Bugun...



Ulu’l Emr Ayetinin İncelenmesi – 5

Ulu’l Emr Ayetinin hadisler ışığında açıklanması

facebook-paylas
Tarih: 25-12-2020 14:30

Ulu’l Emr Ayetinin İncelenmesi – 5

“Tefsir’ul Burhan” kitabında, İbn-i Babeveyh'in kendi rivayet zinciri ile Cabir b. Abdullah Ensari'den şöyle naklettiği yer alır: "Ey inananlar! Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan Ulu’l Emr’e de itaat edin." ayeti inince, Hz. Resulullah'a (s.a.a) dedim ki: "Ey Allah'ın resulü, Allah'ı ve onun peygamberini anladık. Peki, seninle birlikte itaat edilmeleri gerektiği belirtilen Ulu’l Emr kimdir?" Hz. Peygamber (s.a.a) bana şu cevabı verdi: "Ey Cabir! Bunlar benim halifelerim ve müminlerin benden sonraki imamlarıdır. Bunların birincisi Ali b. Ebu Talip'tir. Sonra Hasan, sonra Hüseyin, sonra Ali b. Hüseyin, sonra Tevrat'ta Bâkır (ilmi yaran, ilimde derinleşmiş kişi) diye tanınan Muhammed b. Ali gelir. Ey Cabir! Sen onun günlerine ereceksin. Onunla karşılaştığında kendisine benden selam söyle. Sonra (lakabı) Sadık (olan) Cafer b. Muhammed, sonra Musa b. Cafer, sonra Ali b. Musa, sonra Muhammed b. Ali, sonra Ali b. Muhammed, sonra Hasan b. Ali gelir. Son olarak da benim adımı ve künyemi taşıyan Muhammed gelir. O, Allah'ın yer yüzündeki hücceti ve kulları arasındaki yadigarıdır ve Hasan b. Ali'nin oğludur. Yüce Allah, bu imamın eli ile kendi adını yer yüzünün doğusuna ve batısına yayar. O dostlarından ve taraftarlarından öyle bir gaybete çekilir ki, bu gaybet dönemi sırasında onun imamlığı ile ilgili sözlerine, sadece Allah tarafından kalpleri imanla sınavdan geçirilmiş kimseler bağlı kalırlar."

Cabir sözlerine şöyle devam ediyor: "Hz. Resulullah'a (s.a.a), "Ey Allah'ın resulü! O imamın, yokluğu sırasında taraftarlarına faydası olur mu?" dediğimde, dedi ki: "Beni peygamber olarak gönderene andolsun ki evet. Taraftarları onun nuru ile aydınlanırlar ve yokluğunda onun velayetinden tıpkı bulutlar arasındaki güneşten yararlanıldığı gibi yararlanırlar. Ey Cabir! Bu, Allah'ın gizli sırlarından ve saklı bilgilerinden biridir. Onu saklı tut ve ehli olanlardan başkasına açıklama." [1]

Nü'manî de kendi rivayet zinciri ile Süleym b. Kays el-Hilâlî'den, o da Hz. Ali'den (a.s) az önceki rivayetle aynı anlama gelen bir rivayeti nakletmiştir. Yine bu rivayeti Ali b. İbrahim kendi rivayet zinciri ile Süleym'e dayandırarak, Hz. Ali'den (a.s) nakletmiştir. Bu konuda Şia ve Ehl-i Sünnet kanallarından gelen başka rivayetler de vardır. Bu rivayetlerde imamları isimleri ile sayıyorlar. Bilgi edinmek isteyenler “Yenabi’ul Meveddet” kitabına, Bahrani'nin “Gayet’ül Meram” adlı eserine ve başka kaynaklara baş vurabilirler.

“Tefsir’ul Ayyâşî” kitabında Cabir-i Cu'fi'den şöyle rivayet edilir: "İmam Bâkır'a (a.s), 'Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan Ulu’l Emr’e de itaat edin.' ayetini [yani Ulu’l Emr’in kimler olduğunu] sordum. Bana, 'Ulu’l Emr, vasîlerdir.' diye cevap verdi." [2]

Yine Tefsir’ul Ayyâşî'de, Ömer b. Said aracılığı ile Ebu'l Hasan'dan (a.s) bu rivayetin benzeri naklediliyor. Fakat bu rivayette, "Ali b. Ebu Talip ve ondan sonraki vasîlerdir." ifadesi yer almıştır. [3]

İbn-i Şehraşup'tan şöyle nakledilir: Hasan b. Salih, İmam Sadık'tan (a.s) bu ayetin anlamını sordu. O da, "Bunlar, Resulullah'ın (s.a.a) Ehl-i Beyti'nden olan imamlardır." cevabını verdi. [4]

Bu rivayetin bir benzerini Şeyh Saduk, Ebu Basir aracılığı ile İmam Bâkır'dan (a.s) nakletmiştir. Bu rivayete göre İmam Bâkır (a.s), "Bunlar, kıyamet gününe kadar Hz. Ali (a.s) ile Hz. Fatıma'nın (s.a) soyundan gelecek olan imamlardır." buyurmuştur." [5]

“el-Kâfi” kitabında müellif kendi rivayet zinciri ile Ebu Mesruk'un şöyle dediğini nakleder: "İmam Sadık'a (a.s) dedim ki: Biz, kelam bilginleri ile konuşurken onlara, 'Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan Ulu’l Emr’e de itaat edin.'ayetini delil gösteriyoruz. Bize, 'Bu ayet müminlerin bütünü hakkında inmiştir.' diyorlar. Onlara, 'De ki: Sizden tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum; istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir.' [6] ayetini delil gösterince de, bize 'Bu ayet, bütün Müslümanların yakınları hakkında inmiştir.' diyorlar. Bunları ve bunlara benzer aklımda olan bütün tartışmaları kendisine anlatınca bana şöyle dedi: 'İş bu noktaya gelince, onları mubaheleye (dualaşmaya, lânetleşmeye) çağır.'

"Kendisine, 'Onu nasıl yapacağım?' diye sorunca bana şunları söyledi: 'Üç gün boyunca nefsini ıslah et ve onu temizle.' Sonra buyurdu ki: 'Oruç tut ve guslet (boy abdesti al). Tartıştığın kişi ile birlikte dağa çık. Sağ elinin parmaklarını parmaklarına geçir. Sonra ona müsamaha göstererek işe kendinden başla ve şöyle de: Ey yedi kat göğün ve yedi kat yerin Rabbi olan, görülmeyeni ve görüneni bilen, rahman ve rahim olan Allah'ım! Eğer Ebu Mesruk bir gerçeği inkâr edip bir batılı savundu ise ona gökten bir afet ve bir acı azap indir.' Sonra duayı karşındakine çevirerek de ki: 'Ama eğer o bir hakkı inkâr edip bir batılı savundu ise üzerine gökten bir afet, bir acı azap indir.' Daha sonra İmam bana şöyle buyurdu: 'Çok geçmeden karşıdakinin o belaya uğradığını göreceksin.' Ebu Mesruk devamla diyor ki: "Vallahi, ben şimdiye kadar bu teklifime olumlu cevap veren birini bulamadım." [7]

“Tefsir-ul Ayyâşî” kitabında Abdullah b. Aclan'dan İmam Bâkır'ın (a.s), "Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan Ulu’l Emr’e de itaat edin." ayeti hakkında şöyle buyurduğunu nakleder: "Bu ayet Hz. Ali (a.s) ve diğer İmamlar hakkında inmiştir. Allah onları peygamberlerin yerine getirdi (onların halifeleri kıldı). Fakat onlar hiçbir şeyi helâl veya haram kılmaya yetkili değildirler." [8]

Bu rivayetin sonunda yer alan istisna, bu ayet hakkında yaptığımız açıklamada vurguladığımız Allah'tan ve Peygamberden başka hiç kimsenin hüküm koymaya yetkili olmadığı yolundaki gerçeğe delâlet ediyor.

“el-Kâfi” kitabında yazar kendi rivayet zinciri ile Bureyd b. Muaviye'den şöyle nakleder: "İmam Ebu Cafer Muhammed Bâkır (a.s) şöyle okudu: "Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan Ulu’l Emr’e de itaat edin. Eğer herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşmekten korkarsanız, o meseleyi Allah'a, Peygambere ve sizden olan ululemre havale edin." Arkasından da şöyle buyurdu: Nasıl olur da Allah hem Ulu’l Emr’e itaat etmeyi emreder, hem de onların anlaşmazlığa düşmelerine izin verir. Bu sözler, kendilerine 'Allah'a itaat edin. Peygambere... de itaat edin.' emri verilenler için söylenmiştir." [9]

Bu rivayetin delâlet ettiği tek şey, İmamın okuduğu ibarenin ayetin tefsiri ve ondan kastedilen anlamın açıklaması olduğudur. Nitekim biz önceki açıklamalarımızda, ayetin buna delâlet ettiğini beyan etmiştik. Yoksa maksat ayet okumak [yani ayetin bu şekilde indiğini söylemek] değildir. Bunun böyle olduğu, ravinin "Ebu Cafer şöyle okudu" ifadesinden de sezilebilir.

Bunun delili, bu konudaki rivayetlerin ibare farklılıklarıdır. Nitekim “Tefsir’ul Kummî” kitabında nakledilen rivayet bunun şahididir. Kummî, kendi rivayet zinciri ile Hariz'e dayandırdığı bir rivayette İmam Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakleder: "Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah'a, Peygambere ve sizden olan Ulu’l Emr’e havale edin." [10]

Ayrıca, Tefsir’ul Ayyâşî'de nakledilen rivayet de bunun şahididir. Bu tefsirde, Bureyd b. Muaviye'den aktarılan rivayetin bir bölümünde (ki yukarda el-Kâfi'den aktarılan rivayettir) İmam Bâkır'ın (a.s) şöyle dediği nakledilir: "Sonra yüce Allah, 'Ey inananlar!' diyerek kıyamete kadarki bütün müminlere hitapta bulundu ve 'Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan Ulu’l Emr’e de itaat edin.' demekle (Ulu’l Emr’den) sadece bizi (Ehl-i Beyt'i) kastetti. 'Eğer herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşmekten korkarsanız Allah'a, Peygambere ve sizden olan Ulu’l Emr’e başvurun.' ayet işte böyle indi. Nasıl olur da bir yandan müminlere Ulu’l Emr’e itaat etmeyi emrederken öte yandan ulul emrin anlaşmazlığa düşmelerine izin verir?! Bu sözler, kendilerine 'Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan ulul emre de itaat edin.' emri verilenler için söylenmiştir." [11]

Tefsir-ul Ayyâşî'de Ebu Basir kanalıyla nakledilen bir rivayette İmam Bâkır şöyle buyurur: "Bu ayet (yani 'Allah'a itaat edin...' ayeti) Hz. Ali (a.s) hakkında inmiştir." Ebu Basir diyor ki: Kendisine dedim ki: İnsanlar (Sünnîler) bize şöyle diyorlar: 'Öyle olsaydı, Allah'ın Kur'an'da Hz. Ali ile Ehli Beyti'ni ismen zikretmesine ne engel vardı?' İmam Bâkır (a.s) dedi ki: Böyle diyenlere şöyle deyin: Allah, Peygamberine namaz kılma emri indirdi. Fakat namazın üç veya dört rekat olacağını belirtmedi. Bunu Peygamberimiz (s.a.a) Müslümanlara tefsir etti. Yine Allah hac emrini indirdi. Fakat Kabe'nin yedi kere tavaf edilmesini söylemedi. Bunu da onlara Hz. Resulullah (s.a.a) tefsir etti. Yine Allah, 'Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan ululemre de itaat edin.' ayetini indirdi. Ayet Hz. Ali, Hasan ve Hüseyin (Allah'ın selamı onlara olsun) hakkında indi. Hz. Peygamber (s.a.a) de Hz. Ali (a.s) hakkında şöyle buyurdu: "Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır."

"Yine Hz. Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: Size Kur'an'ı ve Ehl-i Beyti'mi vasiyet ediyorum. Ben Allah'tan bunların birbirinden ayrılmadan Havzun başında bana getirilmesini istedim. Allah da bu isteğimi kabul etti."

"Yine Hz. Peygamber (s.a.a): Siz onlara bir şey öğretmeye kalkışmayın. Çünkü onlar sizden daha bilgilidirler. Onlar sizi asla hidayet kapısından dışarı çıkarmaz ve sapıklık kapısından içeri sokmazlar." buyuruyor. Eğer Hz. Peygamber (s.a.a) sussaydı ve Ehl-i Beyti'nin kimler (Ulu’l Emr) olduğunu açıklamasaydı, Abbas Oğulları, Akil Oğulları veya başkaları Ehl-i Beyt'ten olduklarını iddia ederlerdi. Fakat yüce Allah Kur'an'da, 'Ey Ehl-i Beyt, Allah ancak sizden her çeşit pisliği gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.' [12] buyuruyor. Bu ayette de ancak Hz. Ali (a.s), Hasan (a.s), Hüseyin (a.s) ve Fatıma (s.a) kastedilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.a) Ümmü Seleme'nin evinde Hz. Ali'nin (a.s), Fatıma'nın (s.a), Hasan (a.s) ve Hüseyin'in (a.s) ellerinden tutarak, onları abasının altına aldı ve 'Ey Allah'ım! Her peygamberin bir değerlisi ve ailesi vardır. İşte bunlar benim değerlilerim ve ailemdir.' dedi. Bunun üzerine Ümmü Seleme, 'Ben senin ailenden değil miyim?' deyince, Peygamberimiz, 'Hiç şüphesiz senin sonun hayırdır, fakat benim değerlilerim ve ailem bunlardır.' dedi..." [13]

“el-Kâfi” kitabında müellif kendi rivayet zinciriyle Ebu Basir'e dayandırdığı bir rivayette İmam Bâkır'dan (a.s) buna benzer bir rivayeti çok az ifade farkı ile nakletmektedir. [14]

“Tefsir’ul Burhan” kitabında İbn-i Şehraşup'tan, o da Mucahid'in tefsir kitabından şöyle nakletmiştir: "Bu ayet, Emir’ül Müminin Hz. Ali (a.s) hakkında, Peygamberimizin kendisini Medine'de halife bırakması sırasında idi. O sırada Hz. Ali, 'Ey Allah'ın resulü, beni kadınlara ve çocuklara mı halife bırakıyorsun?' deyince, Peygamberimiz ona şu cevabı verdi: Ey müminlerin emiri! Harun Musa için ne idi ise, sen de benim için öyle olmak istemez misin? Hani Musa, Harun'a demişti ki: 'Kavmim içinde benim yerime geç, onları ıslah et.' [15] Kur'an'da da yüce Allah (senin hakkında), 've sizden olan Ulu’l Emr’e de itaat edin.' diye emretmiştir."

Mücahid devamla şöyle der: Yüce Allah, Hz. Ali'yi (a.s) Hz. Muhammet'ten (s.a.a) sonra ve Peygamberimiz onu Medine'de yerine bıraktığı zaman ümmetin velisi olarak görevlendirdi, kulların ona itaat etmelerini ve ona karşı gelmekten kaçınmalarını emretti." [16]

Yine aynı eserde Mücahit'ten, o da “İbanet’ül Felekî”den şöyle nakletmiştir: "Bu ayet, Ebu Bureyde'nin Hz. Ali'den (a.s) şikayetçi olduğu sırada indi..." [17]

“Abakat’ul Envar” adlı eserde Şeyh Süleyman b. İbrahim Belhi'nin “Yenabi’ul Meveddet” adlı eserinden, o da “el-Menakıp”tan, o da Süleym b. Kays el-Hilâli'den Hz. Ali'nin (a.s) şöyle dediğini nakleder: "Bir kulun sapıklığa en yakın durumu yüce Allah'ın hüccetini (imamını) ve kulları üzerindeki şahidini bilmemesidir ki, Allah kullarına bu hüccete itaat etmeyi emretmiş ve onun velayetini (veliliğini) farz kılmıştır."

Hadisin ravisi Süleym diyor ki: "Ey Emir’ül Müminin! Onların kim olduklarını bana anlat." dedim. Bana şu cevabı verdi: "Onlar Allah'ın 'Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan Ululemre de itaat edin.'ayetinde kendisi ve Peygamberi ile bir arada zikrettiği kimselerdir." Kendisine, "Sana kurban olayım, bana bu konuyu açıkla." deyince Hz. Ali (a.s) şunları söyledi: "Bunlar Resulullah'ın (s.a.a) çeşitli yerlerde ve vefat ettiği günkü son hutbesinde haklarında şöyle dediği kimselerdir: "Ben size iki şey bırakıyorum. Eğer onlara sarılırsanız asla yoldan çıkmazsınız. Bunlar Kur'an ile benim soyum; Ehl-i Beytim'dir. Her şeyden haberdar ve latif olan Allah bana kesinlikle bildirdi ki, bunların ikisi Havzun başında bana gelinceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır.' -İki elinin şahadet parmaklarını birleştirerek- Tıpkı bu ikisi gibi; -arkasından şahadet parmağı ile orta parmağını yan yana getirerek- 'bu ikisi gibi değil. Bunların ikisine sımsıkı sarılın, onların önüne geçmeyin ki sapıtırsınız."

Ehl-i Beyt İmamlarından (hepsine selam olsun) gelen bu anlamdaki rivayetler pek çoktur. Biz bu rivayetlerin her çeşidinden bir örnek nakletmekle yetindik. Bu konuda geniş bilgi edinmek isteyenler hadis kitaplarına baş vurabilirler.

Ulu’l Emr’in kim olduğu hakkında eski tefsircilerden rivayet edilen görüşlere gelince, bu hususta üç görüş vardır:

1) Râşid halifeler.

2) Ordu komutanları.

3) Alimler.

Dahhak'ın, onların Peygamberimizin (s.a.a) sahabeleri olduğu şeklindeki görüşü ise, saydığımız görüşlerin üçüncüsü ile birleşir. Çünkü onun bize nakledilen ifadesi, "Onlar, Peygamberimizin ashabı, aynı zamanda davetçiler ve ravilerdir." şeklindedir ki görüldüğü gibi bu söz ilme dayalı bir gerekçelendirmeyi ifade eder ve bu itibarla Ulu’l Emr’i “alimler” diye tefsir etmeye yöneliktir.

 

---------------

[1]- Tefsir-ul Burhan, c. 1, s. 381, h: 1

[2]- Tefsir’ul Ayyâşî, c. 1, s. 249, h: 168

[3]- Tefsir’ul Ayyâşî, c. 1, s. 253, h: 176

[4]- Menakıb-ı İbn-i Şehraşup, c. 4, s. 249

[5]- Kemal’ud-Din, c. 1, s. 222, h: 8

[6]- Şûrâ, 23

[7]- Usûl-u Kâfi, c. 2, s. 513, h: 1

[8]- Tefsir’ul Ayyâşî c. 1, s. 252, h: 173

[9]- Ravzet’ul Kâfi, c. 8, s. 160, h: 212

[10]- Tefsir’ul Kummî, c. 1, s. 141

[11]- Tefsir’ul Ayyâşî, c. 1, s. 246, h: 153

[12]- Ahzâb, 33

[13]- Tefsir’ul Ayyâşî, c. 1, s. 249, h: 169

[14]- Usûl-u Kâfi, c. 1, s. 286, h: 1

[15]- A'râf, 142

[16]- Tefsir’ul Burhan, c. 1, s. 386, h: 31; Menakıb-ı İbn-i Şehraşup, c. 3, s. 15

[17]- Tefsir’ul Burhan, c. 1, s. 386, h: 31             




Bu haber 1880 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER NURANİ SÖZLER Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI