Tweet | Tarih: 16-01-2024 14:52 |
İmam Muhammed Bâkır (a.s), Hz. Resulullah'ın (s.a.a), kendisinden sonra İslâm ümmetine önderlik etmeleri ve ümmeti, yüce Allah'ın, bütün kirlerden arındırıp tertemiz kıldığı Masum İmamların önderliğinin gölgesinde takdir ettiği güven ve selâmet sahiline ulaştırmaları için belirlediği pak Ehl-i Beyt İmamlarının (a.s) beşincisidir.
İmam Bâkır (a.s), temiz ve pak kılınmış, yücelik ve kemal merdivenlerini sonuna kadar tırmanmış bir sülâleden dünyaya geldi. Bu sülâlenin bireyleri; fikir, akide, akıl, duygu, irade ve pratik davranış alanlarında bütün eksiksiz insanî şahsiyet değerlerine sahip oldukları gibi, erdemler dünyasının göz kamaştırıcı zirvelerini oluşturuyorlardı. Bunlar sadece Allah'a kulluk eden, kendilerini tamamen O'na adayan şahsiyetlerdi. Allah sevgisinde erimiş, İslâmî risaletin değerleri uğruna kendilerini feda etmişlerdi. Gerçekten rabbanî kimselerdi. Zaten bu niteliklerinden dolayıdır ki, Hz. Resulullah (s.a.a) tarafından Kur’an’a eş tutulmuşlardı. Onlar, Hz. Peygamber'den (s.a.a) sonra görkemli önderler, İslâm risaletini tatbikle görevli emin şahsiyetler; ümmeti yönlendirmeye, eğitmeye, işlerini idare etmeye, ümmetin tekâmülünün gereklerine cevap vermeye, dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamaya ehil masum liderlerdi.
İmam Bâkır (a.s), Hz. Ali (a.s) soyundan gelen temiz ve arı bir ebeveynden dünyaya geldi. Dedeleri Hz. Hasan (a.s) ve Hz. Hüseyin'in (a.s) hasletlerini üzerinde toplamıştı. Birkaç yılı, dedesi Hüseyin'in (a.s) himayesinde geçti. Sonra babası İmam Zeynelabidin'in (a.s) denetiminde yetişip gelişti. İlk gençlik çağına, buluğ vaktine ve kemalin zirvesine ulaşıncaya kadar babasından hiç ayrılmadı. Hz. Peygamber'in (s.a.a) mübarek hicretinin birinci yüzyılının son on yılının ilk yarısında (hicrî doksan küsur yılında) babasının şehit düşmesine kadar hep onun yanındaydı.
Babası Hz. Ali b. Hüseyin (a.s), dedesi Hz. Hüseyin'den (a.s) sonra, İmam Bâkır (a.s) için görkemli bir önderlikti. Babası “Zeynü'l-Abidin” (İbadet Edenlerin Süsü), “Seyyidü's-Sacidin” (Secde Edenlerin Efendisi), “Kudvetü'z-Zahidin” (Zahitlerin Önderi), “Siracü'd-Dünya” (Dünyanın Çırası) ve “Cemalü'd-Din” (Dinin Güzelliği) lâkaplarıyla ün salmıştı. Şerefinden, efendiliğinden, ilminden, liyakatinden ve aklının mükemmelliğinden dolayı büyük imamlık makamına yaraşır bir şahsiyetti. Nitekim onunla aynı çağda yaşayan herkes buna tanıklık etmiştir.
İmam Bâkır (a.s), ilim ve irfanı işte bu yüce şahsiyetten, yani babasından öğrendi. Nihayet bütün ilim dallarında en yüksek noktaya çıktı ve yeni bilgiler sundu. Gerçekten dedesi Hz. Resulullah'ın (s.a.a) "İlmi bütün hakkıyla yaracaktır" diyerek ilimleri yaran anlamında "Bâkır" diye önceden müjdelediği vasfa sahipti.
Hz. Resulullah (s.a.a), Müslümanlara onun doğumunu müjdelemişti. Nitekim İmam Bâkır (a.s), peş peşe gelen fetihlerden, medeniyetlerin karışmasından, karşılıklı kültürel etkileşimlerden sonra İslâm ümmetini derinden sarsan kasırgalar döneminde şer'î ilimleri yeniden ihya etmişti. İmam Bâkır (a.s), İslâm'ın özünden fışkıran kültürel bir hareket başlatarak ümmete yol göstericiliğini eksiksiz bir şekilde yerine getirdi ve Ehl-i Beyt'in (a.s) şahsında somutlaşan risalet pınarından ümmete kana kana içirdi.
İmam Muhammed Bâkır (a.s), bütün hayatı boyunca Medine'de kalarak ilmiyle Müslüman ümmeti aydınlattı. Hz. Resulullah'ın (s.a.a) tohumlarını ektiği, İmam Ali'nin (a.s), sonra İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin'in (a.s) terbiye ettiği, onlardan sonra da babası İmam Ali b. Hüseyin'in (a.s) beslediği salih Müslümanlardan oluşan cemaatin işlerini idare ederek rehberlik işlevini kusursuz bir şekilde yerine getirdi. Bu cemaatin tekâmülünün, olgunluğunun ve yüceliğinin sebeplerini hazırladı.
İmam Bâkır (a.s) doğumundan şehit edildiği güne kadar Emevîlerden zulüm gördü. Bundan sadece Ömer b. Abdulaziz'in yaklaşık iki buçuk yıl süren kısa halifelik dönemini istisna tutabiliriz.
Emevî zulmünün en şiddetli devirlerine tanık oldu. Aynı zamanda bu azgın cahiliye akımının tarih sahnesinden silinmenin eşiğine geldiğini de gördü. Bütün bu zulümler yaşanırken onun gibi yüksek bilinç, azametli şahsiyet ve kemal düzeyinde bir önder nice acıları yutkunmak zorunda kaldı.
Bu olumsuzluklara rağmen çok sayıda fakih, âlim ve müfessir de yetiştirebildi. İslâm dünyasının çeşitli bölgelerinden Müslümanlar onun yanına akın ediyordu. Onun üstünlüğü konusunda eşi görülmemiş bir ittifak vardı.
İmam Bâkır (a.s), İslâm dünyasında yaşanan gelişmelerden kopuk bir hayat yaşamıyordu. Aksine kitleleri bilinçlendirme amacına yönelik aktif bir faaliyet yürüttü ve halkın vicdanını harekete geçirmek için yoğun bir faaliyet içinde oldu. Ümmetin düzeyini yükseltmek ve eski saygınlığını yeniden diriltmek için çaba gösterdi. Bu uğurda malını harcadı; tıpkı saygı değer ataları ve büyük ecdadı gibi manevî bağışlarını esirgemedi. Sadece takva, sabır ve ihlâs bakımından örnek olmakla yetinmedi; kendi döneminde yaşayan nesil için ve gelecekteki bütün nesiller için her yönden görkemli bir örnek oldu.
Doğduğu gün, ilim ve ameliyle cihat ettiği gün, şehit edildiği gün ve tekrar diriltileceği gün ona selâm olsun!