xslot trbet tarafbet orisbet betturkey betpublic bahiscom betebet betlike mariobet betist 1xbet trendbet istanbulbahis zbahis royalbet betwild alobet aspercasino trwin betonred bizbet
Bugun...


Metin Atam

facebook-paylas
Belaların Sırrı - 3
Tarih: 28-12-2023 12:00:00 Güncelleme: 28-12-2023 12:00:00


III. Bölüm: Çocuğunu Döven Şefkatli Anne

(Üstat Mesud Âli'nin "Belaların Sırrı" Adlı Sohbetinden Uyarlanmıştır)

 

İnsan eğer belaların arkasında ne tür hikmetlerin olduğunu bilseydi, hiç kuşkusuz onların büyük nimetler olduğunu anlardı. Nitekim İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurur:

"Eğer şu üç şey olmasaydı, Âdemoğlu asla Allah'a boyun eğmezdi: Fakirlik, hastalık ve ölüm."

 

Mesela bu üç şeyin asla olmadığını farz edelim: Eğer yeryüzünde fakirlik olmasaydı, bütün insanlar refah içinde yüzseydi, herkes sağlıklı olsaydı, kimse hastalanmasaydı ve dolayısıyla ölümsüz olsalardı gerçekten de Allah'a kulluk ederler miydi?

 

Tarihî tecrübeler şunu gösteriyor ki eğer insan bu dünyada böyle bir hayata sahip olsaydı, hiç kuşkusuz tanrılık iddiasında bulunurdu.

 

"İnsan, neden içinde hiçbir sıkıntının olmadığı gök âleminden yeryüzüne indirilmiş ve burada yaşamak zorunda bırakılmıştır?" diye sorulan bir soruya bakınız. İmam Kâzım (a.s) nasıl cevap buyurmuş:

“İnsanlar, Hz. Âdem'in içinde bulunduğu o âlemde kalacak ve orada yaşayacak olsalardı zayıflık ve eksikliklerini göremeyecekleri için ilahlık iddiasında bulunurlardı.”

 

Evet, insanlar bu dünyada Allah'a muhtaç olduklarını ve ihtiyaçlarını O'nunla giderdiklerini anlama imkânına sahipler. Allah'a boyun eğmeliler ki O'ndan umduklarını elde edebilsinler.

 

Allah rahmet etsin, Merhum Ali Safâî Hairî, "Yeşil Ayetler" adlı eserinde oldukça ibret verici bir öyküye yer vermiştir. Orada bir arkadaşının kendisine şöyle anlattığını yazıyor:

"Benim annem küçüklükten beri büyük sıkıntılar yaşamış. Babamla ve baba tarafından akrabalarımızla da problemli. Şimdilerde ise, engelli kardeşime bakmakla meşgul. Kardeşim, aşırı derecede bakıma muhtaç biri ve annem onu gözünün önünden ayırmıyor. Geceleri defalarca yatağından kalkıp altını temizliyor ve onunla ilgileniyor. Zavallı, rahat uykuya hasret durumda. Hatta bu yüzden defalarca intihar girişiminde bulundu.

Ne yazık ki psikolojik olarak rahatlığa ulaştığı ve eski sağlığına kavuştuğu şu günlerde Allah'ın merhamet sahibi bir yaratıcı olduğunu inkâr ediyor. 'Hani, nerede Allah'ın merhameti? Benim şu engelli çocuğuma olan ilgim ve şefkatim kadar bir şefkat gösterebiliyor mu?' diye dert yanıyor."

 

Merhum Hairî, arkadaşının anlattıklarını naklettikten sonra şöyle yazıyor:

"Gerçekten de insan Allah'a olan inancını kaybettikten sonra kendisine sunulan bu tür hatırlatmalardan bile nasiplenemiyor. Oysaki aynı anne, çok sevdiği engelli çocuğu kapıyı açıp dışarı çıksa veya yağmurun altında uzun süre kalsa veyahut da mikroplu bir şey yese, o kadar kızar ve öfkeden deliye döner ki zavallı oğlunun yüzünde beş parmağının da izini bırakır. Üstüne üstlük bu tokadı, şefkatinin bir parçası olarak kabul eder. 'Eğer yağmurun altında kalsa hastalanır ve ölür!' der. O yüzden bir daha aynı şeyi tekrarlamasın diye döverek içeri sokmaya çalışır.

 

Madem anne bütün bunları şefkatinin bir parçası olarak görüyor, o halde neden Allah'ın da şefkatiyle bazı şeylerin önünü almak için insanın birtakım alışkanlıklarını engellediğini düşünmüyor?"

 

Gerçekten de böyle değil mi? Anne, zararlı bir şeyi ağzına götürmek üzere olan evladının eline “pat” diye vurunca şefkatli oluyor da Allah da “zararlı şeylere yönelmeyelim” diye bizi bazı sorunlarla meşgul ediyor ve bu yolla bizi engelliyorsa, neden merhametsiz oluyor?



Bu yazı 2727 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI