Bugun...


Evlilikte “Mihr” Konusu
Tarih: 06-12-2023 13:51:39 Güncelleme: 06-12-2023 13:51:39 + -


Kız ile erkeğin karşılıklı konuşmaları ve gerekli incelemeleri sonrası birbirlerini eş adayı olarak seçmeleri hâlinde, nikâhtan önce mihr miktarı üzerinde anlaşma sağlamalıdırlar.

facebook-paylas
Tarih: 06-12-2023 13:51

Evlilikte “Mihr” Konusu

Bismillahirrahmanirrahim

İslâm'da mihr, evlilikle ilgili önemli koşullardan ve aynı zamanda da İslâmî geleneklerden biridir. Mihr belirlendikten ve nikâh kıyıldıktan sonra kadın istediği her zaman onu talep edebilir ve erkek de ödemek mecburiyetindedir.

İslâm dinine göre mihr, erkek tarafından kadına verilen bir tür hediye ve sadakat göstergesidir. Bu hediye, erkeğin eşine olan dürüstlüğünü, ona olan samimiyetini ve onunla birlikte yaşamaya olan özlemini gösterir. Bu bakış tarzının, mihr konusuna maddî yaklaşım ile farklı olduğu açıktır. Mihrin maddî boyutuna özellikle ağırlık verenler, mihri de temel prensiplerden biri olarak görür ve onun maddî değerinin azlığı veya çokluğu ile evlilik taraflarının sevgi, dindarlık ve imanını görmezden gelebilirler.

Bu yaklaşım ve düşünce tarzına sahip olanlar, pekâlâ diğer insanî değer ve kriterleri de kabul ediyor olabilirler; fakat evlilikte mihrin ana eksene dönüşmesinin pratik sonucu, mihrin çok olması durumunda kız ile erkeğin evlenebileceklerinden ve az olması durumunda ise, erkek ve ailesi üstün insanî ve imanî özelliklere sahip olsalar bile evlenemeyeceklerinden başka bir şey değildir.

 

İslâm'da Mihrin Konumu

Bundan dolayı İslâm, mihrin ana eksen olarak algılanmasını reddetmiştir. Çünkü İslâm evlilik konusunu, sadece fiziksel bir bağ ve ilişki olarak görmemektedir. İslâm dini açısından evlilik, aile kurmanın ve de sevgi, sefa, çekim, çekime kapılma ocağı tesis etmenin ilk basamağıdır. Buna göre İslâm'da mihr, kendine has bir önem ve konuma haiz olmakla birlikte, bir ilke olacak değerde değildir. Kur’an-ı Kerim de mihrin maddî açıdan değersiz olduğu hakkında erkeğe şöyle buyurmuştur:

“Zevcenize yığınlarla mihr vermiş olsanız bile ondan hiçbir şey almayın.” [1]

Kur’an’ın bu yaklaşımının nedeni, kutsal evlilik bağlamında mal ve servetin fazlaca bir yerinin olmayışıdır.

Öte yandan da İslâm dini, mihrin gerçek konumundan indirgenmesine karşı çıkmış ve mihrin sadece bir teşrifattan ibaret olduğunu düşünen kimselerin görüşünü reddetmiştir. Çünkü mihrin teşrifattan ibaret olduğu düşüncesi; kadına meta gözüyle bakılması, ortak hayatta sorumluluk üstlenmenin önemsenmemesi, sevgi ve samimiyet yuvasının sarsılması gibi sonuçlar doğurabilecektir. Bu sebeple İslâm dini, kadının sosyal ve ekonomik yönünü korumak için mihr konusunu ciddiyetle gündeme taşımış ve onun hukuk yoluyla erkekten alınabilmesi için de sağlam kanunlar vazetmiştir.

 

Hadislerde Mihr

Mihr konusuyla ilgili hadisler, kadının talep etmesi durumunda mihrin erkek tarafından ödenmesinin farz olduğuna vurgu yapmıştır. Örnek olması bakımından konu hakkındaki bazı hadisleri buraya taşıyacağız.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç grup hırsız vardır: Zekât vermeyenler, kadınların mihrlerini helal sayanlar ve aldığı borcu vermemek amacıyla borçlananlar.” [2]

İmam Rıza (a.s), değerli babaları aracılığıyla Allah Resulü'nden (s.a.a) şöyle rivayet etmiştir: “Şüphesiz ki yüce Allah bütün günahları affeder; ancak mihri inkâr edeni, ücretle çalışanın hakkını gasp edeni ve azat bir insanı satanı affetmez.” [3]

İmam Cafer-i Sadık (a.s), bir başka hadisinde şöyle buyurmuştur: “Günahların en çirkini üç şeydir: Hayvanı katletmek, kadının mihrine el koymak ve ücretle çalışanın ücretini vermemek.” [4]

 

Mihrin Maddî Değer ve Ölçüsü

Halk arasında mülkiyeti ve değeri olan her şey “mihr” olarak belirlenebilir. Yani bir malın kendisinin veya ondan elde edilen menfaatin “mihr” olarak kılınmasının dinen herhangi bir sakıncası yoktur. Allah Resulü (s.a.a), Kur’an’dan bir sure öğretmekten ve bunun yanında da bir miktar buğday vermekten ibaret olan mihr üzere bir kadınla bir erkeği evlendirmiştir.

“Mihr” olarak belirlenecek şeyin farklı yolları vardır. Mesela erkek, kadına bir mal verebilir; bir bahçe veya bir arsa veya bir bina vermeyi üstlenebilir; mahsulü kadına dönmek üzere bir tarlayı sürmek, ekmek ve biçmek de olabilir. Bütün bu alanlarda olması gereken şey, mihr miktarında tarafların anlaşmaya varmasıdır.

İmam Cafer-i Sadık (a.s), bu hususta şöyle buyurmuştur: “Mihr, (akdin iki tarafından ibaret olan) insanların karşılıklı olarak razı oldukları şeydir.” [5]

Hemen şunu da belirtelim ki, mihr miktarının on dirhemden az olmasının mekruh olduğu bildirilmiştir.

Mihrin belirlenmesinde kız ailesinin dikkat etmesi gereken önemli bir nokta da erkeğin maddî gücünün ve ödeme imkânının göz önünde bulundurulmasıdır. Gelin için istenen hediye, damadın bir ömür geceli gündüzlü çalışması durumunda bile temin edemeyeceği türden bir şey olmamalıdır. Ayrıca unutmamak gerekir ki çok ağır ve ödenmesi imkânsız mihr istemek, toplumda kötü örnek oluşturacak ve nice gençler bunun kurbanı olacaktır.

Ağır mihrler, hadislerce kınanmış ve zemmedilmiştir. Yüce İslâm Peygamberi (s.a.a) bu hususta, "Mihr miktarını fazla, ağır tutmayın" buyurmuş ve ashabını da bu tür mihrlerden sakındırmıştır. Çünkü mihr miktarının fazlalığı, pekâlâ kin ve düşmanlığa itebilecek ve genç eşlerin mutsuzluğuna neden olabilecektir.

İmam Muhammed Bâkır'dan (a.s) rivayet edilen bir hadis şöyledir: “Mihrin az olması kadının bereketinden ve çok olması ise, onun uğursuzluğundandır.”

Açıktır ki mihr miktarının çokluğu, aile çıkarlarının koruyucusu ve ortak hayatın beka etkeni olamaz. Hatta yaşanan tecrübeler, kadının geleceği düşüncesiyle de olsa, belirlenen büyük ve ağır mihrin yuvayı dağılmaktan kurtaramadığını göstermiştir. Bu yüzden mihr miktarının büyüklüğü dinen uygun görülmemiştir.

 

Mihr Türleri

Kızlar için istenen mihr, aşağıda sıralanan türlerden biri olabilir:

1- “Mihrü'l-Müsemma” (Belirlenen Mihr): Her iki tarafın rızası üzere anlaşma sağlanan mihrdir.

2- “Mihrü'l-Misl” (Kızın Akranlarının Mihri): Baştan belirlenmediği için kadının akraba ve akranlarının mihrine uygun olacak ve ailenin konum ve itibarı da gözetilecek şekilde belirlenen mihrdir.

3- “Mihrü'l-Mut'a” (Yararlanma Mihri): Eşiyle cinsel ilişki kurmadan ve mihr belirlenmeden önce eşini boşayan erkek, bu hususta eşine bir şey vermelidir.

 

Günümüz Toplumlarında Mihr ve Önemi

Genellikle günümüz aileleri “mihr” konusuna büyük önem verir ve bu hususta ısrar ederler. Bu ısrar ve tekit, geleceğe dönük olarak kızın yuvasının yıkılma kaygısından kaynaklanmaktadır. Gerçekte kız aileleri, bir sorun çıkması durumunda kızın geleceğini garanti altına almak isterler. Çünkü boşanan çocuklu kadınların toplumda birçok sorunlarla karşılaşacakları yadsınamaz bir gerçek olduğuna göre, mihrin büyüklüğü, kadına maddî ve ekonomik bir saygınlık kazandırmakla birlikte, erkeğin ortak hayatı noktalama düşüncesinde geri adım atmasıyla da sonuçlanabilecektir.

Eğer yuvanın yıkılmasını önlemek amacıyla ağır bir mihr düşünülmüşse, bunun yeterli olmadığı ve başka bir çarenin düşünülmesi gerektiği çok açıktır. “Eğer görüntüyü korumak, onur ve kıvanç kalkanı yapmak, teşrifat unvanı olarak kullanmak” gibi anlamsız düşünceler doğrultusunda mihrin ağırlığı düşünülmüş ise, bunun ne denli çirkin ve mantık dışı bir düşünce olduğunu hatırlatmaya bile gerek yoktur. İnsanın insanlığı naçiz bir şey karşılığında muamele ediliyorsa, buna ne söylenebilir ki? Yolu yitirmek ve çıkmaza sapmak da bu olsa gerek. Sosyal tecrübeler, ağır ve yüklü mihrlerin sadece hayatın idamesi yönünde bir garanti olmadığını göstermekle kalmamış ve hatta bu tür mihrlerin, ortak hayatı bitiren bir afete dönüştüğünü de göstermiştir.

Bize öyle geliyor ki, evliliğin gerçek ölçü ve kriterlerinin önemsenmeyişinden dolayı mihr konusunda aşırılığa gidilmiştir. Çünkü dinin eğiti ve öğretilerini hayat programı ve hakemi olarak seçen dindar bir kadın ve erkek, asla bu tür aşırılıklara düşmeyecektir. Dinî yasa ve ölçüleri örnek edinen bir kadın ve erkek, ifratî düşünceleri kendi hayat programlarının çerçevesi dışında göreceklerinden ötürü kendi dinî örneklerine dayanarak doğru ve mantıklı yaşam yolunu bulacaklardır.

Kendi İslâmî toplumumuzda eğer bireyler, dinin hayata hakemliğini kabul edecek ve İslâm'ın amelî hükümlerini tanıma yönünde gayret gösterecek olsalar, kesinlikle toplum atmosferi sosyal ve ailevi ahlâk bağlamında anormalliklerden uzaklaşacaktır. İslâmî öğretilere bağlı olan bir toplumun bireylerinin gönül yurtlarına elbette ki ahlâk, iman ve din hüküm sürecek ve bu hâkimiyet, ailelere sefa, samimiyet ve sevgi kazandıracaktır. Belki de bundan dolayı hadisler ve yüce Peygamberimizin (s.a.a) evlatları, beş yüz dirhemi aşmayan Muhammedî (s.a.a) sünnet mihrine çağırmıştır.

Tarih kitaplarında şöyle geçer: Muaviye, Hz. Zeynep (s.a) ve Abdullah'ın kızını kendi oğlu Yezid'e istemesi üzere bir elçi göndermiş ve ona şöyle demişti: "Kızın anne ve babası bu evliliğe razı olursa şayet, onların bütün borçlarını öde, mihr belirleme işini onlara bırak ve de ne kadar para isteseler onlara ver!"

Elçi gelip durumu bildirdikten sonra Hz. Zeynep (s.a) ve eşi Abdullah şöyle dediler: "Kızın da bizim de yetkimiz, kızın dayısı İmam Hüseyin'in (a.s) elindedir. Onun kararı bizim kabulümüzdür."

Bu olay İmam Hüseyin'e (a.s) aktarıldığında, İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Eğer Yezid kıza layık olsaydı, onun mihri “Mihrü's-Sünnet” olacaktı. Bilinmelidir ki biz kızımızı paraya vermiyoruz ve kız evlendirmekle borçlarımızı ödetmek de bizim geleneğimiz değildir."

İmam Hüseyin (a.s) bunun ardından Hz. Zeyneb'in (a.s) kızını, amcası oğluyla evlendirdi ve bir arsanın mülkiyetini de onlara bağışladı.

Hemen belirtelim ki Mihrü's-Sünnetin kadın tarafından kabul edilmesi sünnettir; buna uymak istemeyen bir kadın elbette ki ayıplanamaz. Ancak yine de “mihr” konusunda aşırılığa gidilmemelidir; çünkü evlilik hayatını ayakta tutan ve devamını sağlayan etken mihr olmamış ve olmayacaktır. Sefa ve samimiyetle dolu bir hayat, kadın ve erkek arasındaki Allah sevgisinden kaynaklanır ve aile ocağını sıcak tutan da bu sevginin kendisidir.

Dr. Rıza RAMAZANÎ

 

-------------

[1]- Nisâ, 20.

[2]- Tehzib, c.10, s.153.

[3]- Biharu'l-Envar, c.100, s.350.

[4]- Mekarimu'l-Ahlâk, s.237.

[5]- Usul-u Kâfi, c.5, s.378.




Bu haber 873 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YAŞAM Haberleri

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI