Bugun...


Ölüm ve Meâd - 2
Tarih: 30-09-2023 14:00:00 Güncelleme: 30-09-2023 14:00:00 + -


Hadislerde can vermenin zorluğu hakkında çeşitli benzetmeler yapılmıştır. Bazılarında canlı bedenden derinin soyulmasına benzetilmiştir. Bazılarında ise değirmen taşını veya kalenin kapısının çivisini insanın gözüne koyarak hareket ettirilmesinin, can verme anından daha az acı verici olduğu beyan edilmiştir!

facebook-paylas
Tarih: 30-09-2023 14:00

Ölüm ve Meâd - 2

Bismillahirrahmanirrahim

Kolay ve Zor Can Vermek

Hadislerin bir kısmında da can vermenin acısı, makasla ya da testereyle doğranmaya benzetilmiştir. Ve ölüm döşeğinde olan bazı kişilerde de çok büyük ıstıraplar müşahede edilmektedir ki söylenecek gibi değildir.

Bazıları için ise ölüm, en güzel çiçekleri koklamak gibidir. [1] Bazı hadislerde kirli elbiseyi çıkarıp, temiz elbiseyi giymek olarak addedilmiştir. Başka rivayetlerde de kelepçelerin, zincirlerin çözülüşüne; yani, tabiat zindanından kurtulmaya benzetilmiştir.

Tabi ki bu iki kısımdan her birisi herkesi kapsamaz; yani herkes için aynı şekilde olması söz konusu değildir. Her mümin kolay can verecek diye bir kaide yoktur. Aksine birçok müminin, Allah'ın lütfuyla bazı günahları can verme zorluğuyla temizlenir. Müminin pak olarak ahirete gitmesi gerekir ve bu gibi vesilelerle temizlenir. Kâfirler için ise ateşe giriş kapısı ve azaplarının başlangıcıdır. [2]

Bazen de bazı kâfirler ve fasıklar rahat can verebilirler. Sebebi şudur: Şahıs, azap ehlidir, fakat ömründe iyi işler de yapmıştır; hesabının burada tasfiye edilmesi için rahat can verir. Örneğin infak etmesi veya bir mazluma yardım etmesinin karşılığında rahat can verir; böylece ahirette alacağı kalmaz. Tıpkı müminin günahtan temizlenmesi için zor can vermesi gibi. Gerçekte kolay da olsa, zor da olsa, can vermek, kâfir için o zavallılığın, mümin için ise nimet ve saadetin başlangıcıdır.

Özetle, can vermenin zorluğu veya kolaylığı mümin ve kâfir hakkında bir genellemeye sahip değildir.

“Bihâru'l-Envâr” kitabının üçüncü cildinde şöyle bir hadis-i şerif vardır: Hâtemü'l-Enbiya Hz. Muhammed (s.a.a), bir gün amcası oğlu Ali İbn-i Ebî Talib'i (a.s) görmeye geldi. Hz. Ali'nin (a.s) gözü şiddetli bir şekilde ağrıyordu. Öyle ki acıdan inliyordu. Emirü'l-Müminin (a.s), sabır kaynağı olmasına rağmen, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) korkunç bir haber vermesi karşısında gözünün ağrısını unutuverdi: "Ya Ali! Cebrail bana şöyle dedi: Kâfirin canı alınacağı zaman meleklerden bir grup gelir. Ateşli çubuk ve şişlerle onun canını alırlar."

Emirü'l-Müminin (a.s), "Ya Resulullah! Senin ümmetinden de böyle can veren olur mu?" diye sorunca, Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Evet, Müslümanlardan üç grup böyle can verirler: Birincisi, zalim hükümdarlar; ikincisi, yetim malı yiyenler ve üçüncüsü, yalancı şahitlik yapanlar."

Kısacası, herkes yaptığının karşılığını görecektir. Kolay veya zor can vermemiz, amellerimizin neticesidir. Allah'a sığınıyorum, hatta insan, kötü amellerinden dolayı imansız dünyayı terk eder. [3]

Biyografilerde meşhur tövbekâr olan Fuzeyl-i Iyâz hakkında şöyle yazılır: Öğrencilerinden en bilgilisi hastalandı ve ölüm döşeğindeydi. Fuzeyl onu görmeye geldi. Yasin suresini okumaya başladı. Hasta, üstadının eline vurarak "Kur’an okumanı istemiyorum" dedi. Oysa bu adam, bir ömür boyu mescide, medreseye, dini toplantılara gitmiş, yetişmiş ve Kur’an ehli bir kişi idi. Şimdi ise, Kur’an okunmasını istemiyordu ve şahadet getirmeden oracıkta öldü.

Fuzeyl, bu olaya çok üzüldü. Bir köşeye çekilip bir müddet evden dışarıya çıkmadı ve bilahare o talebesini rüyasında gördü. Ona bu kötü akıbetinin sebebini sordu. Öğrencisi şöyle cevap verdi: "Bende olan üç şeyden dolayı, dünyadan imansız olarak ayrıldım: Birincisi, hasetti ve kimseyi kendimden üstün görmeye dayanamıyordum. Evet, haset, ateşin odunu yaktığı gibi imanı yok eder. [4] İkincisi, ara bozuculuktu; [5] samimi insanların, dostların, karı-kocaların vs. aralarını bozardım. Üçüncüsü ise, şarap içmekti."

Evet, bu üç büyük günah, büyük bir âlimin imansız dünyayı terk etmesine sebep oldu.

Ölümü Sevmek

Bilinmesi gereken önemli bir konu da Allah'a kavuşmayı sevmedir. Bunun manası şudur ki; mümin ölümden nefret etmemeli ve korkmamalıdır. Bu, ölümü arzulaması ya da intihar etmesi manasında değildir. Çünkü bu âlemde olduğu müddetçe tövbe edebilir, kendisini temizleyebilir ve iyi amellerini arttırabilir. Ama Allah'ın, ölmesini istediği vakit, ölümü nimet bilmelidir. Zira kişi itaat ehlinden ise daha çabuk sevap ve mükâfat yurduna ulaşır ve iyi amellerinin neticesini görür. Eğer günahkâr ise, ölüm vesilesi ile günahkârlığından kurtulup, daha az cezaya müstahak olur.

Kısacası akıllı insan ölümü, Allah'ın istediği zaman sevmelidir. Çünkü mutluluğun tamamına ulaşmanın tek vesilesi ölümdür. Yani, bu aldatıcı ve geçici dünyadan kurtularak saadet ve sürur âlemine ulaşmak, Yüce Yaratıcının huzuruna varmak, Hz. Muhammed (s.a.a) ve onun tertemiz Ehlibeyt'i ve diğer şerif ruhlarla buluşmak için yegâne vesile ve geçittir. Ayrıca ecelin gecikmesini ve ömrünün uzun olmasını, Allah'ın dilediği ölçüde sevmesi gerekir. Çünkü bu vesile ile bu mübarek ve uzun sefer için daha çok azık toplayabilir.

Dünya Sevgisi Aklen ve Dinen Yerilmiştir

İnsanların çoğu ölümden nefret ederler ve dünya zevklerini daha çok tatmak için dünyada kalmayı severler; bu aklen ve dinen yanlış ve yersizdir. Zira bu âlemde mutlak zevk yoktur. Nasıl bir zevktir ki onun öncesinde ve sonrasında yüzlerce zorluk, rahatsızlık ve mutsuzluk bulunsun?!

Gençliği yaşlılık ve güçsüzlük bekler; sağlığı her an çeşitli hastalıklar tehdit eder. Zevklere ulaşmanın vesilesi olan mal ise, binlerce meşakkatle ele geçer. Makam ve mevki ise sayılamayacak kadar rahatsızlıkla iç içedir. Hepsinden önemlisi bunların hepsi yok olmaya yüz tutmaktadır. Şairin dediği gibi:

Bu dünyaya kalbini, bağlama; bu vefasız

Kimseyle bir geceyi şefkatle geçirmedi.

Dünya Sevgisi, Kâfirlerin Sıfatı ve Her Günahın Başıdır

Dünya sevgisi, dinen yerilmiştir. Kur’an-ı Kerim dünya sevgisini kâfirlerin bir sıfatı olarak zikreder ve şöyle buyurur:

Dünya hayatından hoşnut oldular ve onunla mutmain olarak ona bağlandılar. [6]

Diğer bir ayette de:

Ahiretin yerine dünya hayatına mı razı oldunuz? [7]

Ayrıca Yahudiler hakkında da şöyle buyuruluyor:

Onların her biri bin yıl yaşamayı isterler. [8]

Bu konuda da birçok ayet ve hadis mevcuttur. Burada Hz. Resulullah'ın (s.a.a) meşhur hadisini zikretmemiz yeterlidir: Dünya sevgisi, bütün günahların başıdır.

Ölümden Nefret Etmek ve İnsanın Yakınlarına Ağlaması

Belirttiğimiz gibi dünyaya bağlılıktan dolayı ölümden nefret etmek ve çok yaşamayı arzulamak, aklen ve dinen iyi değildir. Ama ahiret seferine daha iyi hazırlanmak için ölümün gecikmesini istemek iyidir. Fakat yakınların ve dostların ölümünü istememek ve onların ölmesinden korkmak, eğer maddî sebeplerden dolayı olursa, çok yanlış ve yersizdir.

Örneğin bir insanın ölen yakınının dünyanın güzelliklerinden kopmasından veya kendisinin, onun sayesinde elde ettiği şeylerden mahrum kalmasından dolayı ağlaması çok yanlıştır. Ama eğer ayrılıktan dolayı ağlıyorsa, bu çok iyidir. Yol arkadaşlarından birisinin daha çabuk sevdiği vatanına ulaşması doğal olarak kalanları etkiler. Hatta mümin için ondan ayrı ve uzak düşmeye ağlamak sünnettir. Öyle ki, onun varlığıyla ahiret seferi için daha iyi hazırlanabilirdi.

Sabırsızlık; Ahiretten Gafil Olmanın Neticesidir

İnsanların çoğu, özellikle kadınlar, dünyaya bağlı olmalarından dolayı yakınlarından birisi ölünce şiddetli bir şekilde rahatsız olurlar. Kendilerinden geçerler, haddinden fazla bağırıp çağırırlar ve çok sabırsız davranırlar. Sanki her zaman dünyada kalmak isterler. Eğer ölen kişinin bir yolcu olduğunu, kendilerinden daha önce vatana ulaştığını, kendilerinin de çok yakında onun ardından gideceklerini bilselerdi asla böyle davranışlarda bulunmazlardı.

Hz. Cafer Sadık (a.s), oğlu ölen bir adamın çok fazla feryat ettiğini gördü ve şöyle buyurdu: Küçük bir musibetten dolayı feryat ediyorsun. Fakat büyük musibetten (ahiret musibetinden) gafilsin. Eğer kendi ahiret seferine hazır olsaydın ve bunun için çaba harcasaydın, oğlunun ölümünden dolayı böyle feryat etmezdin. Öyleyse ahiretin için hazır olmaman, oğlunun ölümünden daha büyük bir musibettir. [9]

Mümin, ölümü kendisini mükâfat diyarına ulaştıracak bir vesile olarak gördüğü için onu sever. Fakat daha çok ibadet etmek için gecikmesini ister. Aynı zamanda Allah'ın kesin ölüm iradesi gerçekleştiğinde, buna razı ve mutlu olur. Allah'ın, onu bağışlayacağına inanır ve bir an önce Hz. Muhammed (s.a.a) ve onun Ehlibeyt'ine kavuşmayı ister.

Ehlibeyt'in (a.s) Ölüm Anında Hazır Bulunması

Birçok rivayette, Hz. Muhammed (s.a.a) ve Hz. Ali'nin (a.s), diğer bazı rivayetlerde Âl-i Âba'nın, yani, Hz. Muhammed, İmam Ali, Hz. Fâtıma, İmam Hasan ve İmam Hüseyin'in (a.s) bazı rivayetlerde de On Dört Masum'un (a.s) hepsinin, ölüm anında müminin başucuna geldikleri vurgulanmıştır. Elbette maksat onların nurani şekilleri ve misalî bedenleridir ki, bunlarla ilgili bilgileri daha sonra vereceğiz.

İmam Rıza'nın (a.s) ashabından birisi ölüm döşeğindeydi. İmam (a.s) onun başucuna geldi. Gözlerini kapatmış ve kendinden geçmiş bir hâlde şöyle dedi: "Şu anda Resulullah (s.a.a), İmam Ali, Hz. Fâtıma, İmam Hasan, İmam Hüseyin, İmam Musa İbn-i Cafer'e (a.s) kadar görüyorum." Sonra İmam Rıza'ya (a.s) şöyle dedi: "Efendim, senin nurani suretin de buradadır." [10]

Kısacası, ölüm anında herkes Ehlibeyt'le buluşacak; onları tanıma ve sevgisi oranında onlardan faydalanma imkânına sahip olacağı kesindir.

Hz. Emirü'l-Müminin (a.s) Hâris-i Hemdânî'ye söylediği meşhur hadisinde şöyle buyurmuştur: Herkes ölünce benimle buluşacaktır; ister mümin olsun, isterse kâfir. [11]

Evet, bu buluşma müminler için nimettir. Maşukun cemalini müşâhede etmek, her şeyden daha tatlıdır. Kâfir ve münafık için ise Allah'ın gazabının mazharıdır.

Ayetullah Hüseyin DESTGAYB

 

---------

[1]- "Melekler, canlarını temiz insanlar olarak aldıklarına şöyle derler: Selâm size, yapıp ettiklerinize karşılık olarak girin cennete!" (Nahl, 32).

[2]- "Melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alacakları zaman, bakalım nasıl olacak?!" (Nahl, 27).

[3]- "Sonunda, Allah'ın ayetlerini yalan sayarak ve onları alaya alarak kötülük yapanların âkıbetleri pek fena oldu." (Rûm, 10).

[4]- Usul-u Kâfi.

[5]- "Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay hâline!" (Hümeze,1).

[6]- Yûnus, 7.

[7]- Tövbe, 37.

[8]- Bakara, 96.

[9]- Uyûn-u Ahbâr'ir-Rızâ, 2. Bölüm, s. 53, Hadis: 200.

[10]- Bihâru'l-Envâr, c.3.

[11]- Bihâru'l-Envâr, c.3.




Bu haber 655 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER AKAİT Haberleri

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI