Bugun...


Tövbe ve Nefsi Arındırma - 1
Tarih: 27-07-2023 15:13:31 Güncelleme: 27-07-2023 15:13:31 + -


Önlem almak ve günahı terk etmek, nefsi arındırmanın en iyi yoludur.

facebook-paylas
Tarih: 27-07-2023 15:13

Tövbe ve Nefsi Arındırma - 1

Bismillahirrahmanirrahim

Hiç günaha bulaşmayan ve zatının sefa ve paklığını koruyan bir nefis, önce günaha bulaşıp sonra da tövbe eden kimseden kesinlikle daha üstündür. Henüz günahı tatmamış ve ona alışmamış olan bir insan, günaha bulaşmış olup da şimdi günahı terk etmek isteyen kimseden daha kolay bir şekilde günahtan sakınıp vazgeçebilir.

İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: Günahı terk etmek, tövbe etmekten daha kolaydır. [1]

Ancak insan günaha bulaşırsa, Allah'ın rahmetinden ümit kesmemelidir. Zira Allah'a doğru yönelip nefsi ıslah etmenin yolu hiçbir zaman kapalı olmaz. Aksine, Allah-u Teâlâ günahkârlar için tövbe ve dönüş yolunu açmış ve onlardan, kendisine dönmelerini ve nefislerini tövbe suyuyla yıkayarak günahların kirlerinden arındırmalarını istemiştir.

Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:

De ki: Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere (nefislerine uyarak) ölçüyü taşıran kullarım! Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir. [2]

Yine buyuruyor ki:

Bizim ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onlara de ki: "Selâm olsun size. Rabbiniz, rahmeti kendi üzerine yazdı (farz kıldı) ki, içinizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük işler sonra tövbe eder ve (kendini) ıslah ederse kuşku yok ki, O, bağışlayandır, esirgeyendir." [3]

Tövbenin Gerekliliği

Günahkâr bir kimse için tövbeden daha gerekli bir şey yoktur. Peygambere, kıyamete, sevaba, cezaya, hesaba, kitaba, cennete ve cehenneme inanan bir kimse, tövbenin çabuklaştırılmasının gerekliliği konusunda şüphe etmez. Biz kendi nefsimizi ve günahlarımızı bildiğimiz hâlde niçin tövbe etmekten gafil oluyoruz? Yoksa kıyamete, hesaba, kitaba ve cehennemin azaplarına tam anlamıyla inanmıyor muyuz? Yoksa Allah'ın vaadinden (günahkârı cehennemde azaplandıracağını buyurduğundan) şüphe mi ediyoruz?

İnsanın nefsi günah sebebiyle karanlık, siyah ve alçak olur, hatta hayvana bile dönüşebilir. Böyle karanlık ve alçak bir nefisle Allah'ın huzuruna çıkmayı ve cennette Allah'ın velileriyle bir yerde olmayı nasıl bekleyebiliriz? Günah işlemekle Allah'a doğru yönelmenin doğru yolunu bırakmış ve hayvanlık vadisine yuvarlanmışız; Allah'tan uzaklaşmış, şeytana yaklaşmışızdır. Yine de ahirette saadete kavuşmayı, kurtuluşa ermeyi, cennette Allah'ın nimetlerinden yararlanmayı nasıl bekleriz?! Ne kadar yersiz ve yanlış bir bekleyiştir bu!

Binaenaleyh, kendi saadetini düşünen günahkâr bir kimsenin tövbeden ve Allah'a dönmekten başka bir çaresi yoktur. Tövbe etmenin yolunu kullarına açık bırakması, Allah'ın büyük lütuflarındandır. Kendi sağlığını düşünen bir adam zehirlenirse, hiçbir zaman kendini tedavi etmekte ve zehri vücudundan çıkarmada tereddüt etmez ve bunda bir an gecikmez; çünkü geç hareket edecek olursa, öleceğini bilir. Oysa nefis için günah, bütün öldürücü zehirlerden daha öldürücüdür.

Zehir insanın birkaç günlük dünya hayatını tehlikeye atıyorsa, günah nefsi ebedî helake sürükler ve insanın uhrevî saadetini yakıp kül ediverir. Zehir, insanı sadece dünyadan mahrum ederken, günah insanı Allah'tan uzaklaştırır; Allah'a yakın olmaktan ve likaullahtan mahrum eder. Öyleyse tövbe bizim için her şeyden daha gerekli ve daha zarurîdir. Zira uhrevî saadetimiz ve manevî hayatımız tövbeye bağlıdır.

Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:

Ey müminler! Hep birlikte Allah'a tövbe edin. Umulur ki, kurtuluşa eresiniz. [4]

Başka bir yerde ise şöyle buyurmaktadır:

Ey iman edenler! Allah'a sürekli ve halis bir tövbe ile tövbe edin. Olabilir ki Allah, sizin kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere sokar. [5]

Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: Her derdin dermanı vardır; günahların dermanı da tövbe ve istiğfardır. [6]

İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmektedir: Her kulun kalbinde beyaz bir nokta vardır. Günah işlediği zaman o beyaz noktada siyah bir nokta oluşur. Eğer tövbe ederse, siyah nokta giderilir ve eğer günaha öylece devam ederse, siyah nokta beyaz noktayı tamamen kapsayıncaya kadar yavaş yavaş büyür. O zaman o kalbin sahibi hiçbir zaman hayra dönmez. Allah-u Teâlâ'nın buyurduğu, "İşte öyle değil; hayır, kazandıkları şeyler, üst üste kalplerine yığılmıştır da kalpleri pas tutmuştur:" [7] ayeti işte budur. [8]

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: Tövbe etmeyi geciktirmek bir nevi hiledir ve geciktirmeye devam etmek de şaşkınlık ve avareliktir. Allah'ın karşısında özür (bahane) ileri sürmek mahvolmaktır. Günahta ısrar etmek, Allah'ın azabından emniyette olduğunu hissetmektir. Oysa ziyankâr kimselerden başka hiç kimse Allah'ın azabından güvende olduğunu hissetmez. [9]

Biraz kendimize gelelim, geçmiş günahlarımızı hatırlayalım ve akıbetimizin ne olacağını iyi düşünelim... Hesap yerini, amellerin ölçülmesini, Allah-u Teâlâ'nın huzurunda mahcup olmayı, meleklerin ve mahlûkların arasında rezil olmayı, kıyametin zorluklarını, cehennem azaplarının sonucunu, likaullahtan mahrum olmayı gözümüzde canlandıralım ve içten olan bir inkılâp ve değişimle Allah'a dönelim ve tövbenin hayat verici suyuyla geçmiş günahlarımızı yıkayalım. Nefsin pislik ve çirkinliklerini giderelim, günahlardan kaçınmaya, ahiret seferine ve Allah'a doğu yönelişe hazırlanmaya kesin karar verelim.

Ancak, şeytan bu kadar kolay bir şekilde bizden vazgeçer mi? Tövbe edip Allah'a dönmemize hiç müsaade eder mi? Bizi günah işlemeye zorlayan şeytan, elbette tövbe etmemize de engel olur; günahları küçük ve önemsiz gösterir, onları aklımızdan öyle çıkarır ki, hepsini unuturuz; ölüm, hesap ve azap düşüncesini aklımızdan çıkarır. Bizi dünyayla öylesine meşgul eder ki, ölüm gelip çatınca ve günaha bulaşmış bir nefisle dünyadan göçünceye kadar hiçbir zaman tövbe etmeyi akıl etmeyiz.

Gerçekten de biz insanlar pek zavallı ve nankörüz!...

Ayetullah İbrahim EMİNÎ

 

------------

[1]- Biharu'l-Envar, c.73, s.364.

[2]- Zümer, 53.

[3]- En'âm, 54.

[4]- Nur, 31.

[5]- Tahrim, 8.

[6]- Vesailu'ş-Şia, c.11, s.354.

[7]- Müttaffifin, 14.

[8]- Biharu'l-Envar, c.73, s.332.

[9]- Biharu'l-Envar, c.73, s.365.




Bu haber 335 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MANEVİYAT Haberleri

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI