Tweet |
Arapça Dil Kurallarını Dikkate Alarak Kur'an Ayetlerinin Tefsiri
…
4- Mefhumu Genişleterek Tefsir Etmek
Mefhumların çoğunun her ne kadar maddî ve manevî örnekleri kapsayan genel bir anlamı varsa da, zihnin maddî örneklerle ünsiyetinin olması ve maddî örneklerin genel anlamı elde etmenin kaynağı olması nedeniyle, kullanılırken o mefhumun sadece maddî örneklerinin zihne gelmesine ve muhatabın doğal olarak onun manevî örneklerinden gaflet etmesine neden olmaktadır. Kur'an tefsirinde Ehl-i Beyt'in üsluplarından biri de mefhumlara tek boyutlu bakışı silmek, geniş anlam, dikkatleri mefhumların üzerine çekmek ve onların maddî olmayan örnekleri de kapsadığını vurgulamaktır.
Bunun kendisi de Kur'an-ı Kerim'in ayetlerinin anlamlarını anlamanın anahtarıdır. Şimdi Ehl-i Beyt'in buyruklarında bu üslubun kullanılmasından birtakım örneklere yer vereceğiz:
1- Adamın biri İmam Muhammed Bâkır'a (a.s) şu ayetin anlamını sordu:
“(Allah) size zahir ve bâtın (dış ve iç; görülen, görülmeyen; bildiğiniz ve bilmediğiniz) ni'metlerini bol bol verdi?” [1]
İmam (a.s) ona şöyle cevap verdi: Zahir nimeti peygamber ve onun Allah'ı tanıma ve tevhid konusunda getirdikleridir. Bâtın nimeti ise biz Ehl-i Beyt'in velayeti ve bizim meveddet (sevgi ve itaat) ahdimizdir. Bazıları bu zahirî ve bâtınî nimetin her ikisine inanırken bir diğerleri zahirî nimete inanarak bâtınî nimete inanmadılar. [2]
2- Cemil, İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet etmektedir: İmam'a (a.s), "Sonra o gün, (size verilen) nimetten sorulacaksınız" [3] ayetinin anlamını sorduğumda şöyle buyurdu: Bu ümmet Allah-u Teâlâ'nın onlara verdiği nimeti olan Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'inden sorulacaktır. [4]
3- İmam Muhammed Bâkır'dan (a.s), Allah-u Teâlâ'nın, "İnsan şu yiyeceğine baksın" [5] buyruğundaki yiyeceğin ne olduğu sorusuna şöyle cevap verdiği rivayet edilmiştir: Maksat, onun öğrenmek istediği ilimdir; ilmini kimden öğrendiğine baksın. [6]
a) Örneklerini Açıklayarak Tefsir Etmek
Tefsir rivayetlerinin çoğu, mefhumu anlatma konumunda değildir. Aksine, ayetin anlamını belli bir konu ile sınırlandırma yapmadan gizli, açık veya ihtilaflı konular hakkında örnekler vermiştir. Örnekleri açıklayarak tefsir etmek genellikle makul anlamı zihne yaklaştırmak ve harici gerçeklerle ayetlerin genel mefhumları arasında mantıksal bir irtibat kurmak içindir. Bu iş normalde genel mefhumun tam örneğini açıklamakla gerçekleşmektedir.
Mirza Muhammed Tonikabinî (öl. 1302) şöyle yazmaktadır: Kur'an'ın mutlak ayetleri ve hatta mutlak ayetleri gibi umumları da tevil durumunda, ister yüceliğin zirvesine ulaşan, ister aşağılığın en alt tabakasına inen ferde uyarlanmaktadır. [7]
Allame Tabatabaî (r.a) da bu konuda şöyle demektedir: Kur'an ayetlerinin örneklere tatbik edilmesinin bazen tefsir yönü vardır; yani sözdeki veya lafzın dışındaki belirti ve delaletlere dikkatle gerçekleşen lafzın delaletinin kendisiyle ilgilidir. Bazen de tevil yönü vardır ve Kur'an-ı Kerim'in bâtınıyla ilgili olup, Kur'an'ın lafzî delaletinin dairesinin dışındadır. Örneğin, "sırat-i müstakim" kavramının tatbiki bazı rivayetlerde Ehl-i Beyt İmamlarının (a.s) yaşam şekline tefsir edilmiştir ve bunun Emîrü'l-Müminin Ali'ye (a.s) tatbik edilmesi ise tevil yerlerinden biri sayılmaktadır. [8]
Yukarıda tefsir hakkında aktardığımız geniş anlamı göz önünde bulundurarak ikinci anlamı da tefsirin kapsamı alanına alabiliriz. Her hâlükârda, ayetler için tatbikler iki şekilde yapılır:
1- Ayetlerin mefhumlarının genişletilmeye elverişli olan küllî (genel) somut örnekleri zikretmek.
Bu örnekler her ne kadar kendi ölçülerinde genel olsalar da ayetin anlamına oranla kapsam alanları daha sınırlı olup, ayetlerin mefhumunu anlamada insana yardımcı olabilirler.
2- Ayetlerin mefhumu için genelleştirme imkânı olmayan ve cüzî olan örnekleri zikretmek.
Böylesi bir durumda da ya o mefhumun en mükemmel ferdi zikredilmek isteniyor ya da ayetin o fert ve örneğe has kılınılması amaçlanıyordur.
Konunun açıklık kazanması için her birine bazı örnekler verelim:
1) Genelleştirilebilir ve Küllî Örnekleri Açıklama
1- İmam Hasan Askerî (a.s) "Nimet verdiklerinin... yoluna" [9] ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: Yani bizi kendilerine nimet olarak din ve itaat başarısı verdiğin kimselerin yoluna hidayet et. Onlar, haklarında Allah-u Teâlâ'nın "Kim Allah'a ve Elçi'ye itaat ederse işte onlar, Allah'ın nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve sâlihlerle beraberdir. Onlar da ne güzel arkadaştır!" [10] buyurduğu kimselerdir.
İmam (a.s) daha sonra şöyle buyurdu: Onlar mal ve beden sağlığı nimetine sahip değillerdir; gerçi bunların tümü apaçık nimetlerdir. Mal ve sağlıklı beden nimetine sahip olanların bazen kâfir veya fasık olduklarını görmüyor musunuz? O halde, sizden onların yoluna hidayet olmanız için dua etmeniz istenmemiştir. Aksine, siz kendilerine Allah'a iman etmek, peygamberini doğrulamak; Muhammed'i, tertemiz Ehl-i Beyt'ini ve hayırlı, seçkin ashabını dost edinmek; Allah düşmanlarıyla iyi geçinerek kendinize ve müminlere eziyet etmeleri için onları tahrik etmeyerek şerlerinden, günahlarının ve küfürlüklerinin artmasından güzellikle korunmak ve mümin kardeşlerinin haklarını tanımak gibi kendilerine nimet verilen kimselerin yoluna hidayet olmak için dua etmekle görevlisiniz. [11]
2- Mecmau'l-Beyan tefsirinde Resul-i Ekrem'in (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: Allah-u Teâlâ, Fatihatu'l-Kitap vesilesi ile bana minnet bırakmıştır… "Kendilerine gazap ettiğin kimselerin değil" buyruğundan maksat, Yahudiler ve "sapmışlar"dan maksat ise, Hristiyanlardır. [12]
3- Zeyd eş-Şehham şöyle demektedir: İmam Cafer Sadık'tan (a.s) "refes", "fusuk" ve "cidal" kelimelerinin anlamını sordum. İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Refes”, cima demektir ve “fusuk” ise, yalandır. Allah-u Teâlâ'nın şöyle buyurduğunu duymadın mı?: "Ey inananlar! Size fâsık (yoldan çıkmış) bir adam bir haber getirirse, onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz." [13] Ve cidal de birinin diğerine "hayır vallahi", "evet vallahi" demesi, birinin diğerine küfretmesidir. [14]
2) Genelleştirilmesi İmkânsız Olan Cüzî Örnekleri Açıklama
Daha önce de değindiğimiz gibi, cüzî örnekler çoğunlukla ayetin özel bir örneğe has olduğunu bildirmez. Aksine, sadece o anlamın kâmil bir örneğini açıklama yönüne sahiptir. Fakat bazı durumlarda, ayet mefhum açısından genel de olsa ayetin belli bir hususa ait olduğunu bildirmektedir.
Aşağıda bunların her biri için örnekler vereceğiz:
a) Ayetin Mefhumu İçin Kâmil Bir Örnek Vermek
1- Bureyd el-İclî şöyle rivayet etmektedir: Ebu Cafer Muhammed Bâkır'a (a.s), "Böylece sizi orta bir ümmet yaptık ki, insanlar üzerinde şahit olasınız ve Resul de sizin üzerinizde şahit olsun" [15] ayetinin anlamını sordum. Buyurdu ki: Biz Ehl-i Beyt orta ümmetiz. Biz Ehl-i Beyt yüce Allah'ın kulları üzerindeki şahitleriyiz ve biz O'nun arzındaki hüccetleriyiz.
Sonra, "Ey iman edenler! Rükû edin, secdeye kapanın, Rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz. Allah uğrunda, hakkını vererek cihat edin. O, sizi seçti." [16] ayetini sordum. İmam (a.s) şöyle buyurdu: Burada yüce Allah, bizi kastediyor. Seçilenler biziz. Allah-u Teâlâ dinde bir darlık, bir sıkıntı öngörmemiştir. Zorluksa darlıktan daha şiddetlidir. "Babanız İbrahim'in dini…" Burada özellikle bizi kastediyor. "Daha önce gelmiş kitaplarda (ve) gerekse bunda (Kur'an'da) size Müslümanlar adını verdik (ki) peygamber size şahit olsun, siz de insanlara şahit olasınız." [17] Allah Resulü (s.a.a) Allah Teâlâ tarafından gelip size tebliğ ettiği dinle bizim üzerimizde şahittir ve bizler de insanlar üzerinde şahidiz. Kim bizi doğrularsa kıyamet günü onu doğrularız. Kim bizi yalanlarsa kıyamet günü onu yalanlarız. [18]
2- Abdurrahman b. Salim, "Doğrusu Benim mümin kullarım üzerinde senin bir hâkimiyetin olamaz. Rabbin vekil olarak yeter." [19] ayeti hakkında şöyle naklediyor: Bu ayet Ali b. Ebu Talib hakkında nazil olmuştur. (Kullardan maksat Ali b. Ebu Talip'tir.) Biz bunun Allah'ın sevdiği Müslümanlar hakkında da geçerli olmasını ümit ediyoruz. [20]
b) Ayetin Belli Bir Örneğe Ait Olduğunu Açıklamak
1- Ebu Basir şöyle rivayet etmektedir: İmam Cafer Sadık'a (a.s) Allah Teâlâ'nın, "Allah'a itaat edin, Resule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine…" [21] ayetini sordum. Şöyle buyurdu: Bu ayet, Ali b. Ebu Talib, Hasan ve Hüseyin hakkında inmiştir. Dedim ki: "İnsanlar diyorlar ki: Niçin Ali'nin ve Ehl-i Beyt'in isimleri Allah-u Teâlâ'nın kitabında geçmiyor?"
İmam (a.s) şöyle buyurdu: Onlara deyiniz ki, Resulullah'a (s.a.a) namaz kılmaya ilişkin emir de inmiştir; ancak Allah, bu namazların üç rekât mı, dört rekât mı olacağını belirtmemiştir. Namazların rekât sayısını Peygamberimiz açıklamıştır. O'na zekât vermeye ilişkin emir de inmiştir; fakat insanlara bunun miktarının kırk dirhemde bir dirhem vermek olduğunu belirtmemiştir… Ta ki bunu Peygamberimiz açıklamıştır. Hacla ilgili emri de indirmiştir; ama Kâbe'nin etrafında yedi kere tavaf edin şeklinde bir açıklama getirmemiştir; bu açıklamayı Resul-i Ekrem (s.a.a) yapmıştır.
"Allah'a itaat edin, Resul'e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine…" [22] ayeti de Ali, Hasan ve Hüseyin hakkında inmiştir. Peygamberimiz (s.a.a) Ali (a.s) ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır." Bir keresinde de şöyle buyurmuştur: "Size Allah'ın kitabını ve Ehl-i Beyt'imi tavsiye ediyorum. Çünkü ben Allah Teâlâ'dan, havuz başında bana dönünceye kadar bu ikisinin birbirinden ayrılmamasını istedim, O da bu isteğimi kabul etti." Bir keresinde de şöyle buyurmuştur: "Ehl-i Beyt'ime bir şey öğretmeye kalkışmayın; onlar sizden daha çok bilirler." Bir defasında, "Onlar sizi hidayet kapısından çıkarmazlar ve sizi sapıklık kapısından içeri sokmazlar." buyurmuştur.
Eğer Resul-i Ekrem (s.a.a) bu açıklamayı yapmamış olsaydı, falanca oğulları (Abbasoğulları, Akiloğulları ve…), emir sahibi yetkisine sahip olduklarını iddia edeceklerdi.
Fakat Allah-u Teâlâ, Peygamberini (s.a.a) tasdik etmek maksadıyla kitabında şöyle buyurmuştur: "Ey Ehl-i Beyt! Allah, ancak ve ancak sizden her türlü pisliği gidermek ve sizi tam bir temizlikle tertemiz bir hale getirmek ister." [23] Resul-i Ekrem (s.a.a) Ali, Hasan, Hüseyin ve Fatıma'yı, Ümmü Seleme'nin evinde bir örtünün altında topladı. Sonra şöyle buyurdu: "Allah'ım! Her peygamberin bir ailesi ve yakınları vardır. Benim yakınlarım ve ailem de bunlardır." [24]
2- Munzir şöyle diyor: İmam Ali (a.s) bize şöyle buyurdu: Mübahele ayeti nazil olunca Resul-i Ekrem (s.a.a) Ali, Fatıma, iki oğullarının (Hasan ve Hüseyin) elinden tuttu (ve mübahele yerine götürdü). Hristiyanlardan biri, "Mübahale yapmayın; aksi takdirde zorluk ve sıkıntılara uğrarsınız" dedi. Bunun üzerine onlar mübahale yapmadılar. [25]
Bu konu Ehl-i Sünnet kaynaklarında da farklı nakillerle kaydedilmiştir. Burada onların arasından bir hadisi zikretmekle yetiniyoruz:
Sa'd b. Ebi Vakkas, Resul-i Ekrem'in (s.a.a) dilinden Emîrü'l-Müminin Ali'nin (a.s) faziletlerini anlattığı hadisin sonunda şöyle diyor: Mübahele ayeti nazil olduğu zaman Allah Resulü (s.a.a) Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'i çağırarak şöyle buyurdu: "Allah'ım! Bunlar benim Ehl-i Beyt'imdirler." [26]
…
Murtaza TURABÎ
------------
[1]- Lokmân, 20.
[2]- Tefsir-i Kummî, c.2, s.166; el-Burhan Fi Tefsiri'l-Kur'an, c.3, s.376.
[3]- Tekâsur, 8.
[4]- Tefsir-i Kummî, c.2, s.440. İmam Rıza'dan (a.s) da buna yakın anlamda bir hadis nakledilmiştir. Vesailu'ş-Şia, c.24, s.298-299.
[5]- Abese, 24.
[6]- Usul-u Kâfi, c.1, s.50.
[7]- Tevşih-i Tefsir, s.43.
[8]- el-Mizan Fi Tefsiri'l-Kur'an, c.5, s.333.
[9]- Fâtiha, 7.
[10]- Nisâ, 69.
[11]- Nuru's-Sekaleyn Tefsiri, c.1, s.23.
[12]- Mecmau'l-Beyan Tefsiri, Fatiha Suresi'nin altında; Nuru's-Sekaleyn Tefsiri, c.1, s.24.
[13]- Hucurât, 6.
[14]- Maani'l-Ahbar, 294.
[15]- Bakara, 143.
[16]- Hac, 77-78.
[17]- Hac, 78.
[18]- Usul-i Kâfi, c.1, s.191.
[19]- İsrâ, 65.
[20]- Tefsir-i Ayyaşî, c.2, s.301.
[21]- Nisâ, 59.
[22]- Nisâ, 59.
[23]- Ahzâb, 33.
[24]- Usul-u Kâfi, c.1, s.286.
[25]- Tefsir-i Ayyaşî, c.1, s.177.
[26]- Sahih-i Buharî, c.7, s.120; Sünen-i Tirmizî, c.4, s.193; Müsned-i Ahmed, c.1, s.185; et-Taraif, c.1, s.130.
gaziantep escort,mersin escort,gaziantep escort,seks hikayeleri
yatırımsız deneme bonusu deneme bonusu veren siteler 2024