Bugun...



Nehcü’l-Belâğa’yı Tanıyalım

Nehcü’l-Belâğa, Hz. Ali’nin (a.s) kısa hilafeti döneminde buyurmuş olduğu 239 hutbe, 79 mektup ve 480 hikmetli kısa sözden oluşan bir kitaptır.

facebook-paylas
Güncelleme: 30-01-2020 17:18:48 Tarih: 30-01-2020 17:00

Nehcü’l-Belâğa’yı Tanıyalım

Seyyid Razî[1] adıyla meşhur olan ve büyük Şia âlimlerinden biri sayılan Muhammed b. Hasan el-Musavî (359-406) söz konusu hutbe, mektup ve kısa sözleri bir araya toplayarak değerli bir eser oluşturmuş ve bu eseri Nehcü’l-Belâğa olarak adlandırmıştır. O, bu değerli kitabı hicrî 400 yı­lında kaleme almıştır. Nehcü’l-Belâğa yazarı Seyyid Razî, bu eseri oluşturma hedefi hususunda kitabın ön­sözünde şöyle demektedir:

“Ömrümün baharındayken ve ömür dalım henüz ta­zeyken, İmamların (a.s) özellikleri ve faziletleri hak­kında bir kitap (Hasaisu’l-Eimme) yazmaya başladım. Bu kitapta, o zatların güzel ve değerli sözleri vardı. Elbette bu kitabın başında da belirttiğim gibi, bu işe belli bir hedef ve niyetle giriş­tim. Ama İmam Ali’nin (a.s) özgün hususiyetlerini yazdıktan sonra bu kitabı bölümlere ve kısımlara ayırdım. Son bölümünde uzun hutbeler ye­rine, öğütlerini hikmetlerini, örneklemelerini ve kısa edebî sözlerini bir araya topladım.”

“Bazı dostlarım bu kitabı okuyunca çok beğenip öv­dü­ler, fesahat ve belagati ile eşsizlik ve özgünlüğüne hayran oldular. Bu nedenle benden İmam Ali’nin (a.s) çeşitli dallarda ve konulardaki öğüt, yazı, hutbe ve hik­metli sözlerini toplayarak derlememi istediler. Onlar İmam Ali’nin (a.s) bu sözleri­nin fesahat ve belagatini, Arapçanın incileri, dinî-dün­yevî sözlerin nuranî olduğunu çok iyi biliyorlardı; çünkü böylesi özellikler hiçbir beşerî söz ve kitapta bir araya gelmemiştir. İmam Ali (a.s), fesahatin kapısı, belagatin temeli ko­numundadır. Fesahat ve belagatin gizlilikleri onun sözle­rinde tecelli etmiş ve onunla bir düzene girmiştir. Her ha­tip onun örneklendirmelerini almış, her vaiz onun sözle­rinden yararlanmıştır. Buna rağmen o, herkesten ileri­dedir ve onlar İmam Ali’den (a.s) geri kalmışlardır. Zira onun sözlerinde ilâhî ilmin izi ve Peygamber’in (s.a.a) kokusu vardır. Ben de bu isteklerine icabet ettim ve telif ettiğim bu eserin adını da Nehcü’l-Belâğa koydum.”[2]

Nehcü’l-Belâğa kitabı 1000 yıl boyunca sürekli ilim, edep ve ilâhî öğretiler semasında nurlu bir güneş gibi parlamış, ışık saçmış; İngilizce, Fransızca, Almanca, Farsça, Urduca ve Türkçe dillerine tercüme edilip basıl­mıştır. İslâm bilginleri bu kitap için sayısız şerhler, talikalar, lügat açıklamaları, lafız beyanları, seçmeler, özetler, Nehcü’l-Belâğa’da Gezintiler ve Nehcü’l-Belâğa’dan Dersler adı altında sayısız kitaplar kaleme al­mışlardır.

Merhum Muhaddis Nurî, Seyyid Razî’nin Hesaisu’l-Eimme adlı kitabının bir nüshasının Şeyh Hadi Âl-i Kaşifu’l-Gıta’nın kütüphanesinde ve bir nüshasının da Hindistan Rambur Kütüphanesi’nde bulunduğunu söylemiştir. Aynı zamanda hicrî 1369 yı­lında da Necef-i Eşref’te de basılmıştır.[3]

Yazıldığı ilk yıllarda, bir kitap hakkında doğru dürüst bir hüküm vermek mümkün değildir. Şahsi sevgi, kin ve önyargılar, zayıf ve güçlü noktaların gizli kalması ve benzeri sebepler kitabın gerçeğinin gizli kalmasına veya değişik gösterilmesine sebep olabi­lir. Ama bin yıldır bilginlerin fikirlerini üzerinde yoğunlaştırdıkları, ince görüşlü dü­şünürlerin bilgisine ve basiretli insanların görüşüne su­nulan bir kitapta bu tür ihtimaller düşünülemez. Bütün bunlara rağmen bir kitap, değerini korumuş ve dikkatleri kendi üzerinde odaklandırmışsa bu, o kitabın önem ve yüksek değerini gösterir.

Bilginlerin İtirafları

Farklı İslâm mezheplerinden birçok edebiyatçı ve ilim erbabı, Nehcü’l-Belâğa kitabını çok dakik bir şe­kilde incelemiş, hakkında değişik görüşler belirtmişlerdir. Araştırmalarının sonunda kısaca şu itiraflarda bulunmuş­lardır:

1- İbn Ebi’l-Hadid şöyle demektedir: “Nehcü’l-Belâğa’nın bir tek satırı, İbn Nubate’nin bin satırına be­deldir. Oysa İbn Nubate, bilginlerin ortak görüşü esa­sınca kendi asrının yegâne hatibi ve usta konuşmacısıydı.”[4]

2- Dr. Zeki Mübarek ise şöyle diyor: “Başka çaresi yok, açık bir şekilde itiraf etmeliyiz ki, Nehcü’l-Belâğa muteber bir kaynağa sahiptir. Aksi takdirde Şiîlerin, yeryüzünde belagat ve fe­sahat şaheseri sözler söylemekte insanların en üstünü olduğunu söylememiz gerekecektir.”[5]

3- Alusî de şöyle diyor: “Ali b. Ebu Talib’in hutbele­rini içeren Nehcü’l-Belâğa, ilâhî kelam nurunun bir ışığı­dır ve nebevî mantık fesahati ile parlayan bir güneştir.”[6]

4- Üstat Halil Hindavî şöyle diyor: “Nehcü’l-Belâğa gibi farklı bölümlerinin, bir tek üslupla ve bir kişi tarafından yazılan bir başka kitap göremiyorum. Bu yüzden önemle vurguluyor ve tekrar ediyorum ki, Nehcü’l-Belâğa bir tek şahıstan ortaya çıkmış ve ona bir tek nefes üflenmiştir.”[7]

5- Mersefî ise şöyle diyor: “Nehcü’l-Belâğa, Kur’ân’ın fesahat, mucize, hidayet, ilim ve hikmet nuru için canlı bir örnektir. Bu kitap deha sahibi bilginlerin, seçkin filo­zofların ve büyük hikmet sahibi kimselerin kitapla­rında görülmeyen nurlu öğütler, siyasî kanunlar ve yüce hik­metlerle doludur.”[8]

6- Yazıcı??? da şöyle söylemektedir: “Eğer ilim, edep ve yazı açısından rakiplerine üstün gelmek istiyorsan, Kur’ân ve Nehcü’l-Belâğa’yı ezberlemen gerekir.”[9]

7- Alusî Bağdadî şöyle diyor: “Nehcü’l-Belâğa, Müminlerin Emîri İmam Ali’nin (a.s) hutbelerini içermekte olup, yaratıkların sözünün üstünde ve Allah’ın sözünün altında bir kitaptır. Mucize derecesine çok yakın, haki­kat ve mecaz yollarını ortaya koyan bir şaheserdir.”[10]

8- Yine İbn Ebi’l-Hadid şöyle diyor: “Fesahat ve belagat öğrenmek ve sözlerin üstünlüğünü bilmek isteyenler, Nehcü’l-Belâğa’daki hutbeler üzerinde düşünmelidirler. Zira Allah ve Resulü’nün sözü dışında hangi sözle mukayese edilirse edilsin, karanlık bir taş karşısında parlak bir yıldız gibi durmaktadır. Ayrıca bu kitaptaki aydınlığı, nuraniyeti ve azameti görmeli; nasıl bir korku ve dehşet yarattığını algılamalıdırlar. Allah bu kitabın konuşmacısını (Hz. Ali’yi) en hayırlı mükâfatlarla mükâfatlandırsın. İmam Ali bazen kılıcıyla İslâm’ı savunmuş, bazen de dili, beyanı, fikri ve kalbiyle İslâm düşmanlarının karşısında durmuştur. Cihat hususunda o, mücahitlerin efendisi, nasihatte vaizlerin en etkilisi, fıkıh ve tefsirde fakih ve müfessirlerin re­isi, adalet ve tevhitte adil ve muvahhitlerin önderidir. Allah’a hiç de zor değildir bütün âlemi bir insanda toplaması.”[11]

9- İbn Ebi’l-Hadid bir başka yerde ise şöyle demekte­dir: “Tevhit, adalet ve benzeri ilâhiyat konuları, bu ilâhî şahsın sözleri olmaksızın asla anlaşılamaz. Bü­yük sahabelerden nakledilen sözlerin hiçbirinde bu tür konuşmalara rastlamak mümkün değildir. Belki bu konuşmalar akıllarından dahi geçmiyordu. Zira akıllarından geçmiş olsaydı, beyan ederlerdi. Evet, bu Ali’nin (a.s) en büyük faziletlerinden biridir.”[12]

10- Dr. Zeki Mübarek diyor ki: “Ben öyle ina­nıyorum ki, Nehcü’l-Belâğa kitabını okumak insandaki cesaret ruhunu, mertliği ve nefis azametini güçlendir­ir. Zira Nehcü’l-Belâğa kitabı, zorluklara aslanlar gibi göğüs geren güçlü bir ruhtan ortaya çıkmıştır.”[13]

11- Muhammed Emin Nevevî şöyle diyor: “Ali (a.s) bütün Kur’ân’ı ezberlemiş ve bütün sırlarından haber­dardı. Kur’ân, Ali’nin eti ve kanıyla karışmıştır. Bu ger­çeği sadece Nehcü’l-Belâğa okuyanlar anlayabi­lirler.”[14]

12- Üstat Emin Nahle şöyle ediyor: “Her kim nefis hastalığının iyileşmesini istiyorsa,, İmam. Ali’nin (a.s) Nehcü’l-Belâğa’daki sözlerine yönelmeli ve o kitabın ışı­ğında yü­rümeyi öğrenmelidir.”[15]

13- Muhammed Emin Nevevî, İmam Yahya Ye­menî’nin Nehcü’l-Belâğa hakkındaki şu sözlerini nakletmektedir: “Her güçlü konuşmacı Ali’nin (a.s) sözlerinin manasından içmiş ve her belagat sahibi hatip onun metoduyla konuşmaya çalışmıştır. Ali fesahat ve belagatın kaynağı, yüklü yağmurların bulutudur.”[16]

14- Abbas Mahmud Ukad şöyle diyor: “Nehcü’l-Belâğa kitabında tevhit ayetlerinin ve ilâhî hikmetlerin feyizleri vardır ve bu feyizler, ilâhî öğretileri ve tevhidî ilkeleri öğrenmek isteyenlerin zihnini genişletmekte, ba­siret sahibi kılmaktadır.”[17]

15- Muhammed Abduh şöyle diyor: “Nehcü’l-Belâğa’yı mütalaa edince, fesahat devleti ve belagat aza­meti gözümde tecessüm etti. Bu yüzden yakin ettim ki bu devletin yöneticisi, bu azametin kahramanı ve muzaffer bayraktarı hiç şüphesiz Ali b. Ebu Talib’tir. Nehcü’l-Belâğa’nın İmam Ali’nin (a.s) sözleri olduğundan şüphe eden­lerin boş hayalleri gözlerimde yok oldu, bozuk düşünce­leri ve batıl hayalleri silinip gitti.”[18]

16- Corc Jardak şöyle diyor: “Ali b. Ebu Talib, akıl açısından eşsiz bir insandı. İmam Ali İslâm’ın kutbu, İslâmî öğretilerin kaynağı ve Arap ilimlerinin çeşmesiydi. Araplar arasında varolan bütün ilimlerin temelini hiç şüphe yok İmam Ali atmıştır veya en azından bu konuda büyük bir katkıya sahiptir.”[19]

17- 255 yılında vefat eden Cahiz ise Hz. Ali’nin (a.s) bir tek cümlesi hakkında şöyle demektedir: “Allah-u Teala bu kısa cümleye, sahibinin temiz niyeti ve takva­sıyla uyum arz eden azametten bir elbise, hikmet nurun­dan bir perde giydirmiştir.”[20]

Hz. Peygamber’in (s.a.a) ashabı arasında bir grup kimse ilâhî ve manevî açıdan yüce makamların sahibi olmuşlardır. Ama onların hiçbirinin, Nehcü’l-Belâğa gibi canlı ve olumlu bir eser bıraktığı görülmemiştir. Hatta Nehcü’l-Belâğa’nın nicelik açısından onda biri, ni­telik açısından ise binde biri kadar dahi başkalarından miras kalmamıştır. Bu yüzden gerçekçi olan bir araştırmacı, başkaları hakkında nakledilen o makam ve dereceler hu­susunda şüpheye düşer ve bu nakledilenler hususunda birtakım bağnazlıkların, taraftarlığın, uydurma ve tahrifin rol oynadığı ihtimalini kabul eder. Ama Nehcü’l-Belâğa gibi aydın ve canlı bir eserin varlığı, bir ışığın güneşin varlı­ğına delaleti gibidir. Zira ilim ve sanat, uydurulacak bir şey değildir. Marifet ve ilimleri Ali b. Ebu Talib’in (a.s) derece­sine ulaşamayan bir insan, Nehcü’l-Belâğa gibi bir kitabı asla yazamaz.

Dünyada bir üstünlük ve deha elde eden kimseler hiç şüphesiz insanların dar görüşlülüğü, haset, it­ham ve kö­tülüklerinden uzak kalmaz. Deha sahibi insanların ve hatta ilâhî peygamberlerin hiçbirisi bu tür ithamlardan kurtulamamışlardır. Bu nedenle Nehcü’l-Belâğa’yı telif eden ve beyan eden kimse de bu kınama ve eleştirilerden korunamamıştır. Ama yaptığım araştırmalarda da gördüğüm gibi hiç kimse, Nehcü’l-Belâğa’nın fesahat ve belagatı açısından bir şek ve şüpheye asla düşmemiştir. Nitekim gördüğümüz gibi dünyada birçok edebiyatçı ve belagat sahibi kimseler de Nehcü’l-Belâğa’yı övmüş, üstünlüğünü kabul etmişlerdir. Kur’ân ve Nebiyy-i Ekrem’in (s.a.a) sözünden sonra eşsiz benzer­siz olduğunu kabul etmişlerdir.

Arap edebiyat ve belagatçilerinin Nehcü’l-Belâğa kitabının belagati hususunda hiçbir şüphe ve ithama düşmemelerinin nedeni, belki de onun bir benzerini getirmekten aciz ve güçsüz kalışları­dır. İşte bu yüzden de Nehcü’l-Belâğa’nın üstünlüğünü ifade etmek zorunda kalmışlardır.

Daha önce de beyan ettiğimiz gibi bir şey hakkında bin yıl sonra verilen bir hüküm, her türlü sapmadan ve kusur­dan uzaktır. Bu sözün daha iyi anlaşılması için değerli okuyucuların, hatta Şiî olmayan birçok eleştirmen ve ede­biyatçıların sözlerine dikkat etmelerini istiyorum.

İmam Ali’nin (a.s) Sözünün Değerlendirilmesi

Bazı edebiyat ve belagat bilginleri, Hz. Ali’nin (a.s) sözlerini dünyadaki diğer edebiyatçıların sözleri ile mu­kayese etmek, yorum ve tahlile tâbi tutmak istemişlerdir ve bu yolda oldukça ince ve derin araştırmalar yapmış­lardır. Bunlardan bazılarına yer vermek istiyo­ruz:

1- İbn Ebi’l-Hadid Mütezilî, Nehcü’l-Belâğa’nın hut­belerinden birini şerh edip açıkladıktan sonra, İmam Ali’nin sözü ile İbn Nubate’nin sözünün mukayesesi adı altında bir bölüm açmış ve şöyle demiştir: “Burada bü­yük hatip Abdurrahim b. Nubate’nin hutbelerinden bir bölümüne yer vereceğiz. Bu hutbeler bazı açılardan diğer hutbelerle karşılaştırıldığında, bunların daha incelikli ve üstün oldukları göze çarpmaktadır. İnsanlar, İbn Nubate’nin hutbelerinin aşığı olmuşlardır. Bütün uzman­lar, İbn Nubate’nin öğütlerinin son de­rece güzel ve çekici olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.”[21]

Ardından İbn Nubate’nin şöyle başlayan öğüt dolu hutbelerinden birini nakletmiştir: “Ey insanlar, hazır­lıklı olun; aranızda göç zili çalınmıştır. Önce çıkın; şüphe­siz ki teslim alınacağınız an yaklaşmıştır.”

Daha sonra bu hutbenin bazı kelimelerini inceleyerek şöyle demiştir: “Bir yerde ‘kahkari’ kelimesi bir satı­rın yarısında tekrarlanmıştır ve bu, edebî açıdan olumlu sayılmaz. Kaldı ki, bu hutbenin içindeki bazı kelimeler de kulağa asla hoş gelmemekte ve konuşma adabından uzak insanların sözlerini andırmaktadır.”

Diğer cümleleri hakkında ise şöyle demiştir: “Bu cümle­ler ne zarif bir anlama sahiptir, ne de lafız açısından tatlı ve akıcıdır.”

Evet, eğer bu kelimelerden bir teki Nehcü’l-Belâğa’da görülmüş olsaydı, biz onu övmezdik ve dolayısıyla da bu kitap sıradan bir kitap sayılırdı.

2- Kalakşendî, Subhu’l-A’şa adlı kitabında şöyle di­yor: “Müminlerin Emîri Ali (a.s) şöyle buyurmuş­tur: ‘Her insanın değeri, güzel yaptığı şeyledir.’ Şairin biri de Hz. Ali’nin bu sözündeki anlamı aynı şekilde kendi şiirine yan­sıtmıştır:

Ey beni kınayan! Bırak beni de değerim artsın

İnsanların kıymeti, güzel yaptığı şeyledir.”[22]

Sadece bu şiirin ikinci mısrası birçok kusurlarıyla Ali’nin (a.s) sözünün anlamını içermektedir. Ama burada “kullu-mriin” (her insan) lafzı yerine “kullun-nas” (bütün insanlar) kelimesi kullanılmıştır ve iki “nun”, aralarında bir tek sakin harf yer alacak şekilde bir araya getirilmiştir. Cümlenin orijinalinin başındaki “fa” edatı ise, gereksiz ve faydasızdır. Dolayısıyla iki cümle aynı anlam içerdiği hâlde, şairin sözü edebî açıdan birçok eksiklikler içermektedir.

3- George Jordac,[23] önce Ali b. Ebu Talib’in hürri­yet hakkında söylediği, “Asla başkasının kulu olma; şüphesiz ki Allah seni hür yaratmıştır.” buyruğuna, ardından Ömer b. Hattap’ın da bu anlamda söylemiş olduğu, “İnsanları nasıl köle edersiniz? Oysa anneleri onları hür doğurmuştur.” sözüne değindikten sonra şöyle demiştir: “Burada görüldüğü gibi Ali b. Ebu Talib’in sözü ile Ömer b. Hattab’ın sözü arasında temelde çok büyük farklılıklar vardır. Zira ilk olarak Ömer’in sözünde yer alan hürriyet kelimesi diğer çağdaşların kullandığı gibi kölelik kavramının karşıtı olarak kullanılmıştır; çünkü o zamanlar insanlar köle ve cariye olarak alınıp satılıyordu. Ancak Ali b. Ebu Talib’in sözü geniş anlamda bir hürriyet ve özgürlüğü kapsamaktadır ve insan varlığının önemli bir boyutunu içermektedir.”

“İkinci olarak Ömer sadece köle sahiplerine seslenmiş ve insanları neden köleleştirdiklerini onlara sormuştur. Oysa onlara nasihat etmenin hiçbir fay­dası yoktur. Ancak Ali b. Ebu Talib burada bizzat kölelere seslenmekte, onlara özgürlük ruhunu aşılamaktadır. Onlara, kendilerine dayanmalarını ve yaratılış düzeninin aksine kendilerini köle edinenlere karşı kıyam etmele­rini söylemektedir. Hz. Ali (a.s) bu kısa sözüyle kölelerin kalbine heyecan tohumu ve sömürgecilerin boyunduru­ğundan kurtuluş ümidini ekmektedir.”

“Üçüncü olarak Ömer, insanların özgürlüğünü annelerinden doğuşuna bağlamıştır, oysa Ali b. Ebu Talib, özgürlüğün kökenini ilâhî bir takdire, sünnete (tekvinî yasaya) ve yaratılış âlemine dayandır­mıştır. Bu da şüphesiz ki, anneden doğuştan kaynaklanan özgürlükten çok daha geniş ve köklü bir anlam ifade et­mektedir.”

İmam Ali’nin (a.s) Sözlerinin Toplanması

İmam Ali’nin (a.s) ashabı arasında büyük bir aşk ve tutkunlu­ğun yanı sıra basiret ve ilim sahibi olan, aynı zamanda rical âlimlerinin de ifade ettiği gibi, doğru sözlü, doğru inançlı ve güvenilir olan bir grup vardı. Bunlar, İbn Abbas, Kumeyl b. Ziyad, Hâris-i A’ver, Rüşeyd-i Hecerî, Meysem-i Temmar, Hucr b. Adiyy, Esbağ b. Nubate, Sa’saa b. Suhan, Nuf el-Bekkalî, Zirar b. Zamure, Zeyd b. Vehb gibi yüce makama ve büyük bir üne sahip kimselerdi. Ha­yatlarının da tanıklık ettiği gibi, aydın kalpli olan bu in­sanlar, bizzat kendi zamanlarında artık bundan böyle hila­fet makamına Ali b. Ebu Talib gibi birinin geçemeyece­ğini, gökyüzünün Ali gibi birinin sesini asla duymayacağını anlamışlardı. İşte bu yüzden sürekli Hz. Ali ile birlikte bulunuyor, can-ı gönülden sözlerini dinliyorlardı.

Sabırsız âşıklar, Cuma ve Bayram namazlarında camilerde, savaş mey­danlarında, genel toplantılarda ve özel oturumlarda Hz. Ali’nin söylediği sözleri Arapların yaygın âdeti olduğu üzere hafızalarına kaydediyor, başkaları için naklediyor ve bunların yavaş yavaş yazı, mecmua ve kitap hâline gelmesini sağlıyorlardı. Hatta Hz. Ali’nin (a.s) bulunduğu savaşlara katılan ve herkesten daha çok Hz. Ali’nin (a.s) sözle­rinin âşığı olan Zeyd b. Vehb, Kitabu’l-Huteb adında bir kitap yazdı. Kendisi hicrî 96 yılında vefat etmesine rağmen kitabı beşinci asra kadar ulaşmıştır. Zira Şeyh Tusî, Rical kitabının fihristinde o kitaptan da rivayet etmiştir.[24]

Ondan sonra yazılan, zahiren şu anda örneği bulunma­yan, sadece rical ve tercüme âlimlerinin adlarını zikrettiği diğer kitaplar ise şunlardır:

1- Mes’ade b. Sadaka’nın yazmış olduğu Hutebu Emiri’l-Müminin adlı kitapta, İmam Cafer Sadık’tan (a.s) da birtakım hadisler rivayet edilmiştir. Bu kitabın bir nüshası Seyyid b. Tavus’un eline ulaşmıştır ve Şeyh Hasan Hillî de, Muntehabu’l-Besair kitabında ondan birtakım na­kil­lerde bulunmuştur. Bu kitap veya Mes’ade’nin diğer bir kitabı, Seyyid Haşim Bahranî’nin eline ulaşmış ve o da el-Burhan tefsirinde ondan bazı hususlar nakletmiştir.[25]

2- Hutebu Emiri’l-Müminin adlı kitabı, İsmail b. Mehran yazmıştır. Bu şahıs, İmam Rıza’nın (a.s) as­habındandır.[26]

3- Hutebu Ali (a.s) adlı kitabı, ikinci asrın yazarların­dan sayılan İbrahim b. Hakem el-Fezzarî yazmıştır.[27]

4- Hutebu Emiri’l-Müminin adlı kitabı, İmam Hasan’ın (a.s) evlatlarından olan Seyyid Abdulazim el-Hasanî yazmıştır. Bu şahsın kabri Rey şeh­rinde Ehlibeyt âşıkları tarafından ziyaret edilmektedir. Abdulazim; sekizinci, dokuzuncu ve onuncu imamların za­manında yaşamıştır.[28]

5- Hutebu Emiri’l-Müminin adlı kitabı on, on bir ve on ikinci imamların zamanında yaşayan Salih b. Hammad adlı şahıs yazmıştır.[29]

6- Hutebu Emiri’l-Müminin adında bir başka kitabı da, üçüncü as­rın sonlarında yaşayan İbrahim b. Süleyman telif etmiştir.[30]

7- Hutebu Ali adlı kitabı, hicrî 206 yılında vefat eden[31] Hişam b. Muhammed b. Saib-i Kelbî yazmıştır.

8- Hutebu Ali ve Kutubuhu İlâ Ummalihi adlı kitabı, hicrî 225 yılında vefat eden Ali b. Muhammed el-Medainî telif etmiştir.[32]

9- Hutbetu’z-Zehra adlı kitabı, hicrî 157 yılında ve­fat eden Ebu Mahnef Lut b. Yahya yazmıştır[33] ki içinde Hz. Ali’ye ait hutbeler de mevcuttur.

10- Hutebu Emiri’l-Müminin adlı kitabı, hicrî 332 yılında vefat eden Ebu Ahmed Celludî yaz­mıştır. Bu kitap, Hz. Ali’nin hutbelerini, mektuplarını, şi­irlerini, öğütlerini, güzel sözlerini, dualarını ve şûrada beyan ettiği sözlerini içermektedir.[34]

11-14- Vakıdî, İbrahim b. Hilal, Kadı Nu’man el-Mısrî ve Nasr b. Müzahim adlı kimselerin kitapları ise ri­cal kitaplarında yer almıştır.




Bu haber 1303 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER NURANİ SÖZLER Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI