- Tövbe, 32; Enbiya, 105.




Bu haber 563 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER NURANİ SÖZLER Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI