Bugun...


Tevekkül Erol

facebook-paylas
Toplumsal Sorunlar (3)
Tarih: 26-03-2022 12:34:00 Güncelleme: 29-03-2022 11:27:00


Zamanın İmam’ının Talebi ve Toplumsal Vazifenin Gereksinimi

"Zamanın İmam’ını tanımadan ölen cahiliyet ölümüyle ölmüş olur."

Öncelikle; İnsanlar toplumsal sorun ve problemlerini zamanının imamına taşımaz, İmam ve velayetini devre dışı bırakırsa, sorunlar tedavisi mümkün olmayan bir hastalığa dönüşür ve bu hastalık toplumu helak eder. Dolayısıyla ölen her insan cahiliyet ölümüyle ölmüş olur.

Peki, toplumsal sorunların çözümü nasıl olmalıdır. Toplum önce sorunun ne olduğunu tanımalıdır. Allah’tan ve O’nun yeryüzündeki hüccetinden hayatını koparan her toplum sosyolojik ve psikolojik travma yaşar. Böyle olunca telafisi mümkün olmayan büyük sorunlarla karşı karşıya kalır. Bu sorunlar ana hatlarıyla, emniyet ve güvenlik sorunu, manevi sorun, ahlaki sorun, kültürel sorun, sağlık sorunu, ekonomi sorun, adalet sorunu, hukuksal sorun, ailevi sorun, siyasi sorun, fesat ve günah sorunu ve insanın bireysel sorunu. Bu sorunların çözümü ise zamanın imamı Hz. Mehdi (a.f) olduğu bilinmelidir.

Öncelikle toplum zamanın İmamını tanımalıdır. İmam tanınmadan sorunun çözüm yolu bulunamaz, her toplum zamanın imamına karşı sorumlu ve vazifelidir. Önce vazife tanınmalıdır. Vazifenin ne olduğunun tanınması ve yerine getirilmesi için, İmam’ın ne istediğini bilmek gerek. Bunları yapmak için İmam’ı tanımak gerek. Çünkü İmam ve velayeti tanınmadan vazife yerine getirilemez. Eğer İmam tanınamaz ve vazife anlaşılmazsa, o zaman insanlar İmam’ın kendilerinden ne istediğini anlayamaz, toplum İmam’ın isteğine karşı sorumluluk bilinciyle hareket edemez ve vazifesini yerine getiremez.

İmam doğru kanaldan tanınmalıdır. “Doğru kanal Kur’an-ı Kerim ve Hz. Resulüllah’tır.” Eğer insanlar İmamı doğru kanaldan tanımak için gerektiği özeni gösterirse, sorumluluk bilinciyle hareket eder ve İmam’ın isteğine karşı, kendinin ne yapması gerektiğini anlar ve vazifesini yerine getirir.

İmam Mehdi’nin (a.f) gaybet döneminde zuhurunu bekleyen ve toplumsal sorunlarını gidermeye çalışan toplum ve camialar, zamanın imamına karşı olan yükümlülüğünü yerine getirmek için doğru bir eğitime ihtiyaç duymaktadır. Eğitimin anahtarı ise İmam Hüseyin (a.s) ve Kerbela kıyamını tanımaktan geçer. İmam Hüseyin’i (a.s) tanımak dava ehli olmanın ilk şartıdır. İmam Hüseyin’in (a.s) Kerbela kıyamı bir mekteptir. Bu mektep, şehadet, vefa ve fedakârlık mektebidir. Böyle bir mektepte kendini eğiten ve yetiştiren her toplum ve camia, zamanın imamını doğru tanır ve talebini anlar, zuhurunun gerçekleşmesi için zemine oluşturur ve toplumsal sorunların çözüme kavuşturma yolu açılır. Çünkü İmam Hüseyin’in (as) kıyam ve şehadet mektebinden, ‘’HUSEYNİ’’ terbiye almak yolun başlangıcıdır.

İmam Hüseyni’nin (a.s) şehadet, vefa ve fedakârlık mektebinden ilham alamayan ve eğitilemeyen her toplum ve camia, İmam Mehdi’nin (a.f) hedefini anlayamaz. İmam Mehdi’nin (a.f) hedefini anlayamayan toplum ve camialar, toplumsal sorunlarını çözmeğe muktedir olamaz. İmam Hüseyin’in (a.s) kıyam ve şehadet mektebinde ihya olmayı öğrenemeyen her toplumun üzerinde ölü toprağı vardır, ölü toprağına gömülmüş olan toplumlar İmam Mehdi’nin (a.f) zuhurunu bekleyemez.

İmam Hüseyin (a.s) gaflet ve cehalet çukuruna gömülmüş insanları kurtarmak, İslam’ın güzelliğinde izzetli ve onurlu bir hayata kavuşturmak istiyordu. İmam Hüseyin (a.s) insanların toplumsal sorunlarının çözümü için, İlahi evrensel adalet devletinin yolunu şehadet kanıyla açtı.

İmam Hüseyin (a.s) o günün şartlarında toplumu ıslah etmek için çok çaba gösterse de, maalesef çok az insan imamı anlayabildi, kahir çoğunluk anlayamadı. Büyük bir çoğunluk İmamın İmamet ve velayetini tanımıyordu. İmam Hüseyin (as) insanları cehalet bataklığından kurtarmak için aziz ve vefalı yetmiş iki yareninin şehadetine ve Ehl-i Beyti’nin esaret zincirine vurulmasına rıza gösterdi.

İmam Hüseyin’in (a.s) Ehl-i Beyti esaret sürecinde bütün işkencelere, sıkıntılara, gördükleri zulümlere hatta kendilerine Harici damgası vurulmak istenilmesine rağmen, zalimin karşısında asla eğilmedi. Firavun ve tağut sistemini yıkmak için mücadeleden vazgeçmedi.

Onlar zamanın İmam’ının davetine lebbeyk dedi ve velayet bilinciyle vazifelerini yerine getirdiler. Mukaddes bir davayı korumak, onu yürütmek ve kalıcı kılmak için canlar verilmesi gerekiyorsa, o canlar verildi. İmam Hüseyin (as) bunu Kerbela da tüm insanlığa gösterdi. İmam Hüseyin’den ders alan her toplum tarih boyu bu fedakârlığı yapmıştır. Tarih bu beyaz sayfalara tanıklık etmektedir.

Kerbela’dan yansıyan böyle ki; fedakârlığı bugün Suriye üzerinden okumak pek zor olmasa gerek, Müstekbir "Emperyalist" devletler ve küresel Siyonist Vahhabi tekfirci akımlar, zalim ve mürteci Emevilerin geçmişte Hz. Resulüllah’ın (s.a.a) Ehl-i Beyti’ne yaptıkları zulüm ve katliamları, günümüzde Hz. Zeyneb’in, Hz. Rugeyye’nin ve Ehl-i Beyt ailesine ait mukaddesatı yok etmek, Emevi anlayışına uygun bir toplum yapısı oluşturmak için her türlü ahlaksızlığı yaparak var güçleriyle saldırdılar. İşledikleri cinayetlere, katliamlara ve yaptıkları zulümlere karşı, Şehit Hacı Kasım Süleymanî komutasında Hocecî gibi, İmam Hüseyin (as) aşkıyla eğitilen on binlerce yiğit genç, kahramanca savaşarak canlarını feda etmekten kaçınmayıp şehadet şerbeti içtiler.

Elbette ki; Tevhit yolunda İslam’ı ve mukaddes değerleri korumak için can vermek, şehit olmak basit bir olay değildir. Ama insan böyle ki; durumlarda karar verme noktasında cesaret gösterebiliyor. Takva böyle bir olgudur. Peki, böyle şehadet yolunu seçmek ve bu yüce makama ulaşmak bir velayet aşığı için yeterli midir? (Elbette ki şehadet makamı çok ulvi ve yüce bir makamdır, kimse buna itiraz edemez.) Ama İmam Mehdi (af) bunu yeterli görmüyor.

İmam Hüseyin (as) aşkını yüreğinde taşıyan ve Huseynî davayı şiar edinen, milyonlarca Ehl-i Beyt sevdalısı; “Ah o gün ben de Kerbela’da bulunsaydım ve “Huseyn Can” senin uğruna canımı feda edip şehit olsaydım” diyerek dövünen, Kerbela acısıyla ve aşkıyla yaşayan muvahhitler, aynı duygu ve azimle zamanın imamı, İmam Mehdi’ye (a.f), Ey mevlamız! Ey asrın imamı, zuhur et ve gözlerimizi daha fazla bekletmeden gel, ikinci bir Aşura kıyamını oluştur. Kerbela da İmam Hüseyin (as) için aşk ile canlarını feda eden yarenler gibi, biz de senin yolunda canlarımızı feda edelim ve şehit olalım. Diyenlerin arzu ve isteklerine karşı, İmamı zaman ağa:

Ey benim azizlerim; sözleriniz doğrudur, söylediklerinizi kabul ediyorum, böyle yapacağınıza inanıyorum, bu yolda hiç bir fedakârlıktan kaçınmayacağınızı ve canlarınızı feda edeceğinizi de biliyorum. Ama benim davam için bu düşünceniz ve beklentiniz yeterli değildir. Benim amacım ikinci bir Aşura kıyamı yaratmak değildir. Benim böyle bir görevim de yoktur. Ben mazlum ve garip kalmak istemiyorum. (Kusura bakmayın) Benim İlahi evrensel davamla sizin düşünceleriniz örtüşmüyor. Siz ölmek ve şehit olmak istiyorsunuz, ama benim davamın stratejisi farklıdır. Benim amacım insanları yaşatmak ve İlahi kelametullah davasını dünyaya hâkim kılmaktır.

İmam Hüseyin (a.s) dönemindeki; Şartlar, bugünün şartlarıyla örtüşmüyor. O gün İmam Hüseyin’in (a.s) ashabı şehadetleriyle vazifelerini yerine getirdi. Zamanın imamına eşsiz bağlılıklarıyla Allah’ın rahman katında ve tarihin beyaz sayfasında yerlerini aldılar. Bugün şartlar farklıdır. Bugün öyle bir durum ve ortam yoktur. Ben İmamınız olarak, ümmetimden farklı bir şey istiyorum.

Bugün hangi velayet aşığı bir mazlum ve garip bir insan için fedakârlık yapmaz, Milyonlarca inanmış velayet aşığı, bir mazlumun adı geldiğinde ona yardım etmek için yüreği titrer. Mazlum İmam Hüseyin (a.s) için can vermek, velayet âşıklarının hayatını süsleyen bir rüyadır. Hiç çekinmeden canlarını ve mallarını feda etmekten asla çekinmezler. Çünkü Ehl-i Beyt imamlarının adı zikredildiğinde her velayet aşığının göğüs kafesi daralır, sevgi ve muhabbetten kalbi duracak noktaya gelir. Biz bunu bugün Suriye de, Irak’ta, Filistin’de, Yemen’de ve dünyanın birçok yerinde, nerede bir mazlumun feryadı yükseliyorsa, velayet âşıkları oraya koşuyor ve canlarını vermekten çekinmiyorlar.

Ehl-i Beyt’e (s.a) duyulan bağlılık, gösterilen muhabbet, sevgi ve edilen bu kadar dua, İmam Mehdi’nin (a.f) zuhurunun gerçekleşmesini gerektirmiyor mu? İmam Mehdi (af) neden zuhur etmiyor? Ehl-i Beyt dostlarının duygusuyla, imamın zuhur etmeme arasında bir çelişki yok mudur? İmam Zaman’ın zuhurunu bekleyen milyonlarca insan varken, canımız imama feda olsun denilmesine rağmen, neden İmam Mehdi (a.f) 313 kişinin peşindedir.

İmam Hüseyin (a.s) yârenleri ile beraber tarihte eşsiz bir kıyam gerçekleştirdi, İmam Hüseyin’in (a.s) ashabı İmama kayıtsız ve şartsız vefalı ve bağlıydı ki ‘’Ben dünyada kendi ashabımdan daha vefalı ve dürüst başka bir ashap göremiyorum’’ diye buyuruyor. Ya İmam Mehdi’nin (a.f) ashabı? İmamın ashabı belki onlardan üstün değildir, ama en az onlar kadar vasıflıdır. Lakin aradaki fark, işlevlik farkıdır. O gün feda edilmesi gereken can olduğu için canlarını verdiler. Bugün ise canın ötesinde, farklı bir fedakârlık gerektiriyor.

İmam Hüseyin (a.s) ashabından Tevhid için şehadetle fedakârlık yapmalarını istedi. Ashap İmamın isteğine kayıtsız ve şartsız lebbeyk dedi. Canlarını feda edip şehit oldular ve vazifelerini yerine getirdiler. İmam Mehdi’nin (af) ümmetinden istediği ise, Eğer Allah’ın evrensel adalet devletini yeryüzüne hâkim kılmamı istiyorsanız, bana yardımcı olun. İmama yardımın şartı ise, dünyanızdan ve sevdiklerinizden vazgeçerek fedakârlık etmektir.

İmam Mehdi’nin (a.f) velayet âşıklarından, canlarıyla şehit olmalarını değil, dünyalarından ve hayatta sevdiklerinden fedakârlık yapmalarını istiyor. Canla fedakârlık yapmak ve şehit olmak kolaydır. İnsan bir kılıç darbesi, bir mermi ve bir bombayla vurularak ruhunu teslim eder ve vazifesini yerine getirmiş olur. Böyle can vermek ve şehit olmak kolaydır. Ama insan yaşarken dünyasından ve hayatta sevdiğinden vazgeçip fedakârlık etmesi çok zordur. Böyle bir özelliğe sahip mümin insana derler canlı şehit. İmam Mehdi (a.f): Muvahhit müminlerden bu fedakârlığı yapmalarını istiyor.

Eğer bir mümin, zuhurun gerçekleşmesinde ve adalet devletinin oluşumunda, İmama yardım etmek ve yaver olmak istiyorsa, sevdiğinden fedakârlık yapmalı, kendini ispat etmeli ve İmamet devletinde işleri yürütecek vasıflı insan özelliğine sahip olmalıdır. Bu özellik ancak dünyasından ve sevdiğinden fedakârlık eden mümin bir insan için geçerlidir. Müminin hayata ve dünyaya bakış açısı (cihan şimulu) Velayî olmalıdır. Bakış açısı velayî olmayan insanın imanı ve takvası velayeti anlamaya yeterli olamaz.

Cihat ruhuyla mücadele etmeden, İmam Mehdi’nin (a.f) zuhurunu sadece dua ve temenni ile istemek miskin ve acizlerin işidir. İmamet ve Mehdeviyet mektebinde miskinlikle ve acizliğe yer yoktur. Çünkü acizliğin olduğu yerde hiçbir sorun çözülemez.

İnsanın yaşamı ile ameli ve söylemi ile eylemi birbiriyle örtüşmelidir. Bu özelliğe sahip mümin bir insan ancak fedakârlık yapabilir ve İmam Mehdi’nin (a.f) zuhuruna katkıda bulunabilir. Basiretli, ferasetli ve vasıflı insan eksikliği olan her toplum, vazifesini yerine getiremez. İmam Mehdi (a.f) vazifesini yerine getirecek basiretli, ferasetli, vasıflı ve kabiliyetli 313 insanın oluşmasını beklemektedir.

Neden toplumsal sorunlar çözülmüyor, neden sorunu çözecek ve kapıyı açacak anahtar bulunamıyor. Çünkü insanlar akıl olarak eksik ve özellik olarak vasıfsız olduğundan, Anahtar sahibinin kapısını tanıyamıyor.

Dolayısıyla eksiği olan toplumlar, toplumsal sorunları çözemeye muktedir değildir. Toplum ve camialar tedavisi zor bir hastalığa yakalanmış durumda. Bu durumlar ise İmamın zuhurunu geciktiriyor. Bu kadar duaya ve gözyaşıyla Allah’ın dergâhına yakarmaya rağmen, İmam Mehdi’nin (a.f) zuhuru gerçekleşmiyorsa. Eğer toplum ve camialar toplumsal bir manevi atmosfer yaratamıyorsa, büyük bir sorunun var olduğunu gösteriyor.

İmam Hüseyin’in (as)  ‘’Hel-min- nasir yensurni!’’ nidasına, ashap şehadet kanlarıyla lebbeyk diyerek karşılık verdiler ve İmam isteğinin karşılığını aldı. Peki, İmam Mehdi (a.f) ümmetinden istediğini alabiliyor mu? İmam Zaman buyuruyor; Ey benim azizlerim benim davam sizin canlı şehit olarak yaşamanızı gerektiriyor, ölerek şehit olmanız gerektirmiyor. Velayet devleti için canınızdan değil, dünyanız ve sevdiğinizden fedakârlık etmenizi ve canlı şehit olarak yaşamanızı istiyorum.

Peki, İmama gönül veren Muvahhitler neden dünyasından ve sevdiğinden fedakârlık edemiyor. Dolayısıyla İmam Mehdi’yi (a.f) hakkıyla ve doğru kanaldan tanıyamayan her İnsan tanımadığı birinin velayetine ve davasına nasıl bir fedakârlıkta bulunabilir. İmam Mehdi’nin (a.f) zuhurunu isteyen bir mümin zalime karşı durmalı, mazluma yar olmalı, Hakkı savunmalı, tağutu red ve batıla karşı mücadele etmelidir. Kendini Mehdeviyet mektebinden kabul eden her bir Müslüman İmam Zamanı razı etmeli ve teveccühünü kazanmalıdır.

Bunun için her hangi bir fedakârlık gerektirmiyor mu?

Müstekbir, ‘’Emperyalist’’ ve küresel Siyonistlerin zalimce yönettiği ve insanlara dikte ettirdiği adaletsiz sistemin oluşturduğu toplumsal sorunları çözmek imkânsızdır. Bütün bu sorunların tek özüm kaynağı Mehdeviyet mektebi ve İmamı, İmam Mehdi’dir (a.f).

Toplumsal sorunların İmam Mehdi (a.f) eliyle çözülmesi ümidiyle.



Bu yazı 2354 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI