Bugun...



İslam Dininde Zekat - 2

Humsun genel olarak her türlü kazançta farz olduğunun başka bir delili ise, Hz. Resulullah’ın (s.a.a) maden, define ve hazine gelirlerinden humus aldığı konusunda bütün Müslümanlar ittifak içerisindedirler; oysa Müslümanlar bu gibi gelirleri savaş yoluyla elde etmemişlerdi

facebook-paylas
Tarih: 12-06-2021 11:22

İslam Dininde Zekat - 2

Yine sünnette Resul-i Ekrem’in (s.a.a) Abdulkays temsilcilerine kazançlarının humsunu vermelerini emrettiği geçmektedir. O hazret (s.a.a) bu emri, İslam hükümlerini kabilenin diğer fertlerine öğretmeleri için onlara öğretince vermiştir. Çünkü onlar "Muzirr" kabilesinin korkusundan haram aylar dışında kendi kabilelerinden çıkamıyorlardı. Böyle bir kabilenin savaş halinde olduğu ve dolayısıyla burada “ganimetten” savaş ganimetlerinin kastedildiği düşünülemez.

Dolayısıyla Resul-i Ekrem’in (s.a.a) "ganimetler" sözcüğünden maksadı, o kabilenin tüm malî gelir ve kazançları olması gerekiyor.

Yine Resul-i Ekrem’in (s.a.a) Müslüman olan diğer Arap kabilelerine yazdığı mektuplarda da bu konu apaçık bir şekilde görünmektedir. Valilerine yazdığı mektuplarda; örneğin Yemen halkı Müslüman olduktan sora Yemen’e gönderdiği valilerine yazmış olduğu genelgede şöyle geçer:

"Müminlere farz olan sadaka ve kazançlarının humsu onlardan alınsın."

Hz. Resulullah (s.a.a), Sa"d kabilesine yazdığı mektupta humus ve sadakaları kendisinin iki elçisine vermelerini bildirmiştir. Bu kabile savaştan dönmediği için Hz. Resulullah’ın (s.a.a) onlardan savaş ganimetlerinin humsunu istediği düşünülemez. Dolayısıyla o hazret (s.a.a) onlardan ilgili konularda sadakalarını ve kazançlarının humsunu vermelerini istemişti.

Buna binaen Resul-i Ekrem’in (s.a.a) Müslüman olan Arap kabilelerine yazdığı diğer mektuplarda geçen "humus" sözcüğünden maksat, onların kazançlarının beşte biriydi.

Bu söylediklerimizi destekleyen bir nokta da şudur: İslam dininde savaş hükmü cahiliye döneminde Arapların yaptığı savaşlarla tamamen farklıdır. Cahiliye döneminde her kabile kendisiyle sözleşmesi olmayan kabilelere saldırıp, her yolla onların mallarını yağmalama hakkını kendisine veriyordu. Bu durumda saldırgan kabilenin fertleri kabile reisine has olan dörtte bir dışında yağmaladıkları şeylere sahipleniyorlardı. Oysa İslam dininde böyle değildir. Dolayısıyla Hz. Resulullah’ın (s.a.a) reislik hakkı olarak dörtte bir yerine beşte bir aldığı kabul edilemez.

Aksine İslam kuralları dahilinde savaş ilan etme hakkına sadece İslam’ın en büyük hakimi sahiptir ve Müslümanlar onun emrine itaat ederler. Savaş sonunda o hakimin kendisi veya temsilcisi savaş ganimetlerini alır. Ordudaki savaşçılardan hiç birinin savaşta kendisinin öldürdüğü kişiden aldığı eşyalar dışında o ganimetlerde bir hakkı yoktur. Aksine her savaşçı bir iğne ve iplik bile olsa, elde ettiği şeyi savaş hazinesine teslim etmelidir. Aksi durumda ihanet etmiş ve insana utanç vesilesi ve kötü isim kazanmış olurlar. Kıyamette de aldığı o şey cehennem ateşi olarak kendisine verilir. Dolayısıyla, hakim ve başkumandan bütün savaş ganimetlerini ele geçirdikten sonra, onun humsunu alıp geri kalanını ordudakiler arasında bölüştürür.

O halde İslam dininde savaş ilan etme, savaş ganimetlerini teslim alıp humsunu çıktıktan sonra geri kalanını ordudaki askerler arasında bölüştürme hakkına ancak hakim sahiptir ve başka birinin böyle bir şeye hakkı yoktur.

İslam dininde böyle olduğu ve Resul-i Ekrem’in (s.a.a) döneminde humus alma o hazretin bu ümmetteki vazifelerinden olduğu için, o hazretin (s.a.a) kişilerden humus talep etmesi ve yazdığı çeşitli mektuplarda defalarca bunu vurgulamasının, bu mektupların muhataplarına sadaka gibi mallarının humsunu vermeleri de farz bir amel olduğu ve bunun savaş ganimetlerine has olmadığı dışında bir anlam ifade etmez.




Bu haber 480 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER AHKAM Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI