Bugun...



Zahitlik ve Maneviyat

"Ben nasıl doya doya yemek yiyebilirim ki Hicaz'da, yahut Yemâme'de belki yoksullar vardır; günler geçmiştir ki tokluk nedir, görmemişlerdir."

facebook-paylas
Tarih: 01-07-2021 11:26

Zahitlik ve Maneviyat

Zahitlik, Aşk ve Tapınma

Zahitlik ve dünyanın zevk ve sefasını bırakmanın kaynaklarından bir başkası, ruhsal ve manevî erdemlere sahip olmaktır. Şimdilik dünyanın ve insanın manevî yönlerini ispatlamak niyetinde değiliz; bu başlı başına ayrı bir konudur. Açıktır ki maddî ve materyalist dünya görüşüne göre, birtakım manevî kemâller için zevk ve sefaya, madde ve paraya düşkünlüğü bırakmak anlamsızdır.

Şimdilik bu ekol ve bu gibi düşünce biçimleri üzerinde durmak istemiyoruz. Burada muhatabımız maneviyattan az da olsa nasiplenmiş insanlardır. Maneviyattan biraz anlayan bir kimse bilir ki, insan heves perestlikten kurtulmadıkça, can bebeği olan tabiat memesinden alınmadıkça ve maddî meseleler hedef olmaktan çıkıp araç hâline girmedikçe, gönül toprağı tertemiz duygular, parlak düşünceler ve ilâhî şefkatleri yetiştirmek ve geliştirmek için hazır olmayacaktır. İşte bu nedenle derler ki: Zahitlik, ifazî (=vehbî) marifetin temel şartı olup, onlarla arasında sağlam ve kopmaz bağ vardır. Gerçek anlamda hakperestlik “Hakka coşkuyla muhabbet ve sevgi beslemek; ona hizmet sevdasına kapılmak; onu hatırda tutmayı huy edinmek; ona tapınmaktan zevk almak; sürekli olarak ona yönelmek; huzurunda bulunup, kalple ve dille aralıksız zikrini etmek” demek olup, kendine tapmak; zevk ve sefaya yönelmek; maddiyatın süsüne esir olmakla kesinlikle bağdaşmaz. Allah'a tapmak bir tür zahitliği gerektirdiği gibi, başka her aşk ve ülkü de (ister vatanla ilgili olsun ve ister bir ideolojiyle ilgili olsun) bir nevi zahitlik ve maddiyata karşı itinasızlık ve ilgisizliği gerektirmektedir.

Aşklar ve tapınmalar, bilim ve felsefelerin aksine, kalp ve duygularla bağlantılı olduğu için rakip tanımazlar. Bir bilim adamı veya bir filozofun altın ve gümüşün kölesi olması ve yeri gelince de felsefe, fen bilimleri ve matematikle ilgili konularda akıl ve düşüncesini kullanması için herhangi bir engel yoktur. Ancak böyle bir kişinin kalbinin bir aşk ocağı, o da insan türüne ait bir meram ve ideoloji bağlamında bir ak merkezi olması imkânsızdır.

Durum bu olunca aynı kalbin kesinlikle ilâhî aşk ocağı olamayacağı, asla ilâhî aşkla yanıp tutuşamayacağı ve Allah'ın nur ve ilhamlarının kaynağı olamayacağı bes bellidir. O hâlde gönül evini maddî bağlardan boşaltmak; altın ve gümüş putlarını gönül kabesinden dışarı çıkarıp kırmak; manevî kemâllere erişmenin ve gerçek insanî kişiliğin olgunlaşmasının şartıdır.

Defalarca dediğimiz gibi, altın ve gümüşün köleliğinden kurtulmak, bu metale dönüşme imkânı olan değerlere ilgisiz kalmakla ruhbanlık, sorumluluklardan kaçmak ve taahhüt, vazife kabul etmemekle kesinlikle karıştırılmamalıdır. Tam aksine sorumluluk ve vazife üstlenmek, gerçekliğini ancak böyle zahitliklerin sayesinde bulur ve artık içi boş bir söz ve desteksiz bir iddia olmaktan çıkar.

Nitekim bu ikisi, yani zahitlik ve sorumluluk duygusunun Hz. Ali'de (a.s) toplandığını görmekteyiz. Hz. Ali (a.s) dünyaya karşı zahitti ve bununla birlikte toplumsal sorumluluklar karşısında en duyarlı kalbe sahipti. O bir yandan, "Ali nerede, yok olup gidecek nimete, kalmayacak devlete ve yitecek lezzete aldanmak nerede?" derken, öte yandan küçük bir adaletsizlik ve bazen bir yoksul için geceleyin gözlerine uyku girmez; ülkenin uzak bir noktasında aç biri bulunduğu müddetçe tok yatmağa razı olmazdı ve şöyle buyuruyordu:

"Ben nasıl doya doya yemek yiyebilirim ki belki Hicaz'da, yahut Yemâme'de yoksullar vardır; günler geçmiştir ki tokluk nedir, görmemişlerdir."

O zahitlikle bu duyarlılık arasında doğrudan doğruya bir ilişki vardır. Hz. Ali (a.s) zahit, dünyaya ilgisiz ve tamahsız olduğu kadar, öte yandan kalbi Allah'ın aşkıyla dolup taştığından ve âlemi en küçük zerreden tutun, en büyük yıldıza kadar bir görev ve sorumluluk birimi bildiği için, toplumsal hak ve hudutlara karşı bu kadar duyarlıydı. Eğer o zevk ve menfaat peşinde koşan biri olsaydı, böyle sorumlu ve vazifesinin idrakinde bir kişilik bulması imkânsızdı. Hadislerde zahitliğin bu felsefesine değinilmiş; ancak Nehcü’l-Belâğa'da özellikle vurgulanmıştır.

İmam Sadık ٙtan (a.s) rivayet edilen bir hadiste öyle geçer: "... Şüphe ve şirk olan kalp itibardan düşer. Zahitliği, kalplerin ahiret için bütün isteklerden kurtulması amacıyla seçtiler." Dikkat edilirse, bu hadiste her türlü heva ve heves, lezzet düşkünlüğü, şirk ve Allah'a tapmak karşıtı olarak nitelendirilmiştir.

Mevlana ariflere yakışır zahitliği şöyle tanımlar: (Züht, tohum ekerken gayret sarf etmektir; marifet, o ekini yeşertmektir. Şeriat ve takvanın özü ariftedir; marifet, geçmişlerin zühdünün ürünüdür.) İbn-i Sina "İşarat" adlı kitabının "Ariflerin Makamları" hakkındaki dokuzuncu bölümünde zahitliği, “Arifin zahitliği ve arif olmayanın zahitliği” diye ikiye ayırarak şöyle diyor:

"Zühdün felsefesinden bilgisi olmayan zahitler, kendi zanlarınca bir muamele yaptıklarını; ahiret eşyalarını dünya eşyalarıyla değiştirdiklerini; ahiret nimetlerinden faydalanmak için dünya nimetlerinden el çektiklerini; başka bir deyişle, mahsullerini ahirette toplamak için bu dünyada toplamadıklarını sanırlar. Fakat zahitlik felsefesinin idrakinde olan zahitler, kalplerini Allah'tan başkasıyla meşgul etmemek için zühde yönelirler. Böyle birisi kişiliğine değer verir; Allah'tan başka hiçbir şeyi kendini avutmağa layık görmez ve Allah'tan başkasının esaretine girmeyi kendine yakıştırmaz."

İbn-i Sina'nın orijinal ifadesi şudur:

"ez-Zühd-ü inde ğayr'il-ârif-i müamelet-ün mâ, kâne yeterî bi-metâi'd-dunyâ el-ahiret'e, ve'z-zühd-ü ind'el-ârif-i tenezzüh-ün mâ, ammâ yeşğal-ü sirrahu an'il-Hakk-i ve tekebbür-ün alâ kull-i şey'in ğayr'il-Hakk." Yine "İşarat" kitabının başka bir bölümünde "arifin alıştırması", kendini hazırlaması konusuna değinirken şöyle diyor: "Bu hazırlık ve alıştırma üç hedef içindir: Biri engeli kaldırma, yani Allah'tan başka her şeyi yolunun üzerinden kaldırmak. İkincisi nefs-i emmareyi, nefs-i mutmainne karşısında ram etmek ve baş eğdirmek. Üçüncüsü ise, batını yumuşatmak. "Aynı açıklamanın devamında bu üç hedeften her biri için, bir veya birkaç etken saymaktadır. Diyor ki gerçek zahitlik, birinci hedefe, yani Allah'tan başka her şeyi yolunun üzerinden kaldırmaya yardım eder.




Bu haber 315 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MANEVİYAT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI