Bugun...



Ehlibeyt'in (a.s) Seçkin Makamı

Ehlibeyt'in (a.s) Seçkin Makamı

facebook-paylas
Tarih: 13-04-2021 12:16

Ehlibeyt'in (a.s) Seçkin Makamı

“...Allah'ın sırrının yeri, emrinin sığınağı, ilminin kaynağı, hükümlerinin merkezi, kitaplarının barınağı, dininin dağları Ehlibeyt'tir. Dinin bel büküklüğü onlar ile doğrulur ve titremesi onlar sayesinde gider, dincelir.

(Münafıklar) Kötülük tohumları ektiler, onu aldanışla suladılar, helak ve azap biçtiler.

Bu ümmetten hiç kimse, Muhammed'in (s.a.a) Ehlibeyt'iyle mukayese edilemez. Hiçbir zaman (Ehlibeyt'in) nimetlerinin üzerine aktığı kimseyle (Ehlibeyt) bir sayılmaz. Onlar dinin esası, yakinin direğidir.

İleri gidip aşırıya kaçanlar döner, onlara katılır. Geri kalan gelir onlara uyar (Orta yol onlardır.)Velayet hakkının özellikleri sadece onlarındır. Vasiyet ve veraset de onlardadır. [1] Hak şimdi ehline döndü ve intikal etmesi gereken yerine intikal etti.” [2]

Bu birkaç cümlede, Ehlibeyt"in (a.s) fevkalâde bir maneviyata sahip olduğu, bu maneviyatın onları normal üstü bir seviyeye yükselttiği ve bu seviyede hiç kimsenin onlarla mukayese edilemeyeceği göze çarpmaktadır. Peygamberlik konusunda başkalarının Hz. Resulullah (s.a.a) ile mukayese edilmesi yanlış olduğu gibi, hilafet ve imamet konusunda da yüksek bir seviyeye ulaşmış insanlar olduğu sürece diğerlerinden bahsetmek, başkalarını bu makama layık görmek boştur.

"Bizler peygamberlik ağacı, risaletin indiği mekân ve meleklerin inip çıktığı yeriz; ilmin madeni, hükmün kaynağıyız."[3]

"Bizden (Ehlibeyt'ten) ayrı olarak, yalan söyleyip buğz ederek kendilerinin ilimde derinleşmiş olduğu zannına kapılanlar nerede!? Oysa Allah, bizim derecemizi yükseltmiş, bize vermiş; onları ise mahrum kılmış, alçaltmıştır. Bizi içeri almış, onları çıkarmıştır. Hidayet bizimle istenebilir, körlük bizimle giderilebilir. İmamlar Kureyş'ten, Kureyş'in Haşimi soyundandır. Onlardan başkasına rehberlik yakış-maz, velayete onlardan başkası layık değildir."[4]

"Resulullah'ın sırdaşı, arkadaşı, hazinedarı ve kapıları biziz. Evlere ancak kapılarından girilir, kapılarından girmeyene hırsız denir."[5]

 "Kur'ân'ın yücelikleri onlardadır. Onlar, rahmanın hazineleridir; konuştukları zaman doğru söylerler. Sustuklarında kimse onları geçemez."[6]

"Onlar, (Ehlibeyt) ilmin hayatı ve dirilişi, cehaletin ölümüdürler. Hilimleri, size ilimlerinden, zahirleri batınlarından ve sükûtları konuşmalarındaki hikmetlerinden haber verir. Hakta ayrılığa düşmez, ona karşı durmazlar. Onlar, İslâm'ın direkleri ve halkın sığınaklarıdır. Hak, onlarla yerine gelir, batıl onlarla yerinden ayrılır ve dili kökünden kesilir.

Dinin hükümlerini işitip rivayet ederek değil, kavrayıp uygulayarak anlamışlardır. Çünkü ilmi rivayet eden çoktur, ama riayet/amel eden çok azdır."[7]

Kumeyl bin Ziyad şöyle diyor: Müminlerin Emiri Hz. Ali b. Ebu Talib (a.s), elimden tutup beni şehir dışına çıkardı, sahraya varınca dertliler gibi uzun bir ah çekerek şöyle buyurdu:

Ey Kumeyl! Bu kalpler bir çeşit kaplardır; en hayırlısı içindekini en iyi koruyandır. Sana söylediklerimi iyi belle ve aklında tut. İnsanlar üç kısımdır: Biri, rabbanî âlim; diğeri kurtuluş yolu için ilim öğrenen öğrenci; geriye kalanlar ise her seslenene (bilmeden) uyan, her esintiye kapılıp giden değersiz sineklerdir; ne ilim nuruyla aydınlanmışlar ve ne de sağlam bir desteğe sığınmışlardır.

Ey Kumeyl! İlim maldan hayırlıdır; zira ilim seni korur; ama malı sen korursun. Mal harcandığında azalır; (ama) ilim harcandığında çoğalır; malın verdiği makam ve şahsiyet malın yok olmasıyla yok olur.

Ey Kumeyl! İlim öğrenmek, kendisiyle mükâfat verilecek bir dindir; insan hayatında onunla Allah'a itaat eder; ilim hâkimdir; mal ise mahkûmdur.

Ey Kumeyl! Mal biriktirenler, diri oldukları hâlde helak olmuşlardır. Ama ulema, zaman (dünya) baki kaldıkça bakidirler. Bedenler yok olmuştur; ama söz ve eserleri gönüllerde mevcuttur. (Eliyle göğsünü işaret ederek:) İşte burada pek çok ilim vardır; keşke onu taşıyacak birini bulsaydım. Çabuk anlayıp algılayan kimseleri buluyorum; ama güvenilir değillerdir; dini dünyaya alet ediyorlar. Allah'ın nimetleriyle kullarına, hüccetleriyle de dostlarına üstünlük taslıyorlar. Veya hakkı yüklenip boyun eğen, ama önünü ardını göremeyen basiretsiz ve daha başlangıçta kalbi şüpheye dalan kuşkucu birini buluyorum. O hâlde, ne bu, ne de öbürü! Veya dünya lezzetlerine düşkün, şehvetlere karşı yuları yumuşak olan, mal toplama ve yığmaya ihtiraslı birini buluyorum. Oysa her ikisi de bir işte dine riayet edenler değillerdir. Bu ikisi, otlayan hayvanlara daha çok benzemekteler. İşte böylece ilim, onları taşıyanların ölümüyle ölüp gitmektedir.

Evet, ey Allah'ım! İlahî hüccet ve nişanelerin yok olmaması için yeryüzü hüccetle, Allah için kıyam eden birinden boş kalmaz. O ister zahir ve apaçık olsun; isterse korkup gizlensin. Onlar kaç kişidir ve neredeler (veya ne zamana kadar böyle gizli kalacaklar)?! Vallahi onlar sayı bakımından azdırlar; ama Allah katında makam açısından dereceleri pek büyüktür. Allah, hüccet ve nişanelerini onlara benzeyenlere emanet edinceye ve onları benzerlerinin kalplerine ekinceye kadar hüccet ve nişanelerini onlar vesilesiyle korumaktadır. İlim, hakikatin basireti üzere aniden onlara yönelmiştir; yakin ruhunu elde etmişlerdir; refah içerisinde olanların zor gördüğü şeyleri onlar kolay bulmuşlardır; cahillerin korkup kaçtıkları şeylere onlar ünsiyet etmişlerdir. Ruhları en yüce makama (Allah'ın rahmetine) asılı olduğu hâlde, bedenleriyle dünyada yaşamaktalar. İşte bunlar Allah'ın yeryüzündeki halifeleri ve halkı O'nun dinine davet etmekteler. Ah! Ah! Onları görmeyi ne kadar da arzuluyorum!"[8]

Bu cümlelerde Ehlibeyt’in (a.s) ismi işaretle de olsa geçmemiştir; ancak Nehcü’l-Belâğa’da Ehlibeyt (a.s) hakkındaki benzeri cümlelerden, bu sözlerle de kesinlikle Ehlibeyt İmamlarının (a.s) kastedildiği anlaşılmaktadır. Bu bölümde Nehcü’l-Belâğa’dan aktardığımız sözlerin tamamından anlaşılan şudur: Nehcü’l-Belâğa’da, siyasi konularda Müslümanların önderliği ve hilafet meselesinin yanısıra, Şia’nın "Hüccet" diye kabul ettiği özel anlamıyla imamet meselesi de işlenmiş ve apaçık bir şekilde beyan edilmiştir.

 

 

------------------

[1]- Velâyet ve vasiyet, Hz. Peygamberin (s.a.a) yerine geçen zâtın, Allah"ın emri ve Hz. Peygamberin (s.a.a) tebliği ile ümmetin İmamı ve Peygamberinin vasisi olup din ve dünya işlerinde ümmet içinde veliyy"ül-emr oluşudur ki, bu inanç "İmamiyye" yahut on iki İmamın velâyet ve imametine inandıkları için "İsnâ-Aşeriyye" denen; diğer mezhepler, İmam Muhammed Bâkır (a.s) ve oğlu İmam Cafer Sâdık"ın (a.s) zamanında çıktığı ve Ehlibeyt"e uyanların İmam Cafer"e (a.s) uydukları için "Caferiyye" diye de anılan mezhebi, diğer mezheplerden bilhassa ayıran inançtır. (Abdulbaki Gölpınarlı)

[2]- Nehcü’l-Belâğa, hutbe, 2.

[3]- Nehcü’l-Belâğa, hutbe, 109.

[4]- Nehcü’l-Belâğa, hutbe, 144.

[5]- Nehcü’l-Belâğa, hutbe, 154.

[6]- Aynı.

[7]- Nehcü’l-Belâğa, hutbe, 239.

[8]- Nehcü’l-Belâğa, hikmetli sözler, 147.




Bu haber 877 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER EHLİBEYT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI