Bugun...



Hz. Ali'ye (a.s) Sevgi ve Buğz Hadisi

Soru: "Ali'ye sevgi imandır ve buğzu ise, küfürdür", bu hadisin izahı nasıldır?

facebook-paylas
Tarih: 31-05-2021 17:28

Hz. Ali'ye (a.s) Sevgi ve Buğz Hadisi

Cevap: Muhterem kardeşim, evvela bahsettiğin hadis Şia kaynaklarında nakledildiği gibi, Sünni kaynaklarında da muhtelif senetlerle nakledilmiştir. Ancak tabi birinci derece kaynaklardan sayılmaz. Fakat takriben aynı sonucu veren başka bazı hadisler, değişik tabir ve çeşitli senetlerle hadis kaynaklarında nakledilmiştir.

Ben inşaallah aşağıda bunlardan bazılarını size aktarmağa çalışıp, onları hem sened ve hem de muhteva açısından incelemeğe çalışacağım. Fakat ondan önce bir noktaya değinmek istiyorum. O nokta da şudur ki, bir çoğumuzun belki de yeni duyduğumuzdan dolayı, yadırgadığımız bu ve benzeri hadisler, sadece bir mezhebe ait kaynaklarda değil, Müslümanlara ait bir çok kaynakta hem de muhtelif ve bir çoğu sahih ve tartışma götürmez senetlerle nakledilmişlerdir. Bu yüzden burada fırsattan istifade ederek sizin gibi iyi niyetli ve samimi kardeşlere şu tavsiyede bulunmak istiyorum ki bir hadisi gördüğümüzde, önceden sahip olduğumuz ön bilgi ve yargılara ters düşse dahi hemen inkar yoluna gitmeyip, bir mu'min insafıyla onların doğru olup olmadığını, en azından kendi kaynaklarımızda yer alıp almadığını incelemeliyiz. Eğer gerçekten asılsız olduğuna kanaat getirirsek, o zaman red veya itiraz yoluna gidebiliriz. Olduğunda da kabul ederiz veya etmeyiz o bizim kendi vicdani meselemizdir; ancak o zaman da o hadislerin doğruluğuna kanaat getirip görüşlerini o istikamette düzenleyenlere de darılma, kızma veya (Allah korusun) bazı ithamlarda bulunma hakkına sahip değiliz tabi. Bunu da en azından onların bir ictihadı olarak kabul etmek zorundayız. Bütün Müslümanların kabul ettiği ictihad da bu değil mi zaten?

Sahabeden bazılarının birbirleriyle farklı düşünce ve uygulamaları, onları bir takım kanlı savaşlara, birbirlerini lanetlemeye ve... götürdüğünde dahi bir ictihad farkı olarak kabul edilip mazur görülüyorsa, başkalarının bir takım ayet ve hadislere dayanarak ortaya koydukları bazı farklı görüşler sırf bizim görüşlerimize aykırıdır diye neden yadırgansın ve hor görülsün?! Yoksa bu ictihad olgusu, sadece bazılarına mı ait bir haktır? Başkalarının böyle bir hakkı yok mudur?

Şimdi asıl konumuza geçelim:

“Ali’yi sadece müminler sever”

Hz. Ali (kv) diyor ki: “Taneyi yaran ve mahlukatı yaratan Allah’a yemin olsun ki, Allah Rasûlü’nün (s) “Beni sadece mü’minlerin seveceğine ve benden sadece münafıkların nefret edeceğine” dair sözü var!”

Hadisin Tahrîci: Hadisimizi Süleyman b. Mihrân el-A’meş kanalıyla Abdurrazzâk, İbn-i Ebî Şeybe (9130.htm), Ahmed (I, 84, 95, 128 ve el-Fezâil’de), Müslim (îmân, 131), Tirmizî (menâkıb, 21), müellif (îmân, 19, 20), İbn-i Mâce, (mukaddime, 11), Hâkim (el-Ma’rife:180), İbn-i Ebî Âsım, el-Humeydî, Ebû Ya’lâ, İbn-i Hıbbân, Ebû Hâtim, Bezzâr, İbn-i Mende, Hatîb el-Bağdâdî, Sibt b. el-Cevzî, İbn-i Meğâzilî vb. rivâyet ediyor. (el-Emînî, III, 183~185; Nâşir, 101)

Hadisin Durumu: Hadisimizin bütün râvîleri gayet siqa. Üstelik hepsi Buhârî ile Müslim’in ortak râvîlerinden. Dolayısıyla hadisimizin isnadı Buhârî ile Müslim’in şartlarına göre sahih. Hadisimiz ayrıca Âsım kanalıyla İbn-i Ebî Şeybe (9131.htm) tarafından sahih isnadla da rivayet ediliyor.

İmam Ali (a.s) diyor ki: “Peygamber (s.a.a) “Beni sadece mü’minlerin seveceğine ve benden sadece münafık olanların nefret edeceğine” dair teminat verdi.”

Hadisin Tahrîci ve Durumu: Hadisimizin tahrici ve durumu için bir önceki hadisimize bakınız.

İmam Ali (a.s) diyor ki: “Peygamber’in (s.a.a) bana şöyle bir teminatı var: “Seni sadece mü’minler sever, senden sadece münafık olanlar nefret eder!”

Hadisin Tahrîci ve Durumu: Hadisimizin tahrici ve durumu için 97 nolu hadisimize bakınız.

Açıklamalar:

“Ali’yi sadece mü’minler sever, ondan sadece münafıklar nefret eder” mealli hadisimiz; Ümmü Seleme annemiz, İbn-i Abbâs, Ebû Zerr el-Ğıfârî, İmrân b. Husayn ve Abdullâh b. Hantab’dan da rivâyet ediliyor. (1)

Bu üç hadisin isnadı zayıf olsa da, İmam Ali’den (a.s) gelen hadisin isnadının sahih olduğunda hiç şüphe yoktur. İbn-i Abdulbirr “Sahâbeden bir grup bu hadisi rivâyet etmiştir.” [2] derken, İbn-i Ebi’l-Hadîd ise, şunları söylüyor: “Bu hak bir sözdür; çünkü iman ile Ali’ye (a.s) nefret bir kalpte barınamaz!... Kısacası bu haber sahih hadislerin bulunduğu kaynaklarda rivâyet ediliyor.” [3], “Hadis alimlerince kendisinde kuşku olmayan sahih haberler, Hz. Peygamber’in (s.a.a) Ali için bu sözü söylediği noktasında ittifak ediyor.” [4]

İmam Ali’nin (a.s) fazileti hakkında sadece üç sahih hadisin varlığını kabul eden İbn-i Hazm bile, bunu o üç hadisin içine kattıktan [5] sonra artık düşünmeye hacet var mı!?

Hadisimizden çıkan hükümler:

Allah Rasûlü’nden (s.a.a) İmam Ali (a.s) kanalıyla çok sahih bir isnadla rivâyet edilen bu hadis, tarihi bir misyon üsleniyor; bizleri pek çok konuda aydınlattığı gibi, sahâbeye, Kur’an ve hadis dalında söz söylemiş kimselere yaklaşım hususunda da elimize şaşmaz bir mihenk taşı veriyor. Dolayısıyla karşımıza hadisimizden çok önemli dört hüküm çıkıyor:

a. Ali’yi sevmek imana ve ondan nefret etmek ise, nifaka alamettir.

Hadisimiz, Hz. Ali’yi (a.s) sadece ve yalnız mü’minlerin sevebileceğini; ona yalnızca kalbinde iman olanların sevgi ve muhabbet duyacağını; buna karşılık Hz. Ali’den (a.s) sadece ve yalnızca münafık olanların nefret edeceğini; ona yalnız kalbinde nifak tohumları bulunan kişilerin buğzedeceğini açık bir dille ifade ediyor. Bu hususta yoruma bile hacet bırakmıyor.

Demek ki İmam Ali’yi (a.s) sevmek imana; sevmemek ve ondan nefret etmek ise, nifaka ve münafıklığa alamet oluyor. Yani Hz. Ali’yi (a.s) sevmek; ona yürekten muhabbet duymak imanın ve mü’min olmanın bir gereğidir. Aynı şekilde ona kin ve nefret duymak; ondan hoşlanmamak ve ona düşman olmak da nifakın belirtisi ve münafık olmanın gereğidir!

Şu halde, İmam Ali’yi (a.s) sevmeyen, ondan hoşlanmayan, ona kin ve nefret duyan, söven, la’net eden, ona karşı düşmanca duygular içinde olan, ona kılıç çekip savaşan... kim olursa olsun, münafık sayılır! En azından, münafıklığın en temel belirtilerinden birisine sahip olmuş demektir.

Hem Allah Peygamberi (s.a.a) bu konuda herhangi bir ayrıma da gitmiyor. Dolayısıyla sahâbeyi hadisimizin kapsamından bir şekilde çıkarıp atmak imkansız! Allah Elçisi (s.a.a) görüldüğü gibi mutlak bir ifade kullanarak, böyle bir yanlışa yer ve mahal bırakmıyor.

Yeri gelmişken şunu da hatırlatmakta fayda vardır: Bu yargı bize ait bir yorum yada yargı değil aziz kardeşim; bilakis Allah Rasûlü’ne (s.a.a) ait bir yargıdır. Dolayısıyla İlâhî irâdeye dayanan bir yargıdır! Şu halde burada kimsenin kızmaya, darılmaya hakkı yoktur! Kızacak olan gitsin (kızabilirse) Allah’a ve Rasûlü’ne (s.a.a) kızsın!!! Kaldı ki, sahâbenin de yaklaşımının bu şekilde olduğunu az sonra göreceğiz. Maalesef bilgisizce bir çok konuda denildiği gibi, bunlar sadece belli bir gruba ait kaynaklarda da nakledilmemiştir ki hemen bunlar Şiilerin uydurmasıdır denilsin!!

b. Nifak alametlerinden birisi de İmam Ali’ye (a.s) ve Ehl-i Beyt’e (a.s) düşman olmaktır.

Bilindiği gibi, “nifak / münafıklığın alametleri” dendiğinde, çoğunlukla aklımıza şu üç madde gelir:

* Yalan konuşmak,

* Verilen sözde durmamak ve

* Emanete sahip çıkmamak, ihanet etmek. [6]

Oysa Kur’an’da daha pekçok nifak alametine yer veriliyor. Hz. Peygamber (s.a.a) bu hadisiyle nifak alametlerine bir madde daha ekliyor ve Hz. Ali’ye (a.s) ve Ehl-i Beyt’e (a.s) düşmanlığın da nifak alameti olduğunu söylüyor.

Kaldı ki Allah Rasûlü (s.a.a) “Münafıklığın alametleri üçtür” derken herhangi bir sınırlamada bulunmuş değil. Yani o hadisinde sadece üç belirgin alamete yer veriyor.

Sahâbe de hayatlarında aynı yaklaşımı sergiliyordu. Onlar bir kimsenin münafık olup olmadığını anlamak için Hz. Ali’ye (a.s) olan duygularını yoklarlardı. Eğer Hz. Ali (a.s) ile arası pek iyi değilse, hemen hükmü verirlerdi.

“Biz münafık olanları Ali’ye olan buğz ve nefretlerinden tanırdık!” diyen sahâbîlerden bazıları:

1. Ebû Saîd el-Hudrî: Sözünü Tirmizî (menâkıb, 21), el-Cezerî, İbn-i Merdeveyh, Ebû Nuaym vb. rivâyet ediyor. (el-Emînî, III, 182)

2. Ebû Zerr el-Ğıfârî: Hâkim (III, 129), Hatîb el-Bağdâdî ve el-Cezerî rivâyet ediyor. (el-Emînî, III,182)

3. Câbir b. Abdillâh: Ahmed (el-Menâkıb’da), Taberânî ve Bezzâr rivâyet ediyor. (İbn-i Abdulbirr, III, 46; el-Emînî, III, 182)

4. Ebû Saîd Muhammed b. Heysem: el-Cezerî rivâyet ediyor. (el-Emînî, III, 183)

5. Ebud-Derdâ: Sibt b. el-Cevzî yer veriyor. (el-Emînî, III, 183)

6. Abdullâh b. Abbâs: Hatîb el-Bağdâdî (Târîh-i Bağdâd, III, 153) rivâyet ediyor.

7. Abdullâh b. Mesûd: İbn-i Murdeveyh rivâyet ediyor.

Demek ki Hz. Ali (a.s) sevgisi o gün için bile adeta bir mihenk taşıydı; sahâbe, Allah ve Rasûlü’ne (s.a.a) olan imanlarında kimin samimi ve kimin sahtekâr olduğunu Hz. Ali'ye (a.s) olan yaklaşımlarıyla anlıyorlar; içlerindeki münafıkları bu şekilde belirliyorlardı.

c. Hadisimiz, İmam Ali’nin (a.s) gerçek bir “fârûk” olduğuna delildir.

“Fârûk”un ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz. Yani hakkı batıldan ayıran. İşte bu hadisler Hz. Ali'nin (a.s) gerçek anlamda bir "Faruk" olduğunu ve hakla batılı, iman ile nifakı birbirinden ayıran bir ölçü olduğunu ispatlamakta; Allah’a ve Rasulü’ne (s.a.a) iman ettiğini söyleyenler arasında kimin mü’min ve kimin münafık olduğu konusunda gerçek bir ayrım yapacak olanın Hz. Ali (a.s) ve Hz. Ali (a.s) sevgisi olduğunu ifade etmektedir.

d. Hz. Ali (a.s) ve Ehl-i Beyt (a.s) ile arası iyi olmayandan hadis alınmaz.

Bir kimseden hadis alınabilmesi için, onun fâsık olmaması gerektiği herkesçe malumdur. Bu hususta kimsenin şüphesi yoktur. Allah Peygamberi (s.a.a) bu hadisiyle, İmam Ali’yi (a.s) sevmemeyi, ona kin ve nefret duymayı... nifak alametlerinden sayıyor. Nifak ise, en büyük fâsıklıklardan ve en büyük günahlardan birisidir.

Dolayısıyla İmam Ali (a.s) ve Ehl-i Beyt (a.s) ile arası pek iyi olmayan kim olursa olsun, ondan hadis alınamaz ve Hz. Peygamber'in (s.a.a) hadisleri ona emanet edilemez. Maksadımız gerçekten Hz. Peygamber’e (s.a.a) ve onun pâk hadislerine emin yollarla ulaşmak ise, böyleleri aramızda köprü olamazlar! Onlar bu şerefe katiyen layık değildir.

Not: Hz. İmam’ın (a.s) bu yüce faziletini kıskanan bazı çevreler, 1. Halife Ebûbekr ile 2. Halife Ömer hakkında da benzer bir hadis düzmekte pek geç kalmamışlardır! “Ebûbekr ile Ömer’i sadece mü’minler sever, onlardan sadece münafıklar nefret eder!” vb. mealli rivâyet, şu sahâbîler aracılığıyla Allah Peygamberi’ne (s.a.a) dayandırılmıştır:

1. Enes b. Mâlik: İbn-i Adiy rivâyet ediyor. (ez-Zehebî, I, 626; el-Münâvi, III, 369) İsnadında Hâzim b. Huseyn el-Humeysî var. İttifakla zayıf ve çürük bir râvî. [7]

2. Ebû Hureyre: İbn-i Adiy rivâyet ediyor. (İbn’ül-Cevzî, el-İlel, I, 200; ez-Zehebî, I, 54) Senedinde İbrâhîm b. Mâlik el-Ensârî ile ondan rivâyet eden Ahmed b. Îsâ el-Haşşâb var. İkisi de ittifakla çok zayıf ve yalancıdır! [8]

3. Câbir b. Abdillâh: İbn-i Adiy Süleyman el-A’meş’ten itibaren “Abdurrahmân b. Mâlik b. Miğvel” ve “Muallâ b. Hilâl” adlı iki râvî kanalıyla rivâyet edilmiş. (ez-Zehebî, II, 584, IV, 153) Râvîlerin her ikisi de zayıf ve yalancıdır! [9]

Görüldüğü gibi bu rivâyetlerin tamamı asılsız ve uydurmadır! Hiç birisi itibar edilecek türden değildir. Buna rağmen Şamlı ez-Zehebî (II, 584) Hz. Câbir’e yamanan rivâyetin ardından “Râvîsi yalancı ama bu doğru bir söz!” diyor. Fakat aynı duyarlılığı, Ümmü Seleme annemizden gelen Hz. Ali (a.s) ile ilgili hadiste gösteremiyor. O hadis hakkında sadece “münker!” demekle yetiniyor!!  (ez-Zehebî, II, 454)

Onun yapması gereken, o sözü asıl Ümmü Seleme annemizden gelen hadis hakkında söylemek idi. Ama o, hakkında gayet sahih hadisler olmasına ragmen, İmam Ali’ye (a.s) bunu çok görüyor! Neden dersiniz acaba?!

Aslında sorunuzun cevabı olarak bu kadarını yeterli görüyoruz ama yeri gelmişken aynı gerçeği üsteleyen diğer birkaç hadisi eklemeği de uygun görüyoruz:

Zeyd Ali’den, Ali Hüseyin’den, Hüseyin de Ali b. Ebu Talib’den Hz. Resulullah’ın (s.a.a) bir kılı tutarak şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: “(Ey Ali!) Kim senden olan bir kılı incitirse (senin kılına dahi dokunursa), beni incitmiştir; beni inciten Allah’ı incitmiştir ve O’nu incitene Allah’ın laneti olsun.” [10]

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müminin amel defterinin başlığı, Ali b. Ebi Talib’in sevgisidir.” [11]

Yine Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuşlardır: “Kim Ali’yi severse, beni sevmiştir; kim Ali’ye buğz ederse, bana buğz etmiştir.” [12]

Hz. Resulullah (s.a.a) yine şöyle buyurmuştur: “Ya Ali! Halk arasındaki misalin, Kur’ân’daki “Kulhu vellahu ehed” (İhlas) suresine benzer; kim onu bir defa okursa, adeta Kur’ân’ın üçte birini okumuştur; kim onu iki defa okursa, adeta Kur’ân’ın üçte ikisini okumuştur; kim onu üç defa okursa, adeta Kur’ân’nın hepsini okumuştur. Ya Ali! Sen de böylesin. Kim seni kalbiyle severse, imanın üçte birini elde etmiştir; kim kalbi ve diliyle seni severse, imanın üçte ikisini elde etmiştir; kim seni kalbi, dili ve eliyle severse, imanın hepsini elde etmiştir. Beni hak olarak peygamber gönderen Allah’a ant olsun ki, eğer yeryüzü ehli, gök ehli gibi seni sevmiş olsaydı, Allah onlardan bir kişiye bile ateşle azap etmezdi.” [13]

Yahya b. Abdurrahman el-Ensari'den şöyle nakledilmiştir: Hz. Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: "Kim Ali'yi ister hayatında ve isterse öldükten sonra severse, güneş doğup battığı müddetçe Allah onun için emniyet ve iman yazar. Kim de Ali'ye ister hayatında ve isterse ölümünden sonra buğz ederse (ona karşı düşmanlık beslerse, böyle bir kimsenin ölümü cahiliyet ölümü sayılır..." [14]

Bu ve nakletmediğimiz daha nice hadislerden açıkça anlaşılan hakikat şudur ki Hz. Ali (a.s) düşmanlığıyla imanın bir arada toplanması imkansızdır. Aklen ve mantıken de böyle bir şey mümkün olamaz. Zira Hz. Ali (a.s), Allah'ın ve Hz. Resul’ün (s.a.a) sevgilisidir. Allah’ın ve Hz. Resul’ün onu sevdiğini bilen mu'min birisi ona nasıl düşman kesilebilir? Eğer Hz. Ali'nin (a.s) düşmanlığı nifak alameti ise, nifak ile iman nasıl bir araya gelebilir?! Böyle bir kimseye zahirde İslam'ın maslahatı için, Müslüman muamelesi yapılsa dahi (Hz. Resulullah'ın (s.a.a) kendi zamanındaki münafıklara karşı yaptığı gibi) batında kesinlikle mu'min sayılmaz. Rabbim cümlemize doğruları olduğu gibi öğrenip onlara ittiba etme cesaret ve samimiyetini lütfetsin. Amin!

 

-------------------

[1]- Ümmü Seleme annemiz: Hadisini İbn-i Ebî Şeybe (9131.htm), Ahmed (VI, 292 ve el-Menâkıb’da), Tirmizî (menâkıb, 21), Taberânî, Beyhakî, Sibt b. el-Cevzî, el-Cezerî, İbn-i Adiy vb. “...Ebün-Nasr Abdullâh b. Abdirrahmân – Müsâvir el-Hımyerî – annesi – Ümmü Seleme” kanalıyla rivâyet ediyor. (ez-Zehebî, II, 453; el-Emînî, III, 185~186)

Ebün-Nasr Abdullâh ed-Dabbî sika bir râvî. (bk. ez-Zehebî, II, 453-454; İbn-i Hacer, et-Takrîb, I, 405) Ancak Müsâvir ile annesinin durumu belli olmadığı (bk. İbn-i Hacer, et-Takrîb, II, 248,536) için, hadisimizin isnadı zayıftır. Tirmizî herhalde diğer sahih hadislerle desteklendiği için “hasen” diyor.

[2]- Abdullâh b. Abbâs: Hadisini Taberânî rivâyet ediyor. (el-Heysemî, el-Mecma’: IX, 133; el-Emînî, III, 186)

[3]- Ebû Zerr: İbn-i Ebî Şeybe ile Deylemî rivâyet ediyor. (Şerafuddîn, 188)

[4]- İmrân b. Husayn: Hadisini Taberânî (el-Heysemî, IX, 133) ile et-Tahâvî (Müşkilü’l-Âsâr, I, 50) rivâyet ediyor.

[5]- Abdullâh b. Hantab: Ahmed (el-Menâkıb’ta) rivâyet ediyor. (el-Fîrûzâbâdî, Fezâilü’l-Hamse, II, 211)

[6]- Bu üç madde Hz. Peygamber’e (s) sahih yollarla dayanan şu hadisten alınmadır: “Münafıklığın üç alameti vardır: 1. Konuştuğunda yalan söyler. 2. Verdiği sözde durmaz. 3. Kendisine verilen emanete ihanet eder.”

Hadis için bk. Ahmed, II, 200, 291, 357, 397, 536; Buhârî, îmân, 25, şehâdât, 28, vasâyâ, 8, edeb, 69; Müslim, îmân, 107-108; Tirmizî, îmân, 14; Müellif, îmân, 20

[7]- ez-Zehebî, I, 626; İbn-i Hacer, et-Takrîb, I, 209; el-Münâvi, III, 369

[8]- İbnü’l-Cevzî, el-İlel, I, 200; ez-Zehebî, I, 21, 22, 54, 126

[9]- ez-Zehebî, II- 584~585, IV, 152-153; İbn-i Hacer

[10]- Şevahidu’t-Tenzil, c. 2, s. 147; Menakıb-i Harezmi, s. 235; Emali-yi Saduk, s. 271.

[11]- Menakıb-i İbn-i Meğazili, s. 243; Yenabiu’l-Mevedde, s. 91, 125, 284; Tarih-i Bağdat, c. 4, s. 410.

[12]- Müstedreku’s-Sahihayn, c. 3, s. 130; İstîab, c. 3, s. 1101.

[13]- Yenabiu’l-Mevedde, s. 125.

[14]- (Usdu’l Gabe (İbn-i Esir), c. 6, s. 101; el-İsabe (İbn-i Hacer), c. 6, s. 335)




Bu haber 1247 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SORU-CEVAP Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI