Bugun...


Hz. Fatıma'nın (s.a) Doğumu - 2
Tarih: 03-01-2024 12:15:34 Güncelleme: 03-01-2024 12:15:34 + -


Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 03-01-2024 12:15

Hz. Fatıma'nın (s.a) Doğumu - 2

3- Fatıma'nın (a.s) Yaratılmasına Dair İlâhî Emir

Yüce Allah, Hz. Fatıma'nın (s.a) tertemiz ve dosdoğru kişiliğinin oluşmasına elverişli ortamı hazırlamıştı. Baba, Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a), anne de Hz. Hatice'ydi.

 

Rivayetlerde, Hz. Zehra'nın (s.a) yaratılması ve var edilmesi ile ilgili rabbanî irade hakkında geniş bilgiler yer alır. Hz. Resulullah (s.a.a) birçok kez bu meseleye işaret etmiştir. Rivayet edilir ki, Hz. Resulullah (s.a.a) “Ebtah” denilen yerde oturuyorken, Cebrail (a.s) gelir ve ona şöyle seslenir:

“Ey Muhammed! Yüceler yücesi Rabbin sana selâm söyler. Kırk sabah boyunca Hatice'den ayrılmanı emreder.”

 

Hz. Peygamber (s.a.a) Ammar b. Yasir'i Hz. Hatice'ye (s.a) göndererek ilâhî emri ona bildirdi. Hz. Resulullah (s.a.a) kırk gün boyunca ibadet etti. Gündüzleri oruçla ve geceleri de namazla geçirdi. Kırk günün sonunda Cebrail (a.s) geldi ve şöyle dedi:

“Ey Muhammed! Yüceler yücesi Rabbin sana selâm söyler. Selâmına ve armağanına hazır olmanı emreder.”

 

Hz. Peygamber (s.a.a) bu şekilde beklerken, “Mikail” adlı melek indi. Elinde bir tabak vardı ve tabağın üzeri ince halis ipekten bir mendille örtülmüştü. Tabağı Hz. Peygamber'in (s.a.a) önüne koydu. Cebrail geldi ve şöyle dedi:

“Ey Muhammed! Rabbin, bugünkü iftarını bu yemekle açmanı emrediyor.”

 

Hz. Peygamber (s.a.a) bu yemeği doyasıya yedi ve kanıncaya kadar suyu içti. Sonra namaz kılmak için ayağa kalktı. Cebrail yanına geldi ve şöyle dedi:

“Hatice'nin evine gidinceye kadar şu anda namaz kılman sana haramdır. [1] Çünkü yüce Allah, bu gece senin sulbünden tertemiz bir zürriyet yaratmaya söz vermiştir.”

 

Hz. Resulullah (s.a.a) derhal yerinden kalkarak Hz. Hatice'nin (s.a) evine gitti. Hz. Hatice (s.a) şöyle anlatıyor: “Yalnızlığa alışmıştım. Gece karanlığı çökünce, başımı örter, üzerime geniş giysimi alır, kapımı kilitler ve namazımı kılıp virdimi yerine getirdikten sonra çıramı söndürürdüm. Sonra da yatağıma uzanırdım. O gece yarı uyumuş yarı uyanık bir hâlde iken, birden Hz. Peygamber (s.a.a) geldi ve kapıyı çaldı. "Muhammed'den başka kimsenin çalmadığı halkadan kapıyı çalan kimdir?" diye seslendim... Hz. Resulullah (s.a.a) tatlı ve yumuşak bir ses tonuyla bana seslendi: "Kapıyı aç, ey Hatice! Ben Muhammed'im." Kapıyı açtım ve Hz. Peygamber (s.a.a) eve girdi. Gökleri olduğu gibi tutan ve suyu yerden çıkaran Allah'a yemin ederim ki, daha Hz. Peygamber (s.a.a) benden uzaklaşmamıştı ki, Fatıma'nın ağırlığını karnımda hissettim. [2]

  

4- Hz. Hatice'nin (s.a) Hz. Fatıma (s.a) ile Kurduğu Ünsiyet

Hatice bint-i Huveylid, Hz. Resulullah (s.a.a) ile evlenince Mekke kadınları onu terk ettiler. Onunla konuşmamaya başladılar. Evine gelmez oldular. Daha sonra Hz. Hatice (s.a), Hz. Fatıma'ya (s.a) hamile kaldı. Hz. Resulullah (s.a.a) evinden ayrıldığı zaman, rahmindeki “Fatıma” kendisiyle konuşur, onunla arkadaşlık ederdi. Bir gün Hz. Resulullah (s.a.a) eve geldi ve Hz. Fatıma'yla (s.a) konuşan Hz. Hatice'nin sesini duydu. " Ey Hatice! Kiminle konuşuyorsun?" dedi. "Şu anda benim rahmimde bulunan cenin, ben evde yalnız kaldığım zaman, rahmin karanlığından benimle konuşur, sohbet eder" dedi. Hz. Resulullah (s.a.a) gülümsedi ve şöyle buyurdu: “Ey Hatice! Şu anda kardeşim Cebrail, seninle bu şekilde konuşanın benim kızım olduğunu ve onun tertemiz kılınmış bir zürriyet olduğunu, yüce Allah'ın, onun adını "Fatıma" diye koymamı emrettiğini ve yüce Allah'ın onun soyundan, müminleri hidayete ulaştıracak imamlar ortaya çıkaracağını söylüyor.” [3]

  

Rivayet edilir ki, kâfirler Hz. Resulullah'tan (s.a.a) ayın yarılması mucizesini kendilerine göstermesini istedikleri zaman, Hz. Fatıma'ya (s.a) hamile olduğunu bilen Hz. Hatice şöyle dedi: "Muhammed'i (s.a.a) yalanlayanın ziyanı ne korkunçtur! O, resullerin ve nebilerin en hayırlısıdır." O sırada Hz. Fatıma (s.a) karnından şöyle seslendi: "Anneciğim! Üzülme, korkma. Çünkü Allah babamla beraberdir." [4]

 

Hz. Resulullah (s.a.a) ile beraber İslâm davetinin ilk günlerinin sıkıntısını yaşayan, bu yüzden Mekkeli müşrik kadınların kendisini terk etmeleriyle yalnız kalan Hz. Hatice'ye (s.a), bu sabrından, İslâm davetinin yayılması uğruna her türlü fedakârlığı göze alışından dolayı yüce Allah, ona bu büyük müjdeyi verdi. İleride kendisinin ve zürriyetinin dünya tarihinde seçkin ve önemli bir yeri olacak bir kız çocuğuna hamile kalmasını sağladı.

 

5- Hz. Fatıma'nın (s.a) Doğumu

Hamilelik günleri tamamlandı ve doğum zamanı iyice yaklaştı. Hz. Hatice (s.a) karnındaki bebekle arkadaşlık kuruyor ve onun doğacak olmasından dolayı derin bir sevinç yaşıyordu. Doğum vakti gelince, böyle durumlarda kadınların yapacakları işleri yapmak üzere gelmeleri için Kureyş kadınlarına ve Haşimoğulları kadınlarına haber gönderdi. Kadınlar ona şu haberi ilettiler: “Bize isyan ettin. Sözümüzü dinlemedin. Ebu Talib'in yetimi, hiçbir malı olmayan bir yoksulla, Muhammed'le evlendin. Biz gelmeyeceğiz ve yükünü hafifletmek için hiçbir şey yapmayacağız”.

 

Hz. Hatice (s.a) buna çok üzüldü. O, bu şekilde derin üzüntüler içindeyken, dört tane uzun boylu kadın yanına geldi. Haşimoğulları kadınlarına benziyorlardı. Hz. Hatice (s.a), onlardan korktu. Onlardan biri şöyle dedi: “Ey Hatice! Üzülme. Biz Rabbin tarafından sana gönderilmiş elçileriz. Biz senin kardeşleriniz. Ben “Sara” ve bu da “Mezahim kızı Asiye”dir. O senin cennetteki arkadaşındır. Bu da “İmran kızı Meryem”dir. Bu ise, “Musa b. İmran'ın (a.s) kız kardeşi Gülsüm”dür. Senin doğum esnasında çekeceğin zorlukları hafifletmek için Allah bizi sana gönderdi”.

 

Böylece biri Hz. Hatice'nin (s.a) sağında, biri solunda, biri önünde ve biri de arkasında oturdu. Derken temiz ve pak olarak Hz. Fatıma (s.a) doğdu. Hz. Fatıma (s.a) doğunca, onun pak bedeninden bir nur yükseldi. Bu nur, bütün Mekke evlerine girdi. Önünde oturan kadın Hz. Fatıma'yı (s.a) aldı ve Kevser suyuyla yıkadı. İki beyaz hırka çıkardı. Birini bedenine sardı ve birini de üzerine örttü. Sonra Hz. Fatıma'yı (s.a) konuşturmaya çalıştı. Hz. Fatıma (s.a) şehadet getirdi (kelime-i tevhidi söyledi) ve bu kadınlara selâm verdi. Kadınların her birini isim vererek selâmladı. Kadınlar ona gülümsediler ve şöyle dediler: “Ey Hatice! Temiz, pak, arı ve uğurlu olarak al onu. Ona ve soyuna bereket verilmiştir”. Hz. Hatice (s.a) sevinçli ve güler yüzle çocuğunu aldı. Göğsünü verdi. Derhal sütü kaynamaya başladı. [5] Hz. Hatice'den başka kimse Hz. Fatıma’yı (a.s) emzirmedi. [6]

  

6- Doğum Tarihi

Tarihçiler, Hz. Fatıma'nın (s.a) doğum tarihi hakkında ihtilâf etmişlerdir. Fakat İmamiyye Mezhebi tarihçileri arasında meşhur olan görüş, Hz. Fatıma'nın (s.a) bisetin beşinci senesinin Cemaziyelâhır ayının yirminci gününe denk gelen cuma günü dünyaya geldiği yönündedir. Başka tarihçiler ise, bisetten beş yıl önce doğduğunu söylemişlerdir. [7]

  

Ebu Basir, İmam Ebu Abdullah Cafer b. Muhammed'den (a.s) şöyle rivayet eder: Hz. Fatıma (s.a), Hz. Peygamber’in (s.a.a) doğumunun (milâdının) kırk beşinci senesinin Cemaziyelâhır ayının yirminci gününde dünyaya geldi. Mekke'de sekiz yıl ve Medine'de ise, on yıl kaldı. Babasının ölümünden yetmiş beş gün sonra, Hicret'in on birinci senesinin Cemaziyelâhır ayının üçüncü gününe denk gelen salı günü vefat etti. [8]  

Hz. Fatıma'nın (s.a) isimleri şöyledir: Sıddıka: (Çok tasdik eden); Hz. Fatıma (s.a) babasının sözlerini tasdik eder ve onları davranışlarıyla da doğrulardı. Sözlerini eksiksiz yerine getirirdi. O, “Sıddıkatu'l Kübra” idi. Torunu Sadık'tan (a.s) da rivayet edildiği gibi, asırlar onun marifeti ekseninde dönerler. [9]   

Mübareke: Ondan çok hayır kaynaklandığı için bu ismi almıştır. Kur’an onu “Kevser” diye isimlendirir. Bunun nedeni de Hz. Peygamber'in (s.a.a) soyunun onun aracılığıyla devam etmesidir. O, tertemiz imamların anasıdır. O, Resul-i Ekrem'in (s.a.a) temiz zürriyetinin anasıdır. İşte bu soyun çokluğu -ki Muhammedî (s.a.a) risaleti savunmuş, zalimlere ve sapmışlara karşı direnmenin yükünü üstlenmiş bir zürriyettir- çok hayır demektir ya da Allah'ın, Resul'üne verdiği çok hayrın en önemli göstergelerinden biridir. Nitekim Kevser Suresi'nde buna değinilir.

 

İbn-i Abbas, Hz. Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Kızım Fatıma beşerî bir huridir. Hayız kanı görmez. Allah, onu ve sevenlerini ateşten koruduğu için "Fatıma" adını almıştır”. [10]

  

Hz. Resulullah (s.a.a) bir diğer hadiste de şöyle buyuruyor: “Fatıma, insan hurilerdendir. Cenneti özlediğimde, onu öperdim”. [11]

  

Enes b. Malik'in annesi şöyle diyor: “Fatıma, on dördünde ay gibiydi ya da bulutların altından çıkan güneş gibiydi. Kızıla çalan bir beyazlığı vardı. Saçları simsiyahtı. İnsanlar içinde Hz. Resulullah'a (s.a.a) en çok benzeyen oydu”. [12]

  

Her türlü kirden ve pislikten arındığı için "Tâhire" lakabı verilmişti. İmam Muhammed Bâkır'dan (a.s) da rivayet edildiği gibi, hayatının hiçbir gününde hayız ya da loğusalık kanı görmemiştir. [13] Nitekim Kur’an-ı Kerim, Tathir Ayetinde onun her türlü kirden temizlenmiş olduğuna tanıklık etmiştir.

 

Hz. Fatıma'nın (s.a) bir lakabı "Raziye" ve bir diğeri de "Merziyye"dir. Çünkü o, kendisi için takdir edilen dünyanın acılarına, zorluklarına, musibetlerine ve bunlardan dolayı alacağı sevaba razıydı. Kur’an-ı Kerim'in İnsân Suresinde haber verdiği gibi, Rabbinin katında razı olunmuş biriydi. Rabbi, onun çabasından razı olmuş ve onu en büyük korkudan emin kılmıştı. O, haklarında: "Allah onlardan razıdır, onlar da Allah'tan razıdırlar." [14] buyurulanlardan biridir. Rabbinden çok korktuğundan kuşku yoktur ve onun hayatı bunun tanığıdır.

 

"Muhaddese", meleklerin konuştuğu kimse demektir. Melekler, peygamber olmadıkları hâlde İmran kızı Meryem, Musa'nın annesi ve İbrahim'in karısı Sara -ki ona İshak'ı, ardından da Yakub'u müjdelemişlerdi- ile konuşmuşlardı.

 

Hz. Resulullah (s.a.a) ona, "Ümmü Ebîha", yani "Babasının Anası" künyesini takmıştı. Bu, onun değerine, saygınlığına yönelik bir işaretti. Hiç kimse Peygamber (s.a.a) yanında onun derecesine ve konumuna yetişememiştir. O da bir anne şefkatiyle Hz. Peygamber'i (s.a.a) gözetiyordu.

 

Onun hakkında "Ümmü'l Eimme" (İmamların Anası) künyesi de kullanılmıştır. Çünkü bütün İmamlar (a.s) onun neslinden gelmiştir ve İmam Mehdi de (a.f) onun soyundandır. [15]

 

----------

[1]- Bundan maksat nafile namaz olsa gerektir.

[2]- Biharu'l Envar, 16/79-80. Bu anlamda bir rivayeti Zehebî de “Mizanu'l İtidal” adlı eserinin c.3, s.540’da zikretmiştir. Ayrıca bk. Hatib el-Bağdadî'nin Tarihi, 5/87; Muhibbud-din Taberî, Zehairu'l-Ukba, 54-55.

[3]- Tusî, es-Sakıb Fi'l-Menakıb, s.187; bk. Tuysirkanî, Müsnedu Fatıma (s.a), 75.

[4]- er-Ravzu'l-Faik, 314; el-Cennetu'l-Asime, s.190; Müsnedu Fatıma (s.a), s.77.

[5]- Delailu'l İmame, s.8-9. Nüzhetu'l-Mecalis 2/227; Biharu'l Envar, 16/80-81; Şeyh Saduk, Emalî, s.475.

[6]- Avalimu'l Ulum, 11/46 (el-Bidaye ve'n-Nihaye'den naklen).

[7]- Abdurrahman b. Cevzî, Tezkiretu'l Havas, s.306; Muhammed b. Yusuf el-Hanefî, Nazmu Düreri's-Sımteyn, s.175; Taberî, Zehairu'l Ukba, s.62; Ebu'l-Ferec el-İsfahanî, Makatilu't-Talibiyyin, s.30; Şiî kaynaklar: İbn-i Şehraşub 3/357; Kuleynî, Usul-u Kâfi, 1/458, Biharu'l Envar, 43/6-9.

[8]- Delailu'l İmame, s.10.

[9]- Biharu'l Envar, 43/105; el-Menakıb, 3/233.

[10]- Tarih-i Bağdad, 12/331, Hadis: 6772; Kenzü'l Ummal, 12/109.

[11]- Tarih-i Hatib el-Bağdadî, 5/87; el-Gadîr, 3/18.

[12]- Hâkim, el-Müstedrek, 3/161.

[13]- Biharu'l Envar, 43/19.

[14]- Mâide, 119.

[15]- Yenabiu'l Mevedde, 2/83; Muntahabu'l Eser, s.192; Kenzü'l Ummal, 12/105.




Bu haber 587 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER EHLİBEYT Haberleri

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI