Bugun...



Ehl-i Beyt (a.s) ve Kur’an İlimlerinin Temelini Atma - 3

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 03-07-2023 15:02

Ehl-i Beyt (a.s) ve Kur’an İlimlerinin Temelini Atma - 3

Kur’an Ayetlerinin Sınıflandırılması

Kur’an ilimlerinden biri de Kur’an ayetlerinin “nasih” ve “mensuh”, “muhkem” ve “müteşabih”, “mücmel” (üstü kapalı) ve “mübeyyen” (açık) gibi sınıflara ayrılmasıdır.

Ehl-i Beyt'in buyruklarında, Kur’an-ı Kerim'i doğru anlamak ve tefsirini öğrenmek için ayetlerin kısımlarını tanımaya çok önem verilmiştir. Öyle ki, bu konuda doğru bilgiye sahip olmamak, dini ve Kur’an’ı anlama konusunda temel sapmaların kaynağı bilinmiştir.

İmam Cafer-i Sadık'tan (a.s) rivayet edilen bir hadiste şöyle geçmektedir: Kur’an’ın nasihi ile mensuhunu, muhkemi ile müteşabihini, Allah'ın onda helal ettiği şey ile haram ettiği şeyi tanıyın. Çünkü bu iş sizi Allah'a daha da yakınlaştırır; cehalet ve bilgisizlikten uzaklaştırır. Cehaleti ehline bırakın; çünkü cehalet ehli çok ve ilim ehli ise, azdır.

Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Her bilgi sahibinin üstünde daha bir bilen vardır." [1]

İmam Cafer-i Sadık (a.s) kanalıyla İmam Ali'den (a.s) nakledilen Muhkem ve Müteşabih Risalesinin mukaddimesinde, bu ilme sahip olmamanın Kur’an-ı Kerim'i anlama konusunda sapmaya neden olduğu bildirilmiştir.

İsmail b. Cabir, İmam Cafer-i Sadık'tan (a.s) şöyle duyduğunu rivayet eder: Allah-u Teâlâ, Muhammed'i (s.a.a) gönderdi ve peygamberlere onunla son verdi. Dolayısıyla ondan sonra bir peygamber gelmeyecektir. Allah ona bir kitap indirdi ve o kitapla kitaplara son verdi. Dolayısıyla onun kitabından sonra başka bir kitap gelmeyecektir. Onda helali helal ve haramı da haram kılmıştır. Dolayısıyla Kur’an’ın helali kıyamet gününe kadar helal ve haramı da kıyamet gününe kadar haramdır. Onda sizin dinî emirleriniz, sizden öncekilerin ve sizden sonrakilerin haberleri vardır. Peygamber (s.a.a) Kur’an’ı vasilerinin arasında ebedi bir ilim kıldı; fakat insanlar onları bıraktılar. Peygamber'in vasileri her zamanın insanlarına şahittirler; fakat insanlar onlardan ayrıldılar; onları öldürüp başkalarını takip ettiler ve samimi olarak diğerlerini izlediler. Bu konuda öyle ileri gittiler ki, gerçek dostları olduklarını iddia edip, ilimlerinin peşinden gittikleri kimselere düşman kesildiler.

Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Kendilerine öğütlenen şeyden pay almayı unuttular. İçlerinden pek azı hariç, daima onlardan hainlik görürsün." [2]

Bunun nedeni ise şudur: Onlar Kur’an’ın bir kısmını diğer bir kısmıyla çatıştırıyorlar ve “mensuh” ayeti, “nasih” sanarak onunla delil getiriyorlar. “Müteşabih” ayeti, “muhkem” sanıp onunla delil getiriyorlar; “hassı” (özel), “umum” (genel) sanarak, has ile delil getiriyorlar. Ayetin baş tarafı ile delil getiriyorlar, ama onun tevil nedenini bırakıyorlar; sözün başına ve sonuna dikkat etmiyorlar. Kur’an’ın giriş ve çıkış yerlerini bilmiyorlar; çünkü Kur’an’ı ehlinden öğrenmemişlerdir. Dolayısıyla kendileri sapmışlardır ve diğerlerini de saptırmaktadırlar. [3]

Yukarıdaki rivayetin başka bir bölümünde de şöyle geçer: Allah size merhamet etsin; bilin ki, Allah'ın kitabındaki nasihi, mensuhtan; hâssı/özeli, genelden; muhkemi, müteşabihten; ruhsat konularını farzlardan, Mekkî ayetleri Medenî ayetlerden ayırıp bilmeyen; nüzul sebeplerini, tek ve bitişik kelimelerde Kur’an’ın müphemini, Kur’an’daki kaza ve kader ilmini, takdim ve tehiri, açık ve karışık ayetleri, zahiri ve bâtını, başı ve sonu, soru ve cevabı, kesme ve bitiştirmeyi, istisna edileni ve uygulananı, kendisinden öncesine ait olduğu halde sonrasına da delalet eden sıfatı, geçmişin tekidi olanı ve ayrı olanı, farz yerlerini ve ruhsat yerlerini, fariza ve hüküm yerlerini, mülhitlerin helak olmasına neden olan helal ve haramın anlamını, sürekli olup öncesine veya sonrasına atfedilen sözcükleri bilmeyen kimse, Kur’an âlimi ve Kur’an ehli değildir. Bir kimse delil getirmeksizin bu tür ayetleri bildiğini iddia ederse, yalancı ve şüphe içerisindedir. Allah ve Resulü'ne (s.a.a) iftira etmiştir: "Bu kimsenin varacağı yer cehennemdir; o ne kötü varılacak yerdir! [4]" [5]

Bu rivayet ve diğerlerinden Kur’an’ın nasihi ve mensuhu, geneli ve hâssı, mutlakı ve mukayyedi, mücmeli ve mübeyyeni olduğu ve kesinlikle doğru tefsir edilmesi için mensuhun nasihin yanında, âmmın/özelin hâssın yanında, mutlakın mukayyedin yanında yer alması gerektiği; çünkü nasihi dikkate almadan mensuha, hâssı ve mukayyedi dikkate almadan genele ve mutlaka istinat etmenin yanlış bir tefsir olacağı ve Kur’an’dan yanlış algılamalara sebebiyet vereceği anlaşılmaktadır.

Bu nedenle Ehl-i Beyt (a.s), genel dil tanıma meseleleri ve Kur’an’ın özel metodu ile ilgili meseleler açısından ayetlerin sınıflandırılmasının gerekliliğini vurgulamış ve bu konuda birçok kılavuzluklarda bulunmuştur. Her durumda, bu yazımızda ayetlerin kısımlarıyla ilgili hadisler hakkında kaydettiğimiz şeyler bu hadislerin bir örneğidir. Yoksa ayetlerin sınıfları ve özellikle bu sınıfların her biriyle ilgili Ehl-i Beyt'in sözlerinde geçen örnek ve uygulamalar hakkındaki kılavuzluklarını bir araya toplamak için tek başına geniş çapta bir araştırmaya gerek vardır. [6]

Gerçekte bu gibi hadisler, bazılarının halk arasındaki kavramıyla, "Kur’an ilimleri" diye tanımladıkları ilim hakkında inceleme yapmak isteyenler için bir meşale konumundadır. İslam âlimleri bunları ele almış ve Kur’an ilimleriyle ilgili birtakım eserler sunmuşlardır.

Tefsir İlmi

Ehl-i Beyt'in (a.s), temelini atmada başrolü üstlendiği Kur’an ilimlerinden bir diğeri de tefsir ilmidir. İmam Ali (a.s) ve diğer Ehl-i Beyt İmamları (a.s) Kur’an öğretilerini yaymak için oldukça fazla çaba harcayıp, öğrenciler yetiştiren Abdullah b. Abbas, (ö. 68 h), Said b. Cubeyr (ö. 94/95 h), Cabir b. Yezid-i Cu'fî (ö. 127 h), Ebu Hamza Sumalî (ö.150 h), Eban b. Teğlib (ö. 141 h), Ebu Basir Yahya b. Kasım el-Esedî (ö. 148 h), Hüseyin b. Said, Ali b. Esbat, Ali b. Mehziyar, Fazl b. Şazan gibi müfessirler yetiştirerek bu ilimlerin halk arasında yayılması için doğru bir temel atmışlardır.

Sealebî ve Kurtubî kendi tefsirlerinde İbn-i Atiyye'den şöyle rivayet etmişlerdir: Müfessirlerin başı ve onlar arasında onaylanan kimse Ali b. Ebu Talip'tir. Ondan sonra kendini bu ilme adayıp onu zirveye ulaştıran, Abdullah b. Abbas yer almaktadır. Mücahid ve Said b. Cubeyr gibi âlimler de onu takip etmişlerdir… [7]

Kur'ân tefsirinde en önemli ilmî şahsiyetlerden sayılan ve Sadr-ı İslam'dan bugüne kadar ilim ve Kur’an tefsiri konusunda seçkin bir unvan kazanan, "Kur’an Tercümanı", "Ümmetin Mükemmeli", "Ümmetin Denizi", "Müfessirlerin Reisi", "Kur’an Tefsirinin Babası" [8] gibi lakaplarla lakaplandırılan İbn-i Abbas şöyle demiştir: Kur’an tefsirinde elde ettiğim şeyleri Ali b. Ebu Talip'ten öğrendim. [9]

İbn-i Abbas, kendisinin ve ashabın tümünün tefsir ve diğer konulardaki ilim ve malumatını, İmam Ali'nin (a.s) bilgi ve ilmi karşısında yedi deniz karşısında bir damla gibi naçiz ve çok az bildirmektedir.

Seyyid İbn-i Tavus ve diğerlerinin rivayetine göre, Ebubekir Nakkaş [10] "Şifau's-Sudur" adlı tefsirinde, İbn-i Abbas'ın tefsir konusundaki tüm bilgisini İmam Ali'den (a.s) aldığına dair sözünü ve onun Hz. Ali'ye (a.s) çok ağlaması sonucu gözlerini kaybettiğini aktardıktan sonra şöyle diyor: Ali (a.s) Resul-i Ekrem'in (s.a.a) kendisine öğrettiği ilme ulaşmıştır. Allah Resulü'ne (s.a.a) de onu Allah öğretmiştir. O halde, Resul-i Ekrem'in (s.a.a) ilmi Allah'ın ilminden, Ali'nin (a.s) ilmi Allah Resulü'nden (s.a.a) ve benim de ilmim Ali'nin (a.s) ilminden alınmıştır. Benim ve Muhammed'in (s.a.a) ashabının ilmi Ali'nin (a.s) ilmine oranla yedi deniz karşısında bir damla gibidir. [11]

Yine Nakkaş kendi tefsirinde şöyle yazmıştır: Ali b. Ebu Talip, İbn-i Abbas'a buyurdu ki: "Yatsı namazını kıldıktan sonra Cuban'da bana ulaş (yanıma gel)." İbn-i Abbas diyor ki: Bunun üzerine ben namazı kıldıktan sonra mehtaplı bir gecede Ali'ye (a.s) ulaştım. Ali (a.s) bana, "el-Hamd kelimesindeki 'elif'in tefsiri nedir?" diye sordu. Benim ona verecek bir cevabım yoktu. İmam (a.s), "elif" harfinin tefsiri hakkında bir saat konuştu. Daha sonra, "Peki 'el-hamd' kelimesindeki 'lam' harfinin tefsiri nedir?" diye buyurdu. Ben, "Bilmiyorum" dedim. İmam (a.s) bir saat boyunca "lam" harfinin tefsiri hakkında konuştu. Sonra bana, "el-Hamd kelimesindeki ‘mim' harfinin tefsiri nedir?" diye sordu. Ben, "Bilmiyorum" dedim. İmam (a.s), "mim" harfinin tefsiri hakkında da bir saat konuştu. Sonra, "el-Hamd kelimesindeki ‘ha' harfinin tefsiri nedir?" diye sordu. Ben yine, "Bilmiyorum" dedim. İmam (a.s), "ha" harfinin tefsiri hakkında da bir saat konuştu. Nihayet sabahın başladığını bildiren şafağın aydınlığı belirdi. Bunun üzerine İmam (a.s), "Ey İbn-i Abbas! Ayağa kalk evine git ve farz namazını kılmak için hazırlan" buyurdu.

Abdullah b. Abbas sonra şöyle devam etmektedir: Ben İmam'ın (a.s) tüm buyurduklarını ezberleyip hafızama yerleştirerek ayağa kalktım. Sonra Ali'nin (a.s) Kur’an hakkındaki ilmi yanında benim ilmimin, denizin yanında küçücük bir göl olduğunu aklımdan geçirdim. [12]

Elbette Ali (a.s) ve diğer Ehl-i Beyt İmamları (a.s), tefsir ve diğer Kur’an ilimleri alanında özel öğrenciler yetiştirmekle birlikte, Kur’an ilimlerini Müslümanlar arasında yaymaya da büyük önem veriyorlardı. İmam Ali (a.s) bu konuda insan topluluklarına şöyle hitap ediyordu: Kur’an-ı Kerim hakkındaki her sorunuzu bana sorun.

Muammer, Vehb b. Abdullah kanalıyla Ebu Tufeyl'den şöyle rivayet etmektedir: Ali (a.s) konuşma yaparken onun şöyle buyurduğunu duydum: Benden sorun. Allah'a andolsun ki, ne hakkında sorarsanız sorun, size cevabını veririm. Bana Allah'ın Kitabı hakkında sorun. Allah'a andolsun ki, gece mi, yoksa gündüz mü, çölde mi, yoksa dağda mı nazil olduğunu bilmediğim bir tek ayet bile yoktur. [13]

Zerkanî, “Neden Ali'nin (a.s) tefsir hakkındaki rivayetlerinin diğer halifelerden daha meşhur olduğu” konusunda şunları yazmaktadır: İmam Ali (a.s) kendisinden önceki halifelerden sonra yaşamıştır. Oysa zamanın geçmesiyle insanların Kur’an’ı anlamaya ve Kur’an’ın tefsirine daha çok ihtiyaçları vardı. Çünkü o dönemde İslam toprakları genişlemiş ve Müslümanların arasına Arap olmayan milletler katılmıştı. Bu nedenle sahabeden öğretileri almaya her zamandan daha fazla ihtiyaç duyuluyordu. Bu da tefsir hadislerinin İmam Ali'den (a.s) nakledilmesine neden oldu. Ayrıca Ali'nin (a.s), onu diğerlerinden ayıran güzel ve isabetli düşüncelere sahip oluşu, ilminin fazla oluşu, kalbinin nurlu oluşu gibi kişisel özellikleri de vardır. [14]

Ehl-i Beyt'ten (a.s) hadis ve tefsir kitaplarında, Kur’an-ı Kerim'in tefsiriyle ilgili dağınık olarak çok fazla eser kalmıştır. "Tefsir-i Kummî", "Tefsir-i Safî", "Tefsir-i Nuru's-Sekaleyn", "Tefsiru'l-Burhan" gibi Şia'nın Kur’an’ı rivayetlerle tefsir eden tefsir kitapları bu eserler üzerine telif edilmiş tefsirler olup onların bir bölümünü ortaya koymaktadır.

Murtaza TURABÎ

 

 

-------------

[1]- el-Kâfi, c. 5, s. 65.

[2]- Mâide, 13.

[3]- Biharu'l-Envar, c. 90, s. 3.

[4]- Âl-i İmrân, 62.

[5]- Biharu'l-Envar, c. 90, s. 3.

[6]- Bu konuda, İmam Cafer-i Sadık (a.s) kanalıyla Emîrü'l-Müminin Ali'den (a.s) nakledilen Muhkem ve Müteşabih Risalesine işaret edebiliriz. Bu risale, Kur’an ayetlerini kırktan fazla gruba ayırmış, her birini açıklarken Kur’an’ın beş yüz ayeti incelenerek istinat edilmiştir. Merhum Meclisî, bu risaleyi, "Kur’an Ayetlerinin Sınıfları, çeşitleri ve Bazılarının Tefsiri Hakkında Emîrü'l-Müminin Ali'den (a.s) Rivayet Edilenler" başlığı altında tam olarak nakletmiştir.

Bu risalenin girişinde şöyle geçmiştir: Şiîler, Hz. Ali'den (a.s) bu ilimleri sormuşlar ve Ali (a.s) de onlara şu cevabı vermiştir: Allah-u Teâlâ, Kur’an’ı yedi kısım kılmıştır; onun her bir kısmı mükemmel ve yeterlidir. Kur’an’ın kısımları şunlardır: Emir ve nehiy, teşvik ve korkutma, cedel, misal ve kıssalar. Kur’an’da nasih ve mensuh, muhkem ve müteşabih, özel ve genel, mukaddem ve muahhar, farzlar ve ruhsatlar, helal ve haram, mirastaki paylar, hükümler, öncesinden kopuk olduğu halde onunla ilintili olan, öncesinden kopuk olduğu halde onunla ilintili olmayan ve bir harfin yerine geçen başka bir harf vardır.

İmam daha sonra Kur’an ilimleriyle ilgili, Kur’an-ı Kerim'in ifadeleri hakkında bir nevi taksim yapmıştır. Bu taksim (Kur’an ayetlerinin kısımları) şöyledir: Lafzı hâss/özel olan ayetler; Lafzı âmm/genel olan ve umumiyeti kabul eden ayetler; Lafzı tekil olan ama çoğul anlamı veren ayetler; Lafzı çoğul ama anlamı tekil olan ayetler; Lafzı geçmiş zaman olan fakat gelecek anlamı içeren ayetler; Lafzı haber şeklinde olan fakat anlamı diğer bir kavmi anlatan ayetler; Lafzı kalan, fakat amacından saptırılan ayetler; Nüzulüne ters olan (zahirine aykırı tefsir ve tevil edilen) ayetler; Tevili, nüzulünde aranması gereken ayetler; Tevili, nüzulünden önce olan ayetler; Tevili, nüzulünden sonra olan ayetler; Kur’an-ı Kerim'de bir bölümü bir surede ve tamamlayıcısı ise, başka bir surede geçen ayetler vardır. Yarısı mensuh ve diğer yarısı ise, kendi hâline bırakılan (hükmü devam eden) ayetler; Lafız ve ifadeleri farklı fakat anlamları bir olan ayetler; Lafız ve ifadeleri bir, fakat anlamları farklı olan ayetler; İçlerinde azimetten sonra ruhsat ve ıtlak bulunan ayetler. Çünkü Allah-u Teâlâ, farzların yerine getirilmesini istediği gibi, ruhsatların da yerine getirilmesini istiyor. Bazı ayetlerde ruhsat vardır; insanın onları yerine getirme konusunda irade ve serbestliği vardır; onlara uyabileceği gibi, uygulamayabilir de. Bazı ayetlerde ruhsat vardır; fakat onların zahiri batınlarına aykırıdır. Bu gibi ayetlerin zahirine takiyye durumunda uyulur, fakat batınlarına takiyye ile amel edilmez. Bazı ayetler bir gruba hitap eder, fakat anlamı başka bir grubu muhatap alır. Bazı ayetlerde muhatap Resul-i Ekrem'dir (s.a.a), fakat anlamı ümmete tatbik etmektedir. Bazı ayetler öyle bir şekildedirler ki, haram oluşlarını helal olmaları dışında tanımak imkânsızdır. Bazı ayetlerin telif ve tenzili (zahiri) nazil olduğu şeyin aksinedir. Bazı ayetler Allah-u Teâlâ tarafından bütün kâfirlere, dinsizlere, maddecilere, müşriklere, tefvizcilere, cebriyecilere, putperestlere ve ateşperestlere karşı cevap verme ve delil getirme niteliğindedir. Bazı ayetler Hz. İsa (a.s) hakkında Hristiyanlara delil getirme niteliğindedir. Bazı ayetler Yahudilerin görüşlerini çürütmeye yöneliktir. Bir bölümü, iman ve küfrün eksilip artmayacağını sanan kimselerin görüşlerini çürütmeye yöneliktir. Bir bölümü, ölümden sora ve kıyametten önce sevap ve azabın olmadığını sanan kimselerin görüşlerini çürütmeye yöneliktir. Bazı ayetler, Resul-i Ekrem'in (s.a.a) bütün yaratılmışlardan üstünlüğünü inkâr eden kimselerin görüşlerini çürütmeye yöneliktir. Bazı ayetler, Allah Resulü'nün (s.a.a) miraç gecesinde miraca çıktığını inkâr edenlerin görüşlerini çürütmeye yöneliktir. Bazı ayetler, Allah'ı görmeyi ispatlamaya çalışan kimselerin görüşlerini çürütmeye yöneliktir. Bazı ayetler, Allah-u Teâlâ'nın sıfatları, imanın anlamları, gerekliliği ve şıklarıyla ilgilidir. Bazı ayetler, imanı inkâr etmeye; küfür, şirk, zulüm ve sapma düşüncelerini çürütmeye yöneliktir. Bazı ayetler, Allah'ı sıfatlandırıp sınırlandıranların görüşlerini çürütmeye yöneliktir. Bazı ayetler, ricatin açıklamasını bilmeyip ricati inkâr edenlerin görüşlerini çürütmeye yöneliktir. Bazı ayetler, Allah Teâlâ'nın hiçbir şeyi meydana gelmeden önce bilmediğini sananların görüşlerini çürütmeye yöneliktir. Bazı ayetler, kendi yerlerinde meşiyet, irade ve kudret arasındaki farkı bilmeyenlerin görüşlerini çürütmeye yöneliktir. Bazı ayetler, Allah-u Teâlâ'nın Ehl-i Beyt İmamları ve müminleri hitap ettiği şeyleri tanımak hakkındadır. Bazı ayetler, bizim Kâimimizin kıyamını haber vermektedir. Bazı ayetler, Allah-u Teâlâ'nın İslam dininin kanunları, farz hükümleri, Allah'ın yarattığı varlıkların kalmasının nedeni, onların nasıl yaşadıkları ve bu yaşamın kısımları hakkındadır. Bazı ayetleri de Allah-u Teâlâ, Resul-i Ekrem'in (s.a.a) savaşları, benim vasilerimin faziletleri ve onunla ilgili konular hakkında nazil etmiştir. Daha sonra bu değerli risalede bunların her biri hakkında bir örnek vermiştir. Bu risalenin senedine gelince: Meşhur Tefsir-i Nu'manî'den alınmış olan Muhkem ve Müteşabih Risalesinin üç senedi vardır:

1- Nu'manî'nin kanalı; Allame Meclisî bunu Biharu'l-Envar'da Muhkem ve Müteşabih Risalesinin başında zikretmiştir.

2- İbn-i Kavluveyh'in Sa'd b. Abdullah el-Eş'arî'den naklettiği kanal. Allame Meclisî bu kanalı “Biharu'l-Envar” kitabında ve bu risalenin sonunda nakletmiştir.

3- Şeyh Tusî'nin İbn-i Ukde'den naklettiği kanal. Seyyid Muhsin Emin bunu A'yanu'ş-Şia'da nakletmiştir.

Şeyh Tusî ve Nu'manî'nin kanalının problemi şudur: Bu kanalda, Ahmed b. Yusuf, Hasan b. Ali b. Ebî Hamza ve babası Ali b. Hamza gibi raviler vardır. Bu nedenle “rical” ilmi açısından güvenilir değildir. Sa'd b. Abdullah'ın kanalı ise, mürseldir.

Bu rivayet, içerik açısından, Kur’an’ın bazı ayetlerinin tahrif edildiği görüşünü kapsamaktadır. Bu ise, Şia âlimleri arasında güvenilir olan Kur’an’ın tahrif olmadığı düşüncesiyle bağdaşmıyor. Fakat bu da, bu risalede geçen tüm konuların batıl ve yanlış olduğu anlamına gelmez. Çünkü delil ve hücciyetin ayrılabileceği ilkesine göre, bir hadisin bir bölümünün hüccet olmayışı, onun diğer bölümlerinde de şüphe etmeye neden olmaz. Bk. Biharu'l-Envar, c. 90, s. 1-88. Bu risale Seyyid Murtaza'ya istinat edilerek "Muhkem ve Müteşabih" adı altında basılmıştır.

[7]- Kurtubî tefsiri, c. 1, s. 34–35; Sealebî tefsiri, c. 1, s. 140-145; İbn-i Atiye el-Endülüsî, el-Muharriru'l-Veciz Fi Tefsiri'l-Kitabi'l-Aziz, c. 1, s. 41.

[8]- Tabakatu'l-Müfessirin, Sefinetu'l-Bihar, c. 2, s. 150; el-İtkan, c. 2, s. 319 ve 264; Şezeratu'z-Zeheb, c. 1, s. 76; Tefsiru'l-Merağî, Mukaddime, c. 1, s. 6.

[9]- Kurtubî tefsiri, c. 1, s. 34-35; Mukaddemetani Fi Ulumi'l-Kur'ân, s. 246; et-Tefsiru ve'l-Müfessirun, c. 1, s. 89-90.

[10]- Hicrî 351 yılında vefat eden En-Nakkaş, Ebubekir Muhammed b. Hasan b. Muhammed b. Ziyad el-Mukrî el-Musulî meşhur müfessirlerdendir. Onun tefsir kitabı, Zehebî'nin Siyeru A'lami'n-Nubela kitabının nakline göre yaklaşık kırk cilttir. Ehlisünnet'in rical âlimlerinin çoğu onun abid, ibadet ehli ve yüce bir kişi olduğunu itiraf etmişlerdir. Fakat buna rağmen onun rivayetlerini zayıf saymışlardır. Bunun nedeni ise, Şeyh Abbas Kummî'nin “el-Kuna ve'l-Elkab” adlı eserinde değindiği gibi onun Şiîliğe meyilli olması ve Ehl-i Beyt'in faziletinde rivayet nakletmesidir. Şeyh Muhammed Tusterî, Kamusu'r-Rical, c. 9, s. 215; Zehebî, Siyeru A'lami'n-Nübela, c. 15, s. 574-576; Celaluddin Siyutî, Tabakatu'l-Müfessirin, s. 80-82. Buna benzer bir hadis, başında biraz fazlalıkla bk. el-Emalî, Şeyh Mufid, s. 236.

[11]- Sa'du's-Suud, s. 285; Biharu'l-Envar, c. 105, s. 89. Bunun benzeri bir hadis de başında biraz ilaveyle Şeyh Mufid'in el-Emalî kitabında, s. 236'da nakledilmiştir.

[12]- Biharu'l-Envar, c. 89, s. 105 ve 106.

[13]- Zehebî, et-Tefsiru ve'l-Mufessirun, c. 1, s. 90; Kenzu'l-Ummal, c. 2, s. 565 az bir farkla. Bu rivayeti Kurtubî kendi tefsirinde Amir b. Vasile'den nakletmiştir. Kurtubî'nin rivayetinde, Allah'a andolsun ki, ne hakkında sorarsanız sorun, size cevabını veririm." yerine, "Allah'a andolsun ki, kıyamet gününe kadar ne hakkında sorarsanız sorun, cevabını size söylerim" ifadesi geçmektedir. Bk: Tefsir-i Kurtubî, c.1, s. 35.

[14]- Menahilu'l-İrfan, c. 1, s. 482.




Bu haber 356 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER NURANİ SÖZLER Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI