Bugun...


İnsanı Hayrete Düşüren Kitap - 2
Tarih: 19-06-2023 12:06:53 Güncelleme: 19-06-2023 12:06:53 + -


Hz. Ali (a.s), Hz. Resulullah'tan (s.a.a) sonra halkın sözlerini ezberleyip yazmaya özen gösterdikleri tek kişidir.

facebook-paylas
Tarih: 19-06-2023 12:06

İnsanı Hayrete Düşüren Kitap - 2

Bismillahirrahmanirrahim

İtiraflar

İbn-i Ebi'l-Hadid, hicretin ikinci yılında yaşayan ve yazarlıkta zarbü’l-mesel olan Abdülhamid Katib'in [1] şöyle dediğini nakleder: "Hz. Ali'nin (a.s) hutbelerinden yetmişini ezberledikten sonra zihnim açıldıkça açıldı."

Ali el-Cündî de, Abdülhamid'den, “seni belâgatın bu mertebesine ulaştıran nedir?” diye sorduklarında, "Asla'ın [2] sözlerini ezberlemek" cevabını verdiğini nakleder.

İslâm'ın zuhurundan sonra Arap hatiplerinin zarbü’l-meseli olan Abdurrahim b. Nübâte, edebî stil ve düşünce sermayesini Hz. Ali'den (a.s) aldığını itiraf ediyor. İbn-i Ebi'l-Hadid, Nehcü’l-Belâğa'ya yazdığı şerhin önsözünde onun şöyle dediğini nakleder: "Hz. Ali'nin (a.s) sözlerinden yüz fasıl ezberleyerek aklımda tuttum. İşte onlar benim için bitmek-tükenmek bilmeyen bir hazine oldu."

Hicretin üçüncü yüzyılının başlarında yaşayan, "el-Beyan ve't-Tebyin" adlı kitabı, edebiyatın dört temel direğinden [3] biri sayılan güçlü hatip ve meşhur söz ustası Cahiz, bu kitabında defalarca Hz. Ali'nin (a.s) sözlerinden övgüyle bahsetmiş ve bu sözler karşısında aşırı hayranlığını ifade etmiştir. O dönemde Cahiz'in sözlerinden halk arasında Hz. Ali'den (a.s) birçok hitabenin yaygın olduğu anlaşılmaktadır.

"el-Beyan ve't-Tebyin" kitabının birinci cildinde [4], susup sessiz kalmayı övüp fazla konuşmayı yeren kimselerin sözlerini naklederken Cahiz şöyle der: "Yerilen fazla konuşmak, faydasız ve boş şeyler konuşmaktır; faydalı sözler değil. Yoksa Ali b. Ebu Talip (a.s) ve İbn-i Abbas'ın konuşmaları da oldukça çoktur."

Cahiz, yine kitabının birinci cildinde [5] Hz. Ali'den (a.s) "Herkesin değeri bildiği şeydir" [6] meşhur cümleyi naklettikten sonra, kitabının yarım sayfadan fazlasında bu cümleyi överek şöyle diyor: "Kitabımızın tamamında bu cümleden başka bir şey olmasaydı bile, sadece bu cümle yeterliydi. Sözlerin en iyisi ve azı, insanı çok sözden müstağni kılanı, anlamı lafızda gizli olmayanı, aksine apaçık ve belli olanıdır." Sonra sözüne şöyle devam ediyor: "Sanki Allah-u Teâlâ bu kısa cümleye, onu söyleyenin takva ve temiz niyetine uygun olarak hikmet nurundan bir perde ve azamet elbisesi giydirmiştir…"

Cahiz yine bu kitabında Sa'saa b. Savhan'ın [7] hitabet gücünden bahsetmek isterken şöyle diyor: "Onun konuşkanlığının en bariz delili, Hz. Ali'nin (a.s) bazen kendisi oturarak ondan kalkıp konuşmasını istemesidir."

Seyyid Razî'nin, Hz. Ali'nin (a.s) sözlerine övgü ve tavsifinde meşhur bir cümlesi vardır: "Emirü’l-Müminin Ali (a.s), fesahatin yatağı ve Belagatin çıktığı kök ve kaynaktır. Belagatin örtülü sırları onun varlığından ortaya çıkmış ve kanunları ondan alınmıştır. Hitabet sahibi her konuşmacı onu izlemiş, söz ustası her vaiz onun sözünden yardım almıştır. Buna rağmen yine ona ulaşamamış ve ondan geride kalmışlardır. Çünkü onun sözünde Allah'ın ilminden bir alâmet ve Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sözünden bir koku vardır."

İbn-i Ebi'l-Hadid, yedinci hicrî yüzyılda yetişmiş Mütezile bilginlerindendir. O, mahir bir edebiyatçı ve güçlü bir şair olup Emirü’l-Müminin Ali'nin (a.s) sözlerine aşırı bir hayranlık duymuştur ve Nehcü’l-Belâğa şerhinde yer yer bu hayranlığını dile getirmiştir. O, kitabının önsözünde şöyle der:

"Gerçekten de Ali'nin (a.s) sözünü Allah-u Teâlâ'nın kelâmından aşağı ve diğer yaratıkların sözlerinden üstün bilmekte, yerinde bir tespitte bulunmuşlardır. İnsanlar hitabet ve yazarlık fenninin ikisini de o hazretten öğrenmişlerdir… İnsanların Ali'nin (a.s) sözlerinden toplayıp koruduklarının onda birini ve hatta yirmide birini aralarında fasih kimselerin olduğu Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sahabesinin hiçbirinden nakletmiş olmamaları bu alanda yeterlidir. Yine Cahiz gibi birinin "el-Beyan ve't-Tebyin" ve öteki kitaplarında onu övmesi yeterlidir."

İbn-i Ebi'l-Hadid, kitabının dördüncü cildinde Mısır'ın, Muaviye'nin askerleri tarafından fethi ve Muhammed b. Ebu Bekir'in şahadetinden sonra İmam Ali'nin (a.s) bu faciayı o zaman Basra'da bulunan Abdullah b. Abbas'a bildirmek için yazmış olduğu mektubu şerh ederken [8] şöyle der:

"Fesahat yularını nasıl da bu insanın eline vermiş ve kontrolünü ona teslim etmiş. Sözlerin şaşırtıcı düzenine bir bakın. Tıpkı yerden kendiliğinden kaynayan çeşme gibi birbiri ardından gelip onun emrine giriyorlar. Suphanallah! Araplardan bir genç hiçbir hekimle karşılaşmadan Mekke gibi bir şehirde büyüyüp olgunlaşıyor; ama nazarî hikmette sözleri Platon ve Aristo'nun sözlerinden daha üstün, amelî hikmet dalında kimseyle görüşmemesine rağmen, Sokrat'tan daha üstün. Dilaver ve cesur kişiler arasında terbiye edilmemiştir; çünkü Mekke halkı savaşçı değil, tüccardılar. Yine de yeryüzüne gelmiş geçmiş olanların en cesuru olmuştur. Halil b. Ahmed'e "Ali mi daha cesurdur, Anbese ve Bastam mı?" diye sorulduğunda, "Anbese ve Bastam'ı insanlarla mukayese etmek gerekir; ancak Ali, insan üstü bir kişidir" cevabını verdi. O, Sahban b. Vâil ve Kuss b. Saide'den daha fasih bir konumdaydı. Oysa aynı boydan olan Kureyş, Arapların en fasihi değildi. Arabın en fasih kabilesi her ne kadar pek uyanık ve etkin olmasa da Cürhüm'dür…"

Asrımız Aynasında

On dört asırdan günümüze kadar dünya binlerce renk almış; kültürler değişmiş; gelişmiş ve zevkler bambaşka olmuştur. Birileri eski kültür ve zevkin, Hz. Ali'nin (a.s) sözlerini beğenip karşısında saygıyla eğildiğini; yeni düşünce ve zevklerin ise, daha farklı bir yargıda bulanabileceğini sanabilir. Fakat bilinmesi gerekir ki, Hz. Ali'nin (a.s) sözleri ister yapı ve biçim bakımından, ister anlam bakımından herhangi bir zaman ve mekânla sınırlı değil; bütün insanlara hitap eder ve evrenseldir.

Mısır'ın eski müftüsü Merhum Şeyh Muhammed Abduh, vatanından uzak kalması ve tesadüf sonucu Nehcü’l-Belâğa'yla tanışan, bu eserle tanıştıktan sonra hayretlere kapılan ve sonuçta genç Arap nesli arasında bu mukaddes sahifeyi şerh ve tebliğe koyulan kimselerdendir.

O, Nehcü’l-Belâğa'ya yazmış olduğu şerhinin mukaddimesinde şöyle der: "Arapça konuşan uluslar arasında Hz. Ali'nin (a.s) sözlerinin Kur’an-ı Kerim ve Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sözlerinden sonra en üstün, en belagatlı, en manalı ve en kapsamlı söz olduğuna inanmayan yoktur."

Kahire Üniversitesi, İlimler Fakültesi müdürü Ali el-Cündi, "Ali b. Ebutalib, Şi'ruhu ve Hikemuhu" adlı kitabının mukaddimesinde Hz. Ali'nin (a.s) nesri hakkında şöyle der: "Bu sözlerde insanın duygularına derinden derine işleyen özel bir müzik ritmi var. Seci açısından o kadar manzum ve uyaklıdır ki, bu özelliğinden dolayı ona 'Mensur Şiir' diyebiliriz."

Ali el-Cündi, Kudame b. Cafer'in şöyle dediğini nakleder: "Bazıları kısa sözlerde güçlüdürler ve bazıları ise, uzun hutbelerde. Ali (a.s) ise, bütün diğer faziletlerde olduğu gibi bu ikisinde de herkesten öne geçmiştir."

Mısırlı tanınmış çağdaş edebiyatçı ve yazarlardan Tâ-hâ Hüseyin, "Ali ve Benûhu" adlı kitabında, Cemel Savaşında şüpheye kapılan ve kendi kendine, "Talha ve Zübeyr gibi kişilerin hata etmesi nasıl mümkündür?!" diyen bir adamın hikayesini nakleder. Adam sonunda içinden geçenleri Hz. Ali'ye (a.s) açıp, o hazrete "Böyle yüce ve misli olmayan kimseler nasıl hata etmiş olabilirler?" diye sorduğunda Hz. Ali (a.s) onun cevabında şöyle buyurur: "Sen yanılıyorsun. Hak ve batıl insanlarla tanınmaz. Sen önce hakkı tanı, sonra hak üzere olanları tanırsın; önce batılı tanı, sonra batıl üzere olanları tanırsın."

Yani bu konuda hata ediyorsun; işi tersine çevirdin. Sen insanların yücelik ve alçaklığını hak ve batıl ölçeği ile ölçeceğine, daha önce önyargılarınla bellediğin azamet ve alçaklıkları hak ve batıla ölçü ettin. Sen hakkı insan kıstasıyla tanımak istiyorsun! Oysa aksini yapman gerekir. Önce hakkı tanı, sonra kimin hak üzere olduğunu anlayacaksın; önce batılı tanı, sonra kimin batıl olduğunu göreceksin. İşte bu aşamadan sonra kimin hak yanlısı ve kimin batıl yanlısı olduğuna önem vermez, o kişilerin hata ettiği konusunda şüpheye ve hayrete düşmezsin.

Taha Hüseyin bu cümleleri naklettikten sonra şöyle diyor: "Ben, Allah'ın vahyi ve kelâmından sonra bu kadar güçlü, bu kadar akıcı ve beliğ bir cevap görmedim ve tanımadım."

"Emiru’l-Beyan" (Beyan padişahı) lakabıyla bilinen Şekib Erselan, günümüzün güçlü Arap yazarlarından biridir. Mısır'da onun için düzenlenen bir takdir toplantısında oradakilerden birisi tribüne çıkarak konuşmasının bir yerinde şöyle der: "İslâm tarihinde gerçekten de 'Söz Padişahı' diye lakaplanmaya layık olan iki kişi vardır: Biri Ali b. Ebu Talip ve diğeri ise, Şekib." Bu sözü duyan Şekib Erselan, üzgün ve kızgın bir hâlde yerinden kalkarak tribünün arkasına geçer ve böyle bir mukayesede bulunan arkadaşına yakınarak şöyle der: "Ben nerede, Ali b. Ebu Talip nerede! Ben Ali'nin ayakkabısının bağı bile sayılmam." [9]

Günümüz Hristiyan yazarlarından Lübnanlı Mihail Nüeyma, Lübnanlı Hristiyan Corc Cordak'ın "el-İmam Ali" kitabına yazmış olduğu mukaddimesinde şöyle der: "Ali, sadece savaş meydanında kahraman değildi; aksine o, her alanda kahramandı: Kalp sefasında, vicdan temizliğinde, beyanının sihirli çekicilik ve cezzabiyetinde, gerçek insanlıkta, iman gücünde, vakarlı, görkemli huzur ve asayişinde, mazlumlara yardımcı olmada, her yerde ve her sahada hakikate teslim olmada. O, bütün bu alanlarda kahramandı."

Hz. Ali'nin (a.s) sözlerini methedenlerin, övenlerin görüşlerine daha fazla değinmek istemiyoruz; çünkü Hz. Ali'nin (a.s) sözünü metheden, gerçekte kendini methetmiştir:

Güneşi metheden, methetmiştir özünü

Sağlam kılmış, güçlü bilmiştir gözünü.

Bir gün İmam Ali'nin (a.s) ashabından biri, bir hutbe okumak istedi, ama dili tutulup bir şey söyleyemeyince o hazret şöyle buyurdu: "Dil insanın bir parçası olup zihninin emrindedir. Zihin kaynamaz da geri çekilirse, dilin elinden bir şey gelmez. Fakat zihin açıldığında artık dile (konuşma) fırsatı vermez." Daha sonra şöyle devam etti: "Biz söz ordusunun komutanlarıyız. Söz ağacı bizim aramızda kök salmış; yerleşmiş ve dalları bizim başımız üzerinde sarkmıştır." [10]  

Cahiz, "el-Beyan ve't-Tebyin" adlı kitabında Abdullah b. Hasan'dan (Abdullah Mahz'dan) Hz. Ali'nin (a.s) şöyle buyurduğunu nakleder: "Biz beş açıdan başkalarından üstünüz: Fesahat, yüz güzelliği, af ve görmezlikten gelme, cesaret ve yiğitlik, kadınlar arasında sevilme." [11]

 

 

-------------

[1]- Abdulhamid, son Emevi halifesi Mervan b. Muhammed'in kâtibi idi. Aslen İranlı olup meşhur yazar ve bilgin İbn-i Mukaffe'nin hocasıydı. Onun hakkında, "Yazarlık Abdülhamid'le başlayıp İbnü’l Amid'le son buldu" denilmiştir. İbnü’l Amid, Âl-i Büveyh'in veziriydi.

[2]- "Asla" başının ön kısmının saçları dökülen kişi anlamındadır. Abdülhamid, amelen Hz. Ali'nin (a.s) fazilet ve mükemmelliğini itiraf etmesine rağmen, Emevilere bağımlı olmasından dolayı Hz. Ali'nin (a.s) isminin yerine bu tabiri kullanıyor.

[3]- Diğer üç direği ise, İbn-i Kuteybe'nin "Edebu’l-Katib"i, Muberred'in "el-Kâmil"i ve İbn-i Ebi Ali Kalî'nin "en-Nevadir"inden ibarettir. (el-Beyan ve't-Tebyin'in önsözü, İbn-i Haldun'un önsözünden naklen.)

[4]- el-Beyan ve't-Tebyin, s.202.

[5]- el-Beyan ve't-Tebyin, s.83.

[6]- Nehcü’l-Belâğa, Kısa Sözler: 81.

[7]- O, Emirü’l Müminin Ali'nin (a.s) en yakın dostlarından olup meşhur hatiplerdendir. Hz. Ali (a.s), Osman'dan sonra hilafete geçince Sa'saa o hazrete hitaben şöyle dedi: "Sen hilafeti kabul ederek ona ziynet ve azamet verdin; hilafet sana ziynet ve azamet vermedi. Sen hilafet makamını yücelttin; hilafet senin makamını değil. Hilafet, senin ona muhtaç olmandan daha çok, o sana muhtaçtır."

Sa'saa, Emirü’l Müminin Hz. Ali'nin (a.s) vefat ettiği gece, gecenin karanlığında o hazretin cenaze törenine katılarak onu toprağa veren sayılı kişilerden biridir. Hz. Ali (a.s) toprağa verildikten sonra Sa'saa, o hazretin mezarının yanında durdu. Bir elini heyecanlı ve hızla çarpmakta olan kalbinin üzerine koyup, diğer eliyle de o hazretin mezarından bir avuç toprak alıp kendi başına döktü. Peşinden de Hz. Ali'nin (a.s) oradaki yakın ashabına heyecanlı bir hutbe okudu. Merhum Allame Meclisî "Biharu’l-Envar" adlı eserinin dokuzuncu cildinde, Emirü’l Müminin Ali'nin (a.s) şahadeti babında onun bu değerli hutbesini nakletmiştir.

[8]- Bu mektup şu cümleyle başlıyor: "Allah'a hamdü-senadan sonra; Mısır fethedildi ve Muhammed b. Ebubekir -Allah ona rahmet etsin- ise şehit edildi." (Nehcü’l-Belâğa, Mektup: 35)

[9]- Bu olayı, günümüz bilginlerinden Lübnanlı Muhammed Cevad Muğniye, birkaç yıl önce Mukaddes Meşhed şehrinde kendisi için düzenlenen şeref toplantısında nakletti.

[10]- Nehcü’l-Belâğa, Hutbe: 231

[11]- el-Beyan ve't-Tebyin, c.2, s.99.




Bu haber 417 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER NURANİ SÖZLER Haberleri

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI