Bugun...


Nefsin Islah ve Kontrolü İçin Önemli Bir Etken - 2
Tarih: 13-07-2023 14:24:41 Güncelleme: 13-07-2023 14:29:41 + -


Nefsi kontrol ve idare etmek kolay bir iş değildir. Tedbire, siyasete, sabra, çabaya ve ciddiyete ihtiyaç vardır.

facebook-paylas
Tarih: 13-07-2023 14:24

Nefsin Islah ve Kontrolü İçin Önemli Bir Etken - 2

Bismillahirrahmanirrahim

Nefsimizi Nasıl Hesaba Çekelim?

Nefs-i Emmare bu kadar kolay bir şekilde teslim olur mu? Bu kadar rahat, muhakeme ve muhasebe masasına oturur mu? Kolay kolay hesap vermeye yanaşır mı?!

İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: Her kim nefsini tedbir ve siyaseti altına almazsa, onu zayi eder. [1]

Yine İmam Ali'den (a.s) şöyle naklediliyor: Kim nefsine aldanırsa, nefsi onu helake sürükler. [2]

Yine şöyle buyuruyor: Her kimin nefsinde uyanıklık varsa, Allah tarafından onun için bir bekçi ve koruyucu bırakılmıştır. [3]

Başka bir yerde de şöyle buyuruyor: Cihadı sürdürerek nefsinize malik olun (ve onu kendi emrinize geçirin). [4]

Tedricen alışıp teslim olması için nefsi üç merhalede hesaba çekmeliyiz:

1- Ahitleşme

Nefsimizi şöyle hesaba çekebiliriz: Günün ilk saatlerinde, günlük işler başlamadan önce, ahitleşmek -sözleşmek- için belli bir saat tayin edelim. Mesela sabah namazından sonra ıssız bir köşeye çekilerek nefsimize hitaben şöyle diyelim:

Şimdi ben yaşıyorum; ancak ne zamana kadar yaşayacağım belli değil. Belki bir saat, belki de daha fazla yaşarım. Saatler, günler, aylar ve yıllar geçip gitti; ancak daha elimde sermayem sayılan saatler var ve o saatlerin her birinde ahiretim için bir azık alabilirim. Şimdi ecelim gelip çatmış olsaydı ve Azrail ruhumu almak için gelseydi, bir gün ve hatta bir saat daha yaşamayı ne kadar isterdim? Ey zavallı nefis! Böyle bir hâlde olduğunu ve isteğinin de kabul edilip dünyaya yeniden döndüğünü farz et. Bu durumda ne yapardın acaba? Ey nefis! Bana ve kendine acı ve bu saatleri boşa geçirme. Kusur etme; aksi takdirde artık hasretlerin bir fayda vermediği kıyamet gününde pişman olacaksın. Ey nefis! Ömrünün her saati karşısında Allah-u Teâlâ senin için bir sandık bırakmıştır ki, senin iyi ve kötü amellerini orada toplarlar ve sen onların sonucunu kıyamette göreceksin. Ey nefis! O sandıkları salih amellerle doldurmaya çalış. Onları günah ve isyanla doldurmamaya dikkat et.

Bu şekilde uzuvlarımızın her birine teker teker hitap ederek günah işlememesi üzere ondan söz alabiliriz. Mesela dilimize şöyle deriz:

Yalan, dedikodu, başkalarını çekiştirme, kusur arama, küfretme, saçmalama, başkalarına hakaret etme, başkalarını tahkir etme, kendini methetme, faydasız tartışma, yalan yere tanıklık etme, ahlâkî alçaklıklardan ve Allah'ın haram kıldığı şeylerden olup insanın uhrevî hayatını mahvederler. Bunları yapmana izin vermem. Ey dil! Kendine ve bana acı ve günah işlemeyi terk et! Zira konuştuğun bütün sözler amel defterinde kaydedilir ve ben kıyamet günü onların hepsinin cevabını vermek zorundayım.

Bu vasıtayla dilimizden günah işlememesi için söz almalıyız. Daha sonra dilin yapabileceği hayırlı amelleri hatırlatıp gün boyunca onları yapmaya zorlamalıyız. Örneğin şöyle demeliyiz:

Ey dil! Sen falan zikir ve filan sözle amel hazineni nur ve neşeyle doldurup ahirette de onun sonucuna kavuşabilirsin. Bundan gaflet etme; zira aksi takdirde pişman olursun.

Bu vasıtayla organlarımızdan her birinden teker teker günah işlemeyip salih amelde bulunmalarına dair söz almalıyız. İmam Cafer Sadık (a.s) babasının şöyle buyurduğunu naklediyor: Gece vakti gelip ulaşınca, bir münadi (çağıran), insan ve cinlerden başka bütün varlıkların duyacağı bir şekilde nida eder ve der ki: "Ey insanoğlu! Ben yeni bir yaratığım; ben bende vuku bulan işlere tanıklık edeceğim. Benden yararlan, zira güneş doğduktan sonra bir daha asla dünyaya dönmeyeceğim. Ondan sonra bende iyi amellerini artıramazsın ve günahlarından da tövbe edemezsin." Gece gelip geçip onun yerine gündüz gelince, o da aynı sözlerle nida eder. [5]

Şeytan ve nefs-i emmare bize yanaşarak kulağımıza şöyle fısıldayabilir:

Sen böyle bir programla yaşayamazsın. Bu sınırlamalarla ve bu bağlarla yaşayabilir misin hiç? Her gün nefsini hesaba çekmek için bir saatini ayırabilir misin?

Şeytan ve nefs-i emmare böyle vesveselerle bizi aldatıp ciddi bir karar almaktan alıkoyar. Bunun karşısında ciddi bir mücadele vermeli ve demeliyiz ki:

Bu program kesinlikle mümkündür ve normal bir hayatla çelişmemektedir; ben bunu nefsimi yetiştirip eğitmem ve uhrevî saadete ulaşmam için yapmak zorundayım. Bu iş o kadar da zor değildir, sen irade eder ve kararını verirsen kolay olur. Başlangıçta biraz zor olsa da uygulamaya başladıkça kolaylaşacaktır.

2- Gözetim Altında Tutma ve Kontrol

Söz alma ve ahitleşme merhalesinden sonra sıra sözünde durmaya ve onu sürdürmeye gelir.

Bütün gün boyunca ve bütün hâllerde ahdimize sadık kalmaya özen göstermeliyiz. İnsan her durumda dikkatli ve uyanık olmalıdır. Allah'ı daima hazır ve nazır bilmeli, ahdini asla aklından çıkarmamalıdır. Zira bir an gaflet edecek olursa, şeytan ve nefs-i emmare onun iradesine işleyip ahdine amel etmekten alıkoyabilir. İmam Ali (a.s) buyurmuştur ki: Akıllı kimse, nefsiyle devamlı cihat eden, onu ıslah etmek için çaba harcayan, istek ve heveslerden alıkoyan ve bu vasıtayla onu mülkiyetine (emri altına) alan kimsedir. Akıllı insan nefsini kontrol yoluyla dünyadan ve dünyada olan şeylerden, dünya ehlinden uzaklaştırır. [6]

Yine İmam Ali'nin (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Her kimin nefsinde bir alıkoyucu olursa Allah tarafından onun için bir koruyucu görevlendirilir." [7]

Yine şöyle buyurmuştur: Nefse itimat edip ona karşı hoşgörülü olmak, şeytanın en sağlam fırsatlarındandır. [8]

Dikkatli ve uyanık bir kimse, devamlı Allah'ı anar ve kendini O'nun huzurunda görür. Hiçbir ameli düşünmeden yapmaz. Eğer bir günahla karşılaşırsa hemen Allah-u Teâlâ'yı, kıyameti hatırlayarak onu terk eder. Sözünü ve ahdini unutmaz ve bu vasıtayla nefsini devamlı kontrol ve boyunduruk altına alıp kötülük ve çirkinliklerden alıkoyar.

Bu program, nefsi arındırıp yetiştirmenin en iyi yollarındandır. Ayrıca dikkatli olan bir insan bütün gün boyunca devamlı farzları ve sünnetleri, kendi vazifesini, iyi amelleri ve hayırlı işleri de hatırlar. Namazı fazilet vaktinde ve son namazıymış gibi huzu ve huşuyla kılmaya çalışır. Herhâlde ve yaptığı her işte Allah'ı hatırlar. Boş vakitlerini boşuna heder etmez ve ahireti için onlardan yararlanır. Vaktinin kıymetini bilir ve nefsini mükemmelleştirmek için her fırsattan istifade eder. Gücü yettiği kadar müstehapları (sünnetleri) yerine getirmeye çalışır. İnsanın bazı önemli müstehapları yerine getirmeye kendini alıştırması ne kadar güzeldir. İnsanın yüce Allah'ı anması ve O'nu hatırlaması her durumda mümkündür.

Hepsinden daha önemlisi şu ki, insan ihlâs ve Allah'a yaklaşma kastıyla günlük bütün meşguliyetlerini ibadet ve Allah'a doğru seyir ve süluk doğrultusunda kılabilir. Hatta alışverişini, çalışmasını, yiyip içmesini, uyumasını, evlenmesini ve mubah olan diğer işlerini ihlâs ve kurbet (Allah rızası) kastıyla ibadetler safına geçirebilir. Alışveriş, çalışıp para kazanma vb. çabalar, eğer helal rızık edinmek ve Allah'ın kullarına hizmet kastıyla olursa ibadettir. Aynı şekilde yemek, içmek ve dinlenmek, yaşayabilmek ve Allah'a kulluk etmek için bir vesile olursa, bunlar da ibadet sayılır. Allah'ın ihlâslı kulları her zaman böyledirler.

3- Amellerin Hesabı

Üçüncü merhale, günlük amelleri muhasebe etmektir. İnsan günlük amellerini muhasebe etmek için bir saatini ayırmak zorundadır. Ancak bunun uyku saatinde ve günlük işlerini bitirince olması daha uygundur. O saatte ıssız bir köşeye çekilerek bütün gün boyunca ne yaptığını iyice düşünmelidir. Sırayla ilk saatlerden başlayarak son saate kadar dikkatli bir şekilde muhasebe etmelidir.

Eğer o saatte hayır işle ve ibadetle meşgul idiyse, bu başarısından dolayı Allah'a şükretmeli ve bunu sürdürmeye kararlı olmalıdır. Eğer günah ve hata işlemişse, nefsine hitaben demelidir ki:

Ey katı kalpli bedbaht, ne yaptın? Kıyamet günü Allah'a ne cevap vereceksin? Ahiretin korkunç azaplarıyla ne yapacaksın? Allah-u Teâlâ ahiretin için bir azık hazırlayasın diye sana ömür, sağlık ve imkân verdi; sen ise bunun karşılığında amel defterini kararttın. Şimdi ecelin geleceğine ihtimal vermiyor musun? Bu durumda ne yaparsın? Ey rezil nefis! Niçin Allah'tan utanmıyorsun? Ey yalancı, ey münafık? Sen Allah'a ve kıyamet gününe inandığını iddia ediyorsan, niçin amelde de böyle değilsin?

Sonra tövbe etmeli ve artık günah işlememeye ve geçmiş günahlarını da telafi etmeye karar vermelidir.

İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: Her kim ayıpları ve günahları için nefsini azarlarsa, günahların çoğalmasına mâni olur. [9]

Eğer nefsin isyan ve tuğyan ettiğini, günah işlemeyi terk edip tövbe etmeye hazır olmadığını hissederse, o da nefs-i emmarenin karşısına dikilmeli ve ona sertçe karşılık vermelidir.

Bu konuda uygun cezalandırmalara başvurabilir. Mesela eğer haram bir yemek yemişse veya başka bir günah işlemişse, ona karşılık Allah yolunda bir malını vermeli, bir veya birkaç gün oruç tutmalı, geçici olarak lezzetli yemek ve soğuk su içmekten ve nefsin istediği diğer lezzetlerden kaçınmalı veya bir saat kızgın güneşin altında beklemeli. Hiçbir zaman nefs-i emmarenin karşısında gevşeklik ve zaaf göstermemelidir. Aksi takdirde nefis insana musallat olur ve insanı helak eder. Ancak onun karşısında direnirse, nihayet nefsi ona teslim olur.

Eğer o saatte ne bir hayır iş ve ne de bir günah işlememişse, yine nefsine hitaben şöyle demelidir:

Ömrünün sermayesi olan bu saati nasıl boşa geçirdin? Sen bu saatte salih bir amel yaparak ahiretin için bir azık alabilirdin. Ey zavallı ziyankâr! Niçin bu değerli fırsatı kaçırdın? Hasret ve pişmanlığın fayda vermeyeceği günde (kıyamet gününde) pişman olacaksın.

Böylece tam bir dikkatle ve bir ortak gibi o gün yaptığı bütün işlerin hesabını nefsine sormalı. (Bu muhasebelerin sonucunu bir deftere not alırsa, daha iyi olur.)

Her halükârda nefsi eğitip yetiştirmek için kontrol ve muhasebe, gerekli ve yararlı sayılır; kendi saadetini düşünen her insanın bu konuya önem vermesi gerekir. İlk başta zor görünür, ancak kararlı olunur da karşısında diretilirse, kısa zamanda kolaylaşır; nefs-i emmare kontrol ve denetim altına alınır. Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Zekilerin en zekisini ve ahmakların en ahmağını tanıtayım mı size? Halkın en zekisi, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için salih amel edinendir. Halkın en ahmağı ise, nefsinin isteklerine uyan ve uzun vadeli arzular besleyendir.

Bu arada sahabeden birinin, "Ya Resulullah! Nefsimizi nasıl hesaba çekelim?" diye sorması üzerine Allah Resulü (s.a.a) şöyle cevap verdi: Gün sona erip akşam vakti gelip çatınca, nefsine müracaat ederek şöyle demeli: "Ey nefis! Bugün de senin aleyhine geçti ve artık asla geri dönmeyecektir sana. Allah-u Teâlâ bugünü ne işte geçirdiğini ve hangi ameli yaptığını soracaktır: Allah'ı zikredip O'na hamdettin mi? Mümin kardeşinin hakkını eda ettin mi? Onun herhangi bir derdini giderdin mi? Mümin kardeşinin yokluğunda ailesi ve evlatlarıyla ilgili onun hakkını gözettin mi? Mümin kardeşinin ölümünden sonra onun ailesiyle ilgilendin mi? Haysiyetinle mümin kardeşinin gıybetinin edilmesine engel oldun mu? Bir Müslümana yardım ettin mi? Bugün zarfında ne yaptın?" Sonra yaptığı bütün şeyleri teker teker aklından geçirsin. Hayırlı bir iş yaptığını görürse, bu muvaffakiyeti kendisine verdiği için Allah'a şükretsin ve O'nu yüceltsin. Günah işlemiş veya kusur etmiş olduğunu görürse, tövbe etsin ve bundan sonra da günah işlememeye karar versin. Resulullah'a ve Ehlibeyt'ine salâvat göndererek günahlardan dolayı nefsine bulaşan çirkinlikleri nefsinden bertaraf etsin ve müminlerin emiri Ali'ye biat etmeyi nefsine önersin ve onun düşmanlarına lanet etsin...

Eğer böyle yapacak olursa, Allah-u Teâlâ ona buyuruyor ki: "Ben kıyamet günü günahlarından hatta biri üzerinde bile seninle münakaşa etmeyeceğim; zira sen (dünyada) benim dostlarımla dost ve düşmanlarımla düşman idin." [10]

İmam Musa Kâzım (a.s) şöyle buyuruyor: Her gün nefsini hesaba çekip iyi amel etmişse Allah-u Teâlâ'dan daha fazla muvaffakiyet dilemeyen ve eğer günah işlemişse, istiğfar ve tövbe etmeyen bizden değildir. [11]

Hz. Resulullah'ın (s.a.a) Ebuzer'e şöyle buyurduğu naklediliyor: Akıllı kimse kendisi için şu birkaç saati ayırmalıdır: Bir saati Allah'a münacat etmeye, bir saati nefsini muhasebeye ve bir saati de Allah'ın kendisine bağışladığı şeyleri düşünmeye. [12]

İmam Ali (a.s) buyuruyor ki: Nefislerinizi yaptığı ameller hakkında hesaba çekin; farzları yerine getirmeyi ondan isteyin ve ondan fâni olacak şeylerden (dünyadan) baki kalacak amelleri (ahireti) için istifade etmesini isteyin. Kabirlerinizden dirilerek tekrar çıkmadan önce (o yolculuk için) hazır olun. [13]

Yine şöyle buyuruyor: İnsanın meşgul olmadığı bir saatte (bütün işlerini bitirdikten sonra) belli bir saat ayırarak nefsini hesaba çekmesi, gece ve gündüzünde (bir gün boyunca) kendi lehine hangi hayır işleri ve kendi aleyhine hangi günahları kazandığını görmesi ne kadar da gereklidir! [14]

Yine şöyle buyuruyor: Nefsine karşı cihat et. Bir ortağın kendi ortağından hesap sorması gibi ondan hesap sor. Bir düşmanın kendi düşmanından haklarını istemesi gibi, ondan Allah'ın senin üzerindeki haklarını (namaz, oruç, humus, zekât gibi) yerine getirmesini iste. Zira insanların en saadetlisi, hesaba çekilmek için hazır olanıdır. [15]

Yine şöyle buyurduğu naklediliyor: Her kim nefsini hesaba çekerse, kendi kusurlarına vâkıf olur ve günahlarını kuşatır. Sonra da günahlarından tövbe eder ve kusurlarını ıslah eder. [16]

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: (Kıyamette) hesaba çekilmeden (bu dünyada) kendinizi hesaba çekin. Zira kıyamet günü (insanlar) elli yerde hesaba çekilir ve onların her biri bin yıl çeker." İmam, daha sonra şu ayeti okudu: "(Kıyametin) bir günü elli bin yıldır." [17]

Son olarak şu noktayı hatırlatalım ki, insan, nefsini hesaba çektiği zaman nefsine itimat edip ona karşı hoşgörülü olmamalıdır. Zira nefis, aldatıcı ve kötülüğü emredendir. Yüzlerce hile ve düzenle iyiyi kötü, kötüyü de iyi göstermeye çalışır. İnsanın vazifesini iyice tanıyıp onunla amel etmesine izin vermez. Günah işlemeyi ve ibadetleri terk etmeyi tercih eder. İşlediği günahları unutturur ve onları küçük gösterir. Küçük ibadetleri büyük gösterir. İnsanı mağrur eder, ölümü ve kıyameti unutturur, uzun ve uzak arzuları kuvvetlendirir, nefis hesaba çekmeyi zor ve imkânsız, hatta gereksiz gösterir.

Dolayısıyla insan, nefsine karşı kötümser olarak onu hesaba çekmelidir. Hesaba çekmede çok dikkatli olmalı, nefis ve şeytanın bahane ve tevillerini dinlememelidir. İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: Bir zikir ehli vardır ki, zikri, dünya karşılığında edinmişlerdir. Onları ne ticaret ve ne de alışveriş ondan (zikirden) alıkoymuştur. Onlar günlerini zikirle geçirirler. Gafillerin kulağına Allah'ın haramlarından kaçınmayı fısıldarlar. Adaleti emreder ve kendileri de ona sarılırlar. Münkerden sakındırır ve kendileri de ondan sakınırlar. Dünyada oldukları hâlde sanki dünyayı aşmış, ahirete ulaşmış ve dünyanın ötesini görmüşlerdir. Orada (dünyada) kaldıkları sürece sanki ahiret ehlinin gaybî hâllerinden haberdar olmuşlar. Kıyamet bütün vaatlerini onlar hakkında gerçekleştirmiş de dünya ehlinin gözünün önüne gerilen perde aralanmıştır. Öyle ki, sanki onlar insanların görmediklerini görüp, işitmediklerini işitirler.

Bu bağlamda eğer onların övülmüş makamlarını ve şahitleriyle beraber görülen meclislerini, hâlleriyle gözünün önünde canlandırırsan (düşünürsen); amel defterleri yayılmış, emrolunduğu hâlde da kusur edip yapmadıkları ve nehyolunduğu hâlde de haddi aşıp işledikleri bütün büyük ve küçük işleri nefislerinin hesaba çekilmesi için ortaya dökmüş, günahlarının ağırlıklarını sırtlarına yüklerler ve kendilerini o günahlardan kurtulmaktan aciz görürler ve bu yüzden ağlayıp sızlarlar, ağlayıp sızlayarak Rablerine yalvarır ve pişmanlıklarını itiraf ederler.

(Böylece aklına getirebilsen) onları, hidayet sancakları, parlak meşaleler, etrafları melekler tarafından kuşatılmış, kendilerine huzur inmiş, göklerin kapıları yüzlerine açılmış ve kendileri için şeref ve üstünlük makamı hazırlanmış kişiler olarak görürdün. [18]

Ayetullah İbrahim EMİNÎ

 

---------

[1]- Gureru'l-Hikem, s.640.

[2]- Gureru'l-Hikem, s.685.

[3]- Gureru'l-Hikem, s.679.

[4]- Gureru'l-Hikem, s.131.

[5]- Vesailu'ş-Şia, c.11, s.380.

[6]- Gureru'l-Hikem, s.237.

[7]- Gureru'l-Hikem, s.698.

[8]- Gureru'l-Hikem, s.54.

[9]- Gureru'l-Hikem, s.696.

[10]- Biharu'l-Envar, c.70, s.69.

[11]- el-Kâfi, c.1, s.453.

[12]- Biharu'l-Envar, c.70, s.64.

[13]- Gureru'l-Hikem, s.385.

[14]- Gureru'l-Hikem, s.753.

[15]- Gureru'l-Hikem, s.371.

[16]- Gureru'l-Hikem, s.696.

[17]- Biharu'l-Envar, c.70, s.64 (Meâric, 4).

[18]- Nehcü'l-Belâğa, Hutbe: 222.




Bu haber 628 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MANEVİYAT Haberleri

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI