Bugun...



Tekvinî Yönetim

Tekvinî yönetim, varlık âlemini yönetmektir; yani varlık âleminin yönetimi -onu icat edip yarattığı gibi- tek ve eşsiz olan Allah-u Teâlâ'nın elindedir.

facebook-paylas
Tarih: 05-11-2021 17:12

Tekvinî Yönetim

İnsanların işlerinde bir şeyi meydana getirmekle yönetmek birbirinden ayrılabilir; örneğin birisi bir fabrikayı yapar ve diğeri ise onu yönetir. Fakat varlık âleminde, yaratanla yöneten bir kişidir ve buradaki incelik ise, âlemin yönetiminin onun yaratılışından ayrı olmayışıdır.

Peygamberler tarihi, yaracılıkta tevhid meselesinin onların ümmetleri arasında tartışılan bir konu olduğunu göstermektedir; eğer şirk vardıysa, bu genellikle âlemin yönetimi ve onun peşi sıra kulluk ve tapınma hakkında söz konusuydu. Hz. İbrahim Halil (a.s) döneminde müşrikler sadece bir tek yaratıcıya inanıyorlardı; fakat yanılarak âlemin yöneticisinin yıldızlar, ay veya güneş olduğunu sanıyorlardı; Hz. İbrahim'in (a.s) onlarla anlaşmazlığı da bu konudaydı.[1] Nitekim Hz. İbrahim'den (a.s) sonra yaşayan Hz. Yusuf'un (a.s) döneminde de şirk; ilâh ve rubûbiyet konusunda söz konusuydu. Sanki Allah âlemi yarattıktan sonra, onun yönetimini diğerlerine bırakmıştı ve bu konu Hz. Yusuf'un (a.s), zindan arkadaşlarıyla konuşmasından apaçık anlaşılmaktadır. Onlara şöyle diyor ki: Çeşitli tanrılar mı iyi, yoksa her şeyi (hükmü altında tutan) kahredici Allah mı? [2]  

Yine Kur'ân ayetlerinden, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) dönemindeki müşriklerin, kaderlerinin bir bölümünün mabutlarının elinde olduğuna inandıkları anlaşılmaktadır. Nitekim şöyle buyuruyor: Kendilerine destek olsunlar diye Allah'tan başka tanrılar edindiler. [3]  

Yine şöyle buyuruyor: Belki kendilerine yardım edilir diye Allah'tan başka tanrılar edindiler. (O tanrılar) kendilerine yardım edemezler. Tersine, kendileri onlar için hazırlanmış askerlerdir. [4]

Kur'ân-ı Kerim çeşitli ayetlerde müşrikleri, "Siz kendilerine ve tapanlara bir yarar veya zarar dokundurmaya gücü yetmeyen şeylere tapmaktasınız." diye buyurmaktadır. Bu gibi ayetler, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) dönemindeki müşriklerin, mabutlarının yarar ve zarar verebildiğine inandıklarını[5] ve bunun da onların putlara tapmalarına neden olduğunu göstermektedir.

Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) dönemindeki müşriklerin inançlarını ortaya koyan bu ve benzeri ayetler, onların yaratıcılıkta tevhide inanmakla birlikte, Allah'ın ilahlığı konusundaki bazı hususlarda müşrik olduklarını ve bu hususlarda kendi mabutlarını etkili bildiklerini göstermektedir. Kur'ân-ı Kerim onları putlara tapmaktan alıkoymak için bu inancı batıl bilerek, "Sizin mabutlarınızın böyle bir rolü olamaz." buyuruyor. Bazı ayetler ise müşrikleri, Allah-u Teâlâ için eş ve benzer tuttukları ve onları Allah kadar sevdikleri için kınıyor: İnsanlardan kimi, Allah'tan başka eşler tutar, Allah'ı sever gibi onları severler. [6]

Allah-u Teâlâ'ya ortak koşmanın kınandığı diğer ayetlerde de görmekteyiz ki[7], müşrikler onların Allah-u Teâlâ'nın özelliklerine sahip olduklarına inanıyorlardı. Daha sonra, onların bu makamlara sahip olduklarını sandıkları için de onları severek adeta kendilerine tapınıyorlardı. Başka bir tabirle: Onları bazı açılardan Allah-u Teâlâ'nın eşi, benzeri ve şeriki sandıkları için onlara tapıyorlardı. Kur'ân-ı Kerim kıyamet gününde müşriklerin, kendilerini ve putlarını şöyle kınayacaklarını beyan ediyor: Vallahi biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz! Çünkü sizi (putları) âlemlerin Rabbine eşit tutuyorduk. [8]  

Evet, Allah-u Teâlâ'nın ilâhlık dairesi çok geniştir; bu nedenle Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) dönemindeki müşrikler rızık, diriliş, emanet ve âlemin genel yönetimi gibi önemli konularda muvahhit idiler. Nitekim şöyle buyuruyor: De ki: "Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Ya da o kulak(lar)ın ve gözlerin sahibi kimdir? (Onları yaratıp yöneten kimdir)? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? Kim buyruğu(nu) yürütüyor (kâinatı yönetiyor)?" "Allah." diyecekler. De ki: "O hâlde (O'nun azabından) korunmuyor musunuz?!" [9]

De ki: "Biliyorsanız (söyleyin) dünya ve içinde bulunanlar kimindir?" "Allah'ındır." diyecekler. O hâlde, "Neden anmıyorsunuz?" de. "Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın Rabbi kimdir?" de. Bunlar, "Allah'ındır." diyecekler. "O hâlde neden (O'nun azabından) korunmuyorsunuz?!" de. [10]

Fakat bu kişiler, daha önce değindiğimiz Meryem ve Yâsîn surelerinin ayetleri gereğince, savaşta galip gelme, yolculukta tehlikeden korunma gibi şeylerde âlemin kaderinde mabutlarının bir etkisi olduğunu sanıyor ve bundan da öte, şefaati onların hakkı bilerek onların Allah-u Teâlâ'nın izni olmaksızın şefaat edebileceklerini ve şefaatlerinin etkili olacağını sanıyorlardı. Dolayısıyla, bazı kişilerin, bazı şeylerin yönetimini Allah-u Teâlâ'ya has bilerek muvahhit olmalarıyla; şefaat, yarar ve zarar sağlamak, izzet ve mağfiret, yönetim ve bazı işleri elinde bulundurma gibi şeyleri mabutlarına ait bilip onlarda mabutlarının etkili olacağına inanmaları arasında bir çelişki yoktur. Evet, bazen müşrikler Allah'a ortak koşmalarına ve put-perestliklerine geçerlilik kazandırmak için şöyle diyorlardı: Biz putlar aracılığıyla Allah'a yakın olmak için onlara tapıyoruz (yani yaşamımızda onları etkili bilmiyoruz). Kur'ân-ı Kerim onların bu izahını şöyle naklediyor: Biz bunlara, sırf bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye tapıyoruz.

Ancak ayetin devamında, onların bu konuda yalan söylediklerini açıklıyor: Allah, yalancı, nankör insanı doğru yola iletmez. [11]

Fakat rubûbiyet ve ilâhlıkta tevhid, insan ve dünya hakkında Allah'ın -küllî veya cüz'î- izni olmaksızın Allah'tan başkasının her türlü bağımsız yönetim düşüncesini geçersiz kılmak anlamındadır. Kur'ân-ı Kerim'in tevhidî mantığı, her türlü müstakil yönetim düşüncesini iptal ederek, Allah'tan başkasına ibadeti batıl ve geçersiz bilmektedir. Rubûbiyette tevhidin delili apaçık bellidir: Çünkü âlem ve insan hakkında "yaratılış düzeninin yönetimi" O'nun "yaratılışı"ndan ayrı değildir. Ve eğer âlemle insanın yaratıcısı bir kişiyse, onların yöneticisi de bir kişidir. İşte yaratıcılıkla âlemin yönetimi arasındaki bu bağlantı nedeniyle, Allah Teâlâ, Kur'ân-ı Kerim'de göklerin yaratılışından bahsederken, kendisini âlemin yegâne yöneticisi olarak tanıtarak şöyle buyuruyor: Allah odur ki gökleri, görebileceğiniz bir direk olmadan yükseltti, sonra Arş üzerine istiva etti, güneşi ve ay'ı iradesine boyun eğdirdi. Hepsi belli bir süre için akıp gitmektedir. (Yaratma) işi(ni) O düzenler... [12]

Başka bir ayette, varlık âlemine hâkim olan düzeni, âlemin yöneticisinin bir ve tek olduğunun delili kabul ederek şöyle buyuruyor: Eğer yerde, gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı; ikisi de (yer de, gök de) bozulup gitmişti. [13]

Yönetimde tevhid, "Allah-u Teâlâ'nın izniyle" görevlerini yerine getirmekte olan ve gerçekte Allah Teâlâ'nın rubûbiyetinin mazharlarının bir cilvesi olan diğer yöneticilere inanmakla çelişmez. Dolayısıyla, Kur'ân-ı Kerim rubûbiyette tevhidi vurgulamakla birlikte, başka yöneticilerin de varlığını açıkça vurgulayarak şöyle buyuruyor: İşi düzenleyenlere... [14]

Tedbir ve yönetimden maksat, ister dünyada olsun, ister ahirette, ister yaratma boyutunda olsun, ister yasama, tüm alanlarda insan ve dünyayı idare etmektir. Dolayısıyla, insanoğlunun işlerini yönetmek tüm alanlarda tek olan Allah Teâlâ'ya hastır.

 

 

-------------

[1]- En'âm, 76-78.

[2]- Yûsuf, 39.

[3]- Meryem, 81.

[4]- Yâsîn, 74-75.

[5]- Yûnus, 18; Furkân, 55.

[6]- Bakara, 165.

[7]- Bakara, 21; İbrahim, 30; Sebe, 33; Zümer, 8; Fussilet, 9.

[8]- Şuarâ, 97-98.

[9]- Yûnus, 31

[10]- Müminûn, 84-87

[11]- Zümer, 3

[12]- Râ'd, 2

[13]- Enbiyâ, 22

[14]- Nâziat, 5




Bu haber 335 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER AKAİT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI