Bugun...



Ahmed’in Müsned’inde Şia’nın Yansımaları

Ahmed’in Müsned’inde Şia’nın Yansımaları

facebook-paylas
Tarih: 17-04-2020 11:33

Ahmed’in Müsned’inde Şia’nın Yansımaları

Dr. S. Kazım Tababatai

 

Özet

Ahmed b. Hanbel, Ehl-i Sünnet’in meşhur dört fıkıh okulundan birinin kurucusu ve önderidir. Onun Kitabu’l-Müsned’i de Sünnilerin en kapsamlı ve en eski külliyatlarından biri sayılmaktadır. Yaklaşık otuz bin hadis içeren ve telif zamanı bakımından Ehl-i Sünnet’in sıhah-ı sittesinden (altı sahih) önce olan bu kitap, daima Sünnilerin önemli hadis kaynaklarından olmuştur ve olmaya devam etmektedir. İbn Hanbel’in Müsned’inin üstün özelliklerinden biri, Peygamber’in (s) Ehl-i Beyt’inin menkıbeleri hakkındaki dikkat çekici hadislerin müellifini o kitaba emanet etmiş olmasıdır. Şia bakışaçısının birçok meselede sahihlik mührü vurduğu bu rivayetler Ahmed’in Müsned’inde diğer hadis külliyatlarıyla karşılaştırıldığında o kadar barizdir ki şarkiyatçıları bile şaşırtmış ve onları bunun sebebini araştırmaya sevketmiştir. Bu makalenin yazarı bu açıdan Ahmed’in Müsned’ini ve müellifin şahsiyetini ele almış ve bu büyük mecmuada hızlı bir gezintiyle o hadislerden örnekleri kısa izahlar eşliğinde arzetmiştir.

Giriş

Ebu Abdullah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel Şeybani’nin[1] (hicri 164-241 / miladi 780-855) eseri el-Müsned[2] Ehl-i Sünnet muhaddislerden geriye kalmış ve elimize ulaşmış en kapsamlı, en büyük ve en eski hadis koleksiyonlarından biridir. Bu kitap telif edildiği zaman itibariyle Ehl-i Sünnet’in bilinen altı sahihinden öncedir. Çünkü bu altı koleksiyonun müellifinin ilk ismi, yani Muhammed b. İsmail Buhari hicri 256 yılında vefat etti ve sonuncusu olan Ahmed b. Şuayb Nesai de hicri 303 yılında dünyaya gözlerini yumdu.

Ehl-i Sünnet âlimleri tarih boyunca hep Ahmed’in Müsned’ine yöneldiler ve onu övmekten hiç geri durmadılar. Bunların arasında Hafız Ebu Musa Medini (vefatı hicri 581) şöyle der:

“Bu kitap hadis araştırmacıları için büyük bir kaynak ve sağlam bir başvuru merciidir. Onun müellifi kitabı çok sayıda hadis ve bol miktarda rivayet arasından ayıklamış ve insanlar münakaşa sırasında sığınsınlar, ona istinat etsinler diye kılavuz ve dayanak yapmıştır.”[3]

Şemsuddin Muhammed b. Ahmed Zehebi (vefatı hicri 748) şöyle der: “Bu kitap en fazla Nebevi (s) hadise sahip olan kitaptır. Sahihliği ispatlanmış ama onda mevcut bulunmayan hadis çok azdır.” Yine şöyle der: “... Müsned’in bahtiyarlıklarından biri de, sâkıt olmuş haberin en az bulunduğu kitap olmasıdır.”[4]

İbn Cezeri (vefatı hicri 833) şöyle der: “Yeryüzünde ondan daha üstün bir hadis kitabı rivayet edilmemiştir.”[5] Taceddin Sübki şöyle der: “Bu kitap, bu ümmetin sütunlarından biridir.”[6]

İbn Hacer Askalani, el-Bezzar’ın Tecridu Zevayidi Müsned kitabı hakkında şöyle yazar: “Eğer Ahmed’in Müsned’inde bir hadis varsa onu diğer müsnedlerle ilişkilendirmeyiz.”[7]

Heysemi Zevayidu’l-Müsned’de görüşünü şöyle açıklar: “Ahmed’in Müsned’indeki sahih hadisler, diğer sahih hadislerden çok daha sahihtir.”[8]

Celaleddin Suyuti, sözkonusu kitabın tüm rivayetlerini makbul bulmuş ve şöyle demiştir: “Onun zayıf hadisleri bile hasene[9] yakındır.”[10]

Bu sözlerde bir miktar abartı bulunsa bile bu kitabın Sünniler nezdindeki konumunu göstermektedir.[11] Âlimlerin, bir kısmına yer verilen övgü dolu sözlerine ilaveten eldeki başka bilgiler de şunu göstermektedir: Geçmişte, hadis arayanlar daima bu kitabı hadis erbabı üstatlarının huzurunda kıraat ederdi. Bazen de bu işi mukaddes mekanlarda yerine getirirlerdi. Nitekim dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında bir grup, sözkonusu kitabı Mescidu’l-Haram’da Şemsuddin Muhammed b. Muhammed Cezeri’nin huzurunda okumuş ve hicri 828 yılının Rebiülevvel ayında kıraatını tamamlamıştı.[12] Yine şöyle anlatılır: “Hicri onikinci yüzyılda (miladi onsekizinci) bir grup dindar, Peygamber’in (s) kabrinin kenarında 56 mecliste bu kitabı okumayı tamamladı.”[13] İşte bu önem nedeniyledir ki âlimler onun hakkında çok sayıda kitap ve eser kaleme almış, bu kitaptan seçkiler hazırlamışlardır.[14]

Sözkonusu kitabın üstün özelliklerinden, hatta belki de ayrıcalıklarından biri de, müellifin Allah Rasülü’nün (s) Ehl-i Beytine ait menkıbeler hakkında dikkat çekici hadisler nakletmiş olmasıdır. Halbuki pek çok mesanid, sıhah ve sünen yazarı bu hadisleri rivayet etmemişler veya çok az rivayet etmişlerdir. Anlaşılan o ki, bu hadisleri nakletmesi nedeniyle kötü niyetliler Mütevekkil nezdinde onun dedikodusunu yapmışlar ve sonuçta da evi, Alevileri desteklediği suçlamasıyla halifenin memurları tarafından teftişe uğramıştır.[15]

Ahmed b. Şuayb Nesai’nin Emirülmünin Ali b. Talib’in özelliklerini anlatan bir kitap hazırlamak için Ahmed b. Hanbel’in rivayetlerinden çoğundan yardım aldığı meşhurdur.[16] Hulasa, Ahmed’in Müsned’inde, Şia’nın birçok meseledeki görüşünü doğrulayan rivayetler, Ehl-i Sünnet’in diğer hadis koleksiyonlarıyla mukayese edildiğinde o kadar dikkat çekicidir ki şarkiyatçılar bunun sebebini bulmaya koyulmuş, Ahmed’i bir yana, Buhari ve Müslim’i de diğer yana koyup karşılaştırırken şöyle demişlerdir: Buhari ve Müslim Abbasilerden korktukları için bu hadisleri nakletmekten kaçındılar. Ama Ahmed, cesur ve güçlü bir psikolojisi olduğundan Ali’nin ve Ehl-i Beyt’in [aleyhimüsselam] faziletlerine özgü hadisleri nakletmekten korkmadı.[17]

İbn Hanbel, Peygamber (s) ailesinin faziletlerini kitaplarında açıkladığı gibi, çağdaşlarıyla karşılaştığında da daima bu ailenin faziletlerini dile getiriyordu. Bütün sahabeyi büyük kabul etmesine ve onlara kötü söz söyleyeni İslam dininden saymamasına rağmen[18] Peygamber (s) ailesinin düşmanları karşısında, özellikle de bu aileye düşmanlıkta elinden geleni ardına koymayan Mütevekil Abbasi’ye karşı bu ailenin üstünlüklerini sert biçimde savunuyordu. Ahmed’in oğlu Abdullah şöyle anlatır:

“Bir gün babamın karşısına geçip oturmuştum ki Kerhilerden[19] bir grup geldi. Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali’nin halifeliği hakkında epeyce konuştular. Babam ayağa kalktı ve onlara dönerek şöyle dedi: Ey hazirun. Ali ve hilafet hakkında çok fazla şey söylediniz. Ama bilin ki hilafet Ali’ye değer kazandırmadı, aksine Ali hilafete kendi değerinden çok şey kazandırdı.”[20]

İbn Ebi’l-Hadid, Ahmed’in bu sözü üzerine şöyle der: “Mezkur sözün anlamı, halifelerin kendilerini hilafetle donattıkları ve hilafetin onların eksikliklerini giderdiğidir. Fakat Ali’de hilafetle telafi edilecek herhangi bir eksiklik yoktur.”[21]

Yine sözkonusu Abdullah, babasının şöyle söylediğini işittiğini nakletmektedir: “Fazilette hiçbir sahabeye ait rivayetin Ali’ninki kadar sahih senedi yoktur.”[22]

Aynı şekilde şöyle der:

Babama sordum: “Sahabenin fazileti hakkında inandığın şey nedir?” Cevaben dedi ki: “Hilafette Ebubekir, Ömer ve Osman hepsinden üstündür.” Dedim ki: “Peki ya Ali?” Cevap verdi: “Ey oğul! Ali b. Ebi Talib, hiçkimseyle mukayese edilemeyecek bir ailedendir.”[23]

Ahmed’in talebelerinden biri şöyle anlatır:

Ahmed b. Hanbel’in yanındaydım. Biri ona dedi ki: “Ey Abdullah, ‘Ali dedi ki: Ben cehennemi taksim edenim’ hadisi hakkındaki düşüncen nedir?” Ahmed şöyle cevap verdi: “Hangi sebeple buna inancın yok? Peygamber’in (s) Ali’ye şöyle buyurduğu bize nakledilmedi mi: Seni sadece mümin olmayan sevmez ve sana münafıktan başkası düşmanlık etmez.”

Dedim ki: Evet

Dedi ki: Müminin yeri neresidir?

Dedim ki: Cennet.

Dedi ki: Münafığın yeri neresidir?

Dedi ki: Cehennem.

Dedi ki: Öyleyse Ali cehennemin taksim edicisidir.[24]

Ahmed, bu konuda, Ali ve evlatlarının faziletlerini ve menkıbelerini rivayet eden, onları sevip sayan ama Ebubekir’in makamını üstün gören üstadı Şafii’ye benzemektedir.

Ahmed’e Ali ve Muaviye’nin savaşını sorduklarında şöyle dedi: “Onlar hakkında iyi bir haber veremeyeceğim.”[25] Fakat fıkhi mütalaa alanında Ali’yi hakka yakın kabul etmektedir. Mesela onun yanında Şafii’yi Şia olmakla suçlayıp “O, bâğilerin (sapkın isyancılar) ahkamını Ali’nin Muaviye ve Hariciler ile savaşından çıkarmaktadır.” dediklerinde Ahmed şöyle cevap verdi: “Sahabe arasında Ali, muhaliflerin isyan ve hurucuna maruz kalmış ilk önderdir.”

Bu cevapla aslında bâğilerin hükmünün Ali’nin Muaviye ile savaşından çıkarılmasının Şafii’yi sorgulamaya sebep olamayacağı açıklanmakta ve Şafii ile onu sorgulayanlar arasında yaptığı değerlendirmeyle zımnen Muaviye’nin bâği olduğuna hükmetmiş olmaktadır. Aslında bu hüküm, Peygamber’in (s), Yasir’in oğlu Ammar’a söylediği şu söze dayanmaktadır: “Seni bâği bir topluluk katledecek”[26] Bildiğimiz gibi Muaviye’nin ordusu Ammar’ı öldürdü ve sonuçta bu Nebevi (s) hadis-i şerifin yardımıyla Ali ve Muaviye’nin savaşında bâğinin anlamı ortaya çıkmış oldu.[27]

Ahmed’in masum imamlardan dördü ile, yani İmam Kazım (vefatı hicri 183), İmam Rıza (vefatı hicri 203), İmam Cevad (vefatı hicri 220) ve İmam Hadi (vefatı hicri 254) ile çağdaş olduğunu hatırlayalım. Ravzatu’l-Cennat sahibi, Deylemi’nin İrşadu’l-Kulub’üne istinaden şöyle yazar: “Ahmed, İmam Musa b. Cafer’in (a) talebesidir.”[28] Şeyh Tusi de onu İmam Rıza’nın ashabı arasında zikreder.[29] İmamiye’nin muasır araştırmacılarından biri de Ahmed’in Şia ricaliyle irtibatı bulunduğu, onlardan bir çoğundan ilim öğrendiği, İmam Sadık (a) mektebine mensup çok sayıda kimsenin onun üstatları ve şeyhleri arasında sayıldığı, kimi zaman da bu irtibatlar nedeniyle Şia düşmanlarının kınamasına maruz kaldığı noktası üzerinde durmuştur.[30]

Bu son söylenen gözönünde bulundurulduğunda denebilir ki, Ahmed, imamların (a) davranışının etkisi altında kaldığından veya onların talebesi olduğundan ya da cesaret ve insaf duygusuna sahip bulunduğundan Ehl-i Beyt’in (a) menakıbına dair pek çok hadise Müsned’inde yer vermiştir. Bu hadisler öylesine dikkat çekicidir ki, konuya vakıf kimilerinin ifadesiyle, çağdaş âlimlerden biri bu hadisleri “Müsnedu’l-Menakıb” adında müstakil bir kitap olarak düzenlemiştir.[31]

Bu satırların yazarı da bu büyük koleksiyona hızlıca bir gözatıp bu hadislerin bazı örneklerinden bir demet oluşturmuş ve onları Farsça’ya tercüme ettikten sonra kısa izahlarla okuyucuya sunmuştur.

1) Yakın Akrabalara Uyarı ve Ali’nin Halefliği

Esved b. Amir, Şerik’ten, o A’meş’ten, o Minhal’den, o İbad b. Abdullah Esedi’den bize (=Ahmed) Ali’nin şöyle dediğini rivayet etti:

“Yakın akrabalarını uyar”[32] ayeti nazil olduğunda Peygamber ailesini biraraya topladı. Otuz kişi geldi. Yediler, içtiler. Daha sonra Peygamber onlara dedi ki: “Cennette benimle birlikte bulunmak, ailemin arasına katılmak ve benim halefim olmak için kim benim borçlarıma ve taahhütlerime güvence verir.” Şerik’in adını söylemediği bir kişi şöyle dedi: “Ey Allah Rasülü, sen bir deryasın,[33] kim bu görevi üstlenebilir ki!” Daha sonra Peygamber, talebini tekrar etti ve ailesine sundu. Bunun üzerine Ali cevap verdi: “Ben onları üstlenebilirim.”[34]

Müsned şârihi Ahmed Muhammed Şakir bu hadisi hasen[35] kabul etmiştir.[36] Bu olay 1371 numaralı hadiste (el-Müsned, 2/352-353) daha fazla ayrıntıyla Hazret-i Emir’in dilinden aktarılmış ve Müsned şârihi o hadisin senedini sahih kabul etmiştir.[37]

2) Allah Rasülü’nün Medine’deki Vekili ve Menzilet Hadisi

Peygamber hicri dokuzuncu yılda Romalılarla savaş niyet etti. Düşmanların kötüniyetliliğinden çekindiğinden, Müfid ve Tabersi’nin anlattığına göre Ali’ye (a) şöyle dedi: “Medine’de benden veya senden başkasının kalması doğru değil.” Bu nedenle herkesten fazla güvendiği Ali’yi (a) Medine’’de bırakıp cihad için yola koyuldu. O sırada münafıklar Ali aleyhinde dedikoduya başladıklarından Ali’ye hitaben yaptığı konuşmada onun makamını, Harun’un Musa ile ilişkisindeki makama benzetti.[38] Herkes “menzilet hadisi” olarak meşhur olmuş bu sözü aynı şekilde nakletmektedir. Ahmed’in Müsned’inde de bu hadis yaklaşık yirmi kez Cabir b. Abdillah Ensari, Esma bint Umeys, İbn Abbas, Ebu Said Hudri, Saad b. Ebi Vakkas gibi sahabilerin dilinden (on kereden fazla) nakledilmiştir.[39] Bunlardan biri şöyledir:

Ebu Ahmed Zübeyri, Habib b. Ebi Sabit’in oğlu Abdullah’tan, o Hamza b. Abdillah’tan, o Saad’dan [b. Ebi Vakkas] şöyle dediğini bize aktardı:

Allah Rasülü (s) Tebük’e gitmek üzere Medine’den çıktığında Ali’yi kendi yerine vekil olarak Medine’de bıraktı. Ali Peygamber’e şöyle arzetti: “Beni kendi yerine mi bırakıyorsun?” Peygamber ona şöyle buyurdu: “Benimle ilişkinde sahip olduğun makamın, Harun’un Musa ile ilişkisindeki gibi olmasından hoşnut değil misin? Tek fark şu ki, benden sonra peygamber yoktur.”[40]

Ahmed Şakir bu hadisin senedini hasen kabul etmiştir.[41]

3. Ebubekir’in Hac Emirliğinden Azli ve Beraet Suresinin Ali Tarafından Tebliği

Vaki’, İsrail’den, o Ebu İshak’tan, o Zeyd b. Yüsey’i’den, o Ebubekir’den bize nakletti:

Peygamber ona (=Ebubekir) Beraat suresini Mekke’ye götürme ve Mekke ahalisine tebliğ etme talimatı verdi; müşrikler bu yıldan sonra artık hac yapamayacaklar, Kabe’yi çıplak tavaf edemeyecekler, Müslümanlardan başkası cennete giremeyecek, her kim Allah Rasülü ile anlaşma yapmışsa o anlaşma süresi bitene dek geçerli olacaktı ve Allah ve Rasülü müşriklerden beri idi. [Ebubekir’in hareketinden sonra] Ali’ye şöyle buyurdu: “Ebubekir’in peşinden git, ona yetiş ve yanıma gönder, sen de o sureyi tebliğ et.” Ali bu emri yerine getirdi. Ebubekir Peygamber’in yanına döndüğünde ağlıyordu. Sordu: “Ey Allah Rasülü, acaba hakkımda kötü bir hadise mi vuku buldu?” Peygamber cevap verdi: “Senden iyilikten başka bir şey sadır olmadı. Ama bana emredildi ki, bu düsturları ya ben tebliğ etmeliyim ya da benden olan biri.”[42]

Müsned’in şarihi bu hadisi sahih kabul etmiş ve Zeyd b. Yüsey’i hakkında şöyle demiştir: “O, tabiinden sika biridir. Babasına Üsey’i de denirdi.[43] Bu hadisenin hicri dokuzuncu yılın Zihicce ayında vuku bulduğunu bilmek gerekir.

Müsned’de, veda haccına şahit olmuş Habeşi b. Cünade Seluli’den, önceki hadisi teyit eden içerik bakımından aynı dört hadis göze çarpmaktadır. Zikredilen sahabi Allah Rasülü’nün (s) şöyle söylediğini nakletmektedir: “Ali bendendir, ben de ondanım. Sözümü ancak bizzat kendim veya Ali tebliği edebilir.”[44]

4. Peygamber’in Ali’nin Halefliğini Açıkça Ortaya Koyması

Yureyde [Eslemi] şöyle anlatır:

Peygamber (s) Yemen’e iki ordu sevketti. Birinin başına Ali b. Ebi Talib, diğerine ise Halid b. Velid’i komutan tayin etti ve şöyle buyurdu: “Eğer iki ordu buluşursa Ali kumandan olsun. Yok eğer iki ordu birbirinden ayrı kalırsa her birinin ayrı komutanı bulunsun.” Biz Yemen halkından Beni Zeyd’le karşılaştık ve savaşa tutuştuk. Sonunda Müslümanlar müşriklere karşı zafer kazandı. Erkeklerini öldürüp ailelerini esir aldık. Ali, esirler arasından bir kadını kendisi için seçti. Bureyde der ki: Halid b. Velid beni, bir mektupla birlikte bu meseleden haberdar etmek üzere Allah Rasülü’ne gönderdi. Peygamber’in huzuruna çıktığımda mektubu arzettim. Mektup ona okunduğunda öfkenin etkisini Allah Rasülü’nün (s) bütün çehresinde gördüm. Bunun üzerine dedim ki: “Ey Allah Rasülü, beni emir almamı buyurduğun bir adamla birlikte yolcu ettin. Dolayısıyla emredildiğim işi yaptım.” Allah Rasülü şöyle buyurdu: “Ali’yi sorgulamanız yakışık almaz. Çünkü o benden, ben de ondanım ve o benden sonra sizin önderiniz(veliniz)dir. O benden, ben de ondanım ve o benden sonra sizin önderiniz(veliniz)dir.”[45]

5. Peygamber’in İki Ağır Mirası

Esved b. Amir, Ebu İsrail’den, yani İsmail b. Ebi İshak Melayi’den, o Atiyye’den, o Ebi Said’den Peygamber’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Aranızda, biri diğerinden daha büyük iki ağır emanet bırakıyorum. Allah’ın kitabıdır. O, gökten yeryüzüne sarkıtılmış bir halattır. Diğeri ise Ehl-i Beyt’im olan ıtretimdir. Bu ikisi, havzda bana gelene dek birbirinden asla ayrılmayacaktır.”[46]

6. Gadir Hadisi

Abdullah b. Ahmed, Ali b. Hakim Evdi’den, o Şerik’ten, o Ebi İshak’tan, o Said b. Vehb ve Zeyd b. Yüsey’i’den bu ikisinin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

Ali “Rahbe”de[47] haykırarak halka şöyle dedi: “Allah Rasülü’nün (s) Gadir Hum gününde söylediği sözü işitenler ayağa kalksın.” Ravi diyor ki: “Said’in tarafından altı kişi, Zeyd’in tarafından da altı kişi ayağa kalkıp Allah Rasülü’nün (s) Gadir Hum gününde Ali hakkında ‘Allah müminlere daha evla değil midir?” “Evet, öyledir” dediler. Hazret buyurdu ki: “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır. Allahım onun dostlarını sev, düşmanlarına düşman ol.”[48]

Gadir hadisi Ahmed’in Müsned’inde otuz kereden fazla, muhtelif senedlerle ve ashabtan onun üzerinde kişinin dilinden nakledilmiştir.[49] Burada aktarılan hadis, Ahmed’in oğlu Abdullah’ın evlatlarından rivayet edilmiştir. Müsned şârihi onun senedini sahih bulmuş ve Said b. Vehb Hiyvani hakkında şöyle yazmıştır: “Tabiinin sika isimlerindendir ve belli bir geçmişi vardır.”


Bu haber 610 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YAŞAM Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI