Bugun...



Şia, Caferilik, Ehl-i Beyt, Alevilik

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 26-07-2021 12:45

Şia, Caferilik, Ehl-i Beyt, Alevilik

Soru: Selamun aleyküm! Hocam, Şia, Caferilik, Ehl-i Beyt, Alevilik, hepsi aynı anlama mı geliyor? Gelmiyorsa biz ne oluyoruz? Bir de Şia'lıkta sünnetlerin hiçbiri kabul edilmiyor mu, Cuma namazı yok mu? Cemaat namazlarında, sünnet namazları kılınmıyor mu? Teravih namazı yok mu? Bir de, bir bayan babasının eline dokununca, kardeş, koca, aynı zamanda erkek de kadınına dokununca abdest bozulur mu?

Cevap: Aleykum selam! Muhterem kardeşim, “Şia” takip eden, izleyen anlamınadır ve Hz. Resulullah'tan (s.a.a) sonra Allah ve Resulü'nün (s.a.a) emriyle Hz. Ali'yi (a.s) İmam ve halife bilen ve onu takip eden, izleyen kimselere verilen bir isimdir. Bu isim bir çok hadisin de belirttiği gibi, bizzat Allah Resulü (s.a.a) tarafından bu yolun izleyicilerine verilen bir isimdir. Ancak bu görüşe sahip olanlar çeşitli sebeplerden dolayı (ki bunların ayrıyeten üzerinde durmak gerekir), sonradan bazı gruplara bölünmüşlerdir. Yani bazısı oniki imam içerisinden sadece dördüne inanmışlardır; bazısı altı imama; bazısı yedi imama vs. Bazıları ise, on iki Ehl-i Beyt imamının (a.s) hepsine inanarak, onların yolunu takip etmeğe çalışmışlardır. Bunlara "On iki İmam Şiası" veya Arapça deyimiyle "İsna Aşeriyye", denmiştir.

Bu gruba verilen bir başka isim ise, "Ceferilik"tir. Yani İmam Caferi Sadık'ı (a.s) izleyenler (ki biz bugün bu yolun takipçisiyiz ve en doğru ve sağlam yolun bu olduğuna inanıyoruz. Bu ismin verilişinin sebebi ise, sadece İmam Cafer-i Sadık'a (a.s) inandıkları için değildir. Bunun sebebi ise şudur: Ehl-i Beyt İmamları (a.s), sürekli zalim halifelerin baskı ve zulümleri altında yaşadıkları için, rahat bir şekilde bu mektebin çeşitli konulardaki görüşlerini geniş ve detaylı bir şekilde açıklama fırsat ve imkanını bulamamışlardır. Bilindiği gibi bilahare hepsi de o zalimlerin eliyle şehid olmuşlardır. Bir tek İmam Cafer-i Sadık (a.s), Emevîler ve Abbasîler arasındaki saltanat kavgasının oluşturduğu boşluk ve gevşeme fırsatından yararlanarak, bu mektebin öğretilerini geniş bir şekilde Müslümanlara açıklama imkanı bulmuştur. Bu olay da Müslümanlar arasında çeşitli mezheplerin türediği bir döneme rastladığı için, başka mezheplere başka isimler verilirken, o gün on iki imam Şia'sının Rehberi ve İmamı, İmam Cafer-i Sadık (a.s) olduğu için onların mezhebine "Caferilik" de denmiştir.

“Alevilik” kavramına gelince, tarihte, zalim halifelere karşı mücadele eden Ali evlatlarına (Peygamber torunlarına) “Alevi”, yani “Hz. Ali'ye mensup kimseler” deniyordu. Ancak sonraları gitgide (Özellikle Anadolu'da) Hz. Ali (a.s) ve Ehl-i Beyt (a.s) taraftarı olan herkese bu isin söylenmeğe başlanmıştır. Tabi bugünkü geleneksel Aleviliği dikkate alacak olursak, onları on iki imam şiası veya Caferi olarak (gerçek anlamda) nitelemek mümkün değildir. Zira maalesef tarih boyunca çeşitli nedenlerden dolayı içlerine bir sürü hurafe ve yanlış şeyler sızmış ve bugünkü durumlara gelmiştir. Ancak onların da gerçekte on iki İmam şiası ve Caferi oldukları kesindir; bunun bir çok emare ve kanıtı mevcuttur.

Bunun en önemlisi, onların da on iki imamın hepsine inanmalarıdır. Oysa Şia grupları arasında on iki imama inananlar, sadece “Caferi” ve “İsna Aşeriye” veya “on iki imam Şiası” denen kimselerdir. Ancak dediğimiz gibi (başka bir fırsatta ele alınması gereken) bir takım sebeplerden dolayı maalesef asıllarından uzaklaşmışlardır. Bu yüzden de dışlayarak ve tahkir ederek değil, şefkatli ve saygılı bir şekilde onları bilinçlendirip, asıllarına geri döndürmeğe çalışmamız lazım.

Ehl-i Beyt (a.s), Hz. Resulullah'ın (s.a.a) da çeşitli vesilelerle açıkladığı ve ümmete Kur'an ile birlikte emanet ettiği ve onlara sarılmalarını emrettiği Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma (s.a), Hz. Hasan (a.s), Hz. Hüseyin (a.s) ve Hz. Hüseyin'in (a.s) soyundan gelen dokuz İmama denir. Onların nurlu yolu, yukarıda saydığımız isimlerle birlikte “Ehl-i Beyt Mektebi" olarak da anılmaktadır.

Şia mezhebinde de bir sürü Sünnet vardır. Kim olmadığını söylemiştir?! Zannedersem burada daha çok namazların sunneti kastedilmiştir ki, evet onlar da vardır; hatta Ehl-i Sünnet'tekinden daha fazla. Sabah namazının iki rek'at (farzdan önce kılınır); öğle ve ikindi namazlarının her birisi için sekiz rek'at (ikişer ikişer ve farzlardan önce kılınır). Akşam namazının dört rek'at (farzdan sonra ikişer rek'atler halinde kılınır). Yatsı namazının iki rek'at (farzdan sonra oturarak kılınır).

Ancak şöyle bir şey var; bu mektepte Sünnetlere (adından da belli olduğu gibi) tavsiye ve tekit edilmekle birlikte, (Sünnilerde olduğu gibi) adeta bir farz muamelesi yapılmamaktadır. İsteyen kılar ve sevabını alır; istemeyen de kılmaz ve bu sevabı kaybeder; ancak herhangi bir sorumluluk da taşımaz. Bir diğer husus şu ki bu mektepte, sünnetten önce insanın farz borçlarından kurtulması tavsiye ve tekid edilir. Yani boynunda kaza namazı olan kimselerin, vakit ve fırsatları olduğunda önce kaza namazlarını kılmaları öncelik taşır.

Cuma namazı da tabi ki vardır. Ancak Cuma namazı ancak İslam devleti hakim olduğu yerde kılınır. Tabi İslam devletinin başı olan şer'î hakimin izniyle başka yerde de kılınabilir. Çünkü bu ibadi olmakla birlikte, siyasi bir namazdır da. Bugün de Türkiye’de zaten Caferi camilerinde Cuma namazı da kılınmaktadır. (Tabi müçtehidin ve Veliyy-i fakihin izniyle.)

Teravih namazına gelince, elbette ki Şia’da da Ramazan gecelerinde kılınması müstehap olan sünnet namazlar vardır. Ancak Allah Resulü (s.a.a) sünnet namazları hiçbir zaman cemaatle kılmamış ve bundan şiddetle nehyetmiştir ki bunun belgeleri Sünni kaynaklarda dahi mevcuttur. Ancak Ömer b. Hattap, kendi hilafeti zamanında bunu (teravihi cemaatle kılmayı) uygulamış ve kendisi de buna güzel bid'at (!!) ismini vermiş ve o gün bugündür Ehl-i Sünnet, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) değil de Ömer'in Sünnetine (pardon güzel bid'atine!) amel etmektedir. Sünni ekolde bunun örnekleri çoktur ki uygun bir fırsatta onlara da eğilebiliriz, İnşaallah.

Caferi mezhebinde kadının erkeğe veya erkeğin kadına dokunması abdesti bozmaz. Bunun baba-kız, bacı-kardeş veya karı-koca olması fark etmez. Hatta namahrem bir kimseye dokunmak da haram olmakla birlikte abdesti bozmaz. Ehl-i Sünnet'in bazı mezheplerindeki bu hüküm de yine onlarda nakledilen zayıf bir rivayetin yanlış yorumlanmasından kaynaklanmaktadır.

Allah'a emanet olun.




Bu haber 729 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SORU-CEVAP Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI