Bugun...


Hz. Fatıma'nın (a.s) Kişiliğinden Görünümler - 1
Tarih: 05-12-2023 11:42:11 Güncelleme: 05-12-2023 11:42:11 + -


Hz. Fatıma (s.a), insan düşüncesini temelinden sarsan ve insan düşüncesini kuşakların ötesine taşıyan bir Peygamber'in (s.a.a) kızıdır. Aynı zamanda o, hakkın temellerinden biri olan ve insanlık tarihinin en büyük peygamberinin devamı niteliğindeki bir adamın eşidir.

facebook-paylas
Tarih: 05-12-2023 11:42

Hz. Fatıma'nın (a.s) Kişiliğinden Görünümler - 1

Bismillahirrahmanirrahim

 

Hz. Fatıma (s.a) olgun bir akla, kusursuz bir ruh güzelliğine, saflık ve berraklığa, asil ve üstün bir kereme sahipti. Üzerine aydınlığını saçan, kendisinden katkı gören, düşünce ve ürün olarak kendisini ifade eden bir atmosferde yaşadı. Bir devrime dönüşen risalet misyonu içinde bir çizgi olarak belirginleşti. Böylece kendisi de risalet devriminin temellerinden biri oldu. Öyle ki, onun tarihini doğru anlamadan risalet tarihini doğru anlamak mümkün değildir.

Hz. Fatıma (s.a), kadının insanlığını, saygınlığını, kerametini, kutsallığını, ilâhî emir ve yasaklar hususunda koruyuculuğunu ve özenini en onurlu bir şekilde temsil etti. Bunun yanında üstün bir zekâya, keskin bir ferasete ve geniş bir bilgiye sahipti. Nübüvvet mektebinde eğitim görmesi, risalet külliyesinden mezun olması onur ve övünç olarak ona yeter.

Güvenilir elçi olan babasının Rabbinden aldıklarını, o da ondan aldı. Hiç kuşkusuz o, anne ve babasının evinde, Mekke'deki başka hiçbir çocuğun öğrenemediği şeyleri öğrendi. [1]

Kur’an’ı seçkin Peygamber'den (s.a.a) dinledi. Sonra Ali Mürtaza'dan (a.s) dinledi. Onlardan dinlediği bu Kur’an’la namaz kıldı ve onunla ibadet etti. Ama bundan önce Kur’an’ın hükümlerini, farzlarını ve sünnetlerini kavramıştı. Öyle ki, şeref sahibi ve saygın hiçbir kimse onun düzeyine erişememişti.

Hz. Zehra (s.a), iman ve kesin inanç üzere yetişti. İnanç bağına bağlılık, ihlâs ve dünyadan uzaklaşmayı esas alan bir anlayışla büyüdü. Yılların geçmesiyle birlikte, rakipsiz bir şeref pınarı olduğunu öğrendi. Havva'nın çocukları içinde onunla şeref bakımından boy ölçüşecek kimse yoktu. Bu erişilmez şerefin yeterliliğine kesin olarak güvendi. Risalet bağrında ve iman atmosferinde bu şerefin parlaklığını ve revnakını gittikçe arttırdı.

Her olgunlukta babasını adım adım izleyerek büyüdü Hz. Zehra (s.a); hatta Aişe onun hakkında şöyle demişti: “Allah'ın yarattıkları içinde söz ve konuşma olarak Resulullah'a (s.a.a) Fatıma (s.a) kadar benzeyen birini görmedim. Fatıma (s.a) geldiği zaman, Peygamber (s.a.a) onun elinden tutar; elini öper; ona “hoş geldin” der ve sonra onu kendi yerine oturturdu. Peygamber (s.a.a) Fatıma'nın (s.a) yanına gittiğinde, bu sefer Fatıma (s.a) ayağa kalkar; babasına “hoş geldin” der ve elinden tutarak onu öperdi.” [2]

Buradan hareketle Aişe'nin "Yeryüzünde Hz. Peygamber'in (s.a.a) Fatıma'dan (s.a) daha çok sevdiği bir kadın daha yoktu" şeklindeki sözünün gerisindeki sırrı anlıyoruz. Yine Aişe bu durumu şu sözleriyle açıklıyor: “Babası dışında, Fatıma'dan (s.a) daha doğru sözlü birini görmedim.” [3]

Böylece Hz. Fatıma (s.a) müminlerin, kutsiyeti karşısında ürperdikleri kâmil kadınlığın eşsiz bir tablosu olarak belirginleşti.

 

1- İlmi

Hz. Fatımatü'z-Zehra (s.a), vahiy evinde kendisi için hazırlanan bilgi ve irfanla, kendisini dört bir yandan kuşatan ilim ve irfan güneşlerinin ilmî aydınlatmasıyla yetinmedi.

Babası Hz. Resulullah (s.a.a) ve ilim şehrinin kapısı kocasıyla her buluşmasında elinden geldiğince ilim öğrenmeye çalışırdı. Bunun yanında oğulları Hz. Hasan (a.s) ve Hz. Hüseyin'i (a.s) de sürekli olarak Hz. Resulullah'ın (s.a.a) meclisine gönderir ve onlar döndükten sonra da onları konuşturarak dinlediklerini anlatmalarını sağlardı.

Çocuklarına üstün bir terbiye vermek için büyük bir çaba sarf ettiği gibi, ilim öğrenmek için de büyük bir çaba sarf ederdi. Ev işlerinin çokluğuna rağmen, öğrendiği bilgileri diğer Müslüman kadınlara aktarmayı da ihmal etmezdi.

İlim öğrenme ve ilmi yayma hususundaki bu kesintisiz çabaları sonucu, en büyük hadis ravilerinden ve tertemiz nebevî sünnetin aktarıcılarından biri oldu. Nitekim "Fatıma Mushafı" adındaki kitap, kendisinin en büyük övünç kaynağı ve masum evlâtları tarafından bir önceki nesilden miras alınıp sonraki nesile aktarılan kitaptır.

İlminin ve düşünsel olgunluğunun kanıtı olarak dehasının yüksek düzeyini yansıtan iki ünlü konuşma ve hutbesi yeterlidir. Bu hutbelerden birini Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefatından sonra, Mescid-i Nebevî'de, sahabenin ileri gelenlerinin huzurunda ve diğerini ise, evinde irad etmişti. Bu konuşmalar, düşüncesinin derinliğinin, köklülüğünün, kültürünün genişliğinin, mantığının gücünün, önderlik kurumunun sapmasından sonra ümmetin geleceğine dair ön görüsünün gerçekliğinin parlak birer örneğidir. Bunun yanında yüksek bir edebe de sahipti. Allah için ve Allah yolunda muazzam bir cihat da veriyordu.

Hz. Zehra (s.a), Allah'tan korkup sakınan ve hikmetli Kuran’ın açık ifadesiyle Allah tarafından eğitilen Ehl-i Beyt'in (a.s) bir ferdiydi. Allah ona ilimle ayrıcalık tanıdı ve bu yüzden “Fatıma” adını almıştı. Benzersizliği yüzünden de “Betül” (iffette eşsiz) diye isimlendirilmişti.

 

2- Yüksek Ahlâkı

Hz. Fatıma (s.a), "yüksek bir ahlâka, onurlu bir karaktere, üstün bir nefse, ulu bir duyarlılığa, çabuk kavrayan bir anlayışa, keskin bir zihne, yüce bir erdeme, parlak bir üstünlüğe, misk kokan bir nefese, cesur bir yüreğe ve kendini beğenmişlikten uzaklığıyla hayranlık uyandıran bir izzete sahipti. Kibirlilerin tasavvur ettikleri büyüklük onun düzeyine erişmekten çok uzaktı. Büyüklenenlerin ve zorbaların karşısında eğilmezdi." [4]

O, hoşgörü, sükûnet ve geniş göğsüyle, geniş ufuklu vakarıyla, öz güven ve yumuşaklığıyla, ağırlığı ve temkinliliğiyle, sağlam karakteri ve iffetiyle, onurunu korumasıyla bir ahlâk abidesiydi.

Parlak bir onur ve açık bir hayâ timsali olan Hz. Fatıma (s.a) babasının vefatından önce, güler yüzlü ve mütebessim bir güzellik abidesiydi. Ama babasının (s.a.a) vefatıyla birlikte yüzündeki tebessüm kaybolmuştu.

Dilinden haktan başka bir söz dökülmezdi ve sadece doğruyu konuşurdu. Kimsenin kötülüğünden söz etmezdi. Gıybet etmez ve kimseyi arkadan çekiştirmezdi. Kimseyi küçümseyici kaş göz işareti yapmazdı. Başkalarının sırrını saklar ve verdiği sözü tutardı. İstişarede doğruyu söyler; onların gerçek hayrını ister ve başkalarının mazeretlerini kabul ederdi. Yanlışlıkları hoş görürdü. Çok kere sürçmeleri ve kötülükleri hilim ile ve hoşgörüyle karşılardı.

Kötülükten kaçar ve daima iyiliğe eğilimliydi. Güvenilirdi. Sözünde doğruydu. İyi niyetliydi ve sözünde kesinlikle dururdu. İffetin en yüksek doruklarındaydı. Eğilimleri üzerinde hevâsının etkisi yoktu. Çünkü o, yüce Allah'ın günahları kendilerinden uzak tuttuğu ve tertemiz kıldığı Hz. Peygamber'in (s.a.a) Ehl-i Beyt'inin (a.s) bir ferdiydi.

Bir kimseyle konuştuğu veya erkeklere hitap etmek durumunda kaldığı zaman, iffetinden ve saygısından bir perde arkasında durarak söylemek istediklerini söylerdi. İffet ve hayâsının ilginç bir örneği, öldükten sonra kadınların üzerine vücut hatlarını belirtecek şeyler çekilmesini hoş karşılamamış olmasıdır. [5]

Hz. Zehra (s.a) az ile yetinen zühd sahibi biriydi. O, ihtirasın kalbi parçaladığını, işlerde düzensizlik ve dağınıklığa neden olduğunu çok iyi biliyordu. O, hayatının sonuna kadar babasının kendisine söylediği şu sözü prensip edindi: “Ey Fatıma! Ebedî nimetlere kavuşabilmen için, dünya hayatının acılarına karşı sabret”.

Basit bir hayata razıydı. Hayatın zorluklarına karşı sabırlıydı. Helâlin azına kanaat getirirdi. Razıydı ve kendisinden razı olunmuştu. Başkasına ait olan, başkasının sahip olduğu şeylere göz koymazdı. Hakkı olmayan bir şeye de gözlerini dikmezdi. Allah'tan başkasından bir şey istemeye tenezzül etmezdi. O, yüzsüzlük etmez ve onurlu nefsin tam bir timsaliydi. Nitekim babası (s.a.a) şöyle demişti: “Asıl zenginlik gönül zenginliğidir”.

O dünyasını bir yana bırakarak kendini Rabbine adayan Hz. Betül'dü. Dünyanın çekici süslerine arkasını dönmüştü. Dünya hayatının aldatıcı güzelliklerine eğilim göstermiyor ve dünyaya meyletmenin ne büyük felâketlere yol açtığını çok iyi biliyordu.

Dünya hayatının zorluklarına sabrederken, dilinden Rabbinin zikrini eksik etmeden sorumluluğunu yerine getirme hususunda muazzam bir sabır örneği sergiliyordu.

Hz. Zehra'nın (s.a) asıl ilgisi ahirete yönelikti. Dünyanın göz alıcı güzelliklerine değer vermiyordu; çünkü babasının dünyadan, dünyanın nimetlerinden, lezzetlerinden ve şehevî arzularından yüz çevirdiğini görüyordu.

O, belâlara karşı sabreden, varlıkta şükreden ve kaderin sonuçlarına rıza gösteren biri olarak tanınmıştı. Babasından (s.a.a) şöyle rivayet eder: “Allah bir kulunu severse, onu musibetlerle sınar. Eğer bu musibetlere karşı sabrederse, onu (kendisi için) seçer ve başına gelenlere rıza gösterirse, onu (kulları arasında) seçkin kılar.” [6]

 

 

-------------

[1]- Ehlu'l-Beyt, Tevfik Ebu İlm, s.116.

[2]- Ehlu'l-Beyt, Tevfik Ebu İlm, s.116.

[3]- Ehlu'l-Beyt, Tevfik Ebu İlm, s.116.

[4]- Ehlu'l-Beyt, s.132-134.

[5]- Ehlu'l-Beyt, s.132-134.

[6]- Ehlu'l-Beyt, s.137.




Bu haber 588 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER EHLİBEYT Haberleri

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI