Tweet | Tarih: 08-08-2024 14:07 |
Bismillahirrahmanirrahim
Araştırmalar, son on yıllarda dine ve maneviyata yöneliş eğiliminin arttığını ve bu eğilimin gelişmiş ülkelerdeki gençler arasında gelişmekte olan ülkelerle aynı oranda dikkat çekici olduğunu gösteriyor.
Gelişmiş ülkelerdeki dine ve maneviyata yönelim, sadece halk kitlelerini kapsamıyor. Batı'nın kitle iletişim araçları da bir süre dini reddettikten, onunla mücadele ettikten ve insanları yaşamlarından çıkarmaya ve onu kilise duvarlarıyla sınırlamaya teşvik ettikten sonra, bugün dini ve manevi içerikli film ve kitaplar yayınlayarak dine ve maneviyata yönelişi destekliyor. Halk arasındaki bu coşku ve eğilim dikkate alındığında, kapsamlı manevi beceri tekniklerini öğrenmek, uygulamak ve öğretmek elzem hale geliyor.
“Manevi sağlık”, fiziksel, zihinsel ve sosyal sağlık boyutları gibi, sağlığın temel bileşenlerinden biri olup, kişisel ve toplumsal yaşamda belirleyici ve etkili bir faktördür. Manevi sağlık, sağlığın geliştirilmesi ve hastalıklardan korunmada koruyucu bir faktör olarak kabul edilir. Ayrıca manevi sağlık, insanın yaşamının tüm aşamaları ve alanlarında, stresli durumlar, hastalıklar ve hatta ölüm gibi durumlarda başarılı ve yardımcı bir strateji olarak görülebilir. Yapılan çalışmalara göre “manevi sağlık” hastaların tedavi sürecinde önemli bir tedavi faktörü olarak kabul edilmektedir. Ayrıca manevi sağlık alanındaki çalışmalara göre, kendimizle, başkalarıyla ve kutsalla ilişki, kişinin ruhsal olarak yükselmesine ve güçlenmesine yol açmaktadır. Bu bağlamda kişilerin manevi destekleri ve manevi faaliyetlere yönlendirilmelerine oldukça yardımcı olmaktadır. Aynı zamanda din ve sağlık arasındaki güçlü ilişkiyi gösteren pek çok kanıt bulunmakta ve bu da manevi sağlığın önemini göstermektedir.
Maneviyatın Tanımı
“Maneviyat” kelimesi, İngilizcedeki "Spirituality" kelimesi Latince olan "Spiritus" kökünden gelir ve “soluk” ve “nefes alma” anlamına gelir. “Maneviyat”, maddi meselelerden öte deneyimler için kullanılan bir addır. Beş duyu ile elde edilmeyen, ancak insanın "ruhsal boyutu" ile kavradığı derin gerçekleri ve yüce değerleri içeren deneyimlerdir. Maneviyat, insanın kutsal dünyayı anlamak ve onunla ilişki kurmak için giriştiği arayış ve çabadır. İnsan, ruhsal boyutuyla varlığın gerçeklerine ulaşır. Bu gerçekler, insanın yalnızca maddi bir varlık olmadığını ve başka bir dünyaya ait olduğunu gösterir.
Mevlâna bir şiirinde bu kutsal dünyaya şöyle işaret eder:
Cennet bahçesinin kuşuyum, toprak âleminden değilim, bir süre bedenimden kafes yapmışlar.
Ah o gün ki, uçup dosta gideyim, O’nun mahallesine kanat çırpayım. [1]
Bu iki beyit, insanın başka bir dünyaya ait olduğuna işaret eder. İnsan, manevi boyutuyla bu maddi olmayan dünyayı kavrayabilir.
Maslow gibi İnsancıl psikologlar, maddiyat ötesi ve maneviyata dikkat çekmiş ve insanın kendini gerçekleştirme ihtiyacının manevi bir ihtiyaç olduğunu söylemiştir. Onun görüşüne göre, kendini gerçekleştiren bireyler, kendi potansiyellerine dayanarak yücelirler ve dönüşürler. Veliler ve sufiler, işte bu tür kendini gerçekleştiren kişilerdir; çünkü onlar yüce deneyimlere sahiptirler.
Bir başka açıdan bakıldığında “maneviyat” karar vermek için bir çerçeve olabilir. Tüm sorunlarımızı, kaygılarımızı, korkularımızı ve ihtiyaçlarımızı anlamlandırdığımız ve bunlara bu bakış açısıyla yaklaştığımız bir çerçeve. Bu çerçevede tüm insanlar, insan oldukları için hata yapma hakkına sahiptirler; çünkü kusursuzdurlar ve kendilerini arzu edilen yönde değiştirecek kadar güçlü de değildirler. Yalnızca her açıdan güçlü ve insanın yararına ve zararına vakıf olan Allah’tır. Başka bir deyişle “maneviyat” derin ve köklü bir fenomen ve deneyimdir ki, insanın kendisiyle, Allah'ıyla, diğer insanlarla ve doğayla derin ilişkisini kapsar. Bu, tüm ilahi dinlerin öğretilerinde ve özünde açıkça hissedilir.
Kuşkusuz iman, umut ve aşk maneviyatla beraberdir. Tek ve kadir olan Allah'a iman, maneviyatın boyutlarından biridir. Manevi insanlar, Allah'ın her güçlük ve zorlukta yanlarında olduğuna ve zorluklarda onlara yardım ettiğine inanırlar. “İman”, insanın Allah'ın zor durumlarda onu asla yalnız bırakmayacağına inanması demektir. Geçmişte maneviyat, dini olmayan bir kavram ve olgu sayılsa da günümüzde çoğu eserde maneviyat, “Allah'a iman” olarak görülmektedir.
Maneviyat eğitiminin amacı, insanın çeşitli yönlerden potansiyellerinin açığa çıkarılmasıdır. Bu önemli hedefin gerçekleşmesi, çeşitli boyutlarda dikkatli planlama gerektirir. Etkin ve verimli insan gücünün yetiştirilmesi, sağlam yapılı ve üstün eğitim temelleri üzerine kurulu düzenli ve uyumlu bir sistem sayesinde mümkün olacaktır. Bugün eğitim kurumlarının en önemli sorunu ve organizasyonel gelişim programlarının başında, insan kaynağının bilişsel ve davranışsal açıdan yükseltilmesi gelmektedir. Bu nedenle bilişsel ve davranışsal gelişimi sağlayan faktörlerin bilinmesi elzemdir. Çok sayıdaki etmen arasında, maneviyatın günümüz araştırmalarına göre, insanın hayatının çeşitli alanlarına anlam veren ve onu yaşam zorluklarıyla başa çıkma konusunda güçlendiren bir unsur olduğu görülmektedir.
Manevi İnsanların Özellikleri
Manevi insanlar, sınırsız güce, üstün akla, mutlak akla, varlığın düzenleyicisine ve sınırsız enerjiye inanırlar. Bu tür bir inanç, insana evrenin bir düzenleyicisi ve tüm varlıklara hâkim olan bir düzenleyici olduğunu kabul ettirmektedir. Bu inanç ve güven, insana kendi gücünün ötesindeki sorumlulukları Allah'a devretmesine yardımcı olur. Mutlak güç sahibi ve âlemin yöneticisi olan Allah'ın farkına varmasını sağlar.
Pek çok manevi insan ve özellikle dindar insanlar, hatta Müslümanlar açısından, Yüce Allah'a iman, kriz ve musibetlerle karşılaştıklarında yanlarında Allah'ı hissetmelerini ve böylece teselli bulmalarını ve umutlanmalarını sağlayan bir güven duygusu verir. Kur'an-ı Kerim'de Yüce Allah şöyle buyurur:
الَّذِینَ آمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِکرِ اللَّهِ أَلَا بِذِکرِ اللَّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ.
"İman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle huzur bulanlar var ya, bilin ki kalpler ancak Allah'ın zikriyle huzur bulur." [2]
Bu görüş ve tanımla, manevi insanlar, Allah'a iman sayesinde başarısızlık ve yenilgilerde, diğerlerinin fark edemeyeceği bir hikmet görürler ve bu hikmetle derin bir mutluluk ve huzur bulurlar.
Hafız bu konuda şöyle der:
Ümitsizliğe kapılma, çünkü gayb sırrından haberdarsın,
Gizli oyunların perdesindeki hikmetlerden dolayı keder etme. [3]
Manevi insanlar, Allah'a iman ve inanç sayesinde öyle bir zirveye ulaşabilirler ki, yalnızca Yaratıcı'nın güzelliği ve lütfunu görürler. Hatta insanların kendilerini mahveden sıkıntı ve zorluklarla karşılaştıklarında bile, bu zor durumları gelişme ve yükseliş fırsatı olarak görürler. Hz. Zeyneb'in (a.s), kardeşini ve onun yarenlerini katlettiklerinde, birinin "Gördün mü Allah size ne yaptı?" şeklindeki alaycı sözüne verdiği "Ben sadece güzellik gördüm" cevabı, en ağır sıkıntı ve acıları görmüş; yine de yüksek maneviyat zirvesinde durarak güzellikten başka bir şey görmediğini ifade eden bir insani cevaptır.
İnsanlara sevgi ve ilgi, insanseverlik ve hayırseverlik, manevi insanın temel özelliklerindendir. Başkalarına sevgi, şefkat, nezaket ve cömertlik gösteren kişiler, insanlığın iyiliği için çaba harcayan hayırsever kişilerdir.
İmam Ali (a.s), Malik el-Eşter'e yazdığı mektupta şöyle buyurur:
فإنَّهُم صِنفانِ: إمّا أخٌ لَک فی الدِّینِ، أو نَظیرٌ لَک فی الخَلقِ.
"İnsanlar iki gruptur: Ya dinde kardeşindir ya da yaratılışta seninle eşittir." [4]
-----------
[1]- Mevlâna Celaleddin Rumi, Mesnevî-i Ma'nevî, c.1, Çev. Veled İzbudak, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1990.
[2]- Rad Suresi, 28.
[3]- Hafız-ı Şirazi, Divan-ı Hafız, Gazel: 234, Beyt: 2.
[4]- Şerif Razi, Nehcü'l-Belağa, s.427, Mektup: 53.