Bugun...



Allah İle İlişkinin Engelleri - 1

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 22-09-2022 11:38

Allah İle İlişkinin Engelleri - 1

Dâhilî ve Haricî Engeller

Yüce Allah ile ilişki temel bir ilkedir ve insanın marifet ve sülûk pınarlarından faydalanmasını engelleyen gerek dâhilî ve gerekse haricî etkenlerin tümü eşkıya konumundadır.

Şehit üstat Murtaza Mutahhari (r.a), "Materyalizme Eğilim Nedenleri" kitabında dinden uzaklaşmanın sosyal etkenlerini ve düşünsel zeminlerini şöyle sıralamıştır:

– Kiliselerin dinî kavramlarının yetersizliği

– Kilisenin ve din müddeilerinin baskısı

– Batının felsefî kavramlarının yetersizliği

– Sosyal ve siyasal kavramların yetersizliği

– Uzman olmayanların görüş bildirmesi

– Etik ve sosyal açıdan çevrenin uygunsuzluğu

– Allah inancı ile hayatın karşıtlığı sanısı

– Materyalistlerin yalancı kahramanlık ve düşmanlık siperi

Bu etkenler, günümüz dinî toplumunda da farklı şekil ve boyutlarda ortaya çıkarak Allah inancına ve varlığın yaratıcısı ile ilişkiye engel olabilir.

Kendini Beğenme ve Üstün Görme

İnsan, bazen gerçek özüyle değil, “sanısal” diye tabir ettiğimiz özüyle ilişki kurar. İnsanın bencilliği ve kendini üstün görmesi, sanısal öz ile ilişkinin sonuçlarındandır. Bencillik, insanın sadece kendi çıkarlarını elde etmeyi düşünmesine ve başkalarına önem vermemesine neden olur.

Aynı şekilde bencillik öyle bir yere varır ki, artık insan, hatta Allah'ı bile itaat edilmesi gereken mabut olarak görmez ve Allah'a kulluk etmez; kendini mutlak ihtiyar sahibi ve kader belirleyici tek oyuncu olarak görür ve de beşer üstü güç ile ilişkiye ihtiyaç duymadığını zanneder. Bu bakış tarzı, günümüz dünyasının en belirgin özelliklerindendir. Günümüz insanı, kendini hayatın her şeyi olarak görür ve işlerini yaparken kendisi için hiçbir sınır tanımaz.

İnsanın kendisini, düşüncelerini, ahlâk ve davranışlarını üstün görmesi, ancak yüce Allah'a ibadet ve kulluk etmekle elde edilebilen nefsin gerçek izzet ve kerametiyle çelişir.

Başkalarına değer vermeyen, her şeyi kendinde özetleyen bir insan, her şeyin kendi isteği ve zevki doğrultusunda olmasını ister; her şeye sahip olmak ister; kendi onuruyla başkalarının onuru söz konusu olduğunda, rahatlıkla başkalarının onurunu ayakaltına alır; kendi amaç ve çıkarlarına ulaşmak için yapamayacağı bir şey yoktur; dünyevi zevklerine ulaşmasına bir engel gördüğünde onu ortadan kaldırır.

Tarihte bu gerçeği yansıtan birçok örnekler vardır. İslâm'ın doğuşunda, yüce Peygamberin (s.a.a) akrabaları ona muhalefeti öyle bir yere taşımışlardı ki hatta terör plânı bile kurmuş ve yüceliği, eminliği, doğruluğu herkesçe kabul edilen Allah'ın bu salih kuluna en kötü şekilde saygısızlık ve işkence etmişlerdi. Oysaki yüce Allah Resulü (s.a.a) kendisi için hiçbir şey istemiyordu; tek isteği, insanların yüce Allah'a iman etmeleri ve ilâhî dine yönelmeleriydi.

Üstünlük taslama, özellikle insanın ruhuna kök salmış bir yeti hâline gelmişse, tedavisi çok güç bir hastalıktır. Bu hastalık, birçok hataların ve yanlışların da kaynağıdır. Bunun sonucunda insan öyle bir yere varır ki Allah ile ilişkisini tamamen keser; küfre, şirke ve nifaka yönelir. Bu hastalığın ne kadar büyük bir tehlike olduğunu daha iyi anlayabilmek için konu hakkındaki bazı rivayetleri aktarıyoruz:

Müminlerin Emiri Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır: En korkunç korku, kendini beğenmişlik ve üstünlük taslamaktır.

Yine İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: En korkunç yalnızlık kendini beğenmişliktir.

İmam Caferi Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah biliyor ki günah, bencillikten/kendini beğenmişlikten daha iyidir. Eğer kendini beğenmişlik olmasaydı, hiçbir imanlı insan günah ve itaatsizliğe düşmezdi.

Müminlerin Emiri İmam Ali (a.s) başka bir yerde şöyle buyurmuştur: Kendini beğenmişlik, aklın zayıflığının kanıtıdır.

Yine İmam Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır: Kendini beğenmişlik, ahmaklığın kaynağıdır; kendini beğenmişlik, ahmaklığın nişanesidir ve kendini beğenmişlik, ahmaklığın özüdür.

Üstünlük Taslamakla Allah'ı Üstün Görmenin Karşıtlığı

Üstünlük taslamakla Allah'ı üstün görmenin bir arada bulunması imkânsızdır. Çünkü kendini beğenmişlik ve üstünlük taslamak, Allah eksenliliğe ve Allah'ı üstün görmeğe engeldir. Mevlana'nın örnekleme bakımından “Mesnevi” kitabında anlattığı bir öyküyü kısaca buraya aktarmak istiyoruz:

Sivrisinek Hz. Süleyman'a (a.s) şikâyet ederek, kendisi hakkında adalet ve insafı uygulamasını istedi. Hz. Süleyman (a.s) sivrisineğe şöyle sordu: Şikâyetin nedir? İnsaf ve adaleti kimden ötürü istiyorsun? Sivrisinek şikâyetini dile getirip, derdini o hazrete anlattı: Sonra Hz. Süleyman (a.s), "Ey insaf arayan! Kim hakkında insaf ve yardım istersin ki?" dedi. Sinek şöyle dedi:

Benim rüzgârdan şâki

Bize zulümle açtı o iki elini

Onun zulmünden biz dardayız

Ağzımız bağlı, elinden zardayız.

Hz. Süleyman (a.s) sivrisineğin şikâyetini dinledikten sonra şöyle buyurdu: "Yüce Allah, taraflar arasında adaletle hakemlik etmem için her iki tarafın da hazır bulunmasını emretmiştir." Sivrisinek bunu kabul etti ve Allah'ın emriyle o hazretten rüzgârı da huzuruna getirmesini şöyle istedi:

Kanıt senin sözündür ve doğrudur, dedi

Hasmım rüzgârdır ve o da sana tâbi

Hz. Süleyman (a.s), Allah'ın izniyle emrinde olan rüzgârın mahkemede hazır olmasını emretti. Rüzgâr da itaat ederek huzuruna geldi: Seslendi o şah: Ey seher yeli! Gel ki sinek, zulmünden figan etti.

Rüzgâr hızla geldi, bunu duyunca

Sinek kaçış yolu aradı bu esnada

Rüzgârın gelmesiyle yerinde duramayan sivrisinek oradan ayrılıp gitti. Hz. Süleyman (a.s) sivrisineğe, "Nereye gidiyorsun, şikâyetçi değil miydin sen?" buyurdu. Sivrisinek firar hâlinde şöyle dedi: Benim şikâyetim de buydu zaten; rüzgâr, estiği her yerde benim huzurumu alır:

Süleyman dedi, "Ey sinek, nereye?"

Kal ki ben hükmedeyim sizin ikinize

Dedi: Ey şah! Onun varlığındandır, benim ölümüm

Onun dumanındandır, benim bu kara günüm.

Ben nerde durayım, o geldiyse eğer,

O gelmekle yıkar, beni mahveder.

Mevlana bu güzel örneği aktardıktan sonra şu sonucu çıkarır: Sivrisinekle rüzgârın bir arada bulunamayacağı gibi, kendini isteyenle Allah'ı isteyen de bir arada olamaz; kendini gören biri asla Allah'ı göremez.

Allah dergâhını arayan da böyledir

Allah konusu gelince, o aradan çekilir

Gerçi bu vuslat, beka içinde bekadır

Ancak bu bekanın başlangıcı fenadır

Nuru arayan o gölgeler var ya

Yok olurlar, nur ortaya çıktığında.

Buna binaen, varsa arada bir hâil ve engel, kuldan kaynaklanır bu, yüce Allah'tan değil. Hafız bu hususta şöyle buyurmuştur:

Âşık ile maşuk arasında hiç olur mu hâil?

Sen kendin kendine engelsin Hafız, aradan çekil!

Ancak mütevazı ve alçak gönüllü insanlar, yüce Allah ile ilişki kurma yeterliliğine sahip olurlar. Çünkü güvenilir ve sağlam bir ilişki kurmak için insan ruhu ile o mutlak hakikat arasında benzerlik olmalıdır. Gerçekte kendini beğenen insan, öz gerçeğini unutmuş olduğundan dolayı sevgili yolunda hareket edemez.

O hâlde öncelikle heva-heves ve kendini beğenmişliğini alt etme yönünde çalışmalıdır ki sevgilinin dergâhında bulunma liyakatini kazanabilsin. Bu alanda söylenen meşhur bir söz şöyledir: "Bir ayağını nefsinin üstüne koy; diğerini, sevgilinin yurduna."

İnsan dâhilî ve haricî yolları, dönüşü olmayacak şekilde kendi yüzüne kapatmamalıdır. Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmuştur:

“Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, doğru yola dönemezler.”[1]

Yine Kur’an-ı Kerim başka bir ayette şöyle buyurmuştur:

“Andolsun ki biz, cinlerin ve insanların çoğunu cehennem için yarattık; onların kalpleri vardır; düşünmezler onunla; gözleri vardır, görmezler o gözlerle; kulakları vardır, duymazlar o kulaklarla. Onlar dört ayaklı hayvanlara benzerler, hatta daha da sapıktır onlar.” [2]

İmam Caferi Sadık (a.s), bencilliği ve kendini beğenmişliği kınayan yüce Allah Resulü'nün (s.a.a) şöyle buyruğunu aktarmıştır: Yüce Allah Davud'a (a.s) şöyle buyurdu: "Ey Davut! Günahkârları müjdele ve sıddıkları (özüyle ve sözüyle dürüst olanları) korkut!" Davut (a.s) dedi: "Günahkârları nasıl müjdeleyeyim ve sıddıkları nasıl korkutayım?" Allah buyurdu: "Ey Davut! Günahkârları müjdele ki, ben tövbeyi kabul eder ve günahtan geçerim; sıddıkları korkut ki amelleriyle kendilerini üstün görmesinler. Şüphesiz, hesaba tâbi tuttuğum bir kul yoktur ki helak olmasın." [3]

İlâhî Fıtrattan Uzaklaşma

Yaratılışı itibariyle her insanın yemek ve içmek gibi maddî ihtiyaçları vardır. Aynı şekilde ruhsal ve manevî istekler ve kutsal eğilimler de fıtrîdir. Fazilet isteği, araştırma hissi, neden arama, güzellik bulma, ibadet hissi, evrenin Allah'ı ile ilişki kurma talebi... ruhî ve manevî isteklerin bazı örnekleridir.

Uygun bir ortamda eğitim ve öğretim etkenleri mevcut olursa, kesinlikle insan bu yöne eğilim gösterecektir. Ama eğer insanın kişiliğini şekillendiren üç temel etken olan toplum, aile ve eğitim-öğretim birbirleriyle uyumlu olmazsa, insan da kusursuz fıtratına aykırı olarak hareket ederek, akıl ve fıtratını kirletecektir.

İnsanın fıtratı itibariyle dine eğilimli ve ilâhî yasalara uyumlu olarak yaratılmış olduğu, Kur'an ve hadislerin vurgu yaptığı çok önemli konulardan biridir.

Hz. İbrahim (a.s) de Allah'ın varlığını kanıtlamak için fıtrat burhanından yararlanmıştır. Müşrikler onu sorguya çektiklerinde şöyle demişlerdi: "Ey İbrahim! Sen hangi Tanrıya tapıyorsun?" Hz. İbrahim (a.s) bu sorunun cevabında şöyle demişti:

Hiç şüphem olmaksızın mabudumu tek tanıyarak yüzümü, gökleri ve yeryüzünü yaratana döndüm ve ben, şirk koşanlardan değilim.” [4]

Bundan dolayı da Hz. İbrahim (a.s), bütün amellerini yüce Allah'ın rızasını kazanmak için yapmıştı. Kur’an-ı Kerim Hz. İbrahim'in (a.s) dilinden şöyle aktarmaktadır:

De ki: "Şüphe yok, namazım da, ibadetlerim de, diriliğim de, ölümüm de âlemlerin Rabbi olan Allah içindir." [5]

İnsan, fıtratına ve kendi iç dünyasına dönecek olursa, Allah ile irtibatın insan ruhuna huzur ve güven verdiğini görecektir. Bu nedenle de ilâhî elçiler, insanları kulluğa çağırmak için gönderilmemişlerdir. Çünkü kulluk hissi her insanın fıtratında mevcuttur. Yüce Allah'ın görevlendirdiği peygamberlerin bu alandaki görevleri, insanların yanlışa yönelmemeleri için gerçek mabudu tanıtmak olmuştur.

Merhum Allame Tabatabaî (r.a), "Neden âlemlerin rabbi Allah'tan bahsedilir?" sorusuna şu cevabı vermiştir: "Çünkü âlemlerin rabbi Allah'tan söz etmek fıtrîdir."

Yüce Allah Resulü (s.a.a) Kureyş kabilesine şöyle buyurmuştu: Ancak tek ve mutlak kemal sahibi Allah ibadete layıktır. Ebedi kurtuluşa nail olmak istiyorsanız, tek Allah'a inanmalısınız.

İnsan eliyle ortadan kaldırılması gereken öncelikli engel fıtratın kiri ve tozudur. Kusursuz fıtratından ve sadık niyetinden uzaklaşan; yüce Allah ile fıtrî ve batınî bağını koparan ve mutluluk yolunu kendine tıkayan kimse günahkârdır.

 

-----------------

[1]- Bakara, 18.

[2]- A'râf, 179.

[3]- Allame Meclisi, Biharu'l-Envar, c.69, s.312-313.

[4]- En'âm, 79.

[5]- En'âm, 162.




Bu haber 565 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MANEVİYAT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI