Bugun...


Salih Amel - 1
Tarih: 02-11-2023 14:17:34 Güncelleme: 02-11-2023 14:17:34 + -


Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 02-11-2023 14:17

Salih Amel - 1

Kur’an-ı Kerim'den anlaşıldığı kadarıyla nefsin kemale erişmesi, Allah'a yaklaşmak, insaniyetin yüce derecelerine ve tertemiz ahiret hayatına ulaşmak için imandan sonraki vasıta, salih ameldir.

Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:

Erkek olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. [1]

Bu ayetten, iman ve salih amelin sonucu olarak insan için dünya hayatından başka pak ve güzel başka yeni bir hayatın da oluşacağı anlaşılmaktadır.

Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:

Kim de O'na iman edip salih amellerde bulunmuş olarak O'na gelirse, işte onlar için dereceler vardır. [2]

Başka bir yerde de şöyle buyuruyor:

Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın. [3]

Yine şöyle buyuruyor:

Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah'ındır. Güzel söz O'na yükselir, salih amel de onu yükseltir. [4]

Allah-u Teâlâ, bu ayet-i kerimede buyuruyor ki, bütün izzet ve kudretler Allah'ın olup O'nun yanındadır. Güzel söz, yani muvahhit insanın tertemiz ruhu ve pak tevhit inancı, Allah'a yükselir ve salih amel de onun yükselticisidir.

Salih amel, niyet ve ihlâs yoluyla insanın nefsinde etki bırakarak onu yetiştirip mükemmelleştirir. Kur’an-ı Kerim'den anlaşılıyor ki, pak ve güzel ahiret hayatı, “likaullah ve kurbullah” (Allah'a yakınlık) makamına ulaşmak, imana ve salih amele bağlıdır. Kur’an-ı Kerim, salih amelin üzerinde çok durmuş; onu saadet ve kurtuluş için tek vesile olarak görmüştür.

Bir amelin salahiyetinin ölçüsü, şeriatla ve vahiyle uyum sağlamasıdır. İnsanın özel yaratılışıyla aşina olan âlemlerin yaratıcısı, onun saadet ve tekâmülünün yolunu bilmekte ve vahiy vasıtasıyla Resul'üne (s.a.a) bildirerek faydalanmaları için onu insanlara ulaştırmasını emretmektedir.

Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:

Ey iman edenler! Allah ve Resulü, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman icabet edin. [5]

Salih amel, İslâm şeriatında farz veya sünnet olarak tanıtılmış amellerdir ki, salik onları yaparak seyir ve sülûk edip, kurb makamına ulaşabilir. Tek yol budur; bunun dışındaki yollar çıkmaz ve sapa olup, hedefe ulaştırmazlar. Salik şer'î hükümlere tamamen itaat etmeli, seyir ve sülûk için şeriatta belirtilen yoldan başka bir yolu kat etmemeli ve şer'i bir delili ve kaynağı olmayan zikir, dua ve hareketlerden gerçekten kaçınmalıdır. Zira bunlar saliki hedefe ulaştırmak bir yana, onu hedeften daha da uzaklaştırırlar; çünkü şeriattan çıkmak bidat ve günahtır.

Salik, birinci derecede dinî farz ve vacipleri doğru olarak ve şer'i kurallar çerçevesinde yerine getirmeye çalışmalıdır. Zira sünnetleri, zikir ve duaları yapmaya büyük özen gösterip çaba harcasa bile, farzları terk ettiği takdirde yüce makamlara erişemez.

İkinci derecede, sünnet ve zikirlere sıra gelir. Salik, burada ruhî gücüne ve mizacının istidadına göre sünnetlerle meşgul olur. Sünnetleri yerine getirmede ne kadar gayret gösterirse, bir o kadar yüksek makamlara erişir. Sünnetler de fazilet açısından bir değil ve bazıları bazılarından faziletlidir. Dolayısıyla insanı Allah'a daha iyi ve daha fazla yaklaştırabilir.

Bu sünnetlere dua ve hadis kitaplarında yer verilmiştir. Salik o kitaplardan namaz, dua ve zikirleri seçerek devamlı yerine getirebilir. Onları ne kadar fazla ve iyi bir şekilde yerine getirirse, daha fazla sefa ve nûraniyet kazanır ve daha yüksek makamlara yükselir.

Farzlar, sünnetler, zikir ve dualar ancak ihlâsla yapıldığı zaman mukarrib (yaklaştırıcı) ve salih amel olabilirler. Her amelin salahiyet ve yakınlığının derecesi, o ameli yerine getiren kişinin ihlâs derecesine bağlıdır. Dolayısıyla ilk önce ihlâstan bahsedecek ve daha sonra da salih amellere değineceğiz.

 

İhlâs

İhlâs makamı; tekâmül, seyir ve sülûkun en yüksek derecelerinden biridir. İhlâs neticesinde kalp, ilâhî nurların parlayış merkezi konumunu alır; hikmet ve ilim, kalpten dile dökülür.

Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: Her kim kırk gün (bütün amellerini) Allah için (ihlâs ile) yaparsa, kalbinden diline hikmet çeşmeleri akar. [6]

İmam Ali'nin (a.s) şöyle buyurduğu naklediliyor: Amellerini Allah için halis kılanlar ve kalplerini Allah'ın ilgisini kazanmak için temizleyenler neredeler?! [7]

Hz. Fatıma-i Zehra (s.a) şöyle buyurmaktadır: Her kim Allah'a halis amelini gönderirse, Allah-u Teâlâ da onun için en iyi maslahatı indirir. [8]

İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: İnsanların pak ve temiz kalpleri Allah-u Teâlâ'nın nazar ve teveccüh ettiği yerlerdir. O hâlde her kim kalbini temizlerse, Allah-u Teâlâ ona nazar eder. [9]

Hz. Resulullah (s.a.a) Cebrail'den Allah-u Teâlâ'nın şöyle buyurduğunu naklediyor: İhlâs, benim sevdiğim herkesin kalbinde emanet bıraktığım sırlarımdan bir sırdır. [10]

İhlâsın derece ve mertebeleri vardır. Onun en küçük mertebesi, insanın ibadetlerini şirkten, riyadan ve gösterişten kurtarıp sadece Allah için yapmasıdır. İhlâsın bu kadarı ibadetlerin sıhhat ve doğruluğu için şart olup, onsuz Allah'a yaklaşmak mümkün değildir. Amelin büyük değeri pak niyette, şirk ve riyadan halis ve arınmış olmaktadır.

Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: Allah-u Teâlâ sizlerin suratlarınıza ve amellerinize bakmaz; bilakis O, sizin kalplerinize (niyetlerinize) bakar. [11]

İmam Cafer-i Sadık'tan (a.s) şöyle naklediliyor: Allah-u Teâlâ buyuruyor ki "Ben, salih amel dışında en iyi ve en hayırlı ortağım. Her kim amelinde benden başkasını bana ortak koşarsa, kabul etmem." [12]

Yine başka bir yerde şöyle buyuruyor: Allah-u Teâlâ kıyamette insanları amellerine göre toplar. [13]

İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: Ne mutlu ibadet ve dualarını sadece Allah'ın rızası için yapan, kalbini gözünün gördüğü şeylerle meşgul etmeyen, kulağına ulaşan şey yüzünden Allah'ın zikrini unutmayan ve başkasına verilen şeye hüzünlenmeyen kimseye! [14]

Başka bir yerde de şöyle buyuruyor: Amelde ihlâs, saadetin nişanelerindendir. [15]

Ancak her türlü riya, bencillik ve gösterişten arınmış, sadece ve sadece Allah rızası için yapılan halis bir ibadet Allah-u Teâlâ'nın yanında makbul olup, kurb ve kemale sebep olabilir. Amelin makbul oluşunun ve değerinin ölçüsü ihlâstır. İhlâs ne kadar fazla olursa, amel de o kadar mükemmel olur ve o miktarda değer kazanır.

İbadet edenler beş kısma ayrılır:

Birincisi: Yüce Allah'ın azabından ve cehennem ateşinden korktukları için ibadet edenlerdir.

İkincisi: Cennet nimetlerine ve uhrevî sevaplara kavuşmak ümidiyle Allah'ın emir ve yasaklarına itaat edenlerdir. Böyle hedeflerle ibadet etmek, amelin sıhhatine bir zarar getirmez. Böyle kimselerin amelleri sahih olup onları takarrub (Allah'a yakınlık makamına) ve sevaba ulaştırır. Zira Kur’an-ı Kerim ve hadisler, halkı irşat ve hidayet etmek için çoğunlukla bu iki yoldan istifade etmiştir. Ayrıca Resul-i Ekrem'in (s.a.a), Ehlibeyt İmamlarının (a.s) ve evliyaullahın kendileri de Allah'ın azaplarından korkuyor; yalvarıp yakarıyor; cenneti ve cennet nimetlerini arzuladıklarını açığa vuruyor ve özlemlerini belirtiyorlardı.

Üçüncüsü: Allah'ın nimetlerine şükretmek için O'na ibadet eden kimselerdir. Bu hedefle ibadet etmek de amellerin makbul olması için şart olan ihlâs ile çelişmemektedir. Dolayısıyla hadislerde, insanların Allah'ın nimetlerine şükretmesi ve O'nun emirlerine itaat etmesi için ibadet ve itaate teşvik etme maksadıyla Allah-u Teâlâ'nın nimetleri hatırlatılmaktadır. Hatta Hz. Resulullah (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamları (a.s) bazen ibadete önem verdiklerini vurgulamak için insanlara şöyle buyururlardı: Ben şükreden bir kul olmayayım mı?!

Bu üç grupta yer alanların hepsinin ameli makbul olsa da, üçüncü grupta yer alanlar daha fazla ihlâsa sahip olduklarından daha çok imtiyaza ve değere sahiptirler.

İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: Allah'a ibadet edenler üç gruba ayrılırlar: Bazıları uhrevî sevaplara ulaşmak için Allah'a ibadet ederler. Bu (ibadet tarzı) tüccarların ibadetidir. Bazıları, azaptan korktukları için Allah'a ibadet ederler. Bu da kölelerin ibadetidir. Bazıları ise, Allah'ın nimetlerine şükretmek için ibadet ederler. Bu da özgür kimselerin ibadetidir. [16]

Dördüncüsü: Nefsini mükemmelleştirmek ve ruhunu yetiştirmek için ibadet edenlerdir. Bu niyetle ibadet etmek de ibadetin sıhhatinde şart olan ihlâsa bir zarar vermez.

Beşincisi: Allah'ı iyi tanıyıp O'nu bütün kemallerin ve hayırların kaynağı olarak görüp bu şekilde O'na ibadet edenler, Allah'ın has ve seçkin kullarıdırlar. Allah'ın sonsuz kudretine ve azametine teveccüh edip O'ndan başka etkin bir güç tanımadıklarından, sadece O'nu ibadete layık görürler. Dolayısıyla Allah'ı sever, O'nun kudret ve azameti karşısında huzu ve huşu duyarlar. Bu ise ihlâsın en yüce derecesidir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: İbadet edenler üçe ayrılır: Bazıları bir sevaba ve mükâfata ulaşmak için Allah'a ibadet ederler. Bu, tamahkârların ibadetidir ve onları ibadete sürükleyen şey ise, tamahlarıdır. İkinci grup, cehennem ateşinden korktukları için ibadet ederler. Bu da korku sebebiyle yerine getirilen kölelerin ibadetidir. Ancak ben Allah'ı sevdiğim için O'na ibadet ediyorum. Bu ise, büyük ve şerefli kimselerin ibadetidir. Onları ibadete sürükleyen şey de emniyet ve güvencedir. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ve onlar, o günün korkusu karşısında güvenlik içindedirler." [17] Yine şöyle buyuruyor: "De ki: Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." [18] O hâlde her kim Allah'ı severse, Allah da onu sever ve o, güvenlik içinde olur. [19]

İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: Rabbim! Ben sana ne cehennem ateşinden korktuğum için ve ne de cennetine tamah ettiğim için ibadet ediyorum. Aksine seni tapınmaya layık gördüğüm için sana ibadet etmekteyim. [20]

Zikrettiğimiz gruplarda yer alanların hepsi halis olup amelleri makbuldür; ancak bunlar ihlâs açısından aynı derecede değildir. Bunların her biri diğerinden daha mükemmel olmakla birlikte beşinci gruptakiler en yüksek derecede yer almaktadırlar. Şu noktayı hatırlatalım ki, yüksek dereceye sahip olanlar aşağı derecelerden yoksun değillerdir. Bilakis hem aşağı dereceye ve hem de yukarı dereceye sahiptirler. Sıddıklar ve Allah'ın muhlis kulları da Allah'tan korkar; O'nun lütuf ve keremine ümit bağlar; nimetlerinin karşısında şükreder ve manevî yakınlığı da isterler. Ancak onları ibadete sevk eden dürtü sadece bunlar değildir. Onlar Allah'ı daha iyi tanıdıkları için O'na tapar ve ibadet ederler.

Allah'ın bu üstün ve seçkin kulları yüksek makamlara eriştikleri halde aşağı makamları da kaybetmezler. Tekâmül doğrultusunda hareket eden bir insan, yüksek bir makama ulaştığı zaman aşağı makamlara da sahip olur.

İhlâs, sadece “ibadette ihlâs” ile sınırlanmaz. Salik öyle bir dereceye ulaşır ki, kendini ve kalbini Allah için halis kılar; arındırır ve bütün yabancıları gönül evinden dışarı çıkarır. Öyle ki bütün amellerini, hareketlerini ve düşüncelerini Allah'a mahsus kılar ve Allah'ın rızası dışında bir iş yapmaz. Sevgisi Allah için ve düşmanlığı da yine Allah için olur. Bu ise, ihlâsın en yüksek derecesidir.

İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: Ne mutlu amelini, ilmini, sevgisini, düşmanlığını, almasını, terk etmesini, konuşmasını ve sükûtunu Allah için halis kılana! [21]

İmam Cafer-i Sadık'tan (a.s) şöyle naklediliyor: Sevgisi, düşmanlığı, infak ve imsaki Allah için olan kimse, imanı kâmil olan kimselerdendir. [22]

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: Allah-u Teâlâ, kuluna kalbinde Allah'tan başka bir şeyin olmaması kadar üstün bir şey vermemiştir. [23]

İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: Allah'a bağışlanan ve O'na itaat etmek üzere sözleşen kalpler neredeler?! [24]

Salik bu makama erişince, yüce Allah onu kendisi için halis kılar; teyitleriyle, feyiz ve bağışlarıyla onu günahtan ve sapmaktan korur. Böyle bir kul muhles (ihlâsa erdirilmiş) olarak tanınır ve ihlâsa erdirilmiş olanlar da Allah'ın seçkin kullarındandırlar.

Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:

Gerçekten biz onları, saf olarak ahiretteki asıl yurdu düşünüp anan ihlâs sahipleri kıldık. [25]

Hz. Musa (a.s) hakkında da şöyle buyuruyor:

Kitap'ta Musa'yı da zikret. Çünkü o, ihlâsa erdirilmiş (resul) bir peygamberdir. [26]

Allah'ın ihlâsa erdirilmiş kulları öyle bir makama erişirler ki, Şeytan onları saptırmaktan ümitsizliğe kapılır. Kur’an-ı Kerim, Şeytan'ın Allah-u Teâlâ'ya şöyle dediğini nakleder:

Senin izzetin adına andolsun ki, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp kışkırtacağım. Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç. [27]

Son olarak şunu hatırlatalım ki, böyle yüce bir makama erişmek o kadar da kolay bir iş değildir ve nefsi temizleme, ciddi bir şekilde ibadet etme ve gayret göstermeyi gerektirmektedir.

İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: İhlâs, ibadetin meyvesidir. [28]

Hadislerde söz edildiği gibi ibadet ve zikirle meşgul olup onları kırk gün sürdürmek, insanın bâtınının sefalı ve nurlu olmasında ve ihlâs makamına erişmesinde etkili ve yararlıdır; ancak bir anda ve bir defada değil, yavaş yavaş olması ve ihlâs merhalelerini kat etmesi gerekir.

Ayetullah İbrahim EMİNÎ

 

----------

[1]- Nahl, 97.

[2]- Tâhâ, 75.

[3]- Kehf, 110.

[4]- Fâtır, 10.

[5]- Enfâl, 24.

[6]- Biharu'l-Envar, c.70, s.242.

[7]- Gureru'l-Hikem, s.172.

[8]- Biharu'l-Envar, c.70, s.249.

[9]- Gureru'l-Hikem, s.538.

[10]- Biharu'l-Envar, c.70, s.249.

[11]- Biharu'l-Envar, c.70, s.248.

[12]- Biharu'l-Envar, c.70, s.243.

[13]- Biharu'l-Envar, c.70, s.219.

[14]- Biharu'l-Envar, c.70, s.229.

[15]- Gureru'l-Hikem, s.43.

[16]- Biharu'l-Envar, c.70, s.196.

[17]- Neml, 89.

[18]- Al-i İmrân, 90.

[19]- Biharu'l-Envar, c.70, s.197.

[20]- Biharu'l-Envar, c.70, s.197.

[21]- Gureru'l-Hikem, s.462.

[22]- Biharu'l-Envar, c.70, s.248.

[23]- Biharu'l-Envar, c.70, s.249.

[24]- Gureru'l-Hikem, s.172.

[25]- Sâd, 46.

[26]- Meryem, 51.

[27]- Sâd, 82-83.

[28]- Gureru'l-Hikem, s.17.




Bu haber 1169 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MANEVİYAT Haberleri

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI